İKİNCİ BÖLÜM

BATI TÜRKLERİ

I. Sui-şu, LXXXIV, s. 7 r° - s. 8 r°

Batı Türkleri’nin (soyu), Mu-han [Mukan] Kağan1’ın oğlu Ta-lo-pien’den (gelir); Şa-po-lio ile bozuşmaları sebebiyle ikiye bö­lündüler (T’u-küe [Türk] Hakanlığı). (Batı Türkleri) giderek da­ha güçlü ve müreffeh oldular: Doğuda, Tu-kin2 tepesinde durdu­lar; Batıda Kin-şan’ı (Altın dağı, Altay) aştılar. - Kuça, T’ie-le (Tö-lös)’ler,3 İ-wu (Hami) ve batı prensliklerindeki değişik barbarla­rının (Hu) hepsi onlara boyun eğdiler.

1 Bu cümle, Kuzey Türklerinden olan Ta-lo-pien’in Batı Türklerinin ilk kağanı olduğunu söylemek istiyor. Şa-po-lio Kağan’ın yeğeni Ta-lo-pien bu sonuncuyla tartıştı. Türklerin batı kolunu yöneten Ta-t’u Kağan’ın yanına sığınmaya geldiğinde Batı Türkleri Kuzey Türkle­rinden ayrıldı anlamına geliyor sadece. Öyle görülüyor ki, kesin kopma 581 yılında Çinliler’in entrikalarıyla sağlandı. (Bkz. Julien, Documents, s. 37, bu metinde, Tien-küe= Ta-t’u Kağan; Şe-t’u=Şa-po-lio Kağan’dır)

2 Thomsen (Orhon Yazıtları, s. 152) ve Hirth (Nachworte..., s. 34, not) Tu-kin tepesini U-te-kien tepesi ile özdeşleştiriyorlar. Türk ya­zıtlarının Ötüken’i, Tamir ve Orhon’un doğduğu Hangai tepelerinin bir bölümü gibi gözüküyor.

3 Bkz. Thomsen, Orhon Yazıtları, s. 146, n. 21.

Ta-lo-pien4 Ç’u-lo-hu tarafından hapsettirilince, halkı yetkiyi Yang-su tegin’in [4]5 oğlu Ni-li Kağan’a [5] verdi; onun ölümün­den sonra oğlu Ta-man [10] iktidara geldi; ismi Ni-k’üe Ç’u-lo Kağan’dır; annesi Hiang Hatun, aslen bir Çinliydi; Ta-man’ı do­ğurdu; sonra, Ni-li ölünce Hiang Hatun onun küçük erkek kar­deşi P’o-şi-tegin’le [6] evlendi; K’ai-huang döneminin (581-600) sonunda, P’o-şi, Hiang Hatun’la birlikte saraya bağlılığını bildir­meye geldi. Ta-t’u’nun [2]6 bazı fitne hareketleri yüzünden onla­rı başkentte alıkoydular ve daimi olarak Heng-lu-se (binasına) yerleştirdiler.

4 587 yılında (Julien, age., s. 58; bu metinde, Ta-lo-pien, A-pa olarak adlandırılıyor.)

5 Yang-su tegin’in Ta-t’u Kağan’ın oğlu olması gerekiyordu.

6 600 yılında, Ta-t’u Kağan, iktidarı ele geçirmek için Batı Türkleri ka­ğanı Tu-lan Kağan’ın ölümünden yararlandı.

Ç’u-lo Kağan’ın [10] sabit ikametgâhı yoksa da, genellikle Usunların (Wu-sun) eski topraklarında (İli vadisi ve civarı) otu­ruyordu. Ayrıca, iki küçük kağan atayarak onlar arasında, kendi­lerine verilen toprakların idaresini bölüştürdü; biri Hu krallıkla­rına hükmetmek için Şe (Taşkent) Krallığı’nın kuzeyinde oturu­yordu; diğeri ise Kuça’nın kuzeyinde yaşıyordu; burası, Ying-p’o olarak adlandırılıyordu.

Devlet işlerini denetlemek ve müzakere etmekle görevlendiri­len Se-fa7 ve Yen-hung-ta adlı memurluklar vardı. Diğerlerine (subaylar) gelince, Doğu Hakanlığı’ndakilerle8 aynıydılar. Her beşinci ayın sekizinci gününde, ruhlara kurban sunmak için bir araya geliyorlar, her yıl atalarının kaldığı mağaraya kurban sun­mak amacıyla kıdemli bir memur gönderiyorlardı.

7 Se-fa, Se-li-fa unvanının hatalı bir kısaltması gibi gözüküyor; bu un­van konusunda bkz. Hirth, Nachworte, s. 110.

8 Batı Türklerinde veya Kuzey Türklerinde de aynı demektir.

Ta-ye (605-606) döneminin başlangıcında, Ç’u-lo Kağan ül­keyi keyfi bir şekilde yönetiyordu; krallığında başkaldırmış çok sayıda kişi vardı; kendisine büyük bir hezimet tattıran T’ie-le (Tölös)’lere karşı sık sık savaşıyordu. Bu sırada Tun-huang’da9 bulunan ve Batı ülkelerini kendisine çeken huang-men-şe lang P’ei Kü,10 hakanlığın maruz kaldığı kargaşalar hakkında bilgi edi­nip, Ç’u-lo’nun özlemle annesini düşündüğünü öğrenince, bu konuda saraya bir rapor sundu. İmparator Yang, kağanı teselli et­mek ve yüreklendirmek için ona bir mektup götürmesi konusun­da se-ç’ao-ye-ço Ts’ui Kün-su’yu görevlendirdi. Ç’u-lo büyük küs­tahlık gösterdi, fermanı almak için ayağa kalkmayı reddetti. (Ts’ui) Kün-su, Ç’u-lo’ya şöyle dedi: “Türkler, başlangıçta tek devlettiler. İkiye bölündüler ve birbirlerine düşman iki devlet ol­dular. Onlarca yıl boyunca her sene birbirleriyle savaştılar, fakat hiçbiri diğerini yok edemedi; buradan net olarak görüyoruz ki K’i-min11 [Cangar] ve Ç’u-lo Krallıkları, konumları sebebiyle ra­kip krallıklardı. Şimdi, K’i-min [Cangar] sayıları bir milyona ya­kın olan ordusunun başına geçerek, (imparatorluğun toprakları­na) girdi ve Göğün Oğlu’na bağlı olduğunu ilan etti. Bu kadar bü­yük uyum gösterdi ise sebebi nedir? Ey kağan! Sadece ve kesin­likle sizden nefret etmesi ve yalnız başına sizi egemenliği altına alamamasıdır. Ey kağan! Bu yüzden bu kadar alçaldı ve Han’ların askerlerini ödünç almak niyetiyle ve iki büyük krallığın birleşmiş kuvvetleriyle sizi yok etmek arzusuyla Göğün Oğlu’na hizmet et­ti. Memurlar ve halk kitleleri beraberce kabul etmemizi istediler; Göğün Oğlu buna hiç karşı gelmedi, orduların yola çıkacakları gün önceden belirlenmişti. Ey kağan! Bu sırada, aslen bir Çinli olan anneniz Hiang Hatun, ülkesine geri geldi ve konuk evinde ikamet ettiği başkentte Göğün Oğlu tarafından verilen buyruğu öğrendiğinde, yok olmanızdan korktu. Ey kağan, acınacak bir bi­çimde yakınıp ağlayarak sabahtan akşama sarayda kaldı; bu yüz­den Göğün Oğlu ona merhamet etti ve hatırı için (savaş) planla­rını durdurdu; Hiang Hatun emekleyerek, hatalarından dolayı af diledi. Ey kağan, sizi uyarmak, boyun eğdirmek ve K’i-min’e yap­tığımız lütuf ve gösterdiğimiz saygının aynısını göstermemiz için gelmenizi buyurmak üzere bir elçi yollamamızı istedi. Göğün Oğ­lu bu isteği kabul etti ve bu sebeple beni buraya elçi olarak gön­derdi. Ey kağan! Eğer bağlı olduğunuzu kabul ederseniz ve fer­manın karşısında eğilirseniz, krallığınız ebediyen barış içinde olur ve anneniz yaşlılığını uzatabilir. Aksi takdirde, Hiang Hatun Göğün Oğlu’nu kandırmış gibi muamele görecek, öldürülmesi zorunlu olacaktır ve başını barbarların kalesine yollayacağız. Bü­yük Sui hanedanının askerlerini sefere çıkartacağız ve birçok ku­zey kavmine yardım edeceğiz; soldan (doğudan) gelen yardımla, sağdan (batıdan) gelen destekle size saldıracağız. Ey kağan! Ölü­münüz ve yıkımınız bir günden daha az süren bir iş olacaktır. Na­sıl mı? Çünkü iki kere secdeye varma âdetini yerine getirmekten sakınayım derken, bu nedenle sevgili bir annenin hayatını yıka­cak mısınız? Çünkü bağlı olduğunuzu söylemek için tek bir cümle telaffuz etmekten çekineceksiniz, bu sebeple Hiung-nula-rın krallığının kaybına sebep olacak mısınız?” Bu konuşmayı din­ledikten sonra, Ç’u-lo korkuya kapıldı ve ayağa kalktı; gözyaşı dökerek iki defa secdeye vardı ve dizlerinin üstünde imparator­luk fermanını aldı.

9 Kan-su eyaletindeki An-si ikincil vilayetinin batısında.

10 P’ei-kü’de, bkz. Giles, Biographical Dictionnary, no 1628, ve Hirth,

Uber die chinesischen Quellen, (Wiener Zertschrift f.d.k.d.m., vol, x, s. 228-229) P’ei-kü’nün batı ülkeleri konusunda oluşturduğu yapıt bazen Si yü ki (örnek olarak Si yü şui tao ki’de, III, s. 23 vo) olarak anıldı; Hsüan-tsang’ın Si yü ki’sinde hiç olmayan metin parçalarını Çinli yazarlarda sıklıkla okuyoruz; bu metin parçalarının günümüz­de kayıp olan P’ei-kü’den alınmış olması muhtemeldir. - P’ei-kü’nün yaşam öyküsünde (Sui-şu, LXVII) Tun-huang’dan Batı Deni-zi’ne kadar uzanan üç güzergaha ilişkin ilginç bir metin buluyoruz; bu metin Richthofen tarafından incelenmiştir (China, I/530, n.1); Richthofen, haksız yere P’u-lei (Pu lui) Gölü’nü Lop-nor ile özdeş­leştiriyor. Halbuki o, Barkul Gölü’dür.

11 Batı Türklerinin kağanı.

(Ts’ui) Kün-su, ilaveten Ç’u-lo’ya şöyle dedi: “K’i-min [Can-gar] Çin’e boyun eğdi; bundan önceki imparator ona iyi davran­dı; ona hatırı sayılır ödüller verdi. Bu, ordularının güçlü olması­nı ve krallığının refaha kavuşmasını sağladı. Şimdi, ey kağan! Siz, onun arkasından boyun eğiyorsunuz ve imparatorluğun lütfu için onunla çekişiyorsunuz; Göğün Oğlu’na sıkı sıkıya bağlanma­nız ve samimiyetinizi tam olarak göstermeniz gerekiyor. Ancak, yolun uzunluğu yüzünden, saraya saygı sunmaya gelmeniz hiç mümkün olmadı; bağlı biri olarak görevlerinizi göz önüne aldığı­nızı göstermek için övgüye değer bir hareket yapmanız gereki­yor.” Ç’u-lo, “Ne yapmalıyım?” dedi. (Ts’ui) Kün-su şöyle cevap­ladı: “T’u-kü-hun (teginlerin) ailesi K’i-min’in küçük erkek kar­deşi, Mo-ho-tu Şad’ın annesinden gelir. Şimdi, Göğün Oğlu ayrı­ca K’i-min’e İ-ç’eng prensesini verdi; K’i-min [Cangar] Göğün Oğlu’nun itibarından çekinerek, (T’u-kü-hunlarla) ilişkileri ko­pardı; T’u-kü-hunlar, bundan dolayı kendi paylarına Han’lara (Çin) karşı tiksinti duydular ve bu nedenle vergileri hiç ödenme­di. Ey Kağan! Eğer onları yok etmek istiyorsanız, Göğün Oğlu buna kesinlikle razı olacaktır. Hanlar onlara içerden saldırarak ve siz, ey kağan, onlarla dışarıdan savaşarak, ezilmelerini sağlarsı­nız. Bundan sonra, saraydan bizzat randevu alın; yol üstünde hiç­bir engel bulmayacaksınız; böylece yaşlı annenizi görebileceksi­niz. Az şey mi bu?” Ç’u-lo, son derece mutlu oldu; derhal bağlı­lığını bildirmesi ve tartuk sunması için saraya bir elçi yolladı.

İmparator batıya bir denetleme gezisi yapmaya hazırlanır­ken, altıncı yılda (610), Ç’u-lo’ya kendisine Ta-şeng-pa vadisin­de koşulmuş hayvanları ve savaş arabalarıyla katılması emrini götürmek üzere şi-yü-şi Wei Tsie’yi yolladı; (Kağanın-) krallığın adamları buna razı olmadılar; Ç’u-lo, başka sebepler ileri süre­rek (imparatorun gönderdiği) elçiden özür diledi. İmparator buna çok kızdı ve ne yapacağını bilemedi. Tam bu sırada, (Batı Türkleri’nin) Şe-kui12 adlı şeflerinden biri bir evlilik akdi yap­mak isteğinde bulunmak için saraya elçi yolladı. Bu sebeple P’ei Kü, şu muhtevada bir dilekçe hazırladı: “Ç’u-lo saraya gelmedi; çünkü gücüne ve büyüklüğüne güveniyordu. Kulunuz, onu kurnazlıkla zayıflatmayı öneriyor. Eğer krallığı bölünürse, onun sahibi olmak kolay olacaktır. Şe-kui, Tu-lu’nun oğlu ve Ta-t’u’-nun torunudur. Nesilden nesile, (ailesinin üyeleri) kağan sıfatı­nı aldılar ve Batı13 bölgesine hakim olup yönettiler. Şimdi öğ­rendim ki, yetkisini kaybetmiş, Ç’u-lo’ya boyun eğmiş ve ona bağlanmış. Bu yüzden yardımımızı almak için bir elçi yollamış. Elçisine büyük bir saygınlıkla muamele edilmesini ve kendisine de büyük kağan unvanı verilmesini arzuluyorum; o zaman T’u-küe’lerin kuvveti bölünmüş olacak ve iki kısım da bize itaat edecektir.” İmparator, “Sözleriniz doğru” dedi. Gece gündüz durmaksızın en kısa zamanda hana gitmesi ve elçiyi incelik ve ustalıkla talimatlandırması için P’ei-kü’yü görevlendirdi. İmpa­rator, bu elçiyi Jen-fung sarayına getirtti; Ç’u-lo’yu boyun eğ­mez bulmasının sebeplerini ona anlattı. Ona dedi ki: “Şe-kui’nin iyi niyetleri var; onu büyük kağan olarak adlandırmayı düşünüyorum; Ç’u-lo’yu öldürmesi için askerlerini sefere çıkar­maya davet edeceğim. Sonra da (talep ettiği evlilik) gerçekleşe­cektir.” İmparator, Şe-kui’ye teslim etmek için sapı tao14 türü bambudan beyaz tüylü bir ok aldı. Bununla elçiye şu mesajı ver­di: “Bu iş ok hızıyla çarçabuk halledilmeli”. Dönüş yolunda el­çi Ç’u-lo’nun topraklarını geçti; ok, Ç’u-lo’nun çok hoşuna git­ti ve onu vermek istemedi. Fakat, elçi onu bir şekilde kandırdı ve kaçabildi.

12 Kuku-nor Gölü’nün yakınından oturan Siyen-pi halkı.

13 Bu metin önemlidir; İstemi’nin oğlu Ta-t’u Kağan’ın Batı Türklerinin hakanı olduğunu ispatlıyor.

14 Bu ifade, boğumları arasında dört parmak mesafe bulunan bir bam­bu türüne işaret etmektedir; bkz. Bretschneider, Botanicon sinicum, 2. Bölüm, no. 170 ve 456.

Olup biteni öğrenen Şe-kui çok mutlu oldu; askerleri topladı ve hazırlıksız olan Ç’u-lo’ya saldırdı; Ç’u-lo büyük bir bozguna uğradı; eşlerini ve çocuklarını terk ederek çevresindeki birkaç bin atlı ile doğuya doğru kaçtı. Yol üstünde, kendisine eşlik eden birliklerden biri esir edildi. Kao-ç’ang (Yar-hoto)’nun doğusuna saklandı ve Şe-lo-man15 dağına bekindi. Kao-ç’ang (Yar-hoto) kralı K’ü Pe-ya, sarayı durumdan haberdar etti. İmparator P’ei-kü’yü yanına Hiang Hatun ve çevresindeki en önemli insanları da alarak ivedilikle Tsin-ç’ang16 şehrindeki Yü-men kuan’a gitmek üzere görevlendirdi. (P’ei) Kü, Hiang Hatun’u, Ç’u-lo’nun bulun­duğu yere kendisine sarayın görüşmeye sıcak bakacağı yönünde­ki tavrı açıklamak ve bunu ona ısrar ederek iyice anlatmak üzere yolladı. O zaman saraya boyun eğdi; bu sırada sürekli olarak hoş­nutsuzluğunu muhafaza etti.

15 Bu dağın ismi, 640 yılında dikilen Kiang Hing-pen yazıtlarındaki isimle aynı. (Bkz. Kin şe tsui pien, bölüm XLV ve Si yü şui tao ki, III. s. 27 ro) Vakıa bu yazıtlar İ-wu’daki Şe-lo-man dağından bahsedi­yor. Buradan görüyoruz ki, bu dağ İ-wu yani, Hami yakınlarında idi. T’ang-shu’nun (XL, s. 8 vo) coğrafi bölümünde aynı zamanda İ-wu’da (Hami) T’ien-şan (Tanrı Dağları) olarak da adlandırdığımız Çe-lo-man (Kiu T’ang-şu, XL, s. 28 vo) dağının olduğunu okuyoruz. O halde bu dağ Hami’nin kuzeyinde T’ien-şan sıradağlarının batı ucundadır. Şe-lo-man ve Çe-lo-man çeviriyazımında Türkçe Kilo-man kelimesini buluyoruz ve şüphesiz bu kelime Han’ların zama­nında sarayı olan K’i-lien’den daha eski çeviriyazımın altında bulu­nan kelime ile aynıdır. (Bkz. Si yü t’u çi, XXI, s. 1 ro ve Richthofen, China, I/482). [s. 305’deki düzeltme: Türkçede Kiloman kelimesi yoktur. Bu, de Guignes’i referans olarak almak zorunda kalan Rich-tofen’in (China, I/482, n. 1) beni yanıltmasından kaynaklanmış bir hatadır. Çe-lo-man dağları Hami’ye yakın Aktağ’dan başkası değil­dir. (bkz. Kiu T’ang-şu, XL, s. 28 v°). Şu halde Kan-su yakınlarında­ki K’i-lien dağları (bkz. 133, n. 2 ve Ta Ts’ing i t’ung çi, blm. CCV, s. 1°) ile onları birbirine karıştırmamak gerekir. - Kurakichi Shiratori (Über den Wu-sun Stamm in Central-asien, dans Keleti Szemle, 1902, s. 109-110) de bazı coğrafyacıların Ki-lo-man kelimesi konusunda­ki yanılgılarına işaret etmiştir ... ]

16 Hsüan-tsang’ın Biyografisi (Julien çevirisi, s. 17) Yü-men-kuan’ı Koa-çu’nun 50 li kuzeyine yerleştirmektedir. Han hanedanı döne­minde Yü-men daha batıdaki bir geçidin adı idi. (Bkz. Dix inscripti-ons chinoises de l’Asie centrale, s. 259, n. 2).

Yedinci yıl (611), Ç’u-lo kışın Lin-şo17 sarayına saygı sunmak üzere geldi. İmrarator ona yemek verdi; Ç’u-lo alnı yere gelecek şekilde secde etti ve şunları söyleyerek af diledi: “Tebaanız batıda türlü kavimlere hükmediyordu ve saygı sunup secdeye varmak için gelemedi. Şimdi gecikmeyle ziyaret etmeye geliyorum; hatam ve maruz kaldığım ceza çok büyüktür. Tebaanız korkuyu kalbin­de hissetti ve söyleyeceklerinin tamamını dile getiremedi.” İmpa­rator dedi ki: “Eskiden, aşağılama ve istilalar yalnızca Batı Türk­leri ve benim aramdaydı; barış içinde kalamıyorduk. Şimdi dört deniz (in içindeki ülkeler) temizlendi, tamamı tek bir aile gibi ol­du. Ben istiyorum ki, hepsi yaşasın ve bakımlı olsun ve istiyorum ki, hepsi doğalarını ve ruhlarını geliştirsinler. Bir mukayese yap­mak için, gökyüzünde aydınlığını indiren tek bir güneş var ve sü­kûnet içinde olmayan tek bir varlık yok. Ya bir yerine iki ya da üç güneş olsaydı? Binlerce çeşit varlık nasıl sükûnet içinde olacaktı? Şimdi öğrendim ki, Ç’u-lo işi başından aştığı için benimle bir gö­rüşme yapmaya gelememiş. Bugün Ç’u-lo’yu görüyor, kalbimi fe­rah tutarak onu yürekten seviyor, kucaklıyor ve neşeleniyorum. Kendi adına Ç’u-lo da kalbini ferah tutmalı ve kafası karışık ol­mamalı”.

17 Bkz. Sui-şu, III. s. 7 vo : Yedinci ta-ye yılı (611), “on ikinci ay, ki wei günü, Batı Türkleri Kağanı Ç’u-lo To-li, saraya bağlılığını sunmaya geldi; imparator bundan çok mutlu oldu ve onu fevkalâde saygılı bir şekilde kabul etti.”

