56. "... o benim omuzlarıma yayılmış..."

Baktığımız kedi Zappa ile aramda bir bağ kuruldu gibi. Geçen hafta Channel Four'da gördükten sonra, onunla kedili jimnastik yapmaya başladım. Zappa'yı birinci pozisyonda otuz kez yukarı kaldırıyorum, o benim omuzlarıma yayılmışken ben yere çömelip kalkıyorum. Sonra ikinci pozisyona geçiyorum ve tek avucumla onu karnımda tutup öbür elimle göğsünden destekleyerek, iki taraf için de otuz tekrar yapıyorum.

Lauren şaşkın şaşkın bakarak içeriye giriyor. "Nikki, zavallı kediye ne yapıyorsun böyle?"

Hayvanlarla da seks yapmaktan hoşlandığımı düşünecek şimdi diye kaygılanarak, "Kedili jimnastik," diyorum.

"Sahipleri çok çalışan ev hayvanları kendilerini ihmal edilmiş hissediyorlar, bu hareketleri yaparak hem formda kalıyorsun hem de kedinle yakın temas kurmuş oluyorsun. Hem egzersiz yapıyorsun hem de dokunarak sevgini ifade ediyorsun. Sen de denemelisin," diyorum kediyi yere bırakarak.

Lauren şüpheyle başını iki yana sallıyor ama benim acelem var çünkü bugün Terry ve Mel'le son sahneyi çekiyoruz, Curtis vekaleten Terry'nin yerine sikicilik yapacak. Leith'e gidip Simon'ın dairesinde ötekilerle buluşuyorum.

Curtis'in yüzünde salak bir gülüş var. Çocuk öğrenmeye çok hevesli, yani düzüşme anlamında. Yemek isteyen bir köpek yavrusu gibi—bu durumda kuku isteyen demek daha doğru—Melanie'yle benim peşimden ayrılmıyor. Aslında biraz haksızlık ediyorum. Bu çocuk daha fazlasını istiyor. Sevgi, ait olma, kabul görme. Duygularını hiç gizlemeyerek, içtenlikle gözümüze sokarak, aslında hepimize kendi ihtiyaçlarımızı hatırlatıyor. Gerçekten onu beğenmemizi istiyor. Hatta onu sevmemizi. Bizse bazen acımasızlığın tam sınırında durarak onunla dalga geçiyoruz.

Neden? Onun üzerindeki gücümüzden zevk aldığımız için mi, yoksa, Lauren'ın da iddia edeceği gibi, aslında yaptığımız şeyden nefret ettiğimiz için mi?

Hayır, daha önce de dediğim gibi, o hepimizin daha umutsuz durumdaki bir versiyonu: aradığı şeyi henüz bulamamış olan hüzünlü bir av köpeği. Ama küçük orospu çocuğunun daha zamanı var. Belki de ona karşı tutumumuzu, davranışlarımızı etkileyen budur. Çok hoş, onu hâlâ bacaklarımın arasında hissediyorum. Benim küçük, dar bir kukum var ve o şeyi alabileceğimi hiç zannetmezdim. Ama insan kendini bile şaşırtabiliyor bazen.

"Beğendin mi?" diye soruyorum boynumu yüzüne bastırarak.

"Evet, süper kokuyo."

"Sana parfümleri öğretmek isterim, Curtis, birçok şeyle birlikte. Sonra, ben yaşlanıp kırıştığımda, sen ise hâlâ şehirdeki bakirelerin, yarı yaşındaki çıtırların kızlığını bozan yakışıklı bir genç olduğunda öteki olgun erkekler gibi benden nefret etmezsin. Beni sevgiyle hatırlar, insan muamelesi yaparsın."

Mel kırmızı şarabını içerek gülerken ne kadar ciddi olduğumun farkında değil herhalde.

Curtis'se kendi adına bu düşünceden dehşete düşmüş durumda. "Sana hiç kötü davranmıycam!" diye neredeyse ciyaklıyor.

Bu küçük çocuklar bu kadar tatlı ve yufka yürekliyken nasıl da birer canavar haline geliveriyorlar. Gene de yaşlandıkça tekrar düzeliyor, yeniden nazik ve şefkatli birer erkeğe dönüşüyorlar. Ama bunu Sick Boy Simon'a öğreten olmamış. Curtis, benim olduğu kadar, onun da yıldız öğrencisi ve ona verdiği dersler hiç hoşuma gitmiyor.

Rab'le ekibi gelip kameraları kuruyor. Ama Curtis çok şeker. Mel'i arkadan becermek istemiyor. "Çok pis bişi, yapmak istemiyorum."

