Acının ötesindeyim, bütün vücudum diş ağrısına tutulmuş gibi. Çünkü o Chizzie yani, öldürülen o. Gastede yazıyo. Ve bunu kimin yaptığını biliyorum falan yani. Daha da kötüsü bütün bu işi kimin ayarladığını biliyorum: arkadaşsız, piliçsiz, hiçbişisiz Murphy hazretleri. Çünkü bundan kaçışım yok hani. Bay Murphy, Bayan Murphy ve çocuk Murphy artık resmen yoklar abi. Artık gene Spud var, yalnız kedi, kaybeden.
Ali artık benle konuşmak istemiyo hani, Andy'yi görmeme bile izin vermiyo. İşler gittikçe boka sardı. Geçen gece durumu anlatmak için Port Sunshine'a gittim, bu sefer dorudan konuya girdim. Parayı ve yaptığım planları duyunca sevinir sandıydım ama tek söylediği, "Şu anda seninle hiçbi yere gitmek istemiyorum Danny, oğlumun da uyuşturucu parasıyla hiçbi yere götürülmesini istemiyorum," oldu.
"Bu uyuşturucu parası diil... bunu..." derken Sick Boy'la Juice Terry'nin ellerinde bi sürü kasetle arka kapıdan çıkıp gittiklerini görüyorum, "... çalışarak kazandım."
"Öyle mi? Hangi işte? İş dediğin böyle olur Danny," diyo ve içeri giren bi çocuğa servis yapıyo. "Ayrıca ben işimi yapmaya çalışırken buraya gelmezsen çok sevinicem."
Sora tek başıma bu eski ve boş eve geri geldim. Aklıma bugün Bernard Sokak'ta yürürken duyduğum o takım elbiseli kedi geliyo: "Bilgisayarım çöktü. Her şey silindi."
Kendimi o adamla bilgisayarı gibi hissediyorum hani. Ayrıca ev de biraz çöplük gibi falan yani, söylemesi ayıp. Tek başına olunca harbiden depresif oluyosun. Zappa'yı geri almam lazım abi, oğlanı öle bırakıyım dedimdi ama evde bi canlıya ihtiyacım var, tekrardan Rents'i arıyorum ama telefonu kapalı gibi.
Chizzie'nin haberlerini aldığımdan beri gittiğim tek yer Port Sunshine oldu. Hani arıza çıkabileceğini düşünmüştüm ama böle bişi olucağı aklıma bile gelmezdi. Bütün hikâyeyi öğrenmek istiyorum ama Begbie'den diil, o kediyi bi daha hiç görmesem de olur, Second Prize'ı bulup ona sorabilirim. Ama yok abi, yok, Franco ortalıklarda dolaşırken Leith'e falan gidemem. Ah Chizzie... n'aptım ben Chizzie'ye?
Kötü abi, çok kötü yani.
Sora küçük bi ümit ışığı doğuyo ve ben balıklama içine dalıyorum. Posta geliyo ve içinde bi mektup var, fatura diil, hemen anlaşılıyo.
Yayıncıdan yollanmış çünkü üstünde ufak bi "Scotvar Yayınevi" damgası var. Demek bu işi yapacaklar diye düşünüyorum, Leith Tarihi'ni basacaklar demek! Yihhu-hey-hey! Ali'ye göstermek için sabırsızlanıyorum! Artık Disneyland'i düşünmeye başlar heralde! Paba girip mektubu herkesin burnuna sokucam, özellikle de Sick Boy ordayken gidicem. Evet abi, ah, evet! Yakında televizyona da çıkarım, kitaptan bahsederim filan. Belki nakit avans bile alabilirim, vay abi, zarfı çok dikkatli açayım diyorum çünkü belki içinde çek falan vardır. Işığa tutuyorum ama çok kalın olduğu için içi görünmüyo. Ben de açıveriyorum. Çek falan yok ama tabii, birlikte yollanmaz ki zaten. Bu ücret işi konusunda pazarlık yapmak gerekecek, biliyosun mu?
Scotvar Yayıncılık Ltd.
13 Kailyard Grove, Edinburgh, EH3 6NH
Tel: 0 131 987 5674 Fax: 0131 987 3432 Web: www.scotvar.co.uk
Referansınız:
Referansımız: AJH/MC
1 Nisan
Sayın Bay Murphy,
Leith Tarihi Hakkında
Göndermiş olduğunuz dosya için teşekkürler. Okumayı henüz bitirdim. Maalesef şu anda aradığımız türden bir kitap değil. Tartışmalarımız sonucunda yayımlamamaya karar vermiş bulunuyoruz.
Saygılarımla,
Alan Johnson-Hogg.
KDV Sicil Numarası: 671 0987 276. Sorumlu Yazı İşleri Müdürleri: Alan Johnson-Hogg, Kirst Johnson-Hogg, Conrad Donaldson Q.C.
Çok kötü bişi abi. Afallamış bi halde oturup kalıyorum hani, kendimi acılar içinde ve bomboş hissediyorum. Beğendiğiniz bi piliç tarafından istenmemek gibi bişi. Uzun zamandır Ali'yle olduğum için başıma gelmedi ama, hani asırlardır bi pilici beğeniyosunuzdur ve sora gidip, şey, yani, benimle, ne dersin, yani sen ve ben, ha, dersiniz... o da der ki: hayır. Olmaz. Siktir git.
Reddedilme abi.
Tekrardan mektuba bakıyorum. Ve diyorum ki: reddedildim mi cidden? Yani, oğlan ne diyo, kabul etmemek için biraz zaman harcamışlar, "tartışmalarımız sonucunda" diyo, yani basmayı düşünmüşler abi. "Şu anda" istememişler, yani ben bundan anlıyorum ki bikaç hafta veya bikaç ay sora mutlaka istiyecekler. Pazarın durumu değiştiği zaman falan işte.