Takip eden yıl (612), senenin ilk toplantısında, Ç’u-lo impa­ratora şunu söyleyerek uzun ömür diledi; “Göğün altında, yeryü­zünde, ayın ve güneşin aydınlattığı her yerde, yalnızca yüce insan kağan var ki, bin yıl boyunca, on bin yıl boyunca hep bugünkü gibi olsun”. Bir buyruk ile ona kendisine bağlanmış on binden fazla genç insanı muhafaza etme izni verdi ve küçük erkek kar­deşi Ta-tu-kuan’ın18 Hui-ning komutanlığında birliklerini muha­faza etmesini emretti.

18 Kiu T’ang-şu’da bu kişinin ismi K’üe ta şad’dı [Kül Tardu şad] (CXCIV, b); T’ang-şu’da ise Ta-tu k’üe şad olarak geçiyor (LXXXVI, s. 2 v°). Kuşkusuz, burada Sui-şu’nun metni yanlış ve Ta-tu kuan ye­rine Ta-tu k’üe şeklinde okumak gerekir.

Ç’u-lo, Kao-li’ye19 karşı düzenlenen sefer sırasında imparato­ra refakat etti; ona Ho-sa-na Kağan [10] ismi ve pek çok hediye­ler verildi. Onuncu yıl (614), birinci ay, Prenses Sin-i onu eş ola­rak aldı; ona çiçeklerle süslenmiş bin ipek tunik, bin parça düz ipek verdi. İmparator ona eski ülkesini vermek istedi, faka Leao-tung’daki askeri sefer yüzünden buna hiç zamanı olmadı. Her se­ferinde (Ç’u-lo) imparatora eşlik etti.

19 612’de İmparator Kao-li (Kore) Krallığı’na doğru bir sefer düzenle­di ve bir yıldan daha uzun süren bir savaştan sonra çekilmek zorun­da kaldı. Bu başarısızlık Sui hanedanının düşüşünü hızlandırmaya oldukça katkıda bulundu.

Kiang-tu20 karışıklıkları esnasında, Ç’u-lo (Yü-wen) Hua-ki21’yi Ho (huang)’ın kuzeyine doğru izledi. (Yü-wen) Hua-ki bozguna uğrama noktasında iken, (Ç’u-lo) kaçıp başkente geri geldi. Kuzey Türkleri tarafından ölüme mahkum edildi.

20 İmparator Yang, 616’da Lo-yang’dan günümüzde Kiang-su bölgesin­deki Yang-şu şehrinin bir bölümü olan Kiang-su’ya gitti. Bu, impa­ratorlukta şiddetli bir isyanın başladığı sırada oldu.

21 Yü-wen Hua ki, 618’de imparator Yang’ı yakalayıp öldürerek kendi­ni imparator ilan etti ve ordusuyla Huang-ho’nun kuzeyine gitti; 619’da T’u Kien-te tarafından öldürüldü.

II- (Kiu T’ang-şu, CXCIV, b)

Batı Türkleri aslen Kuzey Türkleri22 ile aynı atadandırlar. Bir zamanlar Mu-han’ın23 Şa-po-lio Kağan ile bir tartışması oldu; bu yüzden ayrıldılar ve iki ayrı ulus meydana getirdiler. Batı Türkle-ri’nin ülkesi, Wu-sunlar’ın24 eski topraklarıydı; doğuda, T’ü-kü-e’lerin25 Krallığına; batıda Lei-çu26 (Aral Gölü) denizine; güney­de, Su-le’ye (Kaşgar); kuzeyde Han-hai’a27 kadar uzanıyordu. Ç’ang-an’ın28 yedi bin li kuzeyindeydi; Yen-k’i (Karaşar)29 Krallı-ğı’ndan çıkıp kuzey batıya doğru yönelerek, yedi günlük yürüyü­şün sonunda güneydeki otağlarına; yeniden kuzey istikametinde sekiz gün yürüyerek kuzey otağlarına varılırdı.

22 Aslında, Kuzey Türklerinin atası Bumin Kağan ve Batı Türklerinin atası İstemi Kağan, Büyük Yabgu Tu-wu’nun iki oğludurlar. (T’ang-şu, CCXV, b, s. 2 v°)

23 “Ta-lo-pien, Mu-han’ın oğlu ...” demek gerekir.

24 İli vadisi ve çevresi.

25 Kuzey Türkleri.

26 Lei-çu Denizi Şui-king’de iki defa zikrediliyor, bölüm II, s. 2 ro ve 3 ro. Fakat bu kadar karışık bir hidrografyanın ortasından kesin duru­mu ortaya çıkarmak imkansız gözüküyor; Hai kuo t’u çi, (Bölüm III, Han’ların zamanında batı ülkeleri haritası) Lei-çu Denizi’ni Aral De-nizi’nden ayırmadığı Hazar Denizi ile özdeşleştirmektedir.

27 Moğolistan çölünün kuzeybatı kısmı.

28 Hsiang-fu (Si-ngan fu), T’ang hanedanının başkenti.

29 Kuzeybatıya doğru yönelmek için Karaşar’dan çıkılırsa, Yulduz va­disine girilir. Bu vadiden çıkmak için, Narat Geçidi’ni (Harita III) aş­mak gerekir; daha sonra Kunje nehri vadisine gelinir. Si yü t’u çi (XII, s. 8 vo) T’u-küe’lerin güneydeki otağlarını Kunje kıyılarına yerleştirirken bütünüyle haklı gözüküyor. Narat Geçidi’ni aşarak Kunje vadisinden Yulduz vadisine geçme olanağı, bu yolu içeren Kulca’dan Urumçi’ye uzanan güzergâhı tasvir eden Si yü şui tao ki (III, s. 25 ro) tarafından kanıtlanmıştır. Kuzey otağına gelince, du­rumu saptamak daha zor; bununla birlikte, birisi şimdiki Kulca ci­varlarında, diğeri Ebi-nor Gölü bitişiğinde olmak üzere iki ayrı ota­ğın bulunduğu kesin.

T’ie-le (Tölös)’ler, K’iu-tse (Kuça) ve batı bölgelerinin birçok barbar (Hu) krallıkları onlara itaat arzettiler. Boyları arasında karı­şık olarak Tu-lu ve Nu-şi-pi (Nou-che-pi) kabileleriyle Ko-lo-lu (Karluk) Ç’u-yüe, Ç’u-mi ve İ-wu (Hami) boyları bulunur. Genel­likle gelenekleri T’u-küe’lerinkiyle aynı, fakat konuşma biçimleri biraz farklıdır. Subay olarak her zaman kağanın oğulları ya da kü­çük kardeşleri arasından veya akrabalarından şe-hu (yabgu)’ları ve t’e-le (tegin)leri vardır; ayrıca i-kin, kü-li-ç’o, yen-hung-ta, hie-li-fa, t’u-t’un (tudun), se-kin vb. adında, görevlerini tevarüsen alan görevlileri vardır.

Ta-ye30 dönemi boyunca, Sui hanedanı imparatoru Yang’ın hükümdarlığı altında Ç’u-lo Kağan, küçük kardeşi Küe-ta şad [Kül Tardu Şad] ve Ta-nai Tegin’le31 saraya gitti. Sonra, Kao-li’ye düzenlenen sefer sırasında İmparator Yang’a eşlik etti. Ona Ho-sa-na Kağan adı verildi. Kiang-tu karışıklıkları ansızın başladı­ğında, Yü-wen Hua-ki’yle birlikte nehrin kuzeyine gitti ve Hua-ki (?) yenilince Ç’ang-an’a geri geldi. Kao-tsu, onun şerefine otur­duğu yerden indi ve onu kanşılayarak yanına oturttu; ona Kuei-i (Adalete döndüren)32 bölgesel kral unvanını verdi. (Ç’u-lo), Kao-tsu’ya büyük bir inci sundu. O da şu sözlerle kendisine teşekkür ederek hediyeyi kabul etmedi: “İnci ve iyi niyet çok değerli şey­ler; benim için, değerli olan şey samimi bir kalptir; incinin ne kıymeti vardır ki.”

30 Daha kesin olarak, 611 yılında.

31 [s. 305’den ek: Ta-nai tegin’in T’ang-şu’nun CX. Bölümünde yer alan biyografisinde adı Şe Ta-nai olarak geçmektedir.]

32 Tung kien kang mu’ya göre bu olay 618 yılının 11. ve 12. ayları ara­sında cereyan etmiştir.

(Ç’u-lo) ve Şi-pi33 çeşitli sebeplerden dolayı birbirlerine karşı düşmanlık besliyorlardı. Ç’u-lo başkentte bulunduğu sırada, Şi-pi onun öldürülmesi talebiyle elçi gönderdi. Kao-tsu buna razı ol­madı. Kurmayları Kao-tsu’yu şu sözlerle eleştirdiler: “Eğer şimdi onu teslim etmezseniz, bu bir kişiyi korumak, bütün krallığı kay­betmek olacaktır. Daha sonra bu sizin için kesinlikle bir sıkıntı sebebi olacaktır.” T’ai-tsung34 şöyle cevap verdi: “Bu adam son çare olarak bizim yanımıza destek istemeye geldi; onu öldürmek adalete sığmaz”. Kao-tsu’ya yoğun uyarılar yapıldı; bu yüzden duyguları yavaş yavaş değişmeye başladı. Uzun bir sürenin so­nunda, çaresiz, Ho-sa-na’yı sarayın iç salonuna getirtti ve onunla birlikte kendini içkiye verdi; sonra onu Çeng-şu-şeng’e yolladı. O da onu Kuzey Türkleri’nin elçilerine teslim etti ve onu öldürdü­ler (619)35 T’ai-tsung iktidara gelince, usulüne uygun olarak kabrinin değiştirilmesini emretti.

33 Kuzey Türkleri Kağanı.

34 O sıralar müstakbel imparator T’ai-tsung’un yalnızca Ts’in Kralı sı­fatı vardı; T’ang-şu’nun bu olaylarla ilgili rivayetinde bu isimle zik­redilmektedir.

35 T’ung kien kang mu’ya göre, bu cinayet 619 yılının sekizinci ya da dokuzuncu ayında işlenmiştir.

Küe-ta şad36 [Kül Tardu Şad] önceleri Hui-ning’de37 ikamet ediyordu; üç binden fazla süvarisi olan bir ordusu vardı; Sui ha­nedanı yıkılınca kendini Küe-ta [Kül Tardu] Kağan ilan etti. Wu­ti (618’den 626’ya) döneminin başlangıcında, Çin’e boyun eğdi­ğini bildirmek için bir elçi yolladı; ona Tu-wu kuo-pa küe Kağan unvanı verdiler ve himmet ettiler. Daha sonra Li Kui (619)38 ta­rafından yok edildi.

36 Bu kişi Sui’lerin tarihinde Ta-tu kuan adıyla geçen kişiyle aynı olma­lıdır.

37 Kan-su eyaletine bağlı Lan-şu vilayetinin Tsing-yüan ilçesi.

38 617 de kendine Leang kralı unvanı alan Li Kui, 619 yılında T’u-ku-hunların saldırısına uğradı ve öldürüldü; fakat, daha önce Küe-ta Kağan’ı yenmişti.

Ta-nai tegin39, Ho-sa-na Kağan’la beraber Sui hanedanının Ta-ye40 dönemi sırasında Orta Krallığa sığınmaya geldi, sonra Leao-tung seferinde İmparator Yang’a eşlik etti. Yaptığı hizmet­lere karşılık ona kin-tse kuang-lu ta-fu unvanı verildi. Daha son­ra kabilelerini Lou-fan41 (topraklarına) dağıttı. Kao-tsu savaşa başlayınca Ta-nai, ordularının başında çarpışmalara katıldı.42 Sui generali Sang Hien-ho, Yin-ma Ch’üan’da ansızın adalet or-dusuna43 saldırdı; ordunun büyük bir bölümü kaçıp oraya bu­raya dağıldığı bir sırada, Ta-nai birkaç yüz süvarinin başında (Sang) Hien-ho’yu arkadan kuşatmak için bir çıkış buldu ve ha­zırlıksız olduğu bir anda baskın düzenleyerek onu büyük bir bozguna uğrattı44. Harekat bitince ona kuang-lu ta-fu unvanı ve­rildi; sonra, başkente düzenin sağlanması için canla başla hiz­met vermeye devam etti. Hediye olarak beş bin parça (ipek) su­nuldu ve Şi (Che) soyadı verildi.

39 Ta-nai’ın yaşam öyküsü T’ang-şu’da anlatılmaktadır, (bölüm CX) fa­kat Ho-sa-na Kağan’la yakınlığının ne olduğunu anlaşılmıyor.

40 611 yılında.

41 Hin ikinci valiliği, Şan-si eyaleti.

42 T’ung kien kang mu’ya göre, A-şi-na Ta-nai 13. ta-ye (617) yılının ye­dinci ayından itibaren yeniden T’ang’lara bağlanıyor. Aynı esere gö­re, Ta-nai ismi Ta-no olarak telaffuz edilmeliydi.

43 Yani T’ang ordusu.

44 T’ang ordusu Sang Hien-ho’nun ordusu karşısında tutunamıyordu, fakat Ta-nai’ın eşsiz girişimi, zaferin yönünü değiştirdiğinde çoktan dağılmaya başlamıştı.

Wu-ti döneminin (618-626) başında, T’ai-tsung45, Sie Kü’le-ri46 ortadan kaldırdığında [Ta-nai] ona eşlik etti. Wang Şi-Ç’ung’un itaat altına alınışı, Tou Kien-te ve Liu Hei-ta’nın47 or­tadan kaldırılışı sırasında da imparatorun yanındaydı. Bütün bu seferler sırasında dikkate değer bir cesaret sergiledi. Ona saray­dan üç kız ile on bin parça alacalı ipek verildi. Üçüncü çeng-ku-an yılında (629), sağ muhafızları büyük generali ve ‘Feng (Fong) bölgesi müfettiş komutanlığı’ rütbelerine terfi ettirildi; T’ou dükü unvanı ve üç yüz hanelik bir tımar aldı. On ikinci yılda (638) öldü. Ölümünden sonra ise ‘krallığı ayakta tutan büyük general’ nişanı verildi.

45 O sırada T’ai-tsung yalnızca Ts’in Kralı sıfatına sahipti.

46 617’de, Sie Kü Ts’in Kralı unvanını almıştı; 618 yılında Li Şi-min’e (gelecekteki T’ai-tsung) yenik düştü.

47 619 yılında haksız yere Çeng Kralı unvanını benimseyen Wang Şi-ç’ung, 621 yılının yazında Li Şi-min’e boyun eğmesine istinaden im­parator unvanını benimsedi; müttefiki Tou kien-te o sırada hapset­tirildi ve öldürüldü; generali Liu Hei-ta ise takip eden yılın üçüncü ayında bozguna uğratıldı.

Ho-sa-na daha önce Sui’lere saygı sunmak için gelmiş ve İm­parator Yang tarafından alıkonulmuş olduğundan, halk tahta onun amcasını oturttu. Bu, Şe-kui Kağan’dı.

Şe-kui Kağan, Ta-t’u Kağan’ın küçük oğluydu; iktidara geldik­ten sonra, topraklarını genişleten ilk kişiydi. Doğuda, Kin-şan’a (Altay) kadar gitti; batıda, denize kadar gitti; Yü-men’in (kuan) batısında, çeşitli krallıkların tamamı onun egemenliği altına gir­di. Bu yüzden Kuzey Türkleri’nin rakibi oldu. Otağını Kiu-tse’nin (Kuça) kuzeyine, San-mi dağına kurdu. Sonra öldü. Yerine küçük kardeşi T’ung şe-hu (yabgu) Kağan48 geçti.

48 T’ung kien kang mu’nun (XXXVIII, s. 7 vo) bir notuna göre T’ung, kağanın şahsî ismidir; Şe-hu kelimeleri Türk unvanı yabgunun eş anlamlısıdır. T’ung şe-hu Kağan çoğu kez sadece Şe-hu Kağan ola­rak adlandırılmış; Persia’yla ilgili küçük tanıtma yazısında (Üçüncü Bölüm’e bkz.), bu kağanın 619 yılından daha önce tahta çıktığını belirten metinde de bu isimle zikredilmiştir.

T’ung şe-hu (yabgu) Kağan, yiğit ve becerikli biriydi; muhare­bede ve hücumda eşsizdi; bu sayede, kuzeyde T’ie-le (Tölös)leri kendine bağladı. Batıda Po-ssu’ya (Po-se/Persia) karşı mücadele etti; güneyde, Ki-pin’in (Gandahar) komşusu oldu; bütün bu ül­keler ona itaatlerini gösterdiler. Yüzbinlerce okçusu vardı; batı ül­kelerinde hakimiyeti vardı ve onlara sahip oldu. Wu-sunlar’ın (İli vadisi) eski toprağının sahibiydi. Ayrıca, otağını Şe (Taşkent) Krallığı’nın kuzeyine, Ch’ien-ch’üan’a49 taşıdı. Batı ülkelerinin çe­şitli krallıklarının başlarında yöneticilerin hepsine si-li-fa unvanı verdi ve ayrıca onları gözetim altında tutup yönetmek, yükümlü­lükleri ve vergileri kontrol etmek için bir tu-tun (tudun) gönder­di. Batının (barbar) Jung’ları hiç bu kadar güçlü olmamışlardı.

49 İsmi “bin kaynak” demek olan bu yerleşim yeri Hsüan-tsang tarafın­dan ziyaret edilmiştir. (Vie, s. 58); Evliya-Ata yakınında aynı ismi ta­şıyan nehrin üzerindeki Talas şehrinin 150 li doğusunda bulunu­yordu.

Üçüncü wu-ti yılında (620), T’iao-çi50 ülkesinden gelen bü­yük yumurtalardan sunmak için Çin sarayına bir elçi gönderdi. Bu sırada kuzey Türkleri huzursuzluk çıkarıyorlardı. Kao-tsu bir­çok kez onu cesaretlendirme lütfunda bulundu ve kuzey barbar­larına karşı bir plan düzenlemek için kuvvetlerini onunkilerle birleştirmeye teşvik etti. T’ung şe-hu (yabgu) buna razı oldu. Be­şinci yıl (622), kışın, büyük bir ordu sefere koyulmak üzereydi. Hie-li Kağan51 [Kat İl-han] bunu öğrendi ve çok korktu; birbir­lerine karşı savaşmamaları için tekrar T’ung şe-hu (yabgu) ile dostane ilişkiler kurmaya çalıştı.

50 Kiu T’ang-şu’da (bölüm I) okuduğumuza göre, ikinci wu-ti (619) yı­lında, 7. ve 8. aylar arasında, “Batı Türklerinin Şe-hu (yabgu) Kağa­nı ve Kao-ç’ang kralı saraya saygılarını sunmak ve tartuk takdim et­mek için elçiler gönderdiler” - Üçüncü yıl (620), üçüncü ay, k’ui yu günü, Batı Türklerinin yabgusu Şe-hu Kağan ve Kao-ç’ang kralı K’ü Pe-ya, saraya saygı sunmaları ve vergi götürmeleri için elçiler gön­derdiler. Türkler tartuk olarak T’iao-çi’den gelen büyük kuşlardan sundular. - Hirth, T’iao-çi’yi Babil ile özdeşletirmektedir. (China, s.144)

51 Kuzey Türkleri kağanı.

Daha sonra T’ung şe-hu (yabgu) evlenmek için bir prenses is­temek amacıyla Çin sarayına elçi gönderdi. Kao-tsu etrafını saran bakanlara dedi ki: “Batı Türkleri bizden çok uzaklaştılar; tehlike zamanında kuvvetlerini bizimkilerle birleştirmediler; şimdi dest­i izdivaç talep ediyorlar. Ne karar almak lazım?” Feng Te-i52 şu cevabı verdi: “Şimdilik yapmamız gereken şey, her şeyden önce uzaklaşmış olanlarla birleşmek ve yakın olanlarla savaşmak; olayları iyi ölçüp biçmektir. Kuzey barbarlarını sindirmek için evliliğe razı olmamız gerekiyor; birkaç yıl içerisinde, Orta Krallık parlak bir hale geldiğinde, yavaş yavaş ne yapmak gerektiğini dü­şünebiliriz”. Böylece Kao-tsu evliliğe izin verdi. Kao-p’ing kralı Tao-li’ye Batı Türklerinin ülkesine gidip birleşmesini emretti. T’ung şe-hu (yabgu) bundan çok mutlu oldu. Fakat bu arada Hie-li Kağan, birkaç yıl ardı ardına T’ung şe-hu’nun topraklarına za­rar vermiş ve Batı barbarlarına giden yol tıkanmıştı. Bu yüzden evlilik fiilen gerçekleşmedi.

52 Te-i denilen Feng Lüan için bkz., Kiu T’ang-şu, bölüm LXIII ve T’ang-şu, bölüm C.

Birinci çeng-kuan yılı (627), T’ung şe-hu, Çin sarayına çivi şeklinde on bin mücevherle incelikle süslenmiş altın bir kemer ve beşbin at sunmak üzere Çen-çu T’ung se-kin’i Kao-p’ing53 kra­lı Tao-li ile beraber gitmesi için görevlendirdi.

53 Daha önce Kao-p’ing kralı Tao-li’nin T’ung şe-hu Kağan’ın nezdinde Çin imparatorunun elçisi olduğunu görmüştük. Bu durum onun Ba­tı Türkleri yanında yer almasını açıklamaktadır.

Bu sırada, T’ung şe-hu54 (yabgu), gücüne ve servetine güvene­rek halka kötü davranıyordu; boylarındaki insanlarının hepsi on­dan nefret ediyorlardı. Ko-lo-lu (Karluk)’lar büyük bir mevcutla ona karşı ayaklandılar. Onun Orta Krallıkla sıhrî yolla akraba ol­masından memnun olmayan Hie-li Kağan, ona zarar vermek için birçok kez ordu yolladı; ayrıca T’ung şe-hu (yabgu)’ya şunları de­mesi için insanlar gönderdi: “Eğer T’ang’ların evine prensesle gö­rüşmeye giderseniz, zorunlu olarak benim topraklarımdan geç­meniz gerekiyor”. T’ung şe-hu (yabgu) bundan huzursuz oldu. Evlilik gerçekleşmeden önce, Mo-ho-tu hu k’ü-li si-p’i Kağan adıyla tahta geçen amcası tarafından öldürüldü.