"Aferin Curtis," diyorum ama Mel, "Benim için sorun diil Curtis," diye baskı yapıyor.

Simon aniden konuşmaya başlıyor: "Okey, şimdilik bunu bırakalım," diyerek saatine bakıyor. "Hadi, sinemaya gidiyoruz!" Ben Simon'ın ne işler çevirdiğini merak ederken Rab sızlanmaya başlıyor ama Simon herkesi dışarı çıkarıp taksiye bindiriyor ve hep birlikte Scorsese filmlerinin gösterildiği Filmhouse'a gidiyoruz. Bugün De Niro'nun oynadığı Raging Bull var.

Filmden sonra, barda, Curtis büyülenmiş bir halde Simon'a dönüyor: "Çok iyiydi!"

Simon bir şey söylemek üzere ama ben sözünü kesiyorum. "Bir nedeni var mıydı? Bizi buraya getirmenin falan?" diye soruyorum.

Simon beni duymazdan gelerek Curtis'le konuşuyor. "Sen oyuncusun, Curt. De Niro da oyuncu. Bir sürü kilo alıp ortalarda top gibi dolanmak istemiş miydi acaba? Ringe çıkıp dayak yemek istemiş miydi?" Bana bir bakış atıyor. "Laf sokmak için söylemiyorum. Yo. Bunları yaptı çünkü o bir oyuncu. Sette Scorsese'ye dönüp, 'bu çok pis bişi,' 'çok canım yanar' ya da "bu çok soğuk, tuhaf ve rahatsız edici' dedi mi acaba? Hayır. Çünkü o bir oyuncu," diyerek altını çiziyor, "Sana lafım yok Mel, sen prima donna'lık yapmıyosun."

Şimdi anlıyorum ki bu laflar Curtis'e olduğu kadar bana da söylenmiş. Simon'ın amacı Terry'nin siki gibi ortalarda sallanıyor. "Biz oyuncu değiliz, pornografi işçisiyiz," diyorum. "Kendi sınırlarımızı belirlemek zorundayız..."

"Hayır. Bunlar orta sınıf saçmalıkları. Pornonun artık normal bir ürün olduğu gerçeğini anlamayanlar yalnızca züppeler. Virgin, porno film satıyor. Greg Dark,[56] Britney Spears klipleri yönetiyor. Porno dergiler, erkek dergileri, kadın dergileri, hepsi aynı. Baskı altındaki, sansürcü Britanya televizyonu bile bizleri porno estetiğiyle elinde tutmaya çalışıyor. Genç tüketiciler artık porno, yetişkinler için erotika ve diğer ürünler arasında bir ayrım yapmıyor. Alkolle öteki uyuşturucular arasında da fark gözetmedikleri gibi tıpkı. Eğer hoşuna gidiyorsa evet, gitmiyorsa hayır. Bu kadar basit."

"Curt'e gençlerin ne düşündüğünü anlatmak biraz vaaz vermeye girmiyor mu?" diyorum ama sözlerim kulağa çok cılız geliyor, onun keskin gerçekleri karşısında hiçbir inandırıcılıkları yok.

"Ben düşüncelerimi anlatıyorum. Amacım bir film yönetmek."

"Yani insanların sınırlarının senin için hiçbir anlamı yok mu?"

"Sınırlar esnektir, öyle olmaları gerekir. Öyle olmazsa nasıl büyürüz? Nasıl gelişiriz? Gelişme olması için bakış açıları zamanla değişmeli, sınırlar esnek olmalı."

"Benim göt deliğimde hiçbir zaman esneme olmayacak Simon. Bunu kabullensen iyi olur. Bu gerçekle yaşamayı öğren artık."

"Konu bu değil ki. Anal yapmak istemiyorsan sorun yok. Bu senin hakkın. Ama bu filmin yönetmeni olarak, ben de baş oyuncularımdan birine gayrı profesyonel bir ahlak bekçisi gibi davrandığını anlatma hakkımı saklı tutarım," diyerek gülümsüyor.

Bunu hep yapıyor zaten, ciddi olarak söylemek istediklerini şaka yollu anlatmaya çalışıyor hep. Siktiğimin tartışmasını kazandığını sanıyor ama daha değil. "Biz cinsel ilişki kuruyoruz, cinsel ilişki kuruyormuş gibi yapmıyoruz. Cinsel ilişkide en önemli şey karşılıklı rızadır. Gönül rızası olmazsa zorlama ya da tecavüze girer. İlk soru şu: bir film yapmak için tecavüze uğramalı mıyım? Cevap hayır. Belki başka kızlar buna evet der. Bu onların bileceği iş," diyorum Mel'den gözlerimi kaçırarak. Simon'ın gözlerinin içine bakmaya devam ediyorum. "İkinci soruysa şu: bu filmi yapmak için tecavüzcü mü olacaksın?"