Telefona gidip oğlanı arıyorum. "Alan Johnson-Hogg'la görüşmek istemiştim?"
Bi kadın sesi, sahici züppe diil ama züppe olmaya çalışıyo: "Kim arıyor diyelim?"
"Şey, ben kendisinin ilgilendiği bir yazarım, bana yazdığı bir mektup konusunda görüşmek istiyodum... biliyosun mu?"
İşte, biraz sessizlik oluyo, arkasından gerçekten züppe bi ses duyuluyo: "Ben Johnson-Hogg. Nasıl yardımcı olabilirim?"
Züppe kediler beni acayip gerer eğer durup düşünürsem ama diyorum ki, yoo ve öz konuşmaya başlıyorum. "Şey, selam, hani, benim adım Murphy, Danny Murphy, biliyosun mu? Sana bi dosya yolladıydım filan işte. Yalnız mektupta ne demek istendiğini pek anlayamadım. Biliyosun mu?"
"Ha evet..." derken kıs kıs gülüyo nerdeyse, "Leith Tarihi'ydi değil mi?"
"Evet... aptal olduğumu düşünecen, biliyorum ama mektupta ne demek istediğini anlamaya çalışıyodum hani."
"Bence yeterince açıktı."
"Açıklamanı istiycem abi. Çünkü diyosun ki şu anda istemiyoz. Yani sora tekrardan mı yollayayım demek oluyo bu? Acaba ne zaman istersiniz sence?"
Bi öksürük sesi duyuluyo, arkasından oğlan konuşmaya başlıyo. "Sizi muğlakta bıraktıysam özür dilerim, Bay Murphy. Daha açık söylemem gerekirse çok çocuksu bir çalışma olmuş, henüz yayınlanabilir standartlarda değilsiniz..."
"Ne demek istiyosun abi?"
"Gramer... yazım..."
"İyi de bunları sizin düzeltmeniz gerekmiyo mu?"
"...seçmiş olduğunuz konunun bize uygun olmayışı da cabası..."
"Ama önceden de Leith tarihiyle ilgili kitaplar basmışınız..." derken sesimin bayağı yükseldiğini hissediyorum çünkü bu haksızlık, öle abi, kesin haksızlık yapılıyo...
"Onlar eğitimli yazarlar tarafından yazılmış ciddi kitaplardı," diye tersliyo oğlan beni, "bu ise serseri kültürünü ve toplumda kayda değer hiçbir başarı kazanamamış insanları yücelten, çok kötü şekilde yazılmış bir karalama."
"Kim demiş..."
"Özür dilerim, Bay Murphy, kitabınız iyi değil ve benim artık kapatmam gerekiyor. İyi günler."
Ve adam telefonu suratıma kapatıyo. Bütün o haftalar, bütün o aylar boyunca önemli bişi yapıyorum diye kendimi kandırmışım ve niçin? Hiçbişi için, işe yaramaz bi bok yığını için, aynen kendim gibi.
Bu pisliğin orijinal kopyasını alıp şömineye atıyorum ve yakıp hayatımın bu ufak bölümünün de tıpkı ondan önceki bölümler gibi duman olup uçuşunu seyrediyorum. Alevlere bakarken Chizzie'yi düşünüyorum... Chizzie'yi ben öldürdüm... kötü bi kediydi ama bunu hak etmemişti ve bu işi kesin Begbie yaptı, onun yerine Begbie'nin ölmesi gerekirdi... o gece bana geldiğindeki o hali... şehirden geliyorum dedi ama ben inanmadıydım...
Lök gibi otururken para cebimi yakmaya başlayınca ben de sokağa çıkıp yukarı yürüyorum çünkü Begbie Pilrig'in bu tarafına hiç geçmez, sora Old Salt'a giriyorum, Kuzen Dode da orda. Zavallı kedi benim kadar fena durumda görünüyo.
Her zamanki gibi götü kalkık diil, sıçmış sanki hani. "Anlamıyorum, Spud. Alışveriş için bi sürü param kaldı zannediyodum, kızımı tatile götürmeyi planlıyodum. Ama beş kuruşum kalmamış, hesap tamtakır. Siktiğimin Bultins'inde bi hafta geçiricek param bile yok. Şimdi hatun bizim ufaklığı görmeme izin vermiycek. Siktiğimin ipotek parasını bile ödeyemiyorum, nafaka parasını veremiyorum. Biraz bol keseden harcadığımı biliyodum ama nerdeyse bin kâât açığım var, nereye gittiğini anlamadım. Her şey çok kötü, amına koyiim, ufaklığı tatile bile çıkaramıyorum..."
Zavallı Dode... o iyi bi kedi, bana hep yardımcı oldu falan... bu çocuğa yaptığım şey affedilemez... işe yaramaz, pasaklı, canki Murphy olmadan dünya çok daha iyi bi yer olurdu... Chizzie'nin katili, Kuzen Dode'un hayatını mahveden adam... zavallı Ali'nin... küçük Andy'ninkini bile...
Ben eline üç bin papel tutuşturmaya çalışırken Dode karşı koyuyo. "Yo Spud, yo..."
"Al abi, şimdi de benim param var ve sen bana her zaman yardım etmişindir," diyerekten gözlerine bakamadan naşlıyorum.
Çıkarken yanındaki ihtiyar adamla konuştuğunu duyuyorum: "Şu herifi görüyon mu, o çocuk bi aziz, amına koyiim, tam bi aziz..."
Bi bilseydi diyorum hani, eğer bilseydi... Son bi iyilik yapmam gerekiyo abi, sadece son bi iyilik...
...ve eve dönüyorum, gördüğüm ilk şey orda ölece duran o kitap, Suç ve Ceza.