45. Easy Rider

Beynim, nasıl desem, sikilmiş durumda hani. Lou Reed'i[50] biraz fazla kaçırıp düşmek için de bikaç jöle[51] aldım diye oldu, o yüzden Canavar Chizzie beni aradığında aklım pek başımda diildi. Bu kediyle görüşmek aklımın ucundan bile geçmez, kötü bi herif cidden de ama hapisteyken beni bayağı bi kolladıydı hani. Çıktığını bilmiyodum. Ama gene birilerine ihtiyacım vardı ve Chizzie hiç yanlış tüyo vermeyen Marcel diye bi arkadaşından kazanacak bi atın adını almıştı. İşte, Slateford'daki Benny'de bahis oynayıp bizim oğlanı seyretmek için küçük kamaraya geri dönüyoruz, 8-1 veren kazanma şansı düşük bi at, Kar Siyahı ama Haydock'daki yarışı 2.45'le kolayca kazanıveriyo.

Gözlerime inanamıyorum yani. İlk başından beri bizim oğlan deli gibi koşuyo. Ortalara doğru bütün atları geride bırakıyo. Son metrede bikaç düldül onu biraz sıkıştırıyo ama bizim oğlan gazlıyo abi, öz gazlıyo. Aslında, bu şimdiye kadar gördüğüm en tek taraflı yarış. Heyecan aradığımız yok filan da zaten hani, şikayetçi diiliz yani. "OOBBAAAA!!!" diye bağırıp bardaki televizyonun altında birbirimize sarılıyoz. Bu kolların daha önce kimleri sıktığını ve onların neler hissettiğini düşünerekten bi an buz kesiyorum. Bara gidip kutlamak için içki alıcam bahanesiyle uzuyorum. Cebimde para aranırken biraz daha jöle buluyorum.

Paramızı almaya gittiğimizde Benny'nin suratı tripten tribe giriyo. "İyi para," diye homurdanıyo.

"Çok doru kedi çocuk," diyip gülümsüyorum.

"Gözünü dört, kulağını beş açman gerek, ha," diye sırıtıyo Chizzie de. "Şans işi abicim. Bi kazanırsın, bi kaybedersin."

Bu dünyadaki en güzel duygu abi, çünkü ben tam dört bin alıyorum, Chizzie de sekiz buçuk alıyo, amına koyiim. Dört bin! Ali'yle Andy'yi tatile çıkarıcam, Disneyworld, bi Paris güzelliği! Marcel iyi çocuk, evet, Chizzie çok iyi çocuk benimle paylaştığı için, hakkını vermek lazım!

Yeniden bara dönüp kutlamak için bikaç bira götürdükten sora şehre gitmeye karar veriyoz. Chisholm efendiyi bi an önce şavullamak istiyorum ama herif bize iyilik yaptı, o yüzden biraz takılmak da lazım diyorum. Taksi bekliyoz, hatta bi otobüse bile fitiz ama hiçbişi gelmiyo; İskoç abi, öz İskoç Futbol Federasyonu yolcu taşıyan motorize yol aracı. Ondan sora Chizzie S&N Biracılık'ın otoparkına dalıyo. Ben bi tek çişini yapıcak sanıyorum ama az sora parktan mavi bi Sierra çıkıyo ve direksiyonda kim olsa beğenirsiniz: Gary Chisholm olarak da bilinen kedi-canavarı.

Chizzie, "Aracınız hazır abicim," derken altın dişleri bi kaplanın dişleri gibi parıldıyo.

"İyi tamam..." diyip arabaya biniyorum... ve bence abi, politikacı kediler bunun sınıfsız bi toplum olduğunu söylediklerine göre, kimin motorunu aldığın o kadar da önemli diil. Her şey herkes içindir, biliyosun mu?

"Şehre gidip cadılar ortaya çıkmadan harekete katılmamız lazım, göt herif," diyerekten etinizi kemiğinizden ayıran o garip, yüksek perdeden kahkahalarına gömülüyo.

