Ağır alüminyum fıçıların taş zemin üzerindeki tıngırtısı. Bira fabrikasındaki çocukların şamatası; kamyondan bir fıçı daha yuvarlanıp şiltenin üstüne, sonra da ahşap kasaya düşüyor, aşağıda duran herif bezi gererek fıçının hızını ayarlıyor ve yakalayıp ötekilerin yanına koyuyor. Ama bu gürültü, bu bağırtılar.
Başım çok ağrıyor, amına koyayım. Dehşet içinde akşam annemlere yemeğe gitmeye söz verdiğimi hatırlıyorum, bir aile yemeği. Böyle bir durumda beni en çok neyin rahatsız edeceğini düşünüyorum; annemin boğucu ilgisi mi yoksa moruğun arada düşmanlık sınırlarına varan ilgisizliği mi? O Noel, yıllar önce, beni mutfağa götürüp sarhoş bir sadizmle şöyle fısıldamıştı: "Beni alt edemezsin, amcık herif." Şaşırdığımı, korktuğumu hatırlıyorum. Onu böyle delirtecek ne yapmıştım acaba? Tabii sonradan bunun belli bir nedeninin olmadığını, kendinden nefretini bana yansıtmış olduğunu anladım, beni, doğamı anladığını söylemeye çalışıyordu çünkü ikimiz de aynıydık. Ama atladığı çok önemli bir ayrıntı vardı, o kaybedenlerden, bense değilim.
Ama başım çatlıyor. Dün geceki o seans: beşyüz Weedgie parası için ne şaklabanlıklar yaptım. Kötülük yaparak elde ettiğimiz kazancın kendi payına düşeni Bay Murphy'yi ziyadesiyle memnun etti tabii ama benim için bu yalnızca denemeydi.
Spud sıradan bir yerel kupa fikstüründe işe yaramış olabilir ama bu Avrupa bağlantılarını da götürebileceği anlamına gelmez. Alex?
Adama göre iş değil, işe göre adam Simon. Ben olsam Avrupa'dan Renton efendiyi getirirdim. Kontrol altında tutulamayan bir oyuncu ve geçmişte bize zararı dokundu ama bazen bu düzeyde riskleri göze almak gerekir. Alex Ferguson bunu Eric Cantona ile kanıtladı. Ama Murphy'nin bu iş için yeterli güce sahip olduğunu zannetmiyorum. Yine de Nicola Fuller-Smith'i hâlâ çok hoş buluyoum.
Çok haklısın Alex. İkimiz de yeteneği gözünden anlıyoruz.
Ama fena halde akşamdan kalmayım, biracı çocuklar neşe içinde şarkı söylerken ve Morag bana seslenirken titriyorum: "Yukarıya Becks lazım!"
Planladığım hayat böyle değildi. Elimde bir kasayla merdivenlerden çıkmaya çabalıyorum, sonra ikinci kasa... Sistematik olarak bardaki buzdolaplarını dolduruyorum. Daha sonra sinirlerime boyun eğerek ofiste bir sigara yakıyorum. Eroini bırakmak sigarayı bırakmaktan daha kolay. Her şeye rağmen, posta geliyor ve Başkomiser'in ofisinden yollanmış bir mektupla birlikte iyi haberler getiriyor!
Lothian Polisi
Halkın Hizmetindeyiz
Referansınız: SDW
Referansımız: RL/CC
Sayın Bay Williamson,
Konu: Leith'li İş Adamları Uyuşturucuya Karşı Forumu
Bu ayın 4'ü tarihli mektubunuz için teşekkür ederiz.
Uyuşturucuya karşı yürütülen savaşın ancak kanunlara saygı duyan vatandaşların desteğiyle kazanılabileceğinin bilincindeyim. Uyuşturucu alışverişi genelde pab ve kulüplerde yapıldığından, sizin gibi gönüllü işletmeciler bu savaşın ön saflarında yer almalıdır. Öne çıkarak ruhsatlı mekanının uyuşturucudan arınmış bölge olduğunu ilan etme cesaretini gösteren kişilerin varlığı, beni her zaman sevindirmiştir.
Saygılarımla,
R.K. Lester
Başkomiser
Lothian Polisi
Pabın açılmasına daha bir saat var. Mektubu alıp Walk'taki çerçeveciye götürerek altın varaklı, şık bir çerçeve yaptırıyorum. Sonra geri dönüp iftiharla barın arkasına çiviliyorum. Sıkıcı ahlak bekçileri esas adamı utandırmamak için artık benimle uğraşamayacağından, bu mektup aslında uyuşturucu satma yetkisini bana veren bir sertifika değeri taşıyacak. Artık rahat bırakacaklar beni, ki bütün istediğiniz, hayatınız boyunca deliler gibi elde etmeye çalıştığınız şey budur: siz her boka maydanoz olurken başkalarının sizi rahat bırakması. Başka bir deyişle, üstün ırka dahil olmak, kapitalist sınıfların tam yetkili bir üyesi olmak.
Ismarladığım solaryum yatağı sonunda geliyor. Sette ortalıklarda dolaşan süt beyaz vücutlar görmek istemiyorum. Denemek için yarım saat kendim yatıyorum.
Kelimenin tam anlamıyla cayır cayır yanarak dışarı çıkıp bir telefon kulübesine giriyor, Evening News'ü arayıp burnumu sıkarak konuşuyorum. "Leith'de bi çocuk var, hani şu Port Sunshine Tavern'de işte. Leith'li İş Adamları Uyuşturucuya Karşı kampanyasını başlatmaya çalışıyomuş. Başkomiser onu destekliyen bi mektup yollamış falan yani."
