İlk yapacağım içerdeyken bana o siktiğimin iğrenç ibne pornolarını yollayan ruh hastası götü bulmak olacak. "Lexo benim partnerim" dediğimde kıkırdayan o yüzsüz götleği dövdüğüm için cezama altı ay daha eklenmesine sebep oldu.
Siktiğimin dükkânından bahsediyodum.
İşte demir atacağım ilk liman orası olacak. Bi işler dönüyo çünkü şişko orospu çocuğu kodese ziyarete gelmeyi asırlar evvel kesti. Öle, birdenbire. Hiçbi açıklama yapmadan, amına koyiim. Leith'e giden bi otobüse biniyorum ama indiğimde siktiğimin dükkânının yerinde yeller esiyo! Yani, dükkân hâlâ orda ama tamamen değişmiş, amına koyiim. Sikindirik, salak bi kafe olmuş.
Onu görüyorum, tezgâhın arkasında oturmuş siktiğimin gastesini okuyo. O dev cüssesiyle koca götü görmemek mümkün diil zaten. İçersi bomboş; ihtiyar bi anne ve iki gerzek göt oturmuş kahvaltı etmekte. Lexo tutmuş da kafede karı gibi servis mi yapıyo yani? Başını kaldırıp beni gördüğünde nerdeyse çift perende atacak, amına koyiim. "N'abers Frank?"
"İyilik," diyorum. Bu çöplüğe göz gezdiriyorum, küçük küçük masalar ve duvarlarda Çinceye benzeyen yazılar, siktiğimin dandik ejderhaları falan var. "Bunlar ne böyle?"
"Burayı kafe yaptık. Eski mobilya işinde para yok. Geceleri Thai kafe oluyo. Leith'deki yeni güzel insanlar ve öğrenciler arasında çok in bi yer," diyip sırıtıyo, çok kendinden emin bi halde.
Siktiğimin tay cafesi mi? Bu göt ne bokumdan bahsediyo böle? "Ney dedin?"
"Kız arkadaşım Tina işletiyo burayı aslında. Aşçılık kursuna gitti. Buranın kafe olarak daha çok iş yapacağını düşündü."
"Yani işler tıkırında," diye etrafı inceleyerekten beni başından atamayacağını anlaması için hafiften suçluyorum götü.
Belli ki amcık bütün kartlarını oynamaya hazır. Sesi iyice alçalıp duygusuzlaşıyo, başıyla arka tarafa gitmemizi işaret ediyo. Şimdi gözlerimin içine bakıyo. "Ya, kendimi toparlamam gerekti. Artık uyuşturucu işi yok. Mafyatiklerden çok fazla baskı vardı falan, amına koyiim. Burası şimdi Tina'nın," diyo tekrardan, sora, "Tabii ki seninle ilgilenilecek, dostum."
Ben hâlâ ona bakıyor, duvara yaslanıp mutfağa bi göz atıyorum. Herifin biraz gerildiği belli oluyo, burda olay çıkaracağımdan falan korkuyomuş gibisinden. Koca göt halinden çok memnun ama barsaklarında bi bıçakla kendine güvenmenin pek manası yok heralde. Evet, gözlerinin mutfağa kaydığını görüyorum, nereye baktığımı anlamaya çalışıyo falan. Direkman olaya giriyorum. "Bayağıdır beni görmeye gelmediydin kodesteyken, diil mi," diyorum.
O saloz sırıtışıyla yüzüme bakıyo. Götün bana ayıracak zamanı olmadığı belli, kıçıma tekmeyi vurup Leith Walk'tan aşağı yuvarlandığımı görmek istiyo aslında.
Kıçı yiyosa denesin hele. "Ayrıca sana bişi daha söyliim, eski dükkânın yarısı benimdi, yani bu içine sıçtığım yerin de yarısı benim..." diyorum göte, kafeye bakıp yeni yatırımımı inceleyerekten.