Motoru Johnstone Çim Sahaları'nda bırakıp Mile'a ve Deacon's'ın üst katına sıçrıyoz. Çim sahadan yeni geldikleri anlaşılan bikaç tanıdığa selam veriyoz. Az sora biralar su gibi akmaya başlıyo, artık daha fazlasını kaldıramaz oluyorum, her zaman başka uyuşturucuları tercih eden bi kedi olmuşumdur ben.

Chizzie eski tanıdıklarından bahsetmeye başlıyo: hapisane çocukları, arıza adamlar. Hiç beni açan bi muhabbet diil abi, çünkü hep hasarlı kedilerden bahsediyo. Lavaboya gidiyorum ve aklımda hep cebimdeki para var abi, o paraylan kendime düzgün bi hatun bulabilirim hani. Nedense makinadan bi paket kaput alıp cebime atıyorum. Jöleler pantolonumda delik açacak gibi yanıyo hani. Az sora çakılacaklar.

Dışarı çıktığımda Chizzie'nin de benimle aynı şeyleri düşündüğünü görüyorum ve sinirlerim geriliyo. "Bi sikiş için neler vermezdim ya," diyo. Sora açıklamalara başlıyo: "Dörtle sekiz arası hatun bulmak için iyi bi zaman. Bütün öğleden sora içip ne yapacağını sapıtan bütün piliçler bu saatlerde etrafta dolaşır. Hadi bakalım, Chizzie avlanmaya çıkıyo."

Şu anda çok uzağa bakmanıza gerek yok. Barda kırmızı saçlı bi piliç duruyo. Beyaz streç pantolonu sünmüş ve de sarkmış, sanki bütün esnekliğini kaybetmiş ve içinde yamru yumru boklar varmış gibi görünüyo. Kız öz sarhoş abi, yanına bile yaklaşmak istemezsin ama ağzına sıçiim, Chizzie direkman orda bitiyo hani. Bi içki ısmarlayıp bişiler söylüyo ve kız gelip yanımıza oturuyo. "N'aber abi?" diye soruyo bana, "Ben Cass," diyo. Ağzına sıçiim, bu piliç nerdeyse yarı-maganda. Bağıra bağıra gülüyo, sora yüzünü benimkine yaklaştırıyo ve kısa bi süre taşşaklarımı tuttuktan sora bacağımı sıkıp ölece kalıyo. Bu koca ve de kırmızı, alkoldan şişip kızarmış surat tam benim yüzümün karşısında duruyo, dişleri sapsarı, çürük çarık. Yani benim dişlerim de bok gibidir ve düşününce, benim yüzüm de büyük ihtimal alkolden onunkisi gibi olmuştur şimdiye çünkü Chizzie biraz turuncu balon durumunda şimdi. Ben sarhoş olunca yüzüm kızarmaz gerçi, bende tam tersi etki yapıp bütün rengimi alır götürür ve de bembeyaz olurum. Kız bayağı bi çaba harcamış çünkü bi sürü göz kalemi, ruj falan sürmüş ve bize burcumuzu, kızların hep sorduğu şeyleri falan soruyo.

Ama karı kopmuş abi, sıçmış durumda.

Benim baya gözlerim kızarıyo çünkü son günlerde pek alkol kedisi olmamıştım. O ağır, çamur gibi bira abi. Ama Chizzie kontrolü eline alıp bizi pabdan dışarı çıkarıyo ve yeniden Johnstone Terrace'a gidip çalıntı arabanın içine giriyoz. Chizzie nerdeyse takla attırıyo arabaya ama toparlıyo ve hava kararırken arnavut kaldırımı yollardan Holyrood Park'a giriyoz.

Bu piliç bayağı tehlikeli falan yani. Çok pis küfrediyo ve şimdik amındaki kızıl kılları bize gösterip arka koltuktan üstümüze tırmanmaya çalışıyo, aramıza oturmuş gibi filan oluyo. Chizzie bela okuyo çünkü kız vites koluna oturmuş, değiştiremediği için yokuş aşşağa dört nala iniyoz. "Baksanız şuna, sizi amcıklar! Siktiğimin deliğini ilk kim istiyo bakalım?" diye kükrüyo kız ikimize. Ali'yle asırlardır yatmadık hani ama bu kuşun yanına yaklaşmak için de kafayı yemiş olmak lazım.