Komiserin ismini duyunca nasıl da paçaları tutuşuyor! Bir saat geçmeden sivilceli, beyinsiz bir dalyarak peşinde fotoğrafçısıyla damlıyor, bu arada ilk müşterilerim, ihtiyar Ed ve çetesi içeri girmiş, karatahtadan günün yemeğine bakıyor (Etli Turta.) Gazeteci çocuk birkaç fotoğraf çekip bir-iki soru sorarken arkama yaslanıp hayatımın oyununu oynuyorum. Betty Turpin'in güveçleri Weatherfield'de ne kadar ünlü idiyse, Mo'nun fırını da Leith'de o kadar meşhurdur diyorum. Küçük adamın kafası karışmış görünüyor ama gene de elde ettiği kadarından memnun.
Gün hiç de fena başlamadı ve artık beş yüz papel daha zenginim. Tabii, doğru dürüst bir sikiş filminin yüksek prodüksiyon masraflarını karşılayamayacak kadar küçük bir meblağ ama artık önümde daha geniş ufuklar açılıyor. Pornografik film işinde çalışmayı tercih etmiş olsam da, bu işi uzun süre yapmayı düşünmüyorum. Siyonist sülaleye iş nasıl yapılırmış göstereceğim. Sonradan çeşmeyi durdurmak için Kleenex aranmak zorunda kalsam da, zafer sarhoşluğu içinde koca bir çizgi kok yapıyorum ve hedefi tam on ikiden vuruyor.
Spud Murphy ve gerzek Weedgie Hun'la bir gecelik içki muhabbetinin bu kadar ilham verici olması garip. Bu çilek çok iyiymiş, akşamdan kalmalığı sekize katlıyor. Çalan telefona barın öteki tarafından Morag cevap veriyor. Vücudundaki domuz yağları altın değerinde bu moruğun. Evet, biraz göz ve yarak zevki için işe sikişilebilir çıtır bir öğrenci, belki Nikki gibi birini alabilirim ama burayı kesinlikle bu ihtiyar faraş gibi çekip çeviremez. "Sana," diyor.
Arayanın kaliteli bir hatun çıkmasını bekliyorum, hatta Nikki arıyordur umarım diyorum ama yo, siktiğimin Spud'ıymış. Sanki ikimiz yeniden kanka olmuşuz gibi, kulübe gidip zavallı göçmen Dode'un parasını harcamak istiyor.
"Kusura bakma dostum, şu anda çok meşgulüm," diyorum çabucak.
"Ha, iyi, perşembe olsun o zaman?"
Sert bir sesle, "Perşembeyi sel aldı. Hiçbir zamana ne dersin? Hiçbir zaman sana uyar mı?" dedikten sonra hattın öbür ucundaki afallamış sessizliğe, "Güzel!" diye şarlıyorum ve telefonu çarparak kapatıyorum. Sonra tekrar açıp işe yarayabilecek birinin numarasını çeviriyorum ve Possil'deki eski dostum Skreel'den benim için birini ayarlamasını istiyorum.
Daha çok küçük yaşlardayken diğer insanların hareket ettirilecek, kendi hedeflerim doğrultusunda çıkar sağlamak için çeşitli pozisyonlara sokulabilecek nesneler olduklarına karar vermiştim. Ayrıca tehdit yerine cazibe kullanmanın daha etkili olacağını, sevgi ve şefkatin şiddetten daha çok işe yaradığını keşfetmiştim. Bunlardan birincisini kullandığınızda tek yapmanız gereken onu geri çekmek ya da geri çekme tehdidi yaratmak. Büyük planınızın içine sıçan insanlar çıkacaktır tabii. Çoğunlukla da arkadaşlarınız ve sevgilileriniz. En iyi arkadaşım paramı alıp kaçtı: Renton. Beni siken ikinci insan da karımın babasıydı.
İkisi de elime düşecek nasılsa. Ama şimdi, Skreel'le, benim eski Weedgie arkadaşımla konuşmak istiyorum. Evet, Kuzey Sınırı'na temelli döndüğüme göre, artık görüşmeye başlasak iyi olur. Biraz selam sabah, hoş beşten sonra sadede geliyorum ama Skreel istediğim şeye inanamıyor. "Sana nerde çalışan bi hatun bulmamı istiyosun?"
"Ibrox Stadyumu'nun bilet gişesinde," diye tekrarlıyorum sabırla. "Çekingen bir hatun olması tercihimdir. Kırılgan, masum, belki anne-babasıyla yaşayan. Neye benzediği hiç önemli değil."
Son sözlerim onu iyice şüphelendiriyor. "Sen ne boklar çeviriyosun, Williamson?"
"Yapabilir misin?"
Kesin konuşarak, "Bu işi bana bırak," diyor. "Başka bişi var mıydı?"
"Annesiyle yaşıyan gözlüklü bir göt lalesi..."
"Bu çok kolay!"
"...ama Clydesdale Bank'ın Glasgow merkez şubesinde çalışıyor olacak."
Skreel yeniden isteğimi tekrarlamamı istiyor ve kahkahalar atmaya başlıyor. "Çöpçatanlık mı yapıyosun sen?"
"Öyle denebilir," diyorum. "Bana Eros da diyebilirsin," diye bir espri patlattıktan sonra telefonu kapatıp iç ferahlatıcı çilek paketini bulana kadar ceplerimi karıştırıyorum.