27. KAFANDAKİ GERİLİM

Başım çatlıyacak gibi, amına koyiim. Siktiğimin migreni. Çok fazla düşünüyorum, benim problemim bu, burdaki andavallar ne bilecek. Kafam çok dolu. Bunun sebebi siktiğimin bi beynine sahip olmaktır, düşünüp durur insan, amına koyiim, suratlarının dağıtılması gereken o arsız andaval amcıkları düşünür durursun böle. O heriflerden öle çok var ki. Ağızlarına sıçtığımın orospu çocukları, arkanızdan gülerler, ya evet, biliyorum ve anlıyorum, amına koyiim. Anlamıyosun sanırlar ama bal gibi anlarsın işte. Bilirsin. Her zaman bilirsin, amına koyiim, adın gibi.

Biraz Nurofen'e ihtiyacım var. Umarım Kate o gül yüzlü bebesiyle annesinden erken döner çünkü düzüşmek her zaman işe yarar, kafandaki gerilimi kesip atar, amına koyiim. Aynen öle, attırdığınız zaman sanki sikik beyninize masaj yapılmış gibi olur. Söylenip duran amcıkları hiç anlamıyorum; "şindi olmaz, başım ağrıyo' diyerekten, siktiğimin filmlerinde falan. Benim zaten onun için düzüşmeye ihtiyacım var, amına koyiim. Başı ağrıyan bütün amcıklar sikişseydi dünyada bu kadar siktiğimin sorunu olmazdı, amına koyiim.

Kapıdan sesler geliyo, geldi heralde.

Ama dur bi dakka, amına koyiim. Yo, gelen o diil, amına koyiim.

Amcıklar resmen burayı soymaya çalışıyo... başım çatladığı için ışıkları falan yakmadıydım. Herif evde kimse yok sanıyo! Hakkaten de içerde bi amcık var, amına koyiim!

Oyun başlasın!

Siktiğimin divanından yere yuvarlanıyorum, Bruce Willis veya Arnold Schwarzenegger tarzı bi hareketle yerde sürükleniyorum, oturma odasındaki kapının yanında duvara yaslanıyorum. Eğer işi biliyolarsa yukarı çıkmadan önce buraya gelirler, amına koyiim. Kapı kırılarak açılıyo, amcık resmen zorluyo, amına koyiim. Şimdi içerdeler. Kaç kişi olduğunu anlamıyorum ama seslerden çıkardığım kadarıyla çok kalabalık diiller. Zaten kaç kişi girdiği önemli diil çünki nasılsa dışarı çıkamayacaklar, amına koyiim.

Süper... bu süper, amına koyiim... kapının arkasında durup götleri bekliyorum. Küçük bi velet içeri giriyo, elinde beyzbol sopası var, siktiğimin küçük orospu çocuğu. Tam bi hayal kırıklığı. Kapıyı arkasından kapıyorum. "Bişi mi aramıştın, amcık ağız?"

Küçük götlek bana dönüp sopayı sallamaya başlıyo ama sıçmış olduğu kesin. "Çekil! Bırak gideyim!" diye bağırıyo. Bu küçük amcığı tanıyorum. Pabdan, Sick Boy'un ordan. O da beni tanıyo hani, gözleri kocaman açılıyo. "Senin evin olduğunu bilmiyodum abi, bırak gideyim..."

Bilmediğine eminim zaten, göt herif. "Gel o zaman," diye gülümsüyorum amcığa. Kapıyı gösteriyorum. "İşte orda. Ne bekliyosun?"

"Çekil yolumdan... bela aramıyorum ben..."

Gülümsemeyi kesiyorum. "Arasan da aramasan da başın belada, amına koyiim," diyorum. "Şimdi o sopayı ver bana. Ben almayayım. Kendi iyiliğin için bana bunu yaptırma."

Küçük götlek ayakta dikilmiş tir tir titriyo ve de gözleri sulanmaya başlıyo, amına koyiim. Siktiğimin küçük ibnesi. Sopayı indiriyo, ben de bileğini kıvırıp elinden alıyorum, sora öteki elimle gırtlağını sıkıyorum. "Bunlan neler yapmayı düşündüydün manyak herif? Ha? Siktiğimin korkak amcığı!"

"Bilmiyodum... valla bilmiyodum..."

Onu bırakıp sopayı iki elimle tutuyorum. "İşte böle yapman gerekirdi," diyip velete bi tane geçiriyorum.

Kollarını havaya kaldırınca sopa göt lalesinin bileğinde patlıyo, ezilen bi köpek gibi çığlık atıyo velet. Kate'le ufaklık evde olsaydı yapacaklarını düşünerek vurmaya devam ediyorum.

Kate'in sikik halısında kan görünce duruyorum. Velet yerde kıvrılmış yataraktan çocuk gibi bağırıyo, amına koyiim. "KES SESİNİ!" diye böğürüyorum. Duvarlar kâât kadar ince ve götün biri tutup siktiğimin polisini çağırabilir.

