DJ çok iyi; kabinin etrafında onu seyretmek için itişip kakışan müzik manyaklarının fazlalığından anlaşılabiliyor, bir şeyler olmasını bekleyen düşünceli dinleyicilerin karşısında o kadar rahat ki insanlar bir şeylerin zaten olmakta olduğunun farkında bile değil.
Tabii sonunda o şarkıya geçiş yapıyor ve patlıyorlar, verdikleri tepkinin şiddetinden şoka uğrayarak, aniden DJ'in onlarla oynamakta olduğunu ve patlatmadan önce biraz kanırttığını anlıyorlar. Çığlıklar ve ıslıklar koparken çocuğun kurnaz, muzip tebessümü dans pistinin üzerinde parıldıyor.
Burada, yaşlı Amsterdam'ın "centilmenler kanalı" Herengracht'taki kendi kulübümün dans pisti üzerinde. Arkada, gölgelerin arasındaki avantajlı bölgemde votka kolamı yudumluyorum, bu çocukla ilgilenmem gerektiğinin farkındayım, bütün misafir DJ'lerime, hatta kıl olduklarıma bile yaptığım gibi ona da dostluk ve misafirperverlik göstermeliyim. Ama bu çocukla Martin ilgilensin, ben gözden uzak duracağım çünkü çocuk benimle aynı şehirden ve hiç yabancı gelmiyor. Kendi şehrimden olan insanlara karşı bir tavrım yok, yalnızca onlarla buralarda karşılaşmak istemiyorum.
Katrin'i görüyorum, sırtı bana dönük, üstünde o kısacık, koyu mavi elbise var, ince bedenini boynuna kadar sarıyor, orada insana sıfıra vurulmuş sarı saçlarının şokunu yaşatıyor: Miz ve Miz'in yeni tavladığı sikişilebilir bir pornocu hatunla birlikte duruyor. Katrin'in nasıl bir kafada olduğunu anlayamıyorum, umarım ex çakmıştır. Kolumu beline doluyorum ama dokunuşumla kasıldığını hissederek bok gibi oluyorum. Gene de deniyorum. "İyi geceler?" diye bağırıyorum kulağına.
Başını bana çevirip o mahzun Alman sesiyle şöyle diyor, "Eve gitmek istiyorum..."
Miz benimle göz göze gelerek anlayışlı bir bakış fırlatıyor.
Onlardan ayrılıp ofise gidiyorum, Martin ve Sian orada, yanlarında son zamanlarda onlarla takılmaya başlayan Birmingham'lı piliç var. Kok yapıyorlar, çam masanın her yerine kokain çizilmiş. Ben düşünceli düşünceli kızların o aceleci, istekli, fincan tabağı gözlerine bakarken Martin rulo yapılmış bir elli gulden uzatıyor. "Yok, ben iyiyim," diyorum.
Martin kızlara başıyla bir işaret yapıp masaya bir paket atıyor ve beni yandaki küçük odaya sokuyor. Fotokopi makinesi burada duruyor ve gizli konuşmaları burada yapıyoruz. "İyi misin?"
"Evet... Katrin'e taktım işte... bilirsin."
Ağarmış kumral saçlarının altında Martin'in yüzü kırışıyor ve koca dişleri tehlike sinyalleri ile parıldıyor. "Benim ne diyeceğimi biliyosun abi..."
"Evet..."
"Kusura bakma Mark ama o mutsuz bi hatun ve seni de kendine benzetiyor," diyor bana yeniden, sonra ofisin kapısını gösteriyor. "Sen hayatını yaşamalısın. İçkiler, karı kız, uyuşturucular. Yani, Miz'e bi bak," başını sallıyor, "Herif ikimizden de yaşlı. Dünyaya bi kere geliyoruz abi."
Martin'le ben kulüp işinde ortağız, birçok başka yönden de öyleyiz ama aramızdaki fark şu, ben onun kadar havai olamıyorum. Birisiyle birlikte olduğumda sürmesini istiyorum. Sürdürecek bir şey kalmadığında bile. Ama söyledikleri doğru, biraz kulağımı çekmesine izin verip sonra yeniden piste dönüyorum.
Kendimi Katrin'i ararken bulup ön taraflara doğru sürükleniyorum. Nedense bir ara yukarı bakıyorum ve DJ'le göz göze geliyoruz; Edinburgh'lu bu çocuk, birbirimizi tanıdığımızı belirten hafif birer tebessüm ve göğsümde endişeli bir his. Sonra dönüp barın yanında Katrin'i yakalıyorum.