54 T’ang-şu’nun (CCXVII, b, s. 3 r°) Sie-yen-t’o’lar hakkındaki kısa ya­zısında Şe-hu’nun ikinci çeng-kuan yılında (628) öldüğünü belirtil­mektedir; fakat bu kanıt, 630 yılının başına doğru Şe-hu Kağan’ı bizzat ziyaret eden Hsüan-tsang’ın verdiği bilgilerle örtüşmemekte-dir. (Vie, Julien çevirisi, s. 55) Buna göre Şe-hu Kağan ancak 630 yı­lında ölmüş olabilir.

T’ai-tsung, T’ung şe-hu’nun ölüm haberini alınca büyük üzüntü duyarak, öldüğü yere sunu olarak takdim edilmek ve ya­kılmak üzere yeşim taşından mamül eşyalar ve adamlar gönder­di; ama ülke karışıklık içinde olduğundan elçiler yolculuklarını tamamlayamadan durdular.

Mo-ho-tu hu k’ü-li si-p’i55 Kağan, önceden Türklerin belli bir kesiminin bağımsız reisiydi ve küçük bir kağandı. Şimdiyse ken­dini büyük kağan ilan etmişti; fakat halkı ona boyun eğmedi. Nu-şi-pi kabileleri ortak bir kararla Ni-şu Mo-ho (baga) Şad’ı tahta kotardılar, ama Ni-şu buna razı olmadı. Bu sırada T’ung şe-hu (yabgu)’nun oğlu Tie-li Tegin, Mo-ho-tu tehdidinden gelen tehli­keleri önlemek için K’ang-kü’ye (Soğdiyana) kaçmıştı; Ni-şu ora­ya onu bulmaya ve iktidarı teslim etmeye gitti. Adı, İ-pi po-lo Si Şe-hu (yabgu) Kağan’dı [İrbis Bolun-cabgu Han]. Her ikisi de aralarındaki husumete son vermemekle birlikte saraydan gelin almak amacıyla Çin’e elçiler gönderdiler. T’ai-tsung onlara şöyle cevap verdi: “Krallıklarınız karışıklık ve düzensizlik içinde; kim tegin kim tebaa, bu hâlâ belli değil. Çarpışmalar ve mücadeleler bitirilmedi; evlilikten nasıl bahsedebiliyorsunuz?” Kısacası, ev­lenme tekliflerini kabul etmedi.

55 Kun kelimesi şüphesiz bir baskı hatasıdır ve önceki paragraftaki gi­bi p’i olarak okunmalıdır.

Her ikisine de kabilelerine sahip çıkmaları ve birbirleriyle sa­vaşmaya son vermeleri tavsiyesinde bulundu. Fakat daha önce Batı Türklerine bağlanan ve tebaa haline gelin T’ie-le (Töles) ka­bileleri ve Batı bölgesindeki çeşitli prensliklerin tamamı onlara karşı ayaklandılar. Bu durum, hakanlığın harabeye dönmesine se­bep oldu.

Si Şe-hu [İrbis Bolun-cabgu Han], eski hükümdarın oğlu ola­rak, halkın sevdiği bir kişiydi; Batı bölgesinin kağanı olan Tu-lu Kağan’a Mo-ho-tu Kağan’ın boylarının yiğit beyleri kalabalık bir şekilde boyun eğmeye geldiler. Mo-ho-tu’ya saldırmak için tekrar savaşa girdi ve onu büyük bir bozguna uğrattı. Mo-ho-tu, Kin-şan (Altay)’da saklandı; daha sonra Tu-lu Kağan tarafından öldürtüldü. Bunun üzerine halk Si Şe-hu (Yabgu)’ya ulu kağan unvanını verdi.

Si Şe-hu (yabgu) Kağan iktidara gelince büyük bir askeri sefer düzenledi ve kuzeyde T’ie-le (Tölös)’leri egemenliği altına aldı; fakat Sie-yen-t’o (Sir-Tarduş)lar ayaklandılar ve ona saldırdılar; kağan, umulanın aksine onları mağlup etti. Si Şe-hu (yabgu) acı­masız ve sert mizaçlıydı. İftiralara kanardı. Komuta etme ve yö­netme sanatına vakıf değildi.

(Örneğin) Si Şe-hu (yabgu)’ya pek çok hizmet veren ve bu yüzden ‘küçük kağan’ unvanı alan bir İ-li Kağan vardı. Yabgu, as­lı astarı olmayan bir suç yüzünden onu ve ailesini öldürttü. Kim­se kendini güvende hissetmiyordu. Si Şe-hu (yabgu) Ni-şu’dan sürekli şüpheleniyor ve gizlice ona karşı tedbirler almaya çalışı­yordu; o sırada Ni-şu başını alıp Yen-k’i’ye (Karaşar) gitti. Daha sonra Mu-pi Tarkan ile Türklerin ve Nu-şi-pi’lerin önde gelen beyleri beraber bir komplo düzenleyerek ona saldırdılar; Si Şe-hu (yabgu) çevik süvarilerinin eşliğinde K’ang-kü’ye (Soğdiyana) sı­ğındı ve orada öldü. Devletin ileri gelenleri Ni-şu’yu bulmak için Yen-k’i’ye (Karaşar) gittiler ve onu iktidara getirdiler. Ni-şu, Tu­lu Kağan olarak da bilinir.

Tu-lu Kağan Ni-şu’nun bir diğer adı da Ta-tu Kağan’dı.. Baba­sı Mo-ho Şad önce T’ung şe-hu (yabgu)’nun hizmetindeydi. Ta-tu, Wu-ti (618-626) döneminde Çin’in başkentine gitti. O sıra­larda T’ai-tsung barbarlara karşı iyi davranmaya çalışıyordu. Ona dostluk ve nezaket gösterdi. Aralarında birbirlerini ağabey-kar-deş gibi görecekleri konusunda bir anlaşma yaptılar. Ni-şu kağan olunca imparatora bir elçi göndererek ona tâbi olmak istediğini bildirdi. İmparator bir elçi yollayarak ona onursal bir isim, davul ve arma gönderdi. Yedinci çeng-kuan yılında (633), (imparator) ikinci dereceden bir hung-lu olan Liu Şan-in’i, krallığında ona Tun a-leu-wu hi-li-pi Tu-lu Kağan unvan beratını vermek için yolladı. Ni-şu, bir sonraki yıl (634) öldü. Ağabeyi T’ung-o Şad ik­tidara geldi ve Şa-po-lo T’ie-li-şi Kağan [Işbara Tölis-Şad Han] unvanını aldı.

Şa-po-lo T’ie-li-şi Kağan, dokuzuncu çeng-kuan (635) yılında dest-i izdivaç talebinde bulunmak ve beş yüz at sunmak için Çin sarayına bir nâme gönderdi. Saray, ona bolca destek ve teselli ver­mekle yetindi, ama evliliğe razı olmadı.

Daha sonra T’ie-li-şi’nin hakanlığı on kabileye bölündü; her boyun başında bir bey vardı. Bunlara on şadlar deniliyordu. Her şad hediye olarak bir ok almıştı. Bu yüzden onlara ‘on oklar’ de­nildi. Bundan başka on oklar, her kolda beş ok olmak üzere sağ ve sol kollara ayrıldı. Sol kol beş Tu-lu boyundan oluşuyordu ve her birinin başında bir ç’o (çur) vardı. Bir çur bir oku komuta ediyordu. Sağ kol ise beş Nu-şi-pi boyundan oluşuyordu. Bun­ların başında da büyük se-kinler bulunuyor ve her se-kin bir oku komuta ediyordu. Umumî adları ‘on-ok’lardı; daha sonra ‘ok’ boy anlamında kullanıldı ve her bir okun başında bulunan büyük beylere büyük kumandanların adları verildi. Beş Tu-lu boyu Sui-şe’nin (Suy-âb, Tokmak’ın güneyinde) doğusunda ika­met ediyordu; Beş Nu-şi-pi boyu ise Sui-şe’nin batısında yaşı­yordu. Bu andan itibaren asıl isimleri on aile adının kabilelere verilmesi ile oluştu.

Kendi halkı ve daha önce tebaası iken ayrılanlar T’ie-li-şi’yi saymamaya başladılar. Kağan kendi T’ung t’u t’un (tudun)unun56 ani bir saldırısına uğradı; kurmay heyeti kaçtı ve dağıldı; T’ie-li-şi, çevresindeki yüz kadar bahadırın başında (saldırganlara karşı) birçok kez savaştı; T’ung t’u t’un (tudun) üstünlük sağlayamadı ve çekildi; T’ie-li-şi kaçtı; ağabeyi Pu-li Şad [Böri Şad] ile beraber Yen-k’i’de (Karaşar’da) bekindiler.

56 T’ung kelimesi, T’ung şe-hu Kağan unvanındakiyle aynıdır.

Bu sırada A-si-ki k’üe se-kin57 T’ung t’u-t’un (tudun) ve diğer­leriyle birlikte Yü-ku Şad58’ı Büyük Kağan ve T’ie-li-şi’yi Küçük Kağan olarak nasbetmeye davet olundular. T’ung t’u-t’un (tudun) öldürüldü; Yü-ku Şad’ın ordusu ise kendi se-kinleri tarafından bozguna uğratıldı. T’ie-li-şi dönüp eski topraklarına kavuştu. Nu-şi-piler, Ç’u-miler ve diğerlerinin tamamı T’ie-li-şi’ye itaat ettiler.

57 A-si-ki k’üe’nin bu unvanı, daha ileride Nu-şi-pi boylarının beş se-kin’inden birincisi gibi belirtilmiş olan A-si-kie k’üe se-kin ile özdeş olması gerekiyor.

58 Bu çalışmanın üçüncü bölümünün bir metninde de aynı Yü-ku Şad geçmektedir. Onu Hie-li Kağan’ın oğlu olan Kuzey Türklerinin Yü-ku Şad’ı ile karıştırmamak gerekir.

On ikinci yıl, batı boyları Yü-ku Şad’a İ-p’i [İrbis] Tu-lu unva­nını verdiler. İ-p’i Tu-lu Kağan iktidara geldiğinde, T’ie-li-şi’yle büyük savaşlar yaptı; her iki ordudan da çok ölenler oldu; her bi­ri işten ellerini çektiler ve başlarını alıp gittiler. O sırada (İ-p’i Tu­lu Kağan) T’ie-li-şi ile toprakları ikiye bölüştüler; İli59 nehrinin batısındaki topraklar Tu-lu’ya kaldı; doğudaki topraklar ise T’ie-li-şi’nin hakkına düştü. Sonra Tu-lu Kağan otağını Tsu-ho60 tepesi­nin batısına kurdu ve onu kuzey ordası olarak adlandırdı. Bu sıra­da Küe-yüe-çi61, Pa-si-mi (Basmal)62, Po-ma63, Kie-ku64 (Kırgız), Ho-sin65 ve Ç’u-mu-kun [Çümügün]66 beyleri ona tâbi oldular

59 Bu vadiyi sulayan İli nehri. Eğer metnin devamı dikkatle okunursa, burada kesinlikle bir hata olduğu görülecektir. Tu-lu, İli nehrinin doğusundaki (batı kısmındaki değil) topraklara ve T’ie-li-şi de bu su akıntısının batısındaki topraklara sahipti (doğusundakilere değil). Aslında: 1) İli’nin doğusundaki topraklar Batı Türklerinin toprakla rının kuzeydoğu kısmını temsil ediyor ve bu nehrin batısındaki top­raklar bu ülkenin güneybatı kısmını oluşturuyor veya Tu-lu’nun ikametgâhı kuzey ordası olarak adlandırılıyordu; oysa T’ie-li-şi’nin halefi Şe-hu Kağan’ın ikametgâhı güney otağıydı; 2) Tu-lu’ya bağlı halklar, batı Türklerinin kuzeyinde veya doğusunda yerleşmiş olan Basmallar, Po-malar, Kırgızlar ve Ç’u-mu-kunlardır; 3) T’ie-li-şi’nin halefi Şe-hu Kağan’ın devletinin batı sınırını İli nehri teşkil ediyor­du; 4) Bunlar Nu-şi-pi boylarıdır, yani T’ie-li-şi ve halefi Şe-hu Ka-ğan’ın tebaasını oluşturan Batı Türklerinin batı boylarıdır. - Si yü t’u çi, metnin bu hatasını kabul etme yanılgısına düştüğü için, Tsu-ho dağını (bölüm XXII, s. 10 ro) boş yere Kulca’nın güneyindeki Bug-ra-ula dağı olarak göstermeye çalışıyor.

60 Bu dağın yeri tespit edilememiştir; bkz. önceki notun sonu.

61 Üç kelimeyi bir halk adı olarak düşünüyorum, fakat bu, ancak iyice araştırdıktan sonra kabul edeceğimiz bir addır, çünkü onu hiçbir yerde bulamadım.

62 Pa-si-miler Thomsen tarafından (Orhon Yazıtları, s. 178, n. 88) Bil­ge Kağan kitabesinde söz konusu olduğu gibi, Basmıl (veya Bas-mal)’larla özdeşleştirilmişlerdir. 720 yılında Pa-si-mi’lerin Pei-t’ing şehrinde bulunduğunu biliyoruz (Guçen yakınında; Bkz. Güzergah II, g. Bölüm). Fakat metnimizi yazmakta olduğumuz tarihe yani yaklaşık bir yüzyıl geriye gittiğimizde, Pa-si-mi’lerin biraz daha farklı bir yurtlarının olması muhtemel; çünkü Pei-t’ing bölgesi o sı­rada Ç’u-yüe’lerin elindeydi (ileriye bakınız) [s. 305’deki ek ve dü­zeltme: Tse çi t’ung kien’in 720 yılının on birinci ayına ait bir not­tan Pa-si-mi beylerinin A-şi-na soy adına sahip bulunduklarını ve Türk halkından olduklarını öğreniyoruz. Pei-t’ing (Bişbalık) şehrin­de yaşıyorlardı. Si yü t’ung wen çi (I, s. 14 r°) Pa-si-mileri Narın-h’o-pog’a yerleştirmektedir. Hiçbir haritada bulamadığım bu yer Çugu-çak’ın doğusundaki H’opog nehrinin sahilleri üzerinde bulunsa ge­rektir. Muhtemelen Pa-si-miler VIII. Yüzyıl başlarında Bişbalık böl­gesini işgal etmek için oradan gelmişlerdir.]

63 T’ang-şu, aynı şekilde telaffuz edilen bir ibare vermektedir. “Po-ma’lara aynı zamanda Pi-ch’i veya O-lo-çi de derler. Toprakları Türk-ler’in kuzeyinde ve (Çin) başkentine 14000 li uzaktadır. Akarsuları ve meraları takip eder, ayrıca dağlık bölgelerde yaşamaktan hoşlanır­lar. Otuz bin seçkin askerleri vardır. Toprakları her zaman karla kap­lıdır; oradaki ağaçlar her zaman yeşildir (çam ağaçları); tarlaları sürmek için atları kullanırlar; oradaki atların (ma) hepsi beneklidir (po). Bu ülkenin (Po-ma) adı buradan gelir. Kuzeyde denize kadar uzanırlar. At yetiştirdikleri halde, onlara binmezler; temel gıdaları mayalanmış kısrak sütüdür [kımız]. Kie-ku (Kırgız)’lara karşı savaş­mayı seviyorlar. Bu insanların görünümü Kie-ku (Kırgız)’larınkine çok benzer, fakat birbirlerinin dillerini anlamazlar. Hepsi saçlarını kesiyorlar; karaağaç fidanının kabuğundan yapılmış kalpakları var. Odun parçalarını bir kuyu bariyeri gibi olacak şekilde düzenliyorlar ve onları karaağaç fidanının kabuklarıyla kaplıyorlar; evlerini yap­mak için kullandıkları şey budur. (Grupların) her birinin kendi beyi var ve birbirlerine boyun eğmezler. (T’ang-şu, CCXVII, s. 7 v°)”

64 Kie-ku, Çinli’lerin Kırgızlar için kullandıkları adlardan biridir; bkz. T’ang-şu, bölüm, CCXVII, b., s. 7 v; W. Radloff, Die Alttürkischen Inschriften der Mongolei, s. 425-426; Thomsen, Orkon Yazıtları, s. 140; Hirth, Nachworte, s. 40.

65 Bu hakla ilgili herhangi bir kayıt bulamadım. Bunu Soğdiyana’nın dokuz Çao-wu devletinden biri olan beyliğiyle kesinlikle karıştır­mamak gerekir. (T’ang-şu, CCXXI, b. s. 1 r°)

66 Metin burada düzeltme veriyor. Ç’u-şui-kun; fakat şui karakterini mu olarak düzeltmek gerektiği açıktır. Ç’u-mu-kunlar beş Tu-lu ka­bilesinden biriydi (ileriye bakınız).

T’ie-li-şi, on üçüncü yılda (639), t’u-t’un (tudun)larının ve se-li-fa’larının Yü-ku Şad’la birlikte kendisine karşı zorluk çıkart­mak için kurdukları komplolara maruz kaldı. T’ie-li-şi, çaresiz bir şekilde bilâhare son nefesini vereceği Pa-han-na (Fergana)’ya kaçtı. Nu-şi-pi boylarının beyleri, Kia-na’nın oğlu ve T’ie-li-şi’nin küçük kardeşi olan Po-pu tegin’i aramaya gittiler ve onu iktidara getirdiler. Adı, İ-p’i Şa-po-lo şe-hu [İrbis Işbara Cabgu] Kağan’dır.

İ-p’i Şa-po-lo şe-hu Kağan iktidara geldiğinde, otağını Sui-ho67 nehrinin kuzeyine kurdu ve ona güney ordası adını verdi; İli nehri, doğu sınırını teşkil ediyordu. O sırada K’iu-tse (Kuça), Şan-şan (Lop-nor’un güneyinde), Tsü-mo (Hotan’ın doğusunda) T’u-ho-lo (Toharistan) Yen-k’i (Karaşar), Şe (Taşkent), Şi (Keş), Ho (Zarafşan’ın güneyinde)68, Mu (Sirderya’nın batısında), K’ang (Semerkand) beyliklerinin tamamı onun atadığı yöneticileri ka­bul ettiler. İ-p’i Şapolo, daha sonra Çin sarayına saygı sunmak ve tartuk götürmek üzere bir elçi gönderdi; T’ai-tsung onu avutmak ve cesaretlendirmek için mühürüyle onaylanmış bir ferman ya­yınladı; on beşinci çeng-kuan (641) yılı, ordunun sol kanat gene­rali Çang Ta-şi’ye bu yazıyı kağana vermeye gitmesini ve ona bir davul ve sancak sunmasını emretti.

67 T’ang-şu’da böyle. Si yü t’u çi’nin bunu Issık-kul’un kuzeydoğusuna yerleştirmesi, bana göre çok zayıf bir kanıta dayanmaktadır. Dolayı­sıyla bu su akıntısının yerini tam olarak tespit edemiyoruz.

68 Daha kesin bir saptama için, bkz. Marquart, Chronologie, s. 59.

Bu sarada, Tu-lu Kağan ve Şe-hu (yabgu Kağan) defalarca bir­birlerine saldırdılar. Tu-lu, imparatorluk sarayına bir elçi gönder­di; T’ai-tsung, ona samimiyet ve mutabakat kurallarını anlattı.

O sıralar Tu-lu’nun pek çok askeri vardı ve gittikçe güçleni­yordu. Batı ülkelerinin çeşitli beyleri tekrar ona itaat arzetmeye geldiler. Tu-lu, kısa bir süre sonra Şe (Taşkent) tudununu Şe-hu (yabgu)’ya saldırmakla görevlendirdi. Tudun, onu tutuklayarak Tu-lu’ya gönderdi; daha sanra (Şe-hu Kağan) öldürüldü.

Tu-lu Kağan tahta geçtiğinde, bazı Nu-şi-pi boyları ona kalp­ten itaat etmemişlerdi. Bunların tamamı ona karşı ayaklandılar. Tu-lu, askerlerinin tekrar başına geçti, T’u-ho-lo’ya (Toharistan) saldırdı ve onu ezdi. Gücüne güvenerek batı ülkelerini canının istediği gibi yönetti ve İ (Hami) ilçesini yakıp yıkmak için asker­lerini gönderdi; An-si askeri valisi Kuo K’o69 iki bin hafif süvari­nin başına geçerek ona saldırmak amacıyla U-ku sınırına gitti ve onu yendi. Tu-lu, ayrıca T’ien-şan70 şehrini kuşatmak için Ç’u-yüe, Ç’u-mi ve diğer göçebe boylarını gönderdi; Kuo K’o onlara tekrar saldırdı ve geri attı. (Kuo) K’o zaferinden istifade ederek ilerledi ve Ç’u-yüe se-kininin ikamet etmekte olduğu şehri aldı; savaş kaçaklarını izledi ve Ngo-suo71 dağına vardı, binden fazla baş kesti; Ç’u-mileri itaat altına alarak geri döndü.

69 Diğer metinlerde göreceğimiz gibi bu kişinin asıl adı Kuo Hiao-k’o idi. Hiao kelimesi burada unutulmuş. Kuo Hiao-k’o’nun yaşam öy­küsü Kiu T’ang-şu’da bulunuyor, bölüm LXXXIII ve T’ang-şu, bölüm CXI’da anlatılmaktadır.