Eski bi bulaşık bezi bulup götün kafasındaki yarılan yere bastırıyorum ve üstüne beyzbol şapkasını takıyorum, siktiğimin kanamasını biraz durdurur. Sonra göte ceplerini boşalttırıyorum ve halıyı silmesi için mutfaktan bişiler alıp veriyorum. Burda hiçbişi yok, amına koyiim, biraz bozukluk, bi sürü ev anahtarı ve hap dolu ufak bi torba.

"Ex mi bunlar?"

"Evet..." Velet telaşla etrafa bakınaraktan deliler gibi halıyı fırçalıyo.

"Çilek yok mu amına koyiim?"

"... yok..."

Kapıdaki siktiğimin kilidini kontrol ediyorum. Herif omuz atınca yerinden çıkmış ama ahşap kırılmamış, küçük götlek şükretsin. Kilidi geri takıyorum. Ama çok üstünkörü duruyo, amına koyiim, yeni kilit takmak lazım.

Küçük götün halıyı fırçaladığı yere geri dönüyorum. "O kan lekeleri çıksa iyi olur. Halıda kan var diye dırdır işitirsem o zaman daha çok kan görecen demektir."

"Tamam... tamam... çıkıyo..." diyo.

Amcığın adı Philip Muir'mış ve Lochend'liymiş. Halıya bakıyorum. Fena iş becermedi. "Tamam, şimdi biraz gezinecez," diyorum.

Küçük göt konuşamayacak kadar korkmuş durumda. Dışarı çıkıp siktiğimin kamyonetine biniyoz. Piçi öndeki yolcu koltuğuna oturtuyorum, sonra dışardan dolaşıp kendi koltuğuma geçiyorum, çocuk bişi soramayacak kadar sıçmış vaziyette. "Yolu tarif et kardeşim, nereye gittiğimizi biliyosun."

"Ha...?"

"Senin eve gidiyoz."

Radyoyu açıyorum, Lochend'e gidiyoz. Bu kamyonet sikilmiş durumda, artık son demlerini yaşıyo. Radyoda şu süper Slade şarkısı çalıyo; Mama Weer Aw Crazee Now ve ben de şarkıyı söylemeye başlıyorum. "Slade süper ötesi," diyorum küçük göte.

Siktiğimin evinin önünde duruyoruz. "Annenle babanın evi mi?"

"Evet."

"Kimse yok mu?"

"Yok... ama erken dönerler."

"O zaman hemen naşlayalım, amına koyiim, hadi."

İçeri giriyoz, malları gözden geçiriyorum. Düz ekranlı olanlardan süper bi televizyon, bi de video var ama şu yeni kompakt diskli olanlardan ve üstünde film var işte hani, siktiğimin VDU'su mu ne, amcıklar her ne diyosa şimdi bunlara. Bi sürü hoparlörü falan olanlarından yeni bi müzik seti de var burda. "Pekâlâ amcık ağız, toplamaya başla bakalım," diyorum küçük göte.

Çocuk hâlâ altına ediyo, ben de dışarda meraklılar var mı diye bi kontrol ediyorum. Bi kişi bundan bahsetsin hele, onun başı belaya girer, o da biliyo. Kamyonete atlayıp malları Kate'in evine taşıyoz. Güzel olan şey, içinde bütün hitlerin olduğu bi Rod Stewart CD'si bulmam. Anında cepliyorum.

Döndüğümüzde ufaklıkla Kate evde. "Frank... kilit..." Tekrardan yere düşen vidaları falan gösteriyo. "Anahtarımı sokunca hepsi yere düştü..." Arkamda duran veleti görüyo. Kilit olayını duyunca gene sıçmaya başladı, sıçması lazım zaten.

"Tamam," diyorum ve dışarı çıkıp televizyonu iki tarafından tutarak eve getiriyoz.

Kate ufaklığı kucağına almış. "Kilit... Frank, neler oluyo? Nedir bunlar?" Müzik setine bakıyo.

"Bu delikanlı benim arkadaşım," diye kamyonetteyken uydurduğum hikâyeyi anlatmaya başlıyorum. "Çok yardımsever bi velettir, di mi lan? Elinde bu mallar varmış, ben de buraya getir dedim. Eskilerinden daha iyi."

"Peki ama ya kilit..."

"Ya evet ama ben sana kaç kere söylediydim, Kate, amına koyiim. Kilidin tamir edilmesi lazım dedimdi. Şimdi arkadaşım Stevo'yu çağıracam, çilingir, hemen halleder. Ama şunlara bi bak! Yeni DVD falan da var! Eski videoların hepsini değiştirmek gerekecek."

"Çok güzel," diyo Kate, "Sağ ol Frank..."

"Burda Philip dururken bana teşekkür etme, di mi la?"

Kate donuna eden küçük götleğe bakıyo. Artık gözleri morarmış. "Sağ ol Philip... ama yüzüne n'oldu senin böyle?"