Chizzie kahkahalar atarken arabayı Holyrood Park'ın büyük siyah kapılarına çarpmasına ramak kalıyo ama tam zamanında dönüyo ve içeri giriyoruz. Duruyo ve arabadan iniyoz. Koca Arthur's Seat tepesine bakıyorum. Arkamızda bi sürü inşaat işi var. Bi çeşit hükümet gösterisi, oy ve parlamento için falan işte. Güneş batınca hava da biraz soğuyo.

"Neriye gidiyoz," diye sayıklıyo kız ikide bi, inşaatın arkasına doru giden Chizzie'yi takip ederken. Büyük bi çitin üstünden atlıyoruz, yoldan görünmeyen ve tepeye bakan bi yere geliyoruz. Etrafta kimsecikler yok, duvarın üstünden fazla mesai yapan işçiler olduğunu duyabiliyosunuz ama bizi göremiyolar.

"Partilemek için havalı bi yer arıyoz, ha," diye göz kırpıyo Chizzie. Artık hava iyice kararmak üzere. Cebimde bi jöle bulup yutuyorum, öz sinirden abi, öz sinirden.

"Anla artık işte güzelim," diye gülüyo Chizzie ve fermuarını açıp ölece çıkarıveriyo, şişko, lastikimsi bişi olan sikini hani. Başka heriflerin sikleri harbiden çirkin görünüyo abi. Pilice, "Hadi bakalım, gel buraya," derken gözlerinde gerçek tehlike işaretleri var, "ağzına al bakalım, hadi."

Çatlak piliç biraz şaşkın görünüyo, sanki neler olduğunun yeni farkına varmış gibi. Ama omuz silkip diz çöküyo ve Chizzie'nin sikini emmeye başlıyo. Chizzie canı sıkılmış gibi ölece duruyo. Bi dakka filan sora başlıyo: "Bok gibi, amına koyiim. Nası yapılıcağını bile bilmiyosun," diyip sırıtarak bana bakıyo, "bu gerzek sürtüğe sik emmeyi öğretmem gerekecek şimdi, Spud."

Kızı saçlarından tuttuğu gibi naylonlara sarılı tuğla yığınlarına doru sürüklüyo. "Tamam... geliyorum... geliyorum, amına koyiim," diye bağırıyo kız, Chizzie'nin bileğine vuraraktan.

Chizzie bayağı kopmuş durumda. "Sakin ol, Chizzie! Sikim aşkına," diye bağırıyorum ama jöleler patlamaya başlamış, sesim havaya karışıp uçuyo.

"Kapa o siktiğimin çenesini," diye bağırıyo Chizzie kıza, beni duymazdan gelerek. Kız hırçın hırçın ona bakıyo. Tuğlaların yanında yeniden zorla diz çöktürüyo. "Üstüne çık şunun, Spud," diyo. Ben de baya sıçmış durumdayım artık, o yüzden hemen tuğlaların üstüne tırmanıyorum.

"Tamam," diyo Chizzie, "çıkar şu siktiğimin çükünü dışarı."

"Peki, tamam! Nası... ya..." diye kekelerken Dinamik Yerküre gözlerimin önünden öz kayıyo... manyak gibi gülmeye başlıyorum.

"Hadisene, siktiğimin sapık orospu çocuğu," diyo kaçık piliç bana. Suratından pislik akıyo filan abi, sanki saçlarından çeken benmişim gibi, ben hiçbişi yapmadım ki.

"Yoo... öle demek yok ama," diyorum, "ben arkadaşça davranmaya çalışıyorum burda yani..."

Chizzie kahkahalar ataraktan bağırıyo: "Hadisene amcık ağız! Bu siktiğimin sarhoş orospusuna bişi kanıtlamaya çalışıyorum ben burda..."

Piliç kopuyo, ben de kopmak üzereyim, "Raymond diyo ki, çocuğu geri alabilecekmişim," diye mırıldanıyo piliç sarhoş sarhoş, çok kendiyle ilgili bi yerde, aynı benim gibi...