70 Turfan’ın güney batısında, Bukun ve Toksun’un arasında (Bkz. Gü­zergah I, s. 26)

71 Ngo-suo dağının, Urumçi’nin batısına 300 li’den daha uzakta, Katun tepeleri çemberinde bulunması gerekiyordu. Si yü t’u çi’de (bölüm XXI, s. 4 vo) bu konuda şöyle deniliyor: “T’ang döneminde, Ç’u-yüe boyu Kin-man ilçesinde yaşıyor ve Pei-t’ing askeri valiliği sınırları içinde bulunuyordu; bugün burası Urumçi’nin doğusunda ve Bogdo ula’nın kuzeyindeki bölgedir. Ç’u-mi boyu Ç’u-yüe’lerin batısında, Manas Gölü’nün (veya Manas nehrinin) solunda ve sağında ikamet ediyordu. Katun Bogdo ula tepelerinin kuzeyinde olması gerekiyor­du. Tu-lu (Kağan) T’ien-şan şehrini kuşatmaya gelmek için Ç’u-yüe’lerin ve Ç’u-milerin askerleriyle gelmesi sırasında sözü edilen yer, Urumçi’nin doğusundaki Bogdu ula’dır. Fakat, (Kuo) Hiao-k’o onu izledi, korkusuzca savaştı. Kuo Hiao-k’o, önce Ç’u-yüe’lerin şehrini ele geçirdi ve daha sonra Ngo-suo dağına ulaştı. Şu halde Ngo-suo da­ğı kesinlikle Ç’u-yüe’lerin batısındaydı ki, şimdiki Katun Bogdo ula’ya tekabül eder; veya Ç’u-miler bu dağın kuzeyinde oturuyorlardı; as­kerler topraklarına kadar gelmişlerdi ve bu sebeple boyun eğdiler”. Si yü t’u-çi’deki bu pasaj önemlidir, çünkü belirgin bir biçimde Ç’u-mi ve Ç’u-yüe boylarının yerlerini belirlemektedir; Ç’u-miler Manas neh­ri sahillerinde yani Urumçi’nin batısında, Ç’u-yüe’ler ise Urumçi’nin doğusunda daha sonraları Pei-t’ing askerî valiliğinin merkezi olan Guçen yakınlarındaki Kin-man ilçesi mevkii üzerinde bulunuyorlar­dı; T’ang-şu (XLIII, b. bkz. 6 ro) Kin-man ilçesi konusunda “Beşinci yung-hui yılında (654), Ç’u-yüe’lerin arazileri üzerine Kin-man ilçesi kuruldu” diye yazmaktadır. M. Schlegel (la stile funeraire da teghin Giogh s. 32) bu boyu Talas nehri ile Lop-nor yakınına yerleştirmekte­dir ki, birbiriyle pek de komşu olmayan iki bölgedirler. Burada iki bü­yük hata var: Birincisinde Ç’u-yüe’ler değil, Talas nehrinin yakınında ikamet eden Batı Türklerinin bazı kağanları yaşıyorlardı; ikincisinde, Ç’u-yüe’lerden inen Şa-t’o’ların çevresinde yaşadıkları P’u-lei Gölü, Lop-nor değil Barkul Gölü’dür. Ç’u-yüe’ler, Barkul Gölü’nün batısın­da, Şa-t’o’lar ise doğusunda oturuyorlardı.

Tu-lu, daha önce ibret olsun diye Ni-şu-ç’o (çur)’nun kelle­sini uçurmuştu. Çünkü bu kişi ona tahsis edilen ganimeti zim­metine geçirme cüretini göstermişti; fakat bilâhare hazırlıksız­ken Ni-şu-ç’o (çur)’nun mensup olduğu boyun beyi Hu-lu-ku’-nun saldırısına uğradı; halkından çok sayıda insan kaçtı; krallı­ğı çok karıştı.

On beşinci çeng-kuan yılı (641), buyruğu altında olanlardan birkaçı, U-li-ç’o (çur) ve diğerleri Tu-lu’yu devirmeyi tasarladılar; birinin kağan olarak atanmasını istemek için kendi başlarına im­paratorluk sarayına elçiler yolladılar. T’ai-tsung, Mo-ho-tu i-p’i Kağan’ın oğlu İ-p’i şe-kui Kağan’a72 iktidarı vermek için mühür­lenmiş bir yazı taşıyan bir elçi gönderdi.

72 T’ang-şu’ya göre, İ-p’i şe-kui Kağan, İ-k’ü-li-şi i-p’i Kağan’ın, o da T’ie-li-şi’nin oğludur. Bu yüzden burada Mo-ho-tu i-p’i Kağan olarak adlandırılan kişi, T’ang-şu’nun İ-k’ü-li-şi i-p’i Kağan’ı ile aynı kişidir. .

İ-p’i şe-kui Kağan iktidara gelince, Pe-şui’de73 Tu-lu’ya sal­dırması için göçebe Nu-şi-pi kabilelerin savaşçılarını yolladı. Tu-lu, halkın kendisine bağlı olmadığını bildiğinden batıda, T’u-ho-lo (Toharistan) Krallığı’na teslim oldu. Orta Krallığın el­çileri daha önce Tu-lu tarafından engelleniyordu; Şe-kui onlara mümkün olan her türlü ilgiyi gösterip, tüm ihtiyaçlarını karşı­layarak muhafızların koruması altına Ç’ang-an’a geri gönderdi. Ülkesinin ürünlerini haraç olarak vermeleri için elçiler yollama­ya başladı ve evlenmesi için kendisine bir prenses verilmesini istedi. T’ai-tsung buna razı oldu; buyrukla ona, düğün hediyesi olarak Çin’e verilmek üzere, Kuça, Hotan, Kaşgar, Çu-Kiu-po (Yarkend’in güneyinde) ve Ts’ung-ling (öncekinin güneyinde)74 beş vilayetini ayırmasını emretti. T’ai-tsung daha sonra öldü. Ho-lu ayaklandı ve Şe-kui’nin göçebe kabileleri onun tarafında yer aldılar.

73 Hsüan-tsang’a göre Pe-şui şehri Talas’ın 200 li güneybatısındaydı; ileriye bakınız, üçüncü bölüm.

74 Bu metin, o dönemde Batı Türklerinin bütün Batı Türkistan’da ha­kim olduklarını ispatlıyor.

A-şi-na Ho-lu,75 İ-pu-li şad Şe-kui tegin’in76 oğluydu. Vaktiyle A-şi-na Pu-çen ülüşüyle birlikte Çin’e itaat arzetmek için geldiğin­de, Tu-lu kağan, Pu-çen’in halefi olabilmesi için Ho-lu’ya yabgu un­vanı verdi; Si77 ilçesinin 1500 li kuzeyinde Ta-lo-se78 vadisinde ika­met ediyordu.

75 Bu kişi, T’ang-şu’nun XLinci bölümünde (s. 8 vo), “Batı Türklerinin şefi Ni-fu şa-po-lo şe-hu A-şi-na Ho-lu” olarak geçmektedir.

76 Bu kişi, T’ie-li-şi’nin kardeşi Pu-li-şad’la aynı kişi gibi gözüküyor.

77 Bu ilçe, doğrudan Turfan’la sınırdaştı.

78 İlk yaklaşım olarak, bu Ta-lo-se vadisini, çok da uzakta olmayan ve Talas’ın önemli yerlerinden sayılan Evliya-Ata’nın yer aldığı Talas nehri vadisiyle özdeşleştirebilirdik ki, o takdirde Batı Türk boyları­nın en belalısı olan beş Ni-şu-pi boyunu yönetmek için Ho-lu’nun yerleşeceği yer burası olacaktı. Mesele bu kadar basite indirgene­mez. 1) Transkripsiyon, Talas şehrinin ismini belirtmek için kullan­maya alışık olduğumuz transkripsiyon değil; onun yerine geçen baş­ka bir şeydir; 2) Talas nehri ve şehri, Si (Turfan) ilçesinin kuzeyinde değil, batısındaydı; 3) Son olarak Ç’u-yüe’ler, Ç’u-miler ve Kar-luklar Turfan’ın kuzeyine yerleşmiş olan boylardı ve onları yönet­mek için yerleşilmesi gereken yer, Talas nehri sahili değil, Si (Tur­fan) ilçesinin kuzeyiydi. Aynı zamanda, T’ang döneminde batı ülke­leri haritasında (Si yü t’u çi, III. s. 8 vo ve 9 ro) Ta-lo-se nehrini Ka­ra İrtış ile özdeşleştirilmesi bana doğru gibi geliyor; fakat öyleyse, metinde bir hata olduğunu kabul etmek ve beş Tu-lu boyunu beş Nu-şi-pi boyuyla yer değiştirmek gerekir. [s. 306’daki ek ve düzelt­me: To-lo-se vadisinin Kara İrtış vadisiyle özdeşleştirilmesi, Wang Çung-si’nin biyografisindeki bir pasaj sayesinde kesinleşmiştir. (T’ang-şu CXXXIII, s. 5 r°) Burada Pa-si-mi (Basmal), Ko-lo-lu (Kar-luk) ve Hui-ho (Uygur)larla ittifak sağlayan bu generalin To-lo-se vadisine saldırdığı, arkasından 744 yılında Wu-su-mi-şi Kağan’a sal­dırıp öldürmek için Kun nehrini geçmek istediğini okuyoruz. Eğer To-lo-se şehri Kara İrtış vadisine yerleştirilirse, o zaman bu askeri sefer bütünüyle anlamsız bir şey olacaktır.]





Ç’u-mi, Ç’u-yüe,79 Ku-su, Ko-lo-lu (Karluk)80 ve beş Nu-şi-pi boyuna mensup insanları yönetiyordu. Daha sonra, Tu-lu, T’u-ho-lo (Toharistan) Krallığı’nın batısına taşınmıştı; Şe-kui Kağan, Ho-lu’yu tedirgin etmek ve izlemek için askerler gönderdi; Ho-lu’nun sabit bir ikametgahı yoktu; yirmi ikinci çeng-kuan (648) yılı, gö­çebe kitlelerin başına geçerek, imparatora81 boyun eğmeye geldi, ona ikametgah olarak T’ing82 ilçesinin verilmesi konusunda fer­man yayınlandı; daha sonra ona sol atlı muhafızlar generali, Yao-ç’i komutanı [tu-tu] unvanı verildi. Kao-tsung tahta çıktığında (650), onu sol atlı muhafızları büyük generali ile daha önce oldu­ğu gibi Yao-ç’i komutanı [tu-tu] unvanı ile taltif ve terfi ettirdi.

79 Ç’u-miler Urumçi’nin batısında ve Ç’u-yüe’lerin doğusundaydılar.

80 T’ang-şu’ya göre, bölüm CCXVII, b. s. 6 ro, Ko-lo-lu (Karluk)lar, Pei-t’ing’in kuzeybatısında (Guçen’in yanında) ve Kin-şan (Al-tay)’nın batısında oturuyorlardı. Aynı zamanda Urungu ve Ulungur nehri sahilinde ve Kızıl-baş Gölü yakınında kurulmuş olsalardı, bu pek de anlaşılmazdı; T’ang döneminin batı ülkeleri haritası (Si yü t’u çi, III., s. 8 vo ve 9 ro) Karlukları aslında Urungu nehri ile Kara İr-tış arasında yerleştiriyor; bu harita T’ang-şu’ya göre (CCXVIII, b., s. 6ro) kıyılarında Karlukların yaşadığı Pu-ku-çen nehrini Kara İrtış’la özdeşleştirmektedir. Bkz. Si yü t’u çi, XXV, s. 7 vo.

81 Bu olay Kiu T’ang-şu’nun 3. bölümünde (s. 8 ro) şu sözlerle hatırla­tılmaktadır: 22. çeng-kuan yılında (648), ikinci ayın kui-ç’u günün­de, “Batı barbarı, Şa-po-lo şe-hu, halkının başında boyun eğmeye geldi; Se-kin’i K’u-li-pei-lo “sözünün eri, savaşçı” general ve aynı za­manda büyük se-kin olarak atandı”. Takip eden sayfada göreceğimiz gibi Şa-po-lo, Hu-lu’nun aldığı lâkapdır; şe-hu (yabgu), Batı Türkle­rinin tüm kağanlarının unvanıdır. 5. K’iu T’ang-şu’nun aynı bölü­münde, 648 yılında, Batı Türklerinin Si Şe-hu Kağan’ın saraya saygı sunmak için bir elçi gönderdiğini okuyoruz; bu bir hatadır ve Si Şe-hu Kağan yerine İ-p’i şe-kui Kağan demek gerekir.

82 T’ing bölgesi, daha sonra Pei-t’ing Genel Valiliği’nin merkezi olan yerdir; Guçen yakınlarında bulunuyordu. [s. 306’daki ek ve düzelt­me: Tse çi t’ung kien (648’in 4. ayı) şöyle diyor: “Kendisine T’ing eyaletindeki Mo-ho şehrini ikametgah edinmesi konusunda bir im­paratorluk fermanı çıkarıldı.” Bu Mo-ho şehri T’ing veya Bişbalık vi­layetinin 60 li batısında olmalı.]

İkinci yung-hui yılı (651), oğlu Tie-yün ile birlikte, halkının başına geçti ve batıya kaçtı. Tu-lu Kağan’ın topraklarını ele geçir­di ve batı ülkelerinin çeşitli beylerinin tamamını yanına çekti. Otağını Şuang-ho83 ve Ch’ien-ch’üan84’a kurdu. Kendisine Şa-po-lo Kağan unvanını verdi; on Tu-lu ve Nu-şi-pi boylarını yönetti. Beş Tu-lu boyu için beş çur vardı; birincisinin adı Ç’u-mu-kun lü ç’o85 idi; ikincisinin adı Hu-lu kü k’üe ç’o (Kuli-çur)86 idi; Hu-lu ona evlenmesi için kızlarından birini vermişti; üçüncüsünün adı Şe-şo-t’i87 idi; dördüncüsün adı T’u-k’i-şi ho-lo-şi ç’o88 idi; beşin­cisinin adı Şu-ni-şi ç’u-pan ç’o89 idi. Beş Nu-şi-pi boyu için beş se-kin [erkin] vardı; birincisinin adı A-si-kie k’üe se-kin idi; en güçlü olan oydu. İkincisinin adı Ko-şu k’üe se-kin idi; üçüncüsü­nün adı Pa-sai-kan t’un-şa-po se-kin; dördüncüsünün adı A-si-kie ni-şu se-kin idi; beşincisinin adı Ko-şu ç’u-pan se-kin idi90. Her birinin emrinde yüz binlerce askeri vardı ve hepsi Ho-lu’nun emrindeydiler. Batı ülkelerindeki çeşitli krallıklar arasında da ona bağlı olanlar vardı.

83 Si yü t’u çi (XXII, s. 6 vo ve bölüm XXV, s. 4 vo) Şuang-ho’yu Ebi-nor’a dökülen küçük Borotala nehri vadisine yerleştiriyor.

84 İskender tepelerinin kuzey yamacının eteklerinde, Talas (Avliya-Ata) şehrinin 150 li doğusunda. Krş., 3. bölüm, Hsüan-tsang’ın met­ni.

85 T’ang dönemi batı ülkeleri haritası (Si yü t’u çi, III, s. 8 vo ve 9 ro) Ç’u-mu-kunları Karlukların doğusunda Çuguçak bölgesine yerleş­tirmektedir.

86 T’ang-şu, Hu-lu-kü yerine Hu-lu-wu yazmaktadır ki, bunun doğru olması gerekiyor. Çünkü başka her yerde, hatta Kiu T’ang-şu, LXXXIII, s. 3. ro’da bile onu buluyoruz. - Önceki notlarda belirtil­miş haritaya göre Hu-lu-wular Acar-nor’un yakınında bulunacaktı.

87 Sözü edilen haritaya göre, Şe-şo-t’i’ler Ebi-nor’un yakınındaydılar.

88 Burası, ilk defa T’u-k’i-şi’lerin veya Türgiş’lerin adından söz edildi­ğine rastladığımız yerdir. Sözü edilen haritaya göre, Borotala kıyıla­rında ve bir başka zaman da Issık-kul doğusundaki topraklarda otu­racaklardı.

89 Şu-ni-şiler Yulduz vadisinde oturuyorlardı.

90 Beş Nu-şi-pi boyu, daha batıda olduklarından Çinlilerce çok yanlış ta­nınmışlardır. Dolayısıyla onların yerini tam olarak belirleyemiyoruz.

Daha sonra Ho-lu, Tie-yün’e Mo-ho-tu (bagatur) yabgu unva­nını verdi. Batı (Si- fan) barbarlarının çeşitli kavimlerini birçok kez istila etti ve bunalttı; ayrıca T’ing91 ilçesini yağmalamak için ilerledi. Üçüncü yıl (652), onu cezalandırmaları için sol muhafız­ları büyük generali Leang Kien-fang ve sağ muhafız alayları bü­yük generali K’i-pi Ho-li’ye Yen-jan92 eyalet valisine bağlı elli bin Hui-ho (Uygur) atlısının başına geçmeleri konusunda imparator­luk fermanı gönderildi93; toplam olarak beş bin kelle kestiler ve altmıştan fazla büyük şefi tutsak ettiler.

91 Guçen civarında.

92 Yen-jan genel valisinin idari merkezi Shan-si’nin kuzeyinde Ta-t’ung ve Şo-p’ing valilikleri arasındaydı. Hirth (Nachwort, s. 113), Yen-jan’ın Ta-t’ung-fu’nun 100 li kuzey batısında bulunan eski Şen-yü-t’ai kasabasının yeri üzerinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Di­ğer taraftan, Yü ti yao lan (T’ung kien kang mu’da sözü geçen coğra­fi yapıt, Han Wu ti’nin 3. çeng-ho yılı), Yen-jan’ı, şimdiki Şo-p’ing valiliğinin kuzeydoğusundaki eski Süan-ti ilçesinin toprakları üze­rine oturtuyor. Dolayısıyla bu iki bilgi birbiriyle örtüşmektedir -Yen-jan tam olarak, bir dağın ismiydi; M.Ö. 90 yılında, General Li Kuang-li’nin Hiung-nular tarafından yenildiğinde düşmana kaptır­dığı yer burasıydı. (Ts’ien Han şu, XCIV, a, s. 12 ro; bu metinden ay­rıca Yen-jan dağının Su-sie-wu olarak adlandırılan topraklarda bu­lunduğunu anlıyoruz). Yine aynı Yen-jan dağında, M.S. 89 yılında, General T’ou Hien, kahramanlıklarını anmak için bir stela diktirdi; metni tarihçi Pan Ku tarafından yazılan bu kitabe, Hu Han-şu’da muhafaza edilmiştir. ( LIII, s. 7 r°).

93 K’i-pi Ho-li’nin yaşam öyküsünde (Kiu T’ang-şu, CIX, T’ang-şu, CX), bu kişinin T’ie-le (Tölös) menşeli olduğunu okuyoruz. Dolayısıyla K’i-pi, mensup olduğu boyun adıydı; çünkü K’i-piler daha sonra Uy­gur adıyla meşhur olan Tölös halkını oluşturan boylar arasında anılı­yorlar (T’ang-şu, CCXVII, a, s. 1 ro). Dolayısıyla K’i-pi Ho-li’nin 50.000 atlı Uygur’un başında olduğunu metnimizde görmek hiç de şaşırtıcı değil. Bu atlılar, şüphesiz onun başında bulunduğu kabiledaş-larının atlılarıydı. Boy adının yönetici ailenin adı oluşu, sık rastlanan bir durumdur; T’u-k’i-şi (Türgiş) menşeli kabile reisi Ko-şu Han’ın adı da yine Ko-şu boyuna mensup olmasından kaynaklanmaktadır. “Barbarlar genelde boy adını böylece bir aile ismi haline gelen oymak ismi yaparlar.” (Kiu T’ang-şu, CIV, s. 4 v°).

Dördüncü yı (653) Tu-lu Kağan öldü. Oğlu Çen-çu she-hu, beş Nu-şi-pi boyuyla birlikte Ho-lu’ya saldırmak istedi; yerleşim yerini yok etti ve binden fazla kelle94 kesti.

94 Bu konuda Ts’e-juyüan kui ansiklopedisinde (bölüm 964, s. 8 r°) şöy­le denilmekte: “Altıncı yung-hui (655) yılı, imparator, Hie-pi ta-tu şad’a kağan unvanını vermek için bir mabeyinci gönderdi” ve şu not ilave edilmektedir: Hie-pi ta-tu şad, Tu-lu Kağan’ın oğluydu. Öncele­ri Çen-çu şe-hu unvanı vardı; o ve babası, imparatorluğun talimatla­rına hiç uymazlardı. Bilâhare, Ho-lu ayaklandıktan ve Tu-lu öldükten sonra, (Hie-pi ta-tu şad) itaatini arzetmek için elçiler gönderdi; birçok kez Ho-lu’yu askerleriyle ölümle cezalandırmak için izin talep etti. Bu yüzden kendisine ‘kağan’ unvanını tevcih etmek amacıyla bu elçi gönderildi. Mabeyinci, Sui-şe (Tokmak) şehrinin batısına kadar gitti; Ho-lu’nun askerleri onu engelleyince daha ileri gidemedi; ayrıca, Çen-çu kendisine bağlı olan ve Ho-lu tarafından ilhak edilen yerleşim yerlerini henüz koruması altına alamamıştı; taraftarları az ve zayıftı. Ona unvanı veremeden geri döndü.”





İkinci hien-k’ing (65 7)95 yılında, imparator, sağ askeri sömürgeler generali Su Ting-fang’ı96 Yen-jan genel valisi Jen Ya-siang’ı, genel vali yardımcısı Siao Se-ye’yi, sol atlı muhafızları büyük ge­nerali ve Han-hai kumandanı Hui-ho P’o-juen’i97 ve diğerlerini onu tedip edip saldırmaları için ordularının başlarına geçmekle görevlendirdi; ayrıca sağ muhafızları büyük generali A-şi-na Mi-şe ve sol askeri sömürgeler büyük generali A-şi-na Pu-çen’i, ortalığı yatıştırmak ve işleri yoluna koymak için büyükelçi sıfatıyla gön­derdi. (Su) Ting fang, Ye-tie98 nehrinin batısına kadar ilerledi; Ho-lu, yirmi binden fazla Hu-lu-kü k’üe ç’o99 atlısının ve diğerlerinin başında, düzenli bir şekilde bekliyorlardı. (Su) Ting-fang, İkinci General Jen Ya-siang’ın ve diğerlerinin başına geçerek ona savaş ilan etti; eşkıyalar kalabalığı büyük bir bozguna uğradı.