Götleğin sıçmak üzere olduğu belli ama hâlâ alttan almaya çalışıyo. "Senin burda çay ve çörek servisi yaptığını düşünemiyorum Frank ama bi şekil anlaşacaz. Seni kollayacam, eski dostum, biliyosun bunu."
"Tamamdır," diyorum, "şu anda biraz nakitle kollanmaya ihtiyacım var, amına koyiim," diyorum koca göte.
"Sorun diil kanki," diyo ve yirmilikleri saymaya başlıyo.
Başım çatlıyo, bi an nerde olduğumu bilemiyorum. Paraları bana verirken aynı zamanda da zehirli bokunu akıtmaya başlıyo. "Baksana Franco, Larry Wylie hâlâ Donny Laing'le takılıyomuş diye duydum," diyo.
Aklım başıma geliyo ve bakışlarını yakalıyorum. "Ney?"
"Ya. Onları işe sokan sen diil miydin?" Lexo o masum gülümsemesini takınıyo, ardından ciddileşiyo ve sertçe başını sallıyo; arkamdan dolap çevrildiğini anlatmak ister gibi bi hali var.
Ve ben kafamın içinde ne bokum demek istediğini annamaya çalışıyorum, olay neymiş, kim kimin arkasından iş çeviriyomuş, amına koyiim ve devam ediyo, "Artı, Port Sunshine'ı kim devraldı bil bakalım. Senin şu eski arkadaşın. Sick Boy derdiniz hani amcığa."
Şimdi siktiğimin migreni başlıyo işte, siktiğimin hapisanesinde yaşadıklarım gibi bişi... başım patlayacakmış gibi hissediyorum, amına koyiim. Burda her şey değişmiş... Lexo'nun kafesi var... Sick Boy pab işletiyo... Larry Wylie, Donny için çalışıyo... açık havaya çıkmam lazım, düşünmek için zamana ihtiyacım var...
Koca göt lafa devam ediyo, "Bu öğleden sora bankaya gidecem, Frank, seni bi süre idare edecek kadar para çekeyim. Uzun vadede anlaşana kadar. Annende kalıyosun, diil mi?"
"Evet..." derken başım zonkluyo, aslında nereye gideceğimi ben de bilmiyorum, amına koyiim, "heralde..."
"İyi, akşama uğrarım. Uzun uzun konuşuruz. Tamam?" diyo. Ben andaval amcıklar gibi kafamı sallıyorum. Şakaklarım atarken ihtiyar götün biri gelip salamlı sandviçle çay istiyo, tulumlar giymiş bi hatun ortaya çıkıyo ve Lexo'nun kaş göz etmesiyle moruğa servis yapmaya başlıyo. Lexo eline bi kalem alıp bloknota bi numara yazıyo. Şu yeni çıkan cep telefonlarından birini yüzüme yüzüme sallıyo.
"Bu benim cep numaram, Frank."
"İyi..." diyorum, "artık her göt lalesinde var bunlardan. Bi tane de bana lazım. Bana da bi tane bul," diyorum.
"Bakarız, Frank. Neyse," diyo hatuna bakaraktan, "ben seni bulacam."
"İyi... görüşürüz," diyorum. Açık havaya çıkmak iyi geliyo. İçerdeki yağ kokusu midemi bulandırıyodu. Burası, bizim eski mobilyacı dükkânı nası böyle değişmiş hâlâ inanamıyorum. Yandaki eczaneye giriyorum, içerdeki piliç bana Nurofen Plus haplarından veriyo. Bi şişe suyla iki hap atıp Walk'ta yürümeye başlıyorum. Bu ilaç çok iyi, daha yirmi dakka geçmeden ağrıyı şıp diye kesti. Yani biraz acayip aslında çünkü ağrıyı hâlâ hissediyorum ama artık o kadar da takmıyorum. Arkama dönüp Café'ye bakıyorum ve Lexo götünün hatunla atıştığını görüyorum, artık halinden o kadar memnun görünmüyo. Bu siktiğimin dükkânının yarısı benim, amına koyiim, paramı verecekse versin, beni sik gibi ortada bırakamaz.