"Sen kendi derdine yan, amcık ağız seni," diyo Chizzie. Ben onun garip suratına bakarak salak bi ufaklık gibi kıkırdamaya başlayınca o fermuarımı açıp sikimi dışarı çıkarıyo. Chizzie! Aşağılayaraktan pilice bakıyo. "Piliçler ve oral, biliyosun mu?" diyo bana. "Bu işi doru dürüst beceren bi karıya henüz rastlamadım." Sora gene kıza dönüyo. "Şimdi dikkatini buraya versen iyi edersin, amına koyiim, çünkü bu hayatta alacağın en iyi siktiğimin dersi olucak," diyip gene bana dönüyo. "Bu siktiğimin hatunları var ya... Annen iyi yemek pişiriyo diye bütün piliçlerin iyi aşçı olacağını sanırsın ama onlar yannız basit yemekler pişirmede iyidir, hayal gücü ya da... incelik gerektiren bişiyin yanına bile yaklaştıramazsın hiçbirini. Neden en iyi şefler hep erkekler oluyo ha, televizyonda falan? Oral için de aynı şey geçerli. Bunların çoğu siki ağızlarına tıkıştırıp emerler, öle aşşa yukarı giderler, sanki ağızlarından am yapmaya çalışır gibi. Ben içerdeyken bi çocuk bana nası yapılacağını göstermişti... önce dilinle bütün siki baştan sona yalarsın..." dedikten sora sikimi tutup yalamaya başlıyo... Spud'ınki söz konusuysa bunu yapmanız çok uzun sürmez... ah ah ah...

Dinamik Yerküre... orda her şey harika olmalı.

Soğuk dili öz duyarlı penis derimin üzerinde hafifçe dolaşırken, "Seni hayvan herif," diyorum güçlükle soluyarak... Chizzie sanki bi Blue Peter sunucusu veya Fanny Craddock falan gibi konuşuyo... her yer etrafımda dönüyo ve hava gitgide kararmakta...

"Sen de yap, sürtükkk!" diye tıslıyo Chizzie. Bi an beni kastettiğini zannediyorum ama pilice söylüyomuş ve kız da onun sikinin ucunu ağzına alarak dediğini yapmaya başlıyo.

"Daha iyi... daha iyi," diyo Chizzie, "sora dilinin ucuyla başına hafif hafif vurmaya başlarsın... orda rahat ve de sertsin, di mi abicim..."

Öleyim falan yani ama hiçbişi hissetmiyorum. Hiçbişi...

Chizzie'yi duyuyorum ve aklıma Oscar kazanan o çocuk geliyo, "bu dünyanın kralı benim" diye bağırmıştı ya hani, sinemalarda oynatılan ve birazcık da uzun olan o filmi yaptı diye bi tek, çünkü geçen yaz seyretmiştim falan yani, sora Sick Boy'u düşünüyorum, eminim o da aynaya bakıp böle şeyler yapıyodur hani, "bu dünyanın kralı benim" falan diyodur... ve Chizzie devam ediyo... "...sora ağzına almaya başlarsın, yavaşça... yavaşça yaparsın... biraz incelik ister bu işler, amına koyiim... ağzına ne kadar çok alabildiğini gösterdiğin siktiğimin bi yarışı falan diil bu... dilini çalıştırırsın... onu sikin etrafında ağır ağır dolaştırırsın... daha iyi... dah-ha iyii..."

"Of, ağzına sıçiim Chizzie abi lan," diye solurken midemde bi hassaslık var, Chizzie'nin sikimin etrafındaki pis suratına bakıyorum. Eğer sikinizin üstünde görmek istemeyeceğiniz bi surat varsa, hem de hiçbi zaman, o surat bu surat işte ve sanki ilk defa neler olduğunun farkına varıp geri çekiliyorum...

Gözleri parlayaraktan bana, sora sikini emmekte olan maganda pilice bakıyo. "Gördün mü!" diyo zafer sarhoşluğu içinde. "Amcığı getirdim bile... yihuu..."

"Tuğlalardan aşağı yuvarlanıcaktım... tuğlalar..." diyorum.