Araya giriyorum. "Valla çok uzun hikâye," diyorum. "Senin bilmen gereken, bu Philip bana bikaç kıyak borçluydu, evine yeni setle televizyon alınca beni arayıp istersen eskileri sen al dedi. Ben de külüstürleri bana mı kakalayacan lan falan oldum, biliyosun mu ama küçük göt sadece on sekiz ay önce alındıklarını söyledi!"

"Emin misin, Philip? Hepsi de çok güzel görünüyo..."

"Bu genç göt lalelerini bilirsin, en son moda neyse onu isterler. Bunlar ona taş devrinden kalma gibi geliyodur şimdi! Neyse, Philip önce beni düşünmüş ama angutun biri bana verecen diye tutturup arıza çıkarmış." Beyzbol sopasını elime alıyorum. "Biz de gidip götlekle biraz konuştuk, herifçioğlunu ikna ettik, di mi Philip?"

Küçük göt mal mal sırıtıyo.

Kate televizyonu fişe takıp ayarlamaya başlıyo. "Görüntü çok iyi!" Noel hediyesini alan küçük bi pilice benziyo. "Şuna bak," diyo ufaklığa, "Tamirci Bob! 'Tamir edebilir miyiz!' 'Evet ederiz!'"

"Olacaksa en iyisi olsun, güzelim."

Velet hiç konuşmuyo, hayatta olduğuna dua etsin. Aslında böyle küçük bi denyo bayağı işime yarar. Çocuğu dışarı çıkarıyorum. "Peki, şimdik gidebilirsin ama yarın sabah on birde Leith Walk'un sonundaki Café Del Sol'a gelecen."

"Neden?" diye soruyo yeniden korkunun pençesine düşerek.

"İş için. Senin gibi küçük amcıklar yapacak işleri olmadığında başlarını belaya sokar. Şeytan boşta gezenleri sever, amına koyiim. Unutma, Leith, saat on bir. Ben gecikirsem Lexo'yu sor. Ve beladan uzak dur, çünkü artık benim için çalışıyosun. Unutma, sabah kafede."

Küçük manyak biraz sakinleşiyo ama afallamış gibi. "Maaş alacak mıyım?"

"Tabii ki. Hayatta kalıyosun. İşte sana siktiğimin maaşı," diye fısıldıyorum. "Ama ne diyecem," diyorum nerdeyse bütün parmaklarında yüzükler olduğunu görerek, "Yüzüklerin güzelmiş abicim. Çıkar onları bakayım."

"Ya, yüzüklerim olmaz ya, n'olursun abi..."

"Çıkar," diyorum.

Küçük götlek yüzükleri çekiştirmeye başlıyo. "Çıkmaz ki şimdi bunlar..."

Bıçağımı çekiyorum. "Peki, ben senin için çıkarırım amcıkları," diyorum.

Çok acayip ama, bunu der demez hemen çıkıveriyolar.

Küçük götlek yüzükleri üzgün üzgün bana veriyo. Hepsini cebime atıyor, bi tanesini çıkarıp geri veriyorum. "Bugün iyi çalıştın. Böyle çalışmaya devam edersen ödeme olarak her seferinde bi tanesini geri alacaksın. Kurnazlık eder veya çalışmazsan ölürsün. Sabah kafede ol," diyip içeri giriyor ve kapıyı kapatıyorum.

Cepten Stevo'yu arayıp acil gelmesini söylüyorum.

Kate başlıyo, "Set süper Frank! İnanamıyorum! Ne tatlı çocukmuş bu."

"Evet, iyi velettir. Artık benimle çalışacak. Bu küçük götlere yardım etmek lazım. Yapacak işleri olmayınca başlarını belaya sokarlar. Bilirim," diyorum.

"Ufaklığa yardım etmen ne hoş. Yufka yürekli erkeğim benim!"

Böyle söylediğinde kendimi garip hissediyorum, hem iyi bi his hem de diyorum ki, eski sevgilisinin buna dayak atmasına şaşmamalı, hep böle ötüyosa eğer... Ama mutlu olduğunu görmek güzel. "Şu politikacı götleğin dediği gibi, eğer bi işin varsa öteki amcıklara yardım etmen gerekir, amına koyiim. Annadın mı? Ceketini al hadi, dışarı çıkalım. Bi içki içip bişiler atıştırırız."

"Çocuk..."

"Çocuğu annene bırakırız, amına koyiim. Hadi, naş. Bütün gün çalıştım durdum. Artık yemek yiyip içki içmek istiyorum. Rahatlamak için bi birayı hak ettim, amına koyiim. Sen çocuğu annene götür, ben de Stevo'nun gelip kapıyı yapmasını bekliyim. Fazla zamanını almaz, eğer iş uzarsa da ona yedek anahtarları veririm çıkarken, posta kutusuna atar. Senlen birazdan annende buluşuruz."

Kate makyaj yapıp giyiniyo ve çocuğu yeniden arabasına yerleştiriyo.

Eski televizyonu hole çıkartıp Sky'daki İskoç Futbolu'nun İçinden'i seyretmek için yenisini prize takıyorum. Garip, baş ağrısından eser yok ve düzüşmeme bile gerek kalmadı, amına koyiim.