İşte, göt orda, pencerenin yanında bi masaya oturmuş, kafasında kırk tane tilki dolanıyo, kesin. Düşün bakalım, benim bi yere gittiğim yok, koca göt. Walk'ta hızlı hızlı yürüyorum, bi tanıdığa rastlayacak mıyım diye geçen yüzleri inceliyorum, amına koyiim. Ama ne göreyim? Saçları örgülü iki pis amcık, beyaz çocuklar falan, sanki buraya aitlermiş gibi yanımdan geçip gidiyolar, sonra küçük köpekli züppe bi göt lalesi dükkânın birinden çıkıp siktiğimin şuh motosikletine biniyo. Bu götünü siktiğimin götleri kim lan? Bunlar Leith'li diil. Harbi adamlar nerde şimdi? Defterimi çıkarıp bi telefon kulübesinde duruyorum ve Larry Wylie'nin numarasını çeviriyorum. Şu yeni moda cep telefonlarından birinin numarası heralde. Lexo bana da bi tane bulsa iyi olacak...
"Franco," diyo Larry, gayet sakin, sanki aramamı bekliyomuş gibi. "Hapisten mi arıyosun?"
"Hayır, siktiğimin Walk'undan arıyorum," diyorum.
Biraz susuyo, sora sesini duyuyorum, "Ne zaman çıktın?"
"Boş ver şimdi. Sen nerdesin?"
"Wester Hailes'de çalışıyorum, Frank," diyo Larry.
Düşünmeye başlıyorum. Bizim ihtiyar kızla henüz karşılaşamam, beynimi sikecek falan. "İyi, yarım saat sonra Hailes Hotel'de buluşalım. Ben şimdi bi taksiye atlayıp oraya zıplayacam."
"Şey... ben Donny için çalışıyorum, Frank. O biraz..."
"Seni Donny ile bu işe sokan zaten bendim, amına koyiim," diyorum göte. "Bi saat sora Hailes'de buluşuruz, eşyalarımı anneme bırakıp taksiyle oraya geliyorum."
"Peki, tamam. Görüşürüz o zaman."
Telefonu çarparaktan kapıyorum, bu lale şimdi koşa koşa Donny Laing'e gider, kötü haber veriyorum diye de götü dört buçuk atar. Evet, bu amcığı iyi tanırım. Sora anneme gidiyorum, beni karşılayıp geri dönmemin ne güzel olduğunu falan söyleyerekten kafamı ütülüyo.
"Evet," diyorum. Bayağı kilo almış. Burda, kendi evinde, hapisane ziyaretlerindekinden daha çok belli oluyo.
"Hemen Elspeth'le Joe'ya haber vermem lazım."
"Peki. Yiyecek bişiler var mı?"
Eller belde pozisyonuna geçiyo. "Valla biraz aç kalacaksın oğlum. Sana çorba yapıcaktım ama bugün bingo günüm, oraya gitmeden Maisie ve Daphne ile buluşup Persevere'de birer içki içiyoz genelde..." Sesi alçalıyo. "Ama balık patates yemeye gidebilirsin. Doğru dürüst bi balık yemeyi özlemişindir!"
"Öle," diyorum. Larry'ye giderken yolda yiyebilirim en azından diye düşünüyorum.
Sora çıkıyorum, balığı alıp bi taksiye atlıyorum. Göt sanki arabasında yemek yenmesini istemiyomuş gibi pis pis bana bakıyo ama ben de ona aynı şekilde bakınca donuna ediyo ve bişi diyemiyo.
Sora Hailes'deyim, Larry içki ısmarlıyo. Yanında iki tip var, çocuklara başıyla işaret çakınca köşede kayboluyolar. Larry'yle sohbet ediyoz, son havadisleri alıyorum. Larry iyi bi arkadaş, amına koyiim, kim ne derse desin. Hiç olmazsa içerdeyken beni ziyarete geldi. Ama bazan çok üçkââtçı olabiliyo ve siktiğimin Donny'siyle ne işler çevirdiklerini öğrenmem lazım, cidden lazım, amına koyiim. Sarhoş olmamaya dikkat ediyorum çünkü Lexo'nun verdiği paralar hâlâ cebimi ateş gibi yakıyo. Larry üstümdekilere biraz modaları geçmiş gibi bakıyo. Bu lale de içmeyi sever ama önce bi iş halletmesi lazımmış.