95 Bu kısa notta, 656 yılında vukû bulan olaylardan bahsedilmiyor. Kiu T’ang-şu’ya göre (bölüm IV, s. 4 v°), birinci hien-k’ing (656) yılının sekizinci ayında, “Sol muhafız alayları kumandanı General Ç’eng Çi-tse, Yü-mu-ku’da Ho-lu’nun buyruğu altındakilere karşı mücade­le etti; Ko-lo-lu (Karluk)’ların hie (li) fa Huo-ts’e’si, Ç’u-yüe’lerin se-kin’i Yü-çi’yi ve diğerlerini büyük bir bozguna uğrattı; binden fazla kafa kesti, sayısız develer, atlar, inekler ve koyunlar aldı”. Aynı yılın dokuzuncu ayında, Ç’eng Çi-tsie, Ho-lu’nun oğlu Tie-yün’e savaş ilan etti; binlerce kelle kesti ve Heng-tu şehrine kadar ilerledi (T’ang-şu’da Tan-tu şeklinde). Bu sırada Ç’eng Çi-tse’nin sözde ba­şarılarının istekte kaldığına inanmak gerekir. Çünkü aynı yılın (656) on ikinci ayında rütbesi söküldü. Ç’eng Çi-tse’nin yaşam öy­küsü, Kiu T’ang-şu’nun LXVIII. bölümünde anlatılmaktadır.

96 Su Ting-fang’ın yaşam öyküsü, Kiu T’ang-şu, LXXXIII ve T’ang-şu, CXI’de bulunuyor.

97 Yani Uygur P’o-juen. Hui-ho (Uygur), onun aile ismi gibi oldu.

98 Tse-çi t’ung kien’in (657 yılının 12. ayı) bir notundan Ye-tie nehri­nin İ-li’nin doğusunda olduğunu anlıyoruz.

99 Yani, Hu-lu-wu’ların kül çur’u. Bu kül çur ayrıca Ho-lu’nun oğlu Tie-yün’den başkası değilmiş gibi gözüküyor. Çünkü Kiu T’ang-şu’da (IV., s. 5 v°) üçüncü hien-k’ing (658) yılında “Su Ting-fang, Şa-po-lo Kağan Ho-lu’ya ve Batı Türklerinin kul çuru Tie-yün’e sal­dırdı ve yendi” ifadesini buluyoruz.

Aralarında büyük şef Tu-t’a tarkan’ın da bulunduğu iki yüzden fazla adamın kellesi uçuruldu. Ho-lu ve k’üe ç’o (kul çur)’nun ha­fif süvarileri kaçtılar ve saklandılar; İli100 nehrini geçtiler; çok sa­yıda asker ve at boğularak öldü.

100 Birkaç satır ileride Ho-lu’yu Çu nehri yakınında tekrar bulduğu­muz gibi, İli nehrini kuzeyden güneye doğru geçtiği açıktır; dolayı­sıyla Çin ordularının ona saldırmak için kuzey yolundan (bkz. Gü­zergâh II) geçmeleri gerekmişti ve öyle gözüküyor ki, burası ilk ye­nilgisini aldığı Borotala bölgesidir.

(Siao) Se-ye, Ho-lu’nun çadırlarını kurmuş olduğu Ch’ien-ch’üan’a101 vardı. Mi-şe birliklerini ilerletti ve İli nehrine vardı; Ç’u-yüe ve Ç’u-mi beyleri ve diğerleri, halklarının başında (gele­rek) itaat arzettiler. Mi-şe tekrar ilerledi ve Şuang-ho’da durdu; Ho-lu, daha önce Pu-şi tarkan’ı [Pu-shih Ta-kuan (Toygun)], da­ğılan askerleri toplaması ve birleştirmesi için görevlendirmişti. Pu-şi, bulunduğu yeri ağaç istihkamlarla güçlendirdikten sonra baş kaldırdı ve savaş ilan etti; Mi-şe ve Pu-çen ona saldırarak saf­larını bozdular; sonra, Su Ting-fang’la birlikte Sui-şe (Çu) nehri yakınında Ho-lu’ya saldırdılar ve onu büyük bir bozguna uğrattı­lar. Ho-lu ve Tie-yün Şu-n’u şad’ın yanına sığınmak istediler; Şe (Taşkent) Krallığı’nın Su-tu102 şehri yakınına geldiler, adamlar ve atlar açıkmış ve çok yorulmuşlardı. Şehir hakimi İ-ni tarkan103 şarap ve yiyecek almalarına izin vererek, onları karşıladı. Ho-lu, onun sözlerine inanarak şehre girdi; ama hemen yakalanarak tu­tuklandı. Siao Se-ye, Şe (Taşkent) Krallığına geldiğinde, Şu-n’u şad Ho-lu’yu104 ona teslim etti.

101 Siao Se-ye’nin, Ho-lu’nun geri çekilmesini engellemek için ordu­suyla güney yolunu (bkz. Güzergâh I) tutması gerekmişti; Ch’ien-ch’üan, Evliya-Ata’nın doğusuna 150 li mesafedeydi.

102 Burası şüphesiz, günümüzde Ura-tübe denilen Sutruşana şehrinin isminin kısaltılmış çeviri yazımıdır. Bkz. Bâbür, Vakân, tercüme Po- vet de Courfeille, tome I, s. 16 “Uratipa’nın adı başlangıçta Usruşa- na veya Usruş olarak yazılıyordu”. [s. 306’daki ek ve düzeltme: Su- tu şehri Sutruşana değildir. Sayfa 93’deki I. nolu dipnotu daha doğ- ru buluyorum. Marquart’ın bir tebliğine nazaran Su-tu, İbni Hur- dadbeh’in Şoturkes dediği ve Şaş (Taşkent)in 5 fersah uzağına yer- leştirdiği şehirdir. Bkz. Barbier de Meynard çevirisi, Bibliotheca ge- ographorum arabicorum, t. VI, s. 20]

103 İ-ni kelimesi Türkçe İni “küçük kardeş” kelimesinin çeviriyazımı olabilir. Bkz. Hirth, Nachwort, s. 80, n.1.

104 658’de Ho-lu’nun yakalanmasından sonra, Çen-çu şe-hu ile uğraş- mak gerekti. T’ang-şu da (III., s. 3 ro) okuduğumuza göre, dördün- cü hien-k’ing (659) yılının üçüncü ayının jen-wu günü, “Kun-ling genel valisi, A-şi-na Mi-şe, Şuang-ho’da (Borotala?) Batı Türklerin- den Çen-çu şe-hu’ya karşı savaştı ve onu yendi”. – Ayrıca, bu me- tin bize, aynı yılın on birinci ayında, Ho-lu’ya bağlı (A)-si-kie k’üe se-kin Tu-man’ın sınırı geçtiğini gösteriyor; Su Ting-fang ona karşı gönderildi ve onu 660 yılının başlarında hapsettirdi. – Daha önce gördüğümüz gibi, A-si-kie k’üe se-kin, Nu-şi-pi göçebe boylarında- ki beş se-kin’den birincisiydi.

Ho-lu, (Siao) Se-ye’ye şöyle dedi : “Ben bir savaş esiriyim. Esa­sen önceki imparator bana iyi davranmıştı, bense ona karşı ayak­landım; eğer bugün yenildi isem, bu Göğün bana öfkelenmiş ol­masındandır. Bir zamanlar, Han âdetlerine göre büyük infazların şehrin pazarında yapıldığını duydum; başkente gittiğimde ve be­ni öldürecekleri zaman, Çao’nun105 kabrine gitmek ve önceki imparatora hatalarımı itiraf etmek istiyorum. Bu benim içten ar­zumdur”. Kao-tsung bunu öğrenince ona acıdı. Sonra esir Ho-lu başkente vardı. Onun Çao’nun kabrine ve imparatorluk cenaze tapınağına armağan olarak sunulmasını emretti. Özel bir afla onun öldürülmemesi konusunda buyruk çıkardı.

105 Çao kabri, 649’da ölen imparator T’ai-tsung’un kabridir. Bu kabir Kiu-tsung dağı üzerinde, Li-ts’üan ilçesinde, Si-an (Hsi-an) ilinde, Şan-si bölgesinde bulunuyordu. Çok önemli bir arkeolojik anıt ol­malıydı; orada, mağlup yabancı teginleri simgeleyen on dört taş heykel görülüyordu. [Kin şi tsui pien, bölüm, CXIII, s. 35 ro ve vo], ayrıca, dört buçuk ayak yüksekliğinde, beş buçuk ayak genişliğin­de ve bir ayak kalınlığında altı döşeme taşının üzerine altı savaş atı işlenmişti.

Halkı bölündü ve Kun-ling ve Meng-ç’i askeri valilikleri [tu-hu-fu] kuruldu. Ona bağlı bütün ülkeler çeşitli illere bölündü; batıda, en uç nokta Po-ssu (Persia) idi; bütün (bu bölgeler) An-si106 askeri valiliğine bağlıydılar. Dördüncü yıl (659), Ho-lu öl­dü. Hie-li107’nin kabrinin yanına gömülmesi konusunda buyruk çıkarıldı. Başarılarını anmak için mezar taşına kitabe yazıldı.

106 Merkezi Kiu-tse’de (Kuça) idi.

107 Kuzey Türklerinin kağanı Hie-li, 630’da Çinliler tarafından hapset­tirilmiş ve 634 yılında ölmüştü.

A-şi-na Mi-şe, İstemi Kağan’ın beşinci kuşaktan torunudur; İstemi, bir zamanlar şan-yü’ye108 eşlik ederken on büyük şefi yö­netmişti. Yüzbin askeri vardı; batı ülkelerinin çeşitli barbar (hu) krallıklarını yola getirdi. Kağan oldu ve krallığına “On Oklar” adı verildi. Nesilden nesile torunları bu halkı yönetti, A-şi-na, bar­barlar arasında Mo-ho-tu (bagatur) yabgu109 adıyla tanınıyordu.

108 Şan-yü, Hiung-nuların büyük şeflerinin eski unvanıdır; burada şüphesiz İstemi’nin büyük kardeşi Tu-man (Bumin) Kağan kaste­dilmektedir. Bu metin önemlidir. Çünkü Kuzey (Doğu) ve Batı Türklerinin bölünmesinin Bumin ve İstemi kağanların zamanından beri var olduğunu ispatlıyor. Burada açıkça İstemi Kağan’ın Batı Türklerinin asıl birinci şefi gibi görüldüğünü görüyoruz.

109 Anlaşılan, yabgu unvanı Batı Türklerinde kağan sıfatının tamamla­yıcı kısmını oluşturmaktadır ki, pek çok isimde yabgu kelimesinin bulunması da bu şekilde izah edilebilir.

Altıncı çeng-kuan (632) yılında, imparator bir ferman çıkararak, hung-lu’nun ikinci dereceden ulu kişisi Liu Şan-in’i (A-şi-na Mi-şe’ye) Hi-li-pi tu-lu Kağan unvanı vermesi ve hediye olarak bir davul, flama ve on bin parça çiçekli ipek sunması için barbarlara gitmekle görevlendirdi. Kendisinden daha yaşlı olan yeğeni Pu-çen, kendini kağan olarak ilan etmek istiyordu. Bu yüzden Mi-şe’yi, erkek kardeşini ve yeğenlerini yani yirmiye yakın kişiyi öl­dürmeyi tasarladı.

Mi-şe ile Pu-çen’in arası açıldığı için, on üçüncü çeng-kuan (639) yılında kendisine verilen Ç’u-yüe ve Ç’u-mi göçebe kabi­lelerinin başına geçerek saraya saygı sunmaya geldi. Ona sara­yın sağ muhafızları büyük generali unvanı verildi. Pu-çen, bu­nun üzerine Tu-lu yabgu unvanıyla kendini han ilan etti; göçe­be kabileler arasında pek çok kişi ona itat etmiyordu. Bu yüz­den onu sürdüler; o da kaçtı. Pu-çen, ailesininin önüne düşerek saraya saygı sunmaya geldi. Ona sol askeri sömürgeler büyük generali unvanı verildi. Daha sonra, Mi-şe, Kao-li’ye karşı dü­zenlenen sefer sırasında T’ai-tsung’a eşlik etti ve orada hizmet­lerde bulundu; P’ing-siang110 ilçesi kontu adıyla soylulaştırıldı.

110 P’ing-siang, Kan-su bölgesinde, şimdiki Kung-ç’ang iline bağlı Tung-wei ilçesinin güney batısındaydı.

İkinci hien-k’ing (657) yılında, (Mi-şe) sağ muhafızları büyük generalliğine terfi ettirildi; sonra Ho-lu’yu cezalandırdı ve boyun eğdirdi. Bunun üzerine Mi-şe’ye Hing-si wang kağan (bir zaman­lar kaybedilmiş olanları artırıp çoğaltan Kağan) unvanı verildi, aynı zamanda sağ muhafızları büyük generali ve Kun-ling umumi askeri valisi unvanları da verildi. Payına düşeni aldı ve Ho-lu’ya bağlı olan beş Tu-l’u111 boyunu kendisine bağladı. Pu-çen’e gelin­ce, ona Ki-wang-tsüe kağan (daha önce yarıda bırakılmış olanla­rı tamamlayan kağan) unvanıyla birlikte sağ muhafızları büyük generali ve Meng-ç’i askeri valisi unvanları da verildi; ayrıca pa­yını aldı ve beş Nu-şi-pi boyunu kendisine bağladı.

111 Yukarıda sözü edilen beş Tu-l’u boyuyla beş Tu-lu boyu özdeştir.

İmparator, bu vesileyle şu satırları ihtiva eden bir ferman ya­yınladı: “Batı barbarları (si Fan) karışıklığa düştüğünden beri otuz yıldan fazla geçti; son yıllarda Ho-lu kaba gücüyle yüzlerce aileyi dehşete düşürdü; onları çok ağır şekilde yağmalayıp, peri­şan etti. Bana göre, yüce kudretim dört denizi yönetiyor; himme­tim onlara inayet ve maişeti hakkaniyetle bölüştürdü; sömürülen zavallılar uzun zamandır kötü muamele ve acılara maruz kalır­ken, sapık ve sinsi bir tutsağın istilalarına ve gasp hareketlerine müsaade edemezdim. Bu yüzden, sağ askeri müstemlekeler gene­rali Su Ting-fang’ı ve diğerlerini cesur süvarilerin başında kuzey ve eyaletini cezalandırmak ve izlemek üzere gönderdim. Siz, ey ulu kişiler,112 sizi sarayın itibarını yaymak ve devam ettirmek için gönderdim. Güney bölgesi yüreklendirildi ve desteklendi. Böylece uğursuz şeflerin prestijimden korkmasının ve barbarla­rın faziletimi candan sevmesini sağladım. Asilerle savaştım ve bo­yun eğenlere karşı iyi davrandım. Batılı hasımların hepsi tama­men yola getirilmişti. Ho-lu ve oğlu tutsak edildikten sonra, on­lara bağlı çeşitli göçebe kabilelerinin büyük şefleri olması gereki­yordu. Siz ey ulu kişiler, saraya sığınmak için çok iyi bir zaman­da geldiniz, uzun zaman boyunca hassa birliklerinde hizmet etti­niz; imparatorun adalet ve lütuflarına fazlasıyla nail oldunuz. Ka­nunları ve kuralları çok iyi biliyorsunuz. Bu yüzden, ey ulu kişi­ler, her birinizi bir bölümün kağanı olarak görevlendiriyorum. Bu sırada, eğer çeşitli boylar Ho-lu’yu izlediyse, bu onların doğal ar­zuları değildi; ancak, ey ulu kişiler, siz geldiğinize göre onlar bo­yun eğeceklerdir. Size gelince, huzurlu bir şekilde ülkelerinize döneceksiniz. Lu Ç’eng-k’ing ve meslektaşları ile birlikte, göçebe­ler arasında yüksek ve düşük rütbeli görevliler tayin etmek; rüt­beler, büyük ve küçük ödüller vermek, valiler ve alt kademedeki-lerin görev dağılımını düzenlemek zorundasınız.”

112 Burada A-şi-na Mi-şe ve A-şi-na Pu-çen kastedilmektedir.

Lung-şo (661-663) dönemi boyunca, (imparator) tekrar Mi-şe’ye ve Pu-çen’e adamlarının başına geçip Kuça seferi sırasında Yü-hai tao’nun genel valisi General Su Hai-çeng’e refakat etmele­rini emretti. Pu-çen, Mi-şe’ye bağlı kabileleri kendine bağlamayı her zaman arzu ediyordu. Bu yüzden (Su) Hai-çeng’i gizlice şu sözlerle uyardı: “Mi-şe ayaklanma planları yapmakla meşgul; si­ze onu kurnazca bir yolla öldürmeyi teklif ediyorum”. O sıralar, (Su) Hai-çeng’in askerlerinin sayısı sadece birkaç bin civarınday­dı. Asıl ordusu kendisinden uzakta, Mi-şe’nin topraklarındaydı. Bunun üzerine subaylarını toplayarak, “Mi-şe baş kaldırmak isti­yor; bir tek kişiyi bile canlı bırakmayacağız. Şimdi önce davran­mamız gerekiyor ve böylece avantaj kazanabileceğiz”. Sonra ya­landan, büyük yönetici generale milyonlarca parça ipek getirme­si ve bunları kağanlara ve diğer beylere hediye olarak dağıtması­nı emreden bir imparatorluk fermanı olduğunu ileri sürdü. Bu yüzden Mi-şe, kurala uygun olarak mevkebinin başında hediye­leri istemeye geldi. (Su) Hai-çeng, onların hepsini yakalatarak boyunlarını vurdurdu. Bilâhare Batılı barbarlar (si Fan), hep bir ağızdan Mi-şe’nin isyan etmediğini, Pu-çen’in iftirasına kurban gittiğini, (Su) Hai-çeng’in ciddi bir tahkikat bile yapmayı düşün­meden Mi-şe ve mevkebini yanlışlıkla öldürttüğünü söylediler.

İmparatoriçe Tsu-t’ien yönetimi ele aldığında (684), on boylar [on oklar] uzun yıllardan beri başsız idiler. Birçok göçebe kabile oraya buraya dağılmış ve kaybolmuştu. O, Çui-kung (685-688) döneminin başlarında, Mi-şe’nin (tsu-pao-t’ao-wei-i-fu-çung-lang-tsiang113) unvanına sahip oğlu Yüan-k’ing’e tsu-yü-k’ien-wei-tsiang kün114 unvanı verdikten başka, ayrıca Hing-si-wang kağan’ın115 yerini alıp beş Tu-lu boyunu muhafaza etmek suretiy­le Kun-ling askeri valisi olarak terfi ettirdi. Pu-çen’in oğlu Hu-şe-lo’ya ise y’u-yü-k’ien-wei-tsiang-kün unvanıyla birlikte beş Nu-şi-pi boyu ve Meng-ç’i askeri valiliği verildi. Daha sonra Yüan-k’ing, sol muhafazları büyük generali unvanıyla terfi ettirildi. Bi­rinci yu-i yılı (692), ayaklanma planladığı gerekçesiyle Lai ts’un-ç’en kasıtlı olarak suçlandı ve öldürüldü. Oğlu Hien ise Yai çu’ya116 sürüldü. Üçüncü ç’ang-an yılı (703), geri getirilerek, de­desi Hing-si-wang kağan’ın117 varisi olsun ve on boyları sakinleş­tirmek, yönetmek, kendisine bağlamak ve teselli etmek üzere gö­revlendirilen büyükelçinin yerini doldursun diye sağ atlı muha­fızları büyük generali unvanı verildi. Aslen Hien’e bağlı olan bar­barlar, Mo-ç’o (Mu-çur/Kapagan Kağan)118 ve Wu-çi-le119 tara­fından yavaş yavaş kendi saflarına çekilmişlerdi. Bu yüzden ken­di devletine dönmeye cesaret edemedi. K’ai-yüan (713-741) dö­nemi boyunca, sağ kin-wu büyük generali rütbesine tekrar terfi etti ve Ç’ang-an’da öldü.

113 Pao-t’ao bir yay kılıfıdır veya leopar derisinden yapılmış kılıç kınıdır.

114 Yü-k’ien, yeşim taşından bir süs eşyası anlamına geliyor.

115 A-şi-na Mi-şe.

116 K’ung-çu valiliğinin 40 li güneydoğusunda Kuang-tung vilayetine bağlı Hai-nan adasında.

117 A-şi-na Mi-şe.

118 Batı Türklerinin Kağanı. Mo-ç’o’nun Kapagan Kağan’la (Elteres Ka-ğan’la değil) özdeşleştirilmesi Radloff tarafından yapılmıştı. (Die Alttürkischen, Zweite Folge, s. IX). Kapagan Kağan, 692’den 716’ya kadar iktidarda kaldı; halefi, 716’dan 734’e kadar ülkeyi yönetecek olan yeğeni Mo-ki-lien (Bilge Kağan)’dır. -735’de dikilen Bilge Ka­ğan kitabesinde, onun kağan olmadan önce Batı Türklerine karşı kazandığı zaferlerden hiç söz edilmeden, doğrudan Soğdiyana’da Basmallara ve Türgişlere karşı düzenlediği seferleri zikrediliyor. Bkz. Marquart, Die Chronologie, s. 53. -A-şi-na Hien’in sadece is­men bir hükümdar olması ve ölene kadar Çin sarayında kalması, zaten çevirdiğimiz metinden anlaşılıyor; bu yüzden Bilge Kağan ya­zıtının Batı Türklerinden bahsetmiyor olması hiç de şaşırtıcı değil.

119 Türgişlerin şefi; ileriye bakınız.

A-şi-na Pu-çen barbarların yanında bulunduğu sırada, ona sol askeri müstemlekeler büyük generali unvanı verildi. Mi-şe ile be­raber Ho-lu’yu120 cezalandırdı ve alt etti; hafif süvari birlikleri büyük generali unvanı verilerek saygınlığı artırıldı, sağ muhafız­lar büyük generali, Meng-ç’i askeri valisi, Ki-wang tsüe kağan (önceden kesilmiş olana devam eden kağan), beş Nu-şi-pi boyla­rının muhafızı görevleriyle görevlendirildi. Oğlu Hu-şe-lo’nun barbar tebaaları arasındaki unvanı Pu-li şad’dı. Ç’ui-kung döne­minin başında (685-688), ona y’u-yü-k’ien-wei-tsiang-kün ve tsi-ang kien unvanı verildi ve aynı zamanda Ki-wang-tsüe kağan’a121 haleflik yapması ve beş Nu-şi-pi boyunu muhafaza edebilmesi için Meng-ç’i askerî valisi unvanı verildi. Birinci t’ien-şu yılında (690), sol muhafız birlikleri büyük generali olarak adlandırıldı ve daha önce kendisine Meng-ç’i naibi görevinin verilmiş olmasına ilaveten, soylular sınıfına ait unvanı kie-çung-şe-çu kağan (kada-katini hükümdara hizmet etmek için tüketen kağan) olarak de­ğiştirildi. Daha sonra öldü.

