Ali'nin kızkardeşi Kath beni hiç sevemedi hani, Ali'nin yeniden benimle takılmasını hiç istemiyo. Ali artık Andy ile birlikte eve dönmek istiyo. Ben dışarı çıkmaktan korkuyorum ama Ali geliyo ve beraber sinemaya gidiyoz. Çenemdeki o teller çıktı, artık katı şeyler yiyebiliyorum ama çok zor hareket ettiriyorum. Ali ile ikimiz asırlardır böle başbaşa kalmadıydık ve sert olan şey bi tek çenem diil. Hadi biraz eve gidelim demek istiyorum, sora Rents'le evde buluşucağımızı hatırlıyorum!
Neyse, ondan zorlan ayrılıyorum, hâlâ acılar içindeyim ama Walk'tan aşşağı hoplıya zıplıya, mutlu mesut iniyorum, yine de Begbie ile karşılaşırsam diye de tetikteyim. Bi sürü rapor açıklandı ama hepsi laftan ibaret olabilir. Hiçbi zaman kesin bilemeyiz. Rents bu aralar gelicekti, çocuğu kaçırıcam diye korkuyorum. Walk'un aşşağısına vardığımda bir karışıklık görüyorum, bi ambulansla polis arabası koca bi kalabalık tarafından çevrelenmiş. Sanki cank yoksunluğu yaşıyomuşum gibi vücudumdan ürpertiler geçiyo çünkü Leith'de bi ambulans veya polis arabası gördüğünüzde akla sadece bikaç isim geliyo ama şu anda benim aklımda bunlardan tek bi tanesi var. Bütün istediğim EV'e gitmek ama diyorum ki, ya Begbie Mark'ı öldürdüyse?
Kalbim küt küt atıyo abi.
OF, SİKEYİM, YOO...
Onu görüyorum. Begbie'yi. Yerde. Begbie dayak yemiş! Devrilmiş. Franco! Sıçmış durumda çünkü yerde yatıyo ve tepesinde ambulansçılar var, bi de kırmızı saçlı bi çocuk ve... siktiir... çocuk Rent Boy ve çok iyi görünüyo. Rents ve Begbie... ve...
Yo.
Yoo...
Rents, Begbie'yi dövmüş gibi görünüyo, çok kötü pataklamış... sora tekrardan vücudumdan soğuk bi spazm geçiyo çünkü bu sefer de kedim nerde abi, Zappa nerde?
Hiç yolu yok... burda dikilip bu olaya karışmamamın hiçbi yolu yok abi. Hiçbi siktiğimin yolu yok, amına koyiim. Ama kediyi de bulmam lazım. Yakamı kaldırıp beyzbol şapkamı aşşağı indiriyorum ve kalabalığın arasından geçmeye çalışıyorum. Sora kalabalığın içinden Nelly'nin çıktığını ve Rents'in suratına bi yumruk geçirdiğini görüyorum.
Rents biraz sendeleyip çenesini tutuyo, Nelly de bişiler bağırıp tekrardan kalabalığa karışıyo. Polisin teki Renton'la konuşuyo ama Mark, Nelly'yi ele vermeyeceğim demek ister gibi kafasını sallayıp Begbie'nin yattığı ambulansa biniyo.
Sora görüyorum: Zappa, benim zavallı kedim, orda ölece bırakılmış, sokakta bırakılmış! Gidip sağlam kolumla kafesi kavrıyorum. Eğilmiş tellerin arasından onla oynıyan piliç pis pis bana bakıyo. "Bu kedinin sahibini tanıyorum," diyorum, "oraya götürücem."
"Bu çok kötü, bi kediyi böle sokakta bırakamazsınız," diyo piliç.
"Yaa, aynen," diyorum ve burdan bi an önce gitmek istiyorum çünkü her şey çok sapıkça, sinirlerim çatırdıyomuş gibi, biliyosun mu?
Sora Nelly beni görüp direk yanıma geliyo. Parmağını bana tutup tıslıyo: "Siktiğimin cankisi seni."
Bu kediyi hiçbi zaman sevmedim ve ondan korkmuyorum, böle kırık dökük bi haldeyken bile. Tam bişi söyliycekken şu çocuğu görüyorum, Franco'yla takılırken gördüğüm çocuk, arkasından gelip Nelly'nin sırtına vuruyo, o kadar sert diil, sora nerdeyse dans ederekten seyircilerin içine karışıyo. Nelly sırtını kaşımak istermiş gibi kıvrılıyo, kaşınıyo zannediyorum ama elleri kan içinde kalıyo.
Öbür çocuk yüzünde koca bi gülücükle kalabalığın içinde kaybolurken Nelly'nin gözlerindeki korkuyu görüyorum. Çocuk bana bi göz kırpıp sıvışıyo. Ben de peşinden abi. Zappa'yla beraber evdeyim. Mark'ın kediyi sokakta bırakmasının ne kadar kötü olduğunu düşünüyorum, insanlık dışı bişi ama biliyorum, baskı altındaydı, Franco yüzünden filan hani.
Yok ama benim için her şey yeniden düzelecekmiş gibi, Zappa gene yanımda, Ali ile Andy de gelecek, kesin hani.