İçkileri kafaya dikip sosyal konutların içinden geçen yola giriyoz, ilk yapıldığında yeni Princess Sokak olacak dedikleri yol bu. Şimdi alışveriş merkezinden bloklara giden iki yanı çimle kaplı beton bi yol olmuş işte, o kadar. Sosyal konutlarda yeni bi Princess Sokak yapmak, ha? Abi, nerden gelir akıllarına böyle şeyler?
Larry her zamanki gibi manyak. Blokların önünde ip atlıyan küçük kızlara bakıyo. "Bikaç sene sora buralara bi uğramak lazım," diyerek sırıtıyo.
Küçük kızlar, "Erkek arkadaşım kimmiş, Medyum Meg ne demiş..." diye şarkı söylüyo, siktiğimin Larry'si de, W-Y-L-I-E diye kendi ismini söylüyo.
"Kapa çeneni, sapık götlek," diyorum.
"Dalga geçiyorum, Frank," diyerekten gülüyo.
"Ben böyle dalgalardan hoşlanmam," diyorum. Amcık herif, dalga olsa iyi olur. Larry hep böyle şen davranır ama aslında acımasız götün tekidir. En azından siki doğru yolu bulana kadar. Kızkardeşlerinden birini kazığa oturttuğu için Doyle'larla arası bozulduydu. Donny ve benimle çalışmaya bu yüzden başladıydı zaten. Görmeye gittiğimiz piliçten bahsetmeye başlıyo. "Şu Brian Ledgerwood götü, herif toz oldu. Kayıplara karıştı, amına koyiim. Bütün borçları karısıyla çocuğun üstüne kaldı. Kumar borcu işte."
"Delikanlılığa sığmaz," diyorum.
"Evet," diyo Larry, "yavru kuş için bayağı üzülüyorum. Düzgün hatun. Ama iş bu, diil mi... N'apıcan? Biliyo musun, çok da taşaklı karıymış. Melanie," diyo o sevindirik, göt yalayan haliyle. "Şu Terry Lawson için karıyı düdüklüyo diyolar. Tanıyo musun sen o götleği?"
"Evet..." diyorum ama Larry kapıyı çalarken herifin yüzünü bi türlü hatırlayamıyorum.
Melanie denen hatun kapıyı açıyo, taş gibi bi hatun olduğu doğru. Larry bayağı etkilenmiş vaziyette. Orda öylece duruyo, saçları ıslak, sanki daha yeni yıkamış gibi, lüle lüle kıvrılıp siktiğimin omuzlarına dökülüyolar. Üstünde yeşil v-yaka kazak ve de kot pantolon var, kapıyı açmak için öylesine üzerine geçirivermiş gibi. Sutyeni yok, Larry de durumu çakozlamış görünüyo, heralde donu var mı falan diye düşünüyo göt lalesi. "Bak, sana daha önceden de anlattım. Brian'ın borçlarının benimle hiçbi alakası yok, amına koyiim."
"İçeri gelebilir miyim, bu konuyu konuşalım?" diyo Larry. Ben de o anda Terry Lawson'ı hatırlıyorum, evet, asırlar önce birlikte takılırdık, çocukluk arkadaşıyız falan. Futbol bilmem ne dalgasına.
Melanie kollarını kavuşturuyo. "Konuşacak bişi yok. Gidin Brian'la konuşun."
"Nerde olduğunu bilsek konuşacaz," diyo Larry o sikik gülüşüyle.
"Ben de bilmiyorum," diyo Melanie.
O sırada, onunla aynı yaşlarda, bayağı ufak tefek, siyah saçlı, başka bi genç piliç bi bebek arabası ittirerekten yanımıza doğru geliyo. Bizi görünce durup soruyo, "Neler oluyo Mel?"