120 657’den 658’e.

121 A-şi-na Pu-çen.

Şen-lung dönemi boyunca (705-716) oğlu Huai-tao’ya122 sağ askeri sömürgeler büyük generali, t’ai-ye ulu kişisine dönüşmüş kuang-lu ulu kişisi, aynı zamanda Meng-ç’i askerî valisi ve on boy kağanı unvanları verildi.

122 A-şi-na Huai-tao böylece Hu-şe-lo’nun oğlu ve A-şi-na Pu-çen’in küçük oğludur. Bu durumda onu Hirth’in (Nachworte, s. 71, n.2) ileri sürdüğü gibi, A-şi-na Şo-öl’un [A-şi-na Şe-ör] oğlu ve Batı Türklerinin Ç’u-lo Kağanının küçük oğlu A-şi-na Tao-çen ile öz­deşleştirmek pek makul gözükmüyor.

Ç’ui-kung döneminden itibaren (685-688), on aile boyları Türk Mo-ç’o (Mu-çur/Kapagan Kağan)123 tarafından istila edile­rek, yağmalandılar, öldürüldüler veya dağıtıldılar ve neredeyse tamamen ortadan kaldırıldılar; sonra, Hu-şe-lo’nun ardından, alt­mış yetmiş bin civarındaki insanlarla göç ettiler ve bütünüyle im­paratorluk topraklarına yerleştiler.

123 Kuzey Türklerinin Kağanı.

Böylece Batı Türkleri A-şi-na ailesi son buldu.

***

T’u-k’i-şi (Türgiş) Wu-çi-le Batı Türkleri’nin124 çok özel bir boyunun şefiydi. Önceleri Hu-şe-lo’ya bağlıydı ve unvanı Mo-ho (Baga) tarkan’dı. Sonraları Hu-şe-lo cezalandırmaya başladığı, sert ve acımasız olduğu için, bütün halkı ondan çekiniyordu. Halbuki Wu-çi-le bu sırada göçebelere yumşak ve şefkatli davranıyordu. Bu yüzden uzak ve yakındaki bütün barbarlar gelip onu sığınarak, itaatlerini arzettiler. Wu-çi-le, her biri yedi bin askeri komuta eden yirmi komutan atadı. Önceden Sui-şe (Çu vadisi)’nin kuzey­batı sınırında oturuyordu; sonra, saldırıların ve Sui-şe’deki sürek­li zaferlerin ardından, kamp yerini değiştirerek otağını kuzeydo­ğuya kurdu. T’u-küe’lerin komşusuydu; ayrıca güneybatıda Hu’larla komşuydu ve güneydoğuda Si (Turfan) ve T’ing (Guçen) şehirlerine kadar gelmişti.

124 T’u-k’i-şi (Türgiş)’ler aslen beş Tu-lu boyundan biriydiler.

Halkının azalmış ve zayıflamış olduğunu gören Hu-şe-lo, İm-paratoriçe Tsu-t’ien’in iktidara geçişinden sonra saraya gelmişti ve bir daha barbarlara dönmeye cesaret edememişti. Bütün top­rakları Wu-çi-le tarafından ilhak edildi. İkinci king-lung yılı (708), imparatorluk fermanıyla ona Si-ho [Hsi-ho] bölgesel kralı unvanı verildi ve yü-şi-ta-fu Kie Yüan-tsiu’ya ona gidip bir bröve ile iktidarı vermesi emredildi. Bu elçi gelmeden önce Wu-çi-le öl­dü. Büyük oğlu So-ko yönetimi devraldı. Böylece yayınlanan bir fermanla So-ko Kin-ho bölgesel kralı olarak atandı. Ayrıca ona saraydan dört kız verildi.

Başlangıçta, So-ko babasından birliklerin kumandasını devral­dığı sırada, Wu-çi-le’ye bağlı bir göçebe aşiret beyi olan külçur Çung-tsie bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Savaş bakanı Tsung Ç’u-k’o’nun125 yönetimi elinde tuttuğunu ve otoritesini sağlamlaştırdığını görerek, Ç’u-k’o’yu kazanmak ve So-ko’nun başkumandan olmasını engellemesini rica etmek amacıyla bir el­çiyle gizlice 700 ons altın gönderdi. Bunun üzerine (Tsung) Ç’u-k’o, onun topraklarına dönerek bu işi Çung-tsie’yle birlikte gizli­ce ayarlaması için yü-şi-çung-ç’eng Fung Kia-pin’i gönderdi. Ay­rıca bir de ona kendi görüşlerini ifade ettiği bir mektup yolladı. Fakat (bu mektup) yolda So-ko’nun etrafta dolaşan askerlerince ele geçirildi. Bu kişinin hemen başı uçuruldu. Sonra (Fung) Kia-pin ordusunu harekete geçirerek Ho-jao şehirlerini ve diğerlerini fethetti. Saraya bir rapor sunması ve (Tsung) Ç’u-k’o’nun kellesi­ni göstermesi için bir elçi gönderdi

125 Tsung Ç’u-k’o’nun yaşam öyküsü Kiu T’ang-şu’da mevcuttur, bölüm XCII. Bu metinde külçur Çung-tsie’nin A-şi-na ailesine mensup ol­duğunu görüyoruz

Üçüncü king-lung yılı (709) So-ko’nun küçük kardeşi Çe-nu, kendisine verilen aşiretin sayıca biraz az olması sebebiyle öfkele­nerek, ağabeyine karşı isyan bayrağı açtı ve T’u-küe’lere gitti. So-ko’yu cezalandırmaları için kendi ülkesinde onlara kılavuzluk et­me teklifinde bulundu. O sırada Mo-ç’o (Kapagan Kağan) Çe-nu’yu alıkoydu; yirmi bin askeri sefere çıkardı ve çevresindekiler-le beraber So-ko’ya saldırmaya geldi; onu zaptetti ve geri geldi126; Mo-ç’o (Kapagan Kağan), diğer taraftan Çe-nu’ya şöyle dedi: “Siz daha kendi kardeşlerinizle iyi geçinemiyorsunuz, bana nasıl sa­dık olabilirsiniz?” Bu yüzden onu da So-ko ile birlikte öldürttü. Mo-ç’o (Kapagan Kağan)’nun askerleri geri döndükten sonra, gö­çebe kabilelerden So-ko’ya bağlı Su-lu adlı bir bey, halkın geri ka­lanını toplayıp bir araya getirdi ve kendini kağan ilan etti.

126 Kapagan Kağan’ın Türgişlere karşı düzenlediği bu seferin, Kül Te-gin şerefine dikilen kitabede onun 26. yaşında iken yapıldığı kay­dedilmektedir. (Thomsen, Orhon Yazıtları, s. 110, Bang ve Marqu-art’ın tashihine istinaden 36. yıl yerine 26. yıl olarak okumak gere­kir.)

Su-lu, Türgişlerin çok özel bir kabilesinin reisiydi. Barış ve hu­zuru sağlamayı iyi becerdiği için on boylar yavaş yavaş ona itaat et­meye geldiler. İki yüz bin nüfuslu bir halka sahip oldu. Böylece ba­tı ülkeleri topraklarında güçlendi. Sonra saraya bir elçi gönderdi. Üçüncü k’ai-yüan yılı (715), Su-lu’ya bir kararname ile yü-lin-kün sol büyük generali ve Kin-fang kazası büyük yönetici elçisi unvan­ları verilerek, teginliğe terfi edildi. Ona mühürlü bir mektup götür­mesi ve bir yarlıkla Çung-şun Kağan (sadık ve itaatkâr kağan) ola­rak adlandırması için şi-yü-şi Kie Çung-şun gönderildi. Bu andan itibaren, her yıl, saygı ve hediyeler sunmaları için elçiler gönderdi. O sırada imparator, Şi Huai-tao’nun127 kızına Kin-ho128 prensesi unvanı verip gelin olarak ona gönderdi. Bu sırada, Tu Sien, An-si askeri valisiydi. Prenses, ticari memurlardan biriyle takas yapması ve satması için bin atı An-si’ye129 yolladı; elçi, (Tu) Sien’e prense­sin talimatlarını açıkladı; (Tu) Sien kızdı ve şöyle dedi: “İmparator­luğun bir yöneticisi olan bana, A-şi-na ailesinden bir kızın talimat­lar vermesi nasıl kabul edilebilir?” Elçiyi dövdürttü ve alıkoyarak gitmesine izin vermedi. Atlarının karlı (yolları) katetmesi gereki­yordu ve hemen hemen hepsi soğuktan öldü.

127 Şi Huai-tao, Çin sarayının Şi aile ismini verdiği A-şi-na Huai-tao’-dan başkası değildir.

128 Kin-ho yerine, T’ang-şu’da olduğu gibi Kiao-ho olarak okumak ge­rekir. 748’de, Wang Çeng-kien adlı Çinli bir general Sui-şe (Tok­mak) şehrini fethetti ve bir zamanlar Prenses Kiao-ho’nun ikamet ettiği yere Ta-yün si adında bir tapınak inşa edildi.

129 Kuça. - Burada sözü edilen dönemde An-si artık Turfan değil Ku-ça’dır. An-si askerî valiliğinin Kao-ç’ang’a taşınması, Kiu T’ang-şu’nun XL. Bölümünün (s. 2 vo) sözü üzerine 657 yılı olarak sap­tanmıştır; fakat bu tarih aynı eserin IV. Bölümüne göre (s. 2 vo) 651 yılı olacaktır.

Öfkeden küplere binen Su-lu, dört garnizonu130 yerle bir et­mek için çeşitli yönlere askerler çıkardı. Tu Sien’in hükümet işle­rini çekip çevirmek için saraya dönmüş, onun yerine An-si aske­rî valisi olarak Çao İ-çeng atanmıştı. Çao, uzun süre surların ar­kasında saklandı. Bu yüzden dört garnizonun tüm iaşesi, ayrıca insanlar ve evcil hayvanların tamamı Su-lu tarafından ganimet olarak alındı ve böylece An-si (Kuça) tahrip edilmekten güç bela kurtuldu.

130 Dört garnizon: Kiu-tse (Kuça), T’ien-şa (Hotan), Su-le (Kaşgar) ve Yen-k’i (Karaşar) askerî valilikleriydi. (Kiu T’ang-şu, XL, s. 30 vo).

Su-lu, Tu Sien’in danışman olduğunu öğrenince, azar azar, (as­kerlerini) geri çekti; sonra birden ülkesinin ürünlerini hediye olarak saraya götürmesi için bir elçi gönderdi. On sekizinci yıl (730), Su-lu’nun elçisi başkente geldi. Hsüan-tsung bizzat Tan-fung köşküne gitti ve orada bir ziyafet düzenledi. (Bu sırada) T’u-küe’ler önceden saraya bir elçi göndermişlerdi; aynı gün o da gel­di ve ziyafette yer aldı. O ve Su-lu’nun elçisi törende birbirlerinin önüne geçmek için tartıştılar. T’u-küe’lerin elçisi “Türgiş’lerin krallığı küçük. Aslen T’u-küe’lerin bir tebasıdır; birinci sırayı ala­maz” dedi. Su-lu elçisi ise “Bugün, bu ziyafet benim için düzen­lendi; benim ikinci sırada olmam uygun olmaz” cevabını verdi. O sırada çung-şu üyeleri ve yüz görevli bir görüşme yaptılar. Daha sonra batı ve doğu olmak üzere iki ayrı yerde düzenlenmiş çadır­larda kaldılar. T’u-küe’lerin elçisi doğudakine, Türgişlerin elçisi ise batıdakine yerleşti. Ziyafet bittiğinde, kendilerine büyük he­diyeler verilerek geri gönderildiler.

Su-lu, doğuştan saf ve ılımlı birisiydi. Her seferden sonra ele geçen ganimeti beyleri, savaşçıları ve kabile mensupları arasında paylaştırırdı. Halk onu severdi ve hizmetinde bulunmaktan mut­luydu. Güneyde T’u-po’larla (Tibetlilerle) muhaverede bulunmak ve T’u-küe’lerle müttefik olmak için elçiler gönderdi. T’u-küe’ler ve T’u-po’lar kendi kızlarını Su-lu’ya gelin olarak verdiler; böyle­ce üç krallığın131 hatun [prenses] kızlarına sahip oldu. Sonra her bir oğluna yabgu unvanı verdi; harcamaları yavaş yavaş arttı. Ön­ceden bir birikimi olmadığından, son yıllarda yağmalanan malla­rı elinde tutarak dağıtmadı. Ayrıca, geçirdiği felç yüzünden bir eli tutmaz oldu. Mo-ho (Baga) tarkan ve Tu-mo-tu, en güçlü iki ka­bilenin beyleri idiler. Böylece yüz aile Sarı boylar [Sarı Türgişler] ile Kara boylar [Kara Türgişler] olarak ikiye bölünüp, birbirleri­ne düşman oldular.

131 Bu üç hatun şunlardı: 1. A-şi-na Huai-tao’nun kızı ve Kiao-ho pren­sesi; 2. Kuzey Türklerinden Bilge Kağan’ın bir kızı (Bkz. Bilge Ka­ğan kitabesi: “Türgişlerin kağanına kızımı büyük bir onurla ver­dim.”; Thomsen, Orhon Yazıtları s. 131 ve s. 185, n. 114; 3. Tibet kralının bir kızı.

Yirmi altıncı yıl (738), yazın, askerlerini silahlandıran Mo-ho (Baga) tarkan, Su-lu’ya bir gece baskını düzenleyerek onu öldür­dü. Tu-mo-tu, önceleri Mo-ho (Baga) tarkan’ın müttefiki idi; fa­kat birden ona karşı cephe aldı. Halkın kalan kısmını toplaması için Su-lu’nun oğlu T’u-ho-sien’e kağan unvanı verdi. O ve Mo-ho (Baga) tarkan savaştılar. Mo-ho (Baga) tarkan, An-si askerî va­lisi Kai Kia-yün’e bir elçi göndererek şikayette bulundu. (Kai) Kia-yün (Tu-mo-tu)’yu cezalandırmak için askerlerinin başına geçti ve Tu-mo-tu’nun ordusunu büyük bir bozguna uğrattı.132 Bizzat savaşa katılarak, T’u-ho-sien’i tutsak aldı ve aynı zamanda Kin-ho prensesini de ele geçirip, geri döndü. Şi Huai-tao’nun oğ­lu Hin’i (bu halkı) yönetmesi için görevlendirmek istiyordu. Mo-ho (Baga) tarkan, “Eğer Su-lu’yu cezalandırılıp mağlup edilmişse, bu işte onun ortağı bendim. Şi Hin kağan olarak atanacaksa, hü­kümetiniz bana ne ödül verecek?” diyerek buna razı olmadı. Bu yüzden Şe Hin tahta geçirilmedi ve bu halkı yönetmesi için Mo-ho (Baga) tarkan görevlendirildi.

132 Kai Kia-yün’ün T’u-ho-sien’e karşı kazandığı zaferin tarihi T’ung ki­en kang mu tarafından 739 yılının sekizinci ayı olarak gösterilmiş­tir.

Yirmi yedinci yılın (739) ikinci ayında, (Kai) Kia-yün, gene­rallerinin ve subaylarının başında tutsakları teslim etmek için sa­raya gitti. Hsüan-tsung onlara bir ziyafet vermek için bizzat Hua-o köşküne geldi; sonra T’u-ho-sien’in imparatorluk anıt tapınağı­na hizmetkâr olarak verilmesini emretti.

Hemen ardından sarı ve siyah boylar birbirleriyle savaşmaya başladılar. İtaatlerini arzetmek için133 için elçiler gönderdiler.

133 T’ang-şu’nun daha detaylı anlatımı için ileriye bkz.

III- (T’ang-şu, CCXV. b, s. 2 vo ve devamı134)

134 Kiu T’ang-şu’nun yazısına ilave etmiş olduğumuz notları burada tekrarlamayacağız; okuyucudan oraya başvurması rica olunur.

Batı Türkleri’nin atası Na-tu-lu’nun küçük oğlu T’u-wu’dur. Unvanı ta-şe-hu (Büyük Yabgu) idi; büyük oğlunun adı T’u-man (Bumin) i-li Kağan’dır; ikinci oğlunun adı Şe-ti-mi (İstemi)’dir. Şe-ti-mi de denirdi. İstemi’nin oğlunun adı Ta-t’u Kağan’dır. Pu-kia Kağan da denirdi. Doğu Türkleri’ni Usunların eski toprakla­rından ayıran ve o toprakları sahiplenen135 ilk kişiydi. Doğu ta­rafında T’u-küe’ler, batıda Lei-çu denizi (Aral Gölü), güneyde Su-le (Kaşgar), kuzeyde Han-hai yer alıyordu. Kuş uçuşuyla başken­tin 7 bin li kuzeyindeydiler. Yen-k’i’den çıkarak, kuzeybatıya doğ­ru yedi günlük yoldan sonra onların güney ordalarına, kuzeye doğru sekiz günlük yürüyüşten sonra ise kuzey ordalarına ulaşı­lır. Çeşitli Tu-lu, Nu-şi-pi, Ko-lo-lu (Karluk), Ç’u-yüe, Ç’u-mi, İ-wu (Hami) boylarıyla karışmış bir biçimde yaşıyorlardı. Yaşama biçimleri T’u-küe’lerinkiyle büyük ölçüde aynıydı; dilleri biraz farklıydı. Bir zamanlar, Doğu Türkleri’nin hakanı Mu-han, ölür-ken136 oğlu Ta-lo-pien’in yerine tahtı küçük kardeşi T’o-po Ka-ğan’a bıraktı. T’o-po Kağan da ölmeden137 önce, oğlu An-lo’nun değil, Ta-lo-pien’in tahta çıkarılmasını emretti. Fakat halk [bey­ler], Ta-lo-pien’in annesinin aşağı tabakadan olması sebebiyle onu başa geçirmek istemediler ve sonuçta An-lo’yu tahta çıkardı­lar. Daha sonra An-lo’nun Mu-han’ın ağabeyinin oğlu Şe-t’u lehi­ne tahttan feragat etmesi sebebiyle, (Şe-t’u) Şa-po-lio Kağan, Ta-lo-pien de A-po Kağan unvanını aldı ve kendi halkını yönetmeye başladı. Şa-po-lio, sürpriz bir şeklide ona saldırdı ve annesini öl­dürdü. A-po, batı taraflarına, Ta-t’u’nun yanına kaçtı. Bu sırada Ta-t’u batı bölgesinin kağanıydı; A-po’ya yüz bin asker verdi ve onu Doğu Türkleri’yle138 savaşmaya gönderdi; fakat sonuçta A-po, Şa-po-lio139 tarafından hapsedildi.

135 Burada ilk defa çok net bir biçimde görüyoruz ki, Batı Türkleri doğ­rudan Ta-t’u Kağan’a ve babası İstemi Kağan’a bağlıydılar.

136 Mu-han Kağan’ın ölüm tarihi kaçtır? T’ung kien kang mu, T’u-man’ın 553 yılının ikinci ayında öldüğünü kaydetmektedir. Tahta geçecek tek varisi oğlu K’o-lo idi. K’o-lo’dan sonra yirmi yıl hükme­den (Julien, age., s. 29) ve eceliyle 572’de ölen kardeşi Mu-han (ve­ya Se-kin) geldi. Varisi T’o-po 573’de zikrediliyor. (Julien, age., s. 20). Mu-han Kağan’ın ölümü sırasında Çin elçisi Wang King T’u-küe’lerde bulunuyordu; “o sırada kağanlarının birdenbire öldüğü belli oldu” (Çou-şu, XXXIII, s. 3 vo). . Bu cümle Stanislas Julien ta­rafından yanlış anlaşılmış ve şu şekilde çevrilmiş (age., s. 18): “T’u-küe’lerin tegini Ço-kie han birdenbire öldü....” Burada Mu-han Ka-ğan’ın kastedildiği anlaşılmaktadır..

137 581’de. T’o-po Kağan on yıl iktidarda kaldığına (Julien, age., s. 30) göre, selefi Mu-han’ın 572’de ölmüş olması gerekir (bkz. önceki not) ve halefi Şa-po-lio (veya Şe-t’u)nun 581yılında başa geçtiği kaydedilmektedir (Julien, age., s. 24). Bu kayıtlardan, bir kağanını ölüm yılının bazen hükümdarlığının son yılı gibi sayıldığı ve bazen de halefinin ilk yılı olarak gösterildiği anlaşılıyor.

138 Buradan anladığımız kadarıyla A-po (veya Ta-lo-pien), gerçekten Batı Türkleri kağanlarından biri değildi. Aksine bu kişi, göçebe ka­bilelerin başbuğu Ta-t’u idi.

139 587’de; Kiu T’ang-şu, Ta-lo-pien’in (veya A-po’nun) esir edilmesini Şa-po-lio’nun halefi ve A-po’nun küçük kardeşi (Julien’in dikkat­sizlikle yazdığı gibi “oğlu” değil, age., s. 57) Ç’u-lo-hu’ya atfetmek­tedir. Fakat gerek Şa-po-lio ve gerekse Ç’u-lo-hu 587’de öldükleri için bu detayın hiçbir önemi yoktur.

Daha sonraları, K’i-min Kağan zamanında, Ta-t’u Kağan ve o, yıllarca birbirlerine kin beslediler. Sui’ler her zaman K’i-min’i destekliyorlardı. Bu sebeple Ta-t’u yenildi ve T’u-ku-hun140 [Tu-yü-hun]lara kaçtı.