Ama şimdi her şeye sulu bi çorba tabakasının arkasından bakıyorum, Chizzie de şiddetle kızın kafasını kavrıyo. "Artık hızı biraz artırma zamanı geldi, şimdi emme zamanı... em... EM, AMINA KODUĞUMUN ORUSPUSU!" Ve manyak gibi kızın ağzını sikiyo, gırtlağına kadar zorla sokarak kafasını sikiyo ve sayıklama halinde bi yarış yorumu yapıyo: "Şimdi Chizzie son metreye yaklaşıyo, siktiğimin sürtüğüne iyi bi sikiş gösteriyo ve Chizzie...AARRGGGGHHHH!!!!!"

Kızın kızıl yelesinden mengene gibi tutup kasıklarını suratına geçiriyo, çekilip kızı bıraktığında hatun dölden nefesi tıkanmış bi halde, boğulur gibi öksürüp ağzını siliyo. Chizzie başıyla bi işaret yapıyo. "Tebrikler, az önce Chizzie'nin seks okulundan mezun oldunuz."

Bu olanlar doru diildi, abi, yo, yo, yo. Öne doru sendeleyerekten falan, hatunun yanına diz çöküyorum. "Her şey yolunda," diyorum onu rahatlatmaya çalışarak, sanki buna ikimizin de ihtiyacı var, her ikimizin de, biliyosun mu? Hatun aniden konuşmaya başlayıp, "İkinizin de, ikinizin de ağzına sıçiim," diyerek apışaramdan ittirmeye başlıyo ama ben sertleşemiyorum, onu ağzından öpmeye başlayıp, "Tamam... tamam" diyerek pantolonuyla donunu çıkarıyorum. O kuru bok yumrularını dökmek ister gibi sallıyorum pantolonu, kahverengi golf topları sanki, sora kukusunu parmaklıyorum ve sertleşiyorum. Kaputu cebimden çıkarıp sikime takmak için biraz debeleniyorum ama yapmam lazım... lazım... lazım... amından yapışkan, leş kokulu, pıhtılaşmış kuku suyu damlacıkları akıyo, biliyosun mu ve çüküm kolayca içine giriveriyo. Onu duyabiliyorum, Chizzie kedisini, bütün bunlar yaşanırken alay edip kızı aşşağılıyo, kız da ona hırıldıyarak karşılık veriyo ve ben sanki orda diilmişim gibi hissediyorum. Kızı biraz pompalıyorum ama bok gibi, hiç düşündüğüm gibi diil, Ali'yle olduğu gibi olacağını sandığım için ne kadar salakmışım, çok kızgınım abi, kendime kızıyorum ve kız alay eder gibi bağırıyo: "Hadi! Daha hızlı sik! Hepsi bu kadar mı!" Bütün spermlerimi yağmurluğa dolduruncaya kadar pompalamaya devam edip arkaya devriliyorum...

Yerde yuvarlanıp pantolonumu çekmeye uğraşırken kaput hâlâ sikimde. Şimdi Chizzie yeniden başlamış, kızı tutup ittirerek elleri üstünde emekleme pozisyonuna getiriyo, sora boğazından biraz balgam çıkarıyo ve kız, "N'oluyo, amına koyiim..." diye bağırıyo ama o burnunun derinliklerinden biraz da sümük çıkarıp ağzında hepsini kokteyl yapıyo. Sora kızın bokla kaplı göt deliğine tükürüyo. Chizzie pozitif, yani kelimenin tıbbi anlamında, sadece, sadece bu senaryoda diyelim, yoksa gerçek hayatta filan, ondan negatif adam bulmak zordur, biliyosun mu? Yağmurluk takmak için uğraşmıyo bile. Kızın da öle olduğunu bildiğini veya sandığını varsayıyorum ama büyük ihtimalle umurunda bile diil çünkü kızı direkman götten sikmeye başlıyo. Böle yapmamak gerekir, önce yavaş başlarsın falan yani... Ali ve ben böle şeyler yapmayız tabii, artık bişi de yapmıyoz zaten... ama kız inliyo ve gözünden yaşlar geliyo ve suda yüzemeyen şişmiş ve beyazlaşmış bi balina veya fok balığı gibi görünüyo.

İşi bittiğinde kızdan ayrılıp boklu sikini hatunun pantolununun temiz bi tarafıyla siliyo.