"Senet mafyası Bri'nin borçlarını tahsil etmeye gelmiş," diyo Mel.
Siyah saçlı ufak piliç bana dönüyo. "Bri bu borçları takıp kaçtı, giderken ondan da para yürüttü. Nerde olduğunu sahiden bilmiyo. Onunla hiçbi alakası yok."
Omzumu silkip küçük pilice benim senet mafyası falan olmadığımı, Larry ile yolda karşılaştığım için buraya geldiğimi falan annatıyorum. Gözünün altındaki küçük, sarı darbe izini farkediyorum. İsmin ne diye soruyorum, o da Kate diyo. Larry ötekini ikna edemeyip yanımıza gelene kadar biraz takılıyoz. "Oyunun kuralı böyle güzelim. Daha önce de söylendi sana. Sözleşmede yazar, mal varlığı nasıl ortaksa alacaklar da kişilere diil haneye rücu eder."
Melanie donuna etse de çaktırmamaya çalışıyo, amına koyiim. Kate denen piliç yalvarır gibi, Larry'yi durdurmamı ister gibisinden bana bakıyo. Melanie'nin ufaklık gelip oyuncağını yere düşürünce Mel de almak için eğiliyo ve alçak pezevengin götünü dikizlediğini görüyo. Ama taşşaklı karı, gözlerini amcığa dikip pis pis bakıyo.
"Hey, hey! O bakış neydi öyle?" diyo Larry. "Ben senin tarafındayım güzelim."
"Tamam. Doğrudur," diyo Mel ama sesindeki korkuyu hissedebiliyosun, amına koyiim.
"Boktan bi iş, biliyorum," diyo Larry siktiğimin sesini alçaltıp kızı sakinleştirmeye çalışarak. Fırsat kollar gibi bi hali var. "Bak... söz veremem ama adamlarla konuşup sana biraz daha zaman vermelerini isteyecem," diyerekten gülümsüyo.
Melanie göte bakıp zoraki gülümsüyo ve istemiye istemiye teşekkür ediyo. "Senle alakası yok biliyorum, sen sadece işini yapıyosun..."
Larry susup biraz Mel'e bakıyo, sora "Ama bak şimdi, birer içki içip bu konuyu daha medeni bi şekilde tartışamaz mıyız, bu gece falan?" diyo.
"Yok, sağ ol," diyo Mel.
Ben de direkman dalıyorum. "Ya sen Kate? Çocuğa bakacak kimse var mı?"
"Gelemem," diyo Kate, "hiç param yok."
Göz kırpıyorum. "Ben geri kafalıyımdır. Hatunlara para ödetmem. Saat sekiz iyi mi?"
"İyi, peki... ama..."
"Nerde oturuyosun?"
"Alt katta, bunun aşağısındaki dairede."
"Seni sekizde alırım," diyorum. Sora Larry'ye dönüp, "Hadi gidelim..." diyerekten kolunu çekiştiriyorum.
Merdivenlerden aşağı inerken herif söylenip duruyo, amına koyiim. "Sıçayım Franco ya, öle kolumdan çekiştirmeseydin gelecekti bence!"
Açık konuşuyorum. "Hatun seni kıçına bile takmıyo, seni kokuşmuş göt deliği. Ama ya küçük Kate ve ben!"
"Peh, bu piliçler kolay lokmadır, hep beş parasız dolaşır, cüzdanı biraz dolu olan bütün adamlarla da çıkarlar."
"Ya, o zaman senle de çıksalardı, amcık," diyorum. Götoş acayip bozuluyo ama söyleyecek hiçbişi bulamıyor. Sertleşmiş sikinin yumuşadığını ve Donny'ye ne diyecem diye altına ettiğini görebiliyosun.
Bu onun boktan problemi. Ben daha bikaç saat önce dışarı çıktım ve kendi deliğimi buldum bile. Hem de genç ve düzgün bi piliç! Siktiğimin dünyası seni tanıyacak göt herif, kaybedilen zaman yakında telafi edilecektir!