140 Sui-şu ve Kiu T’ang-şu’nun çevirdiğimiz notlarında Ta-t’u Ka-ğan’dan belli belirsizce söz edildiği halde, gördüğümüz üzere T’ang-şu’nun yazılarında Ta-t’u Kağan’a önemli bir yer veriliyor. Bu­rada sahip olduğumuz bilgiler, Kuzey Türkleri hakkındaki bir ta­kım yazıların içine serpiştirilmiş bazı metinler ile tamamlanabilir: 582’de (2. K’ai-huang yılı, Sui-şu, XXXIX. s. 5 vo), Şa-po-lio (=Şe-t’u), A-po (=Ta-lo-pien) ile birlikte Çinlilere savaş açtı ve yenildi. “A-po’nun yiğitliği ve cesareti yüzünden Şa-po-lio ondan nefret ediyor­du. Bu yüzden seferden ilk dönen o oldu ve A-po’nun hazırlıksız ka­bilesine saldırarak, tamamen dağıttı; annesini öldürüdü. A-po geri dönünce nereye sığınacağını bilemeden batıya, Ta-t’u Kağan’ın yanı­na kaçtı. Ta-t’u’nun kişisel ismi Tien-küe’dir. Şa-po-lio’nun amcası-dır. (Çincede bu ifade tam olarak “amca”yı belirtmiyor; burada Ta-t’u’nun, Şa-po-lio’nun babasının yeğeni olduğu belirtiliyor). Uzun süreden beri batı bölgesinin kağanıydı. Ta-t’u çok öfkelendi ve A-po’yu ordunun başına geçirerek doğuya doğru yola çıkardı. Göçebe halktan (yani A-po’ya bağlı kabilelerden) gelen atlıların sayısı yakla şık yüz bin civarındaydı. Böylece (A-po) ve Şa-po-lio birbirlerine sal­dırdılar. Bu arada, A-po’ya karşı her zaman dost olan bir T’an-han Kağan vardı. Şa-po-lüe onun yandaşlarını da teslim aldı ve onu tah­tından indirdi. Bunun üzerine T’an-han da Ta-t’u’ya sığındı. (Sui-şu, LXXXIV, s. 3 ro; bkz. Julien, Documents, s. 46-47)”. Bu andan itibaren Batı Türkleri ile Kuzey Türkleri birbirlerinden koptular. Bu ayrılık uzun vadede Çin entrikaları yüzünden gerçek­leşmişti. 581 yılından itibaren, T’o-po Kağan’ın ölümünden sonra, Sui hanedanının ilk imparatoru, kendisini çeşitli T’u-küe hanları ara­sında nifak tohumları ekmeye davet eden Ç’ang-sun Şeng’in tavsiye­lerini dinlemişti. “Tien-küe’nin (=Ta-t’u Kağan), diyordu Ç’ang-sun Şeng, asker sayısı Şe-t’u’nunkinden (=Şa-po-lio) daha fazla olduğu halde, mevkisi ve etkinliği ondan daha düşük. Orada burada dost ol­duklarını söylüyorlar, ama kalpleri birbirine nefretle çarpıyor. Eğer ihtirasları tahrik edilirse, birbirleriyle savaşmaktan geri kalmazlar (Sui-şu, LI, s. 2 vo ; bkz. Julien, age., s. 35)”. Sonuç olarak, impara­tor, Yüan Hui adında birini İ-wu (Hami) topraklarından geçerek Ti-en-küe’nin (=Ta-t’u Kağan) huzuruna varıp saygı nişanı olarak kurt başlı bir tuğ hediye etmesi ve en büyük saygılarını sunması için gö­revlendirdi. Sonra, Tien-küe’nin (=Ta-t’u Kağan) elçileri saraya geldi­ğinde onlara Şa-po-lio’nun (= Şa-po-lüe) elçilerine göre öncelik tanı­dı. Böylece düşmanlar arasına geçimsizlik sokulmuş oldu (Julien, age., s. 36-37). Bu manevraları etkisini göstermekte gecikmedi. Şe-t’u (=Şa-po-lio) 582’de Çin topraklarını istila etmek istediği zaman, Tien-küe (Ta-t’u Kağan) ordusuyla ona katılmayı reddetti. (Julien, age., s. 41). Daha sonra, Çinliler A-po’ya (=Ta-lo-pien) Şe-t’u (=Şa-po-lio) ile bozuşmasını ve Sui hanedanının müttefiki Ta-t’u’ya (=Ti-en-küe) katılmasını tavsiye ettiler (Julien, age., s. 42). 582’de Şe-t’u’-nun (=Şa-po-lio) Çinliler tarafından bozguna uğratılmasına rağmen A-po (=Ta-lo-pien) hâlâ çekiniyordu. Sonra birdenbire bu kağanın kendisine düşmanlık ilan etmesi üzerine Ta-t’u’nun yanına kaçtı. Ta-t’u, bu dönemden itibaren batı bölgelerinde oldukça güçlüymüş gibi gözüküyor. En azından, imparator Wen’in 581 ve 582’de çıkar­dığı bir fermaın muhtevasından böyle bir sonuç çıkarıyoruz: “Vak­tiyle Ta-t’u Chiu-ch’üan (iline), Yü-tien (Hotan) krallığı, Po-ssu’ya (Persia) ve Yih-ta’ya (Eftalit) saldırdığında, hepsi aynı anda ona karşı ayaklandılar”. (Pei-şi, XCIX, s. 4 ro). Eğer bu krallıklar Ta-t’u’ya karşı ayaklandılarsa, bu daha önce ona boyun eğmiş oldukla­rı anlamına gelir.

Ayrıca P’ei-şi’den (XI, s. 7 ro) dördüncü k’ai-huang yılının (584) ikinci ayında, imparatorun Lung (Şan-si’nin batısında) şehrinde bulunduğu bir sırada, A-şi-na Tien-küe’nin ona itaatini sunmaya geldiğini öğreniyoruz.

Her iki olay da, Şa-po-lio’nun ve Ç’u-lo-hu’nun ölümünden sonra 587’de meydana gelmiş; Kuzey Türklerinin birbirine düşman iki kağanı olmuştur. Bunlar, Ç’u-lo-hu’nun oğlu Jan-kan (veya Tu-li Kağan) ve Şa-po-lio’nun oğlu Yung-yü-lü (veya Tu-lan Kağan)’dır. Aynı dönemde, Batı Türkleri de fazla birlik içinde gözükmüyorlar­dı. Her ne kadar Ta-t’u hayatta ise de, Sui-şu ve Kiu T’ang-şu’nun notlarında, Ta-lo-pien’in 587 yılında mahkum edilişinden sonra Ba­tı Türklerinin tahta Ni-li Kağan’ı geçirdiğini görüyoruz. 592 yılın­da, aynı kişi karşımıza “Batı bölgesi Türklerinin Ni-li Kağan’ı” (Sui-şu, LXXIV, s. 4 vo) olarak çıkıyor. Öyle görünüyor ki Ni-li Kağan 603’te öldü. Halefi, 611’de Çin sarayına sığınmaya gelen oğlu Ç’u-lo (Ho-sa-na) Kağan’dır.

Şimdi tekrar Ta-t’u’ya dönelim ve onun bu zor dönemde oynadığı rolü anlatmaya çalışalım:

592’den sonra ve 597’den önceki bir tarihte “Tu-lan (=Yung-yü-lü) ve Ta-t’u Kağan (=Tien-küe) birbirlerine düşman oldukları için, aralarında pek çok savaş çıktı. İmparator tarafından araları bulun­duktan sonra her biri kendi ordusunu alarak çekildi. (Sui-şu, LXXXIV, s. 5 r°; Julien, age., s. 64)

Yung-yü-lü Ta-t’u ile ittifak kurarken 599’da Jan-kan (=Tu-li Kağan) da Çin’le müttefik olmuş, bu yüzden bir Çin ordusu bu ikisine sal­dırmak için harekete geçmişti. Tien-küe (Ta-t’u) hesabına hareket eden Yung-yü-lü Jan-kan’a saldırarak ağır şekilde mağlup etti. Jan-kan Çin sarayına sığınmak zorunda kaldı. Bir süre sonra, 599’un on ikinci ayında, Yung-yü-lü (=Tu-lan) kendi kabilesinden birileri tara­fından öldürüldü (Julien, age., s. 58). Bunun üzerine Ta-t’u iktidarı ele alarak kendine Pu-kia Kağan adını verdi. (Sui-şu, LXXXIV, s. 5 v°) Göründüğü kadarıyla Ta-t’u bu tarihten itibaren sadece Batı Türkle­rinin sıradan bir kağanı değildir, aksine tüm Türklerin ulu hakanı ol­ma iddiasında bulunmaktadır.

Çinliler, bu esnada onların K’i-jan ve K’i-min Kağan unvanı alan ha­sımları Jan-kan’ı desteklemeye devam ediyorlardı. Çinliler 600 yı­lında Ta-kin dağı eteklerinde Ta-t’u’yla karşı karşıya gelen bir ordu sevkettiler. Barbarlar çarpışmadan kaçtılar veya büyük bir kırım ya­şandı (Sui-şu, LXXXIV, s. 5 v°; Julien, age., s. 75). Çinliler, 600 yı­lında düzenledikleri başka bir askerî sefer sırasında su kaynaklarını zehirledikleri için Ta-t’u pek çok asker ve evcil hayvan kaybetti. Türkler korkuya kapıldılar ve Göğün kanlı yağmurlar gönderdiğine inanarak kaçmaya başladılar. (Sui-şu, LI, s. 4 v°; Julien, age., s. 77). 601’de Ta-t’u Çinli general Han Hung’a karşı Ç’ang-an (Si-an fu) yakınlarında ezici bir zafer kazandı. (Sui-şu, LII, s. 2 v°; Julien, age., s. 79) [s. 306’daki düzeltme: Burada geçen Ç’ang-an Si-an fu değil­dir. Aksine Heng-an şehrinin bir başka yazılış şeklidir. Bu yüzden­dir ki, Sui-şu II, s. 7 r°’de LII, s. v°’nin eksine Heng-an şeklinde ya­zılmıştır. Şehir önce Heng-an daha sonra ise Ç’ang-an şeklinde gö­rünüyor. Heng-an Li Çao-lo’nun sözlüğünde geçmemektedir.] 603’de aralarında T’ie-le, Se-kie, Fu-li-kü, Hun, Sie-sa, A-pa, Pu-ku vs. gibi kabilelerinin de bulunduğu ondan fazla kabile aynı anda Ta-t’u’ya karşı isyan ederek Çin’in hakimiyetine geçmek istedi. Ta-t’u’nun tüm tebaası sağa sola dağılmıştı. Bu yüzden batıya, T’u-ku-hunların yanına kaçtı (Sui-şu, LI, s. 4 v°; Julien, age., s. 82). - Bu­rada adı geçen kabilelerin tamamı Uygurlar’ın kollarıdır. Zaten T’ang-şu’da T’ie-le, Se-kie, Hun ve Pu-kuların daha sonra Uygur adını alan Tölös halkını teşkil eden boylardan bazıları olduğu be­lirtilmektedir ...

Ta-t’u’nun 603’de T’u-ku-hunların yanına kaçmasından sonra, bir daha ondan bahsedildiğini görmüyoruz. Bildiğimiz tek şey, Ç’u-lo Kağan 611’den beri daha geri gelmemek üzere Çin’e gittikten sonra Batı Türklerinin başına Ta-t’u’nun torunu Şe-kui Kağan’ın geçtiğidir. Wei-şu (CII, s. 9 v°), Pei-şi (XCVII, s. 11v°) ve Sui-şu (LXXXIII, s. 4 r°)da K’ang (Soğdiyana) Krallığı’ndan bahsedilirken kralının ha­nımının adının Şe-fu-pi (veya Tai-şe-pi), bunun da Ta-tu Kağan’ın kızı olduğundan bahsedildiğini hatırlayalım. Fakat burada geçen Ta-tu’yu Ta-t’u ile karıştırmamak gerekir. Çünkü o, berikinden şüp­hesiz daha önce yaşamıştı.

Daha önce, A-po hapsettirildiğinde, halk iktidara Yang-su te-gin’in oğlu Ni-li Kağan’ı getirdi. Ta-t’u’nun kaçışından sonra Ni-li de mağlup edildi ve öldü.141

141 Ta-t’u’nun kaçışı 603’de olduğuna ve Ni-li’nin halefi Ç’u-lo Ka-ğan’dan T’ie-le’lerle ilgili bir kayıtta (Sui-şu, LXXXIV, s. 8 vo) 605 yılında bahsedildiğine göre, Ni-li Kağan’ın ölümü 603 ve 604 yılla­rı arasında, muhtemelen 603’de olmuş olmalı. Ni-li’nin Pu-kia Ka-ğan’ın (veya Ta-t’u) T’u-ku-hunlara kaçtığı sırada öldüğünü belir­ten Sui-şu’nun bölüm LXXXIV; s. 5 vo’in incelenmesinden de aynı sonuca varılmaktadır. Ancak Sui-şu’nun Ni-li Kağan’ın 600 yılında tamamlanan k’ai-huang döneminin bitiminden önce ölmüş olduğu şeklindeki yanlış müşahedesi reddedilmelidir. [s. 306’deki ek ve düzeltme: Ta-tu ve Ta-t’u aynı ve tek kişi olmalı. Sayfa 100’deki bu konuyla ilgili tartışmaya bkz.]

Bu, Ni-li Kağandı. Ta-t’u’nun kaçışından sonra, Ni-li de yenil­di ve öldü.

Oğlu Ta-man yani Ni-küe Ç’u-lo Kağan iktidara geldi. Hüküme­ti doyumsuz ve titizdi; pek çok kişi bu durumdan memnun değildi. Ta-ye (605-616) dönemi boyunca, Kao-li’ye düzenlenen sefer sı­rasında İmparator Yang’a refakat etti; (imparator) ona Ho-sa-na Ka­ğan unvanını verdi ve ailesinden bir kızla evlendirdi. Birliklerini Hui-ning kumandanlığında tutması için küçük erkek kardeşi K’üe ta-tu şad’ı alıkoydu; böylece kardeşi K’üe Kağan unvanı aldı.

Ho-sa-na, Kiang-tu ayaklanmaları sırasında Yü-wen Hua-ki’nin arkasından Li-yang’a142 gitti; kaçtı ve Ç’ang-an’a geri gel­di. Kao-tsu mevkiinden indi ve onu yanına oturtarak, Kui-i wang (adalete dönüş yapan kral) unvanını verdi. (Ho-sa-na) im­paratora büyük bir inci sundu; ama imparator, “Ey kral, benim önem verdiğim şey, sizin içtenliğinizdir; oysa bu benim hiçbir işime yaramaz” diyerek hediyeyi reddetti.

142 Ho-nan eyaletindeki Wei-hui iline bağlı Siun ilçesinin kuzeybatı­sında.

K’üe Kağan’ın üç bin atı vardı. Birinci wu-ti yılında (618) im­paratora itaat arzetti; ona T’u-wu-kuo-pa k’üe Kağan unvanı ve­rildi. Li Kui ile ittifak anlaşması yapmıştı; Batı Jung’larına gön­derilen Sui elçisi Ts’ao K’ung’un Kan-çu’da operasyon üssü var­dı. Onu yanına çekti; birden K’ung’a katıldı ve onunla birlikte Li Kui’ye saldırdı. Ordusu galip gelemeyince Ta-tu-pa vadisine kaçtı.143 T’u-ku-hunlarla müttefik oldu fakat (Li) Kui tarafın­dan yok edildi.

143 [s. 306’daki ek ve düzeltme: Ta-tu pa vadisi Leang-çu’nun 200 li batısındaydı. T’ang-şu (XL, s. 7 v°): Leang-çu’nun 200 li batısında aslında Ç’e-şui askeri karakolu olan ve 728’de garnizona çevrilen Ta-tu garnizonu vardır ki, adını Ta-tu-pa vadisinden almıştır.” Ta-ts’ing i t’ung çi (CCVI, s. 5 r°) burasını şimdiki Kan-su eyaletinde­ki Yung-ç’ang kazasının güneybatısına yerleştirmektedir.]

Ho-sa-na daha önce Sui’lere bağlılığını bildirmek için gittiğin­de ülkesindeki insanların tamamı onu sevmiyordu. Alıkonulup geri gönderilmeyince, Ta-t’u’nun küçük oğlunu tahta çıkarma ka­rarı aldılar. O da Şe-kui Kağan adını alarak otağını Kuça’nın ku­zeyindeki San-mi dağına kurdu. Yü-men (kuan)ın batısındaki beyliklerin büyük kısmı ona itaat etti. Böylece Doğu Türkleri’nin rakibi oldu.

Şe-kui’nin ölümüden sonra yerine küçük kardeşi T’ung şe-hu (yabgu) geçti; bu kişi, T’ung şe-hu (yabgu) Kağandır. T’ung şe-hu Kağan, cesur ve yetenekliydi. Bir savaşa girdiğinde kısa sürede zafer kazanırdı; böylece T’ie-le (Tölös)leri kendine bağladı; Po-ssu (Persia) ve Ki-pin’e (Kapiça)144 boyun eğdirdi. Yüzbinlerce okçusu vardı. Otağını Şe (Taşkent) Krallığı’nın kuzeyine, Ch’ien-ch’üan’a [Min-bulak] taşıdı. Böylece batı yörelerindeki bazı bey­likleri itaat altına aldı. Bütün beylerine hie-li-fa unvanı verdi. Sonra bir tudunu vergi gelirlerini kontrol etmesi için hükumeti denetlemekle görevlendirdi.

144 Ki-pin, T’ang döneminin Kapiça’sıdır ki, Han ve Wei’ler dönemin­deki adı Kaşmir’dir. Sylvain Levi’nin Ki-pin’in Kapiça olduğu şek­lindeki tespiti bana daha doğru gözüküyor. Delilleri şunlar: 1- Li-yen adında Kuçalı bir din adamı tarafından yazılan Çince-Sanskrit-çe sözlükte, Çince çeviriyazımı Ki-pi-şo-ye olan Kapiça kelimesinin karşılığı olarak Ki-pin kelimesi gösterilmektedir; 2- Hsüan-tsang’da (Si yü ki, Julien çevirisi, I/42) ve yaklaşık ondan bir yüzyıl sonra ya­zılan Wu-k’ung’da (özel basım, s. 13) bu bölge hükümdarlarının yaz aylarını (Hsüan-tsang’a göre) Kia-pi-şe (Kapiça) ve (Wu-k’ung’a göre) Ki-pin’de, daha serin ayları ise Gandahar’da geçirdiklerini gösteren iki benzer kanıta rastlıyoruz ki, her iki metin arasındaki yakınlık Ki-pin’in Kia-pi-şe, onun da Kapiça olduğunu ortaya koy­maktadır. (Bkz. JA, Ocak-Şubat, 1896, s. 161-162); 3- Son olarak, şu an çevirmekte olduğumuz sayfalarda da görüyoruz ki T’ung şe-hu’nun gücünün güneyde Ki-pin’e kadar ulaştığı; veya aynı hü­kümdarın 630’da Hsüan-tsang kendisini ziyaret ettiğinde Kia-pi-şe (Kapiça) Krallığı sınırlarına, yani kendi hükümdarlığının güney sı­nırına kadar refakat etmesi için ona bir rehber verdiği anlaşılmak­tadır. (Vie, Julien çevirisi, s. 59) Burada bir kez daha Ki-pin’in Kia-pi-şe’nin diğer bir adı olduğu görülüyor. Konuyla ilgili olarak ayrı­ca bkz. Sylvain Levi, JA, Nov-Dec. 1897, s. 529, n. 2. M. Schlegel’in (T’oung pao, Seri II, cilt I, s. 330) oldukça vazıh olan bu hususu, Ki­pin harfleri altında kesinlikle bu anlama gelmeyen ve yalnızca Böhtlingk’in sözlüğündeki gramatik sözcükler listesinde yer alan Sanskritçe Kripanin kelimesini araması ise bir saçmalıktır.

Takip eden yıl, Şe-kui Şe-kui bu dönemde ölmüş olduğuna göre burada bir hata olmalı. Şe-kui yerine Şi-pi okumak gerekir.145 saraya elçiler gönderdi; Ho-sa-na ile aralarında öteden beri bir husumet olduğundan, onu öldürmek istedi. İmparator buna razı olmadı. Bakanları ona şöyle dediler: “Bir adamı kurtaralım diye bir krallığı kaybedeceğiz. Bu durum, ileride size ciddi sıkıntılar yaratacaktır”. Ts’in146 kralı şu cevabı verdi: “Hayır, bu adam bize sığınmaya geldi. Onu öldürmek ada­lete sığmaz.”

145 Şe-kui bu dönemde ölmüş olduğuna göre burada bir hata olmalı. Şe-kui yerine Şi-pi okumak gerekir.

146 Müstakbel T’ai-tsung.

İmparator böyle dedi ve izin vermedi; fakat sarayda verilen bir ziyafet sırasında içtiği şarabın etkisiyle Ho-sa-na’yı çung-şu-şeng köşküne gönderdi ve orada kendisini katledecek olan elçilere tes­lim edildi. Bu olaydan kimseye bahsedilmedi.

Şe-kui147, yıllarca kendi adına, uzun yıllar boyunca ardı ardı­na gelen kabilelerine büyük T’iao-çi (Babil) den gelen büyük yu­murtalar, aslan derileri vb. şeyleri saraya hediye olarak gönderdi. İmparator da onu sürekli teşvik etti. Güçlerini onunkilerle birleş­tirmek ve Doğu Türkleri’ne saldırmak için onunla bir anlaşma yaptı. T’ung şe-hu Kağan, kendisi için bir tarih belirlenmesini is­tedi. Hie-li çok korktu ve onunla karşılıklı saldırmazlık konusun­da bir anlaşma yaptı.

147 Şe-kui yerine T’ung şe-hu diye okuyunuz.

T’ung şe-hu (yabgu) Kağan saraydan bir gelin istedi. İmpara­tor, “Batı Türkleri bizden uzaktalar. Acil olsun olmasın, hiçbir iş­te onlara güvenilmez. Bu evliliği kabul edelim mi?” diyerek ba­kanlarının görüşüne müracaat etti. Feng Te-i şöyle dedi: “Eğer şu an neyin daha avantajlı olduğu göz önünde tutulacaksa, en iyisi uzaktaki ile anlaşmak, yakındakine saldırmaktır. Kuzey barbarla­rını korkutmak için evliliğin onaylanmasını öneriyorum. Biraz daha güçlenmeyi bekleyelim, beklediğimiz zaman gelecektir.” Böylece imparator evliliğe razı oldu. Kao-p’ing hükümdarı Tao-li’ye Batı Türkleri’nin krallığına gitmesini emretti. T’ung şe-hu (yabgu) Kağan bundan hoşnut oldu. Bir anlaşmanın temelini at­mak amacıyla Çen-çu T’ung se-kin’i çivi şeklinde on bin mücev­herle süslü altın bir kemer ve beş bin at sunması için Tao-li’yle birlikte saraya gönderdi.