Kız yuvarlanıyo, suratı bok gibi, burnundan sümükler akıtaraktan, "Seni orospu çocuğu!" diye bağırıyo ve pantolunu çekiştirmeye çalışıyo.

"Kapa o siktiğimin çenesini!" diyo Chizzie, suratının ortasına bi yumruk indirerekten. Bi çatırtı sesi geliyo ve ben gerilip paralize oluyorum, jöle ve onca içkiye rağmen hem de, sanki bana vurmuş gibi hani. Sora kız deli gibi haykırıyo ve Chizzie göğsünü nerdeyse içine göçürtücek bi tekme geçiriyo.

Artık bişiler söylemek zorundayım çünkü bu çok manyakça abi. "Hey, n'apıyosun, amına koyiim, Chizzie... diyorum. "Bu kadarı fazla artık."

"Sana neyin fazla olduğunu söyleyeyim abicim," diyo kızı göstererekten. Hatun oturmuş sessizce hıçkırarak göğsünü ovuşturuyo, "yıkanmaya ihtiyacı olan pis sürtükler bunlar, amına koyiim! İşte, al sana banyo!"

Sora kızın saçlarına işemeye başlıyo, kokmuş, pis, paslı, biralı sidik falan hani. Kız hareket falan etmiyo, bi tek orda oturup ağlıyo, ölesine. Çok zavallı görünüyo yani, çok gariban ve de aşşağılık, insan gibi diil, kendi kendime diyorum ki, acaba insanlar beni de mi böle görüyo, sıçmış olduğum zamanlarda falan hani? Tek başına koşu yapan bi adam beyaz eşofmanlar içinde yanımızdan geçiyo, bize bakıyo, hızını kesmeden dönüp koşmaya devam ediyo. İnşaatta birbirlerine bağıran çocukların seslerini duyuyorum. Chizzie kötü bi kedi, tamam, bunu herkes biliyo. Ne yaptığını hepimiz biliyoz... ama Chizzie içerde yattı. Topluma olan borcunu falan ödedi yani. Ama beni onla birlikte görenler hakkımda ne düşünüyo acaba?

Bu bana çok koyuyo hani, benim de kötü bi orospu çocuğu olduğum gerçeği bana çok koyuyo. Ama bende o çeşit bi... öle bi kötülük yok abi, böle bişiler yapmama neden olucak türden bi kötülük yok içimde benim. Dünyadaki çoğu insan gibi benim kötülüğüm de pasif cinsten bi kötülük, geçiştirme türünden bi kötülük, hiçbişi yapmamaktan çünkü buna değecek kadar değer verdiğin hiç kimsenin olmamasından, tanıdığım insanlar dışında tabii. Neden herkese tanıdığım insanlar kadar değer veremiyorum? Chizzie beraber takılmak için tehlikeli bi herif ama hapiste bana arkadaşlık etti ve bana telefon edip tüyo verdi, bütün bunların bi anlamı olmalı... çünkü Ali'yle Andy'yi Disneyland'e götürüyorum, her şey yeniden çok güzel olucak ve bunların hepsi Chizzie sayesinde oldu...

Yürüyoz, Chizzie ile ikimiz parktan yürüyüp başka bi paba gitmek için Abbeyhill geçidinden dışarı çıkıyoz. Aptal pilici ıstırabı ve aşşağılanmışlığı içinde yalnız bırakıyoruz. Dönüp ona bi daha bakıyorum çünkü benim de sonum bu olucak abi, biliyorum, Ali beni terk etsin hele, tamam, bitmiştir... ve aslında terk etti bile, belki de bitti... ama yo, çünkü param var ve onunla her şeyi yeniden rayına sokucam ve Leith kitabım var ve Disneyland'e gidiyoz yani...

Biraz ortalarda dolaşıp şu paba giriyoz. Chizzie'ye sınırı aştığını falan söylüyorum, o da bana şöle diyo: "Bu amcıklara en ufak bi sempati duymuyorum. Senin sorunun bu, Spud, amcıklara karşı çok iyisin. Senin gibi amcıklar zannediyo ki bütün amcıklar bu siktiğimin göçmenlerini severse her şey çok iyi olacak falan ama işler böle diil. Nası biliyosun mu abicim?" Suratı benimkinden bikaç santim uzakta ama gene de odaklamakta zorlanıyom. "Nası biliyosun mu? Onlar bizim kuyumuzu kazmaya çalışıyo, işin aslı bu. Bu sözümü unutma, amına koyiim."

Yarı bilinçsiz, kafayı yemiş bi haldeyim ve cebimde bi tomar para var. Ama Chizzie'nin yüzündeki bişi beni rahatsız ediyo. Söylediği ya da o kadına yaptığı şeylerle ilgili bişi diil. O yüzü inceliyorum. Daha çok kaşlarını kaldırıp gözlerini sana dikişi ve kafasını geriye atışıyla ilgili bişi. Daha bunu yapmadan bikaç dakka önce, bu kediyi yumruklayacağımı biliyorum. Bu bikaç dakka onu kıl etmekle geçti ve artık ikimiz de neler olucağını biliyoz.

Sora herife aniden, öz geçiriyorum ve yumruğun boşa gittiğini zannediyorum çünkü elimle kolumu, hiçbişi hissetmiyorum ama burnundan kanlar aktığını ve bardaki insanların bağrıştığını duyuyorum.

Chizzie benim yumruğumdan sora elini suratına kapatıyo, sora ayağa kalkıp bardağı eline alınca bira yerlere dökülüyo. Ben de ayaktayım filan, bana vurmaya çalışıyo ama beceremiyo ve barmen bize bağırmıya başlıyo. Chizzie bardağı bırakıyor ama adam gene de bağırıyo: "DIŞARIIII!"

Kapıya doru yürürken durup bi düşünüyorum; Chizzie'yle dışarı çıkmam, hiç yolu yok hani, kapıda durup ona yol veriyorum. O dışarı çıkınca pabın kapısını arkasından kapayıp kilitliyorum. Chizzie bana tekrar saldırmak için tekmeleyerek kapıyı açmaya uğraşıyo ama iki barmen de geliyo ve kapıyı açıp siktirip gitmesini söylüyolar ona. Chizzie içeri girmeye çalışıyo ama çocuk onu tutunca Chizzie de çocuğa yumruk atıyo. Chizzie'yle çocuk boğuşurken öbür çocuk beni kolumdan tutup dışarı atıyo. Şimdi ben ve Chizzie pabdaki çocuklarla dövüşüyoz ve durum çocuklar için çok kolay çünkü ben sarhoş ve jöleliyim, Chizzie de sarhoş, artı ben zaten dövüşmeyi beceremem ki. İşte biraz uğraşıyoz, sora onlar içeri giriyolar, bizi dayak yemiş ve inler bi halde sokakta bırakıyolar.

Birbirimizden uzakta yürüyüp bağırarak küfürler ediyoruz ve sora barışır gibi olup içmeye devam etmeye çalışıyoruz. Ama ne kadar sarhoş ya da kavga etmiş ya da kanlar içinde olursa olsun kapıdan herkesi aldıkları şu fare deliği dışında hiçbi pabda bize servis yapmıyolar ve ben bi süre sora sızıyorum, uyandığımda Chizzie'yi kaybetmiş olduğumu fark ediyorum. Kalkıp kapıya gidiyorum, Abbeyhill'de bi yerlerdeyim ve uzamaktan başka yapabileceğim hiçbişi yok.

Abbeyhill Colonies'in sokaklarında oynıyan çocuklar bıkkınlık içinde bana bakarken birinin "ALISON! A-LI-SAAWWNN..." diye bağırdığını duyuyorum, kayıp yere düşüyorum ve çitlere tutunup kendimi yukarı çekiyorum. Aynı çığlık tekrar kopuyo ve bu sefer çığlığın benden geldiğini anlıyorum.

Easter Road yolundaki büyük kırmızı blokları geçerek Rossie Place'e doru sürüklenirken hâlâ bağırıyorum, sanki iki beynim var gibi, biri düşünüyo, öteki bağırıyo.

Hibs forması giymiş iki hatun yanımdan geçerken bi tanesi konuşuyo: "Kapa çeneni lan."

"Ben Disneyland'e gidiyorum," diyorum kızlara.

"Bence sen çoktan gitmişin bile oraya," diyo bi tanesi.