Gözlerini kocaman açmış bana bakıyor. "Ben hiç kimseyi istemediği bir şeyi yapmaya zorlamam. Bu kadar."

Ona neredeyse inanacağım. Taksiyle Leith'e dönerken bir taraftan cep telefonuyla konuşarak Rab'e bağırışını, bir taraftan da Curtis'e kokain gazlı bir nutuk çekişini işitinceye kadar: "Sikinle sikersin ama vücudun ve ruhunla sevişirsin. Sikin hiçbir önemi yoktur. Aslında, daha ileri gideceğim: sikin senin en kötü düşmanın olabilir diyeceğim. Neden? Çünkü sikin bir deliğe ihtiyacı vardır. Yani ilişki tamamen fiziksel bir düzeyde, düzüşme temelinde kaldığı sürece kontrol hatunun elinde demektir. Sikin ne kadar büyük olursa olsun ya da sen onu ne kadar iyi kullanıyor olursan ol, yeri her zaman için doldurulabilir. Seninkinin işgal ettiği park yerini kapmak için kuyruğa girmiş bekleyen binlerce, milyonlarca sik var ve kafası çalışan güzel bir hatun bunu çok iyi bilir. Neyse ki çoğu bu bilince sahip değil. Yo, ilişkinin kontrolünü hatunun elinden almak için yapman gereken şey onun beynine girmektir."

Tanrım, bunu öğrendiğim iyi oldu. Korumam gereken şey götüm değil beynimmiş.

Ama şimdi Mel'in götünden endişeliyim. Onu sanki kendi götümmüş gibi korumak istiyorum. Lauren'laştığımın farkına vararak kendimi tutuyorum. Mel'in kendi bileceği iş; bana hoşlandığını bile söylemişti. Sonra eve dönüyoruz ve aletler yeniden kuruluyor.

Simon hâlâ kok yapıyor. Melanie üstünü değişirken Curt'le konuştuklarını duyuyorum. "Curtis, oğlum, sendeki o tabancayla çok iyi işler beceriyorsun. Hatunlara saygı duy, tamam, çok güzel ama bu sahne için de biraz acıya ihtiyacımız var. 'Kaltağı bağırtmak' deyimini hiç duymuş muydun?"

"Yok ama ben Melanie'yi seviyorum..."

Simon başını sallıyor. "Önce ağırdan al ama bir kere içeri girdikten sonra iyice kanırtmaya başla, acıdan çok hoşlanırlar. Onlar bizden daha dayanıklı. Sonuçta çocuk doğuruyolar, sikim aşkına."

"Götümüzden doğurmuyoruz," diye araya giriyorum.

Onu dinlediğimi fark edip başına vuruyor. "Burada Curt'ü yönetmeye çalışıyorum ben," diyor tükürür gibi, "lütfen işimi yapmama izin verir misin, Nicola, aşkım? Anal konusunda takıntıların var tamam, o zaman bırak da bu işi biz yapalım."

"Kaltağı bağırt, sana ilham veren şey bu mu yani, bu kadın düşmanı bokluk mu?"

"Nikki, lütfen, bırak da işimi yapayım. Şu filmi bitirelim de üstünde tartışacağımız bir şey olsun."

Neyse ki her götten sikiş pozisyonu için birer çekim yetiyor: bacak omza, arkadan ve arkadan malak emzirme. Sonradan Mel'le birlikte oturuyoruz. "Nasıldı?" diye soruyorum.

"Acıdı, çok acıdı, amına koyiim," deyip güçlü bir nefes vererek dudaklarını sarkıtıyor. "Ama çok da iyiydi. Dayanamayacağını zannettiğin anda zevk almıya başlıyosun, sonra zevkten geberirken bi anda tekrardan acıyla kıvranmıya başlıyosun."

"Vay vay," diyor Sick Boy ona sarılarak. "Çok iyi iş çıkardık millet, bu son kardeşti, Juice Terry de sikişmiş oldu. Pozisyonları taklit etmeniz için Terry ile sana ihtiyacım var Mel, girişlerin yakın çekimi için de Curtis'in sikini kullanacağız. Orji sahnesi için birazcık daha malzemeye ihtiyacımız olacak ve birkaç tamamlayıcı çekim yapacağız ama artık yedi kardeş de sikişmiş oldu. Yedi Sikiş artık paketlenmeye hazır!"