Bu sırada, Doğu Türkleri her yıl sınırı ihlal ediyorlardı. Batı yolu engellenmiş ve tıkanmıştı. Ayrıca, Hie-li, (T’ung şe-hu Ka-ğan’a) bir elçi göndererek şöyle dedi: “Eğer T’ang prensesini al­maya gidecekseniz, benim yolumdan geçmeniz gerekecek ve ben buna izin vermeyeceğim”. T’ung şe-hu (yabgu) Kağan’ın buna canı sıkıldı. Evliliği gerçekleştiremeden önce şu olaylar meydana geldi: Gücüne güvenerek, buyruğu altındakilere iyi davranmıyordu ve halk ondan nefret ediyordu. Oldukça fazla sayıda insan ona karşı ayaklandı ve onu devirdi. Amcası Mo-ho-tu (Bagatur) onu öldürdü. İmparator onun ülkesine mezarında yakılmak üzere yeşim taşından eşyalar, ipekler göndermek, kur­banlar sunmak istedi; fakat ansızın karışıklıklar çıktı ve hediye­ler de yerine ulaştırılamadı.

Tahta çıkan Mo-ho-tu (Bagatur) K’ü-li si-p’i Kağan adını aldı. Saraya hediyeler sunmaları için elçiler gönderdi. Si-p’i Kağan da­ha önceleri T’u-kiü’lerde belli bir yerin hakimiydi ve küçük bir kağandı. Kendisini Büyük Kağan ilan edince, ülke halkı ona bo­yun eğmedi. Nu-şi-pi kabileleri kendi başlarına Ni-şu mo-ho (ba-ga) şad’ı kağan ilan ettiler. Ni-şu özür diledi ve kabul etmedi. T’ung şe-hu (yabgu) Kağan’ın oğlu Tie-li tegin, Mo-ho-tu (Baga-tur)’un saray darbesinden kurtulmak için K’ang-kü’ye (Soğdiya-na) kaçmıştı. Ni-şu, onu bulmak için K’ang-kü’ye gitti ve iktida­rı teslim etti. Adı İ-p’i po-lo Si Şe-hu Kağan [İrbis Bolun Cabgu-han]dı. Ni-şu, Si-p’i Kağanla birlikte ülkeyi yönetmeye devam et­ti, fakat aralarındaki çekişme bitmediği için ikisi aynı anda sara­ya elçiler gönderip hediyeler sundular.

T’ai-tsung, şuçsuz yere öldürülen Ho-sa-na için pişmanlık du­yarak ona ölümünden sonra Şang-çu-kuo (krallığın büyük des­tekçisi) unvanını verdi ve onu törenlerle defnettirdi.

Dördüncü çeng-kuan yılı (630), Si-p’i Kağan saraydan bir ge­lin istedi. (İmparator) buna razı olmadı ve yayınladığı bir buy­rukla şöyle dedi: “T’u-kiüler karışıklık içindeler. Kimin tegin, kimin tebaa olduğu hâlâ belli değil. Alelacele evlilik mi olur? Herkes kendi boyunu yönetsin ve birbirine saldırmasın.” Bu an­dan itibaren, Batı ülkelerinin çeşitli krallıklarının hepsi (Si-p’i Kağan)’a karşı ayaklandılar. Krallığı çöle çevrildi ve harap edil­di. Halkı tamamen Si Şe-hu Kağan’a boyun eğdi. Si-p’i’nin ida-resindekiler bile yavaş yavaş onu terk ettiler. Hepsi silahlanıp Si-p’i’ye saldırdılar. Kaçıp Kin-şan (Altay)’a bekindi. Ni-şu tara­fından öldürüldü. Si Şe-hu’ya Büyük Kağan unvanı verildi.

Si Şe-hu iktidara gelince kuzeyde Tie-le (Tölös)’lerle ve Sie-yen-t’o’larla savaştı; fakat (Si) yen-t’olar tarafından mağlup edildi. Doğuştan sert ve inatçı birisiydi. Tebaasına zulmediyordu. Küçük Kağan İ-ts’e devlete en büyük hizmetleri sunmuştu. Si Şe-hu ifti­ralara inanarak onu bütün ailesiyle beraber öldürttü. Tüm halkı üzüntüye garkoldu. Ayrıca (Si Şe-hu) Ni-şu’dan korkuyor ve giz­lice onu öldürmek için planlar yapıyordu; Ni-şu, Yen-k’i’ye (Kara-şar) kaçtı. Kısa bir süre sonra Mu-pi Tarkan ve Nu-şi-pi boyları­nın önde gelen beyleri Si Şe-hu’yu ele geçirmeyi tasarladılar; (Si) Şe-hu hafif süvari (birliğiyle) beraber K’ang-kü’ye (Soğdiyana) kaçtı ve üzüntüsünden öldü.148

148 Si Şe-hu, Belh şehrini kuşattığı sırada öldü (Bkz. Üçüncü bölüm, Hsüan-tsang metni.)

Halkı Yen-k’i’ye (Karaşar) Ni-şu’yu aramaya gittiler ve onu ik­tidara getirdiler. Ni-şu, Tu-lu Kağan adını aldı. (Tu-lu) Kağan’ın babası Mo-ho (baga) şad daha önce T’ung şe-hu’nun emrindeydi ve Wu-ti (618-626) döneminde saraya gelmişti. T’ai-tsung, onun­la bir kardeşlik anlaşması yaptı. (Mo-ho şad’ın) ölümünden son­ra Ni-şu geldi. Ona bazen Kia-na şad149 da denirdi.

149 Ni-şu, T’ie-li-şi Kağan’ın ağabeyi idi. Kiu T’ang-şu’ya göre, Kia-na şad, T’ie-li-şi Kağan’ın küçük kardeşiydi. Bu durumda Ni-şu ve Kia-na şad iki ayrı kişidir.

İktidara geldiğinde, kağan unvanını almaya cesaret edemedi­ğini söylemek için saraya bir elçi gönderdi. İmparator bir fer­manla ikinci dereceden bir hung-lu yetkilisi olan Liu Şan-in’e bir komutanlık madalyası alarak ona T’un-a-le-wu-pa hi-li-pi tu-lu Kağan150 unvanı vermesini; bir tambur, bir flama ve on-binlerce ipek parça takdim etmesini emretti. (633).151 Ni-şu da teşekkür etmek için bir elçi gönderdi.152

150 Bu kağanın ismine, li hecesinden önce hi hecesini ilave etmek ge­rekir.

151 Kiu T’ang-şu’da verilen tarih böyle. (Daha yukarıya bakınız) Ts’e-ju yüan kui’ye göre (bölüm 964, s. 2 ro) Liu Şan-in’in elçiliği altıncı çeng-kuan yılının (632) sekizinci ayında olmuştur.

152 Bkz. Ts’e-ju yüan kui, bölüm 970, s. 7 vo: Yedinci çeng-kuan yılı (633), ikinci ayında, Batı Türklerinin Hi-li-pi tu-lu Kağan’ı saygı sunmak ve tartuk takdim etmek amacıyla bir elçi gönderdi.

Başka bir gün, T’ai-şang-huang153 bu elçiye Leang-i binasında verdiği bir ziyafet sırasında Çang-sun Wu-ki’ye şöyle dedi: “Şim­di Man ve İ (barbarları) boyun eğmek niyetindeler. Eskiden böy­le bir şey oldu mu?”. (Çang-sun) Wu-ki, T’ai-şang-huang’a bin­lerce, onbinlerce yıl ömür diledi. T’ai-şang-huang memnun oldu ve imparatora şarap takdim etti. İmparator alnı yere gelecek şe­kilde eğilerek teşekkür etti ve sıra kendisine geldiğinde T’ai-şang-huang’a uzun ömür dileyerek, kadeh kaldırdı.

153 T’ai-şang-huang unvanı, İmparator T’ai-tsung’un 4 Eylül 626’da kendi lehine tahttan feragat eden babası İmparator Kao-tsu’ya ver­diği unvandır. T’ai-şang-huang, 25 Haziran 635’de öldü. (Bkz. Ga-ubil, Abrege de l’histoire, vol. XV s. 435 ve 445.)

Tu-lu Kağan ölünce küçük kardeşi T’ung-o şad tahta çıktı. Adı Şa-po-lo tie-li-şi kağan oldu. Bir yıl içerisinde üç defa (saraya) ül­kesinin ürünlerini sunmak ve evlenme isteğinde bulunmak için elçiler gönderdi. İmparator ona güzel şeyler söyledi, fakat dest-i izdivaç talebini kabul etmedi.

Kağan, kağanlığını on boya ayırdı. Her boyun başında kendi­sine ok verilmiş bir bey vardı. (Bu on kişinin) adı “on şad”lar idi. Aynı zamanda “on oklar” olarak da adlandırılıyorlardı. Sağ ve sol (kısımlara) ayrılmışlardı. Solda, başlarına beş büyük ç’o (çur) atanmış olan beş Tu-lu boyu vardı. Sui-şe (Tokmak)’nin doğusunda ikamet ediyorlardı. Sağda da başlarına beş büyük se­kin atanmış beş Nu-şi-pi boyu vardı. Sui-şe (Tokmak)’nin batı­sında ikamet ediyorlardı. Daha sonraları her boya bir ok adı ve­rildi ve bu kabile adı on aile adı ile aynı oldu.

Ne var ki halk Tie-li-şi’yi sevmiyor ve desteklemiyordu. Mensup olduğu boya bağlı T’ung tudun, askerleriyle birlikte aniden saldırdı. Fakat işini bitiremedi. Tie-li-şi kendisine bağlı savaşçıların başına geçerek onunla savaştı. Tie-li-şi ve kardeşi Pu-li şad Yen-k’i’ye (Karaşar) kaçtılar. A-si-ki k’üe se-kin154 ve T’ung tudun, Yü-ku şad’a Büyük Kağan unvanını vermek ve Tie-li-şi’yi Küçük Kağan olarak görevlendirmek için görüşmek amacıyla ülke ileri gelenlerini çağırdılar. Tam bu sırada, T’ung tudun öldürüldü. Öteki taraftan Yü-ku şad da Se-kin’i mağlup etti ve böylece Tie-li-şi eski topraklarına kavuşabildi.

154 Beş Nu-şi-pi boyundan birincisinin se-kin’i.

Sonra Batı boyları aniden Yü-ku şad’a İ-p’i Tu-lu Kağan unva­nını verdiler. Ni-şu şad, Tie-li-şi’ye karşı savaş açtı. Ölü ve yaralı­lar hesaplanamaz sayılara ulaştı. Bu sırada, boyların taksimi ko­nusunda İle nehrinin sınır kabul edilmesi üzerinde anlaşmaya vardılar. Nehrin batısındakiler Tu-lu’ya bağlandılar. Doğusunda­kiler ise Tie-li-şi’nin yönetiminde kaldı. Bu andan itibaren Batı Türkleri iki devlete bölünmüş oldu.

Tu-lu Kağan, otağını Tsu-ho dağının batısına kurarak Kuzey Ordası adını verdi. Po-ma’lar,155 Kie-ku’lar ve diğer bütün prens­likler ona bağlanarak tebası oldular. Tu-lu, Tie-li-şi’ye saldırmak için ona bağlı boyların tudun ve se-li-fa’larıyla gizlice anlaştı. Tie-li-şi kendisini bu güç durumdan kurtarmak için Pa-han-na’ya (Fergana) kaçtı ve orada öldü.156

155 Bkz. s. 29, n. 4 - “Benekli atlar” anlamına gelen bu Po-ma ismi hak­kında, Şan-si t’ung çi’nin (T’u şu tsi ç’eng, Şan ç’uan tien kısmı, LXXIX’de belirtilmiş) şu metin parçasını anımsamak önemlidir: “Ho-lan dağı, Ning-hia garnizonunun 60 li batısındadır ... Bu dağ­da çok sayıda yeşil ve beyaz otlar var. Onları uzaktan gördüğümüz­de, benekli atlara benzerler. Kuzey insanları Ho-lan’a benekli atlar diyorlar. Bu isim buradan geliyor. Sienpiler kabile adlarını genellik­le dağlardan ve vadilerden alırlar. Ho-lan boyuna mensup olanlar da adlarını bu dağdan almaktadırlar”. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Ho-lan dağı adı “benekli atlar” (po-ma) anlamına geldiği için Po-mala-rın bu dağ yakınında yaşadıkları anlamı çıkmaktadır. Halkın daha kuzeyde yaşıyor olması muhtemeldir.]

156 T’ung kien kang mu, Tie-li-şi’nin ölümünü on üçüncü çeng-kuan (639) yılının sonu olarak göstermektedir.

Halkı onun yerine iktidara oğlunu getirdi. Adı İ-k’ü li-şi i-p’i Kağan oldu ve bir yıl sonra öldü. Nu-şi-pi beyleri, Kia-na şad’ın157 oğlu Pi-ho-tu şe-hu (yabgu)’yu aramaya gittiler ve bula­rak tahtı çıkardılar. 641 yılının yedinci ayında onun İ-p’i şa-po-lo şe-hu Kağan unvanı onaylandı. (Bkz. Ts’e-ju yüan kui, blm. 964, s. 6 r°). T’ai-tsung, sol ordu komutanı General Çang Ta-şi’ye yeni kağana bir kumandanlık arması sunmasını, ayrıca bir buyrukla bir davul ve flama verilmesini emretti. Kağan, otağını Sui-ho neh­rinin kuzeyine kurarak ona Güney Ordası adını verdi. Otağın do­ğusu İle nehrine bitişikti. Kiu-tse (Kuça), Şan-şan (Lop-nor’un güneyinde), Tsie-mo (Hotan’ın doğusunda), T’u-ho-lo (Toharis-tan), Yen-k’i (Karaşar), Şe (Taşkend), Şi (Keş), Ho (Zarafşan’ın güneyinde), Mu (Oxus’un batısında), K’ang (Semerkand) vb. prensliklerin tamamı ona boyun eğdiler.

157 T’ang-şu’ya göre, Kia na şad’ın Ni-şu ile aynı kişi olduğunu yukarı­da görmüştük, fakat Kiu T’ang-şu’ya göre ağabeyidir.

Bu sırada Tu-lu’nun ordusu oldukça güçlenmişti. Birçok kez Şa-po-lo şe-hu (yabgu) ile savaştı. İki kağanın elçileri aynı anda (saraya) geldiler. İmparator, onlara samimiyet ve iyi ilişkilerle il­gili açıklamalar yaparak aralarındaki husumete son vermelerini emretti. Tu-lu, itaat etmek istemedi. Şe (Taşkent) prensliğinin tu-dununu Şe-hu (yabgu) Kağan’a saldırmaya gönderdi. O da onu öldürdü ve topraklarını kendi topraklarına kattı.

Fakat Nu-şi-piler ona boyun eğmemişlerdi; ayaklandılar ve onu terk ettiler. Tu-lu, tekrar T’u-ho-lo (Toharistan)’ya saldırarak zaptetti. Nihayet İ (Hami) bölgesini tahrip etti. İki bin hafif süva­riyle onu karşılamaya çıkan An-si genel valisi Kuo Hiao-k’o, hü­cuma geçerek onu hezimete uğrattı. Tu-lu, T’ien-şan (şehrini) ku­şatmak için Ç’u-yüe ve Ç’u-mi boylarından savaşçı topladıysa da, fethedemedi. (Kuo) Hiao-k’o savaş kaçaklarının peşine düşerek, Ç’u-yüe boyu se-kin’inin şehrini ele geçirip Ngo-suo dağına ka­dar geldi. Burada binden fazla kelle kesti; Ç’u-mi boyunu itaat al­tına alıp geri döndü.158

158 Kiu T’ang-şu’nun kaydından, Kuo Hiao-k’o’nun düzenlediği seferin 641’de yapıldığı sonucu çıkıyor. T’ung kien kang mu’nun kaydı ise seferin 642 sonbaharında gerçekleştiği şeklinde.

Tu-lu Kağan, mağrur ve saldırgandı. (Çinli) elçi Yüan Hiao-yu’yu ve refakatındakileri alıkoyarak gitmelerine izin vermedi. Onlara şu mantıksız sözleri söyledi: “Duyduğuma göre T’ang (hanedanından) Göğün Oğlu savaşta pek zorlu imiş. Soğdiya-na’yı cezalandırmaya gideceğim. Sen ve hempâların, Göğün Oğ­luna denk olup olmadığımı görecekler.” Sonra beraberinde elçi­leri de götürerek, K’ang-kü’ye (Soğdiyana) saldırdı. Mi Krallı-ğı’ndan (Samarkand’ın güneyine 100 li mesafede) geçerken, ani bir saldırıyla orasını zaptetti. Yöneticileri (düşmanla işbirliği yapmakla) suçlayarak, halkı esir etti. Aldığı esir ve ganimetler­den beylerine hiçbir şey vermedi. Generali Ni-şu ç’o (çur) buna çok öfkelendi ve hakkına düşen ganimeti zorla aldı. Tu-lu, ibret olsun diye onun başını vurdurdu. Ni-şu ç’o (çur)un hizmetinde bulunan beylerden Hu-lu-wu159 birden askerleriyle Tu-lu Ka-ğan’a saldırarak pek çok kişiyi öldürdü. Hakanlık ciddi bir kar­gaşa geçirdi. (Tu-lu), can güvenliği için T’u-ho-lo’ya (Toharis-tan) doğru yola koyuldu. Önde gelen beyleri onu hakanlığa ge­ri çağırdılarsa da, onları dinlemedi. Mevkebinin başına geçerek yola koyularak Şe160 nehrini geçti. Şe (Taşkent) Krallığı’na var­dığında, beraberindekiler kaçıp gitmiş veya neredeyse tamamı onu terk etmişti. Kendisini Ko-ho-tun (Katun) şehrinde emni­yete aldıktan sonra âsi ve kaçakları toplamak üzere tedbirsiz bir şekilde harekete geçti. A-si-ki k’üe se-kin ona karşı cephe alarak saldırdı. Tu-lu yenildi ve sürpriz bir şekilde Pe-şui barbar (hu) şehrini zaptedip oraya yerleşti.

159 Hu-lu-wu, beş Tu-lu boyundan ikincisinin adıdır.

160 Muhtemelen Sui-şe’nin kısaltmasıdır. Eğer bu varsayım doğruysa, burada Çu nehri söz konusu edilmektedir.

Nu-şi-pi’ler, Tu-lu’nun kağan olmasını istemiyorlardı. İmpara­torluk sarayına, bir atama yapılmasını istemek için elçi gönderdi­ler. İmparator, mühürlü bir fermanla t’ung-şe-şo-jen Wen Wu-in’i hakanlığın önde gelen beyleriyle anlaşarak, T’u-küe kağanlarının oğulları ya da küçük oğulları arasından aklı başında birini seçme­si ve (bu fermanı) ona vermesi için gönderdi. Böylece iktidara İ-k’ü-li-şi i-p’i Kağan’ın oğlu getirildi. Adı İ-p’i şe-kui Kağan oldu.

İ-p’i şe-kui Kağan iktidara geldiğinde, (Çinli) elçileri daha ba­kımlı başka bir yere yerleştirdi. Sonra hepsini Ç’ang-an’a gönder­di. Nu-şi-pi beylerini askerlerinin başına geçerek Pe-şui barbar (hu) şehrine saldırmaları için görevlendirdi. Tu-lu topladığı sa­vaşçılarla birlikte şehirden çıktı. Trampetleri ve boruları çaldıra­rak göğüs göğüse çarpıştı. Nu-şi-pilerin safları bozuldu; birçoğu öldürüldü ya da tutsak edildi. Tu-lu, bu zaferden eski göçebe hal­kını kendi safına çekmek için yararlanmak istedi. Fakat hepsi ay­nı ağızdan “Her bin savaşçıdan biri hayatta kaldı, daha senin pe­şinden gelmeyiz” cevabını verdi. Artık halkının kendisine düş­man olduğunu anlayan Tu-lu, T’u-ho-lo’ya (Toharistan) kaçtı.

İ-p’i şe-kui [25] Çin’e tartuk olarak ülkesinin ürünlerini gön­derdi ve ayrıca evlenme talebinde bulundu. İmparator ona, Kiu-tse (Kuça), Yü-tien (Hotan), Su-le (Kaşgar), Çu-kü-p’o (Yar-kend’in güneyinde) ve Ts’ung-ling (Sarıköl) prensliklerini düğün hediyesi olarak ayırmasını emretti. Fakat evlilik gerçekleşemedi. Çünkü tam bu sırada A-şi-na Ho-lu [21] ayaklandı ve kağanın bü­tün kabilelerini fethetti.

Ho-lu, Şe-ti-mi’nin (İstemi Kağan) beşinci kuşaktan torunu ve İ pu-li şad şe-kui tegin Kie-yüe’nin oğluydu. Vaktiyle A-şi-na Pu-çen Çin’e gelip krallığının imparatora bağlı olduğunu bildirince, Tu-lu Kağan, Pu-çen’in yerine geçmesi için Ho-lu’ya yabgu unva­nını vermişti. (Ho-lu) Si (Turfan) ilçesine 1500 li mesafedeki Ta-lo-se161 vadisinde ikamet ediyordu. Ç’u-yüeler, Ç’u-miler, Ku-su-lar, Ko-lo-lu (Karluk)lar ve beş Nu-şi-pi boyu ona bağlıydı.162 Tu-lu, T’u-ho-lo’ya (Toharistan) kaçınca, İ-p’i-şe (kui) ordusuyla Ho-lu’yu hırpalayıp kovaladı. Ho-lu’nun artık sabit bir ikametgâ­hı yoktu. Boylarından çok sayıda insan dağıldı ve yok oldu. Üç göçebe halkı kaldı; bunlar, Ho-lu’nun masum olduğunu söyleye­rek kağana yalvarmaya gelen Çe-şo-ti’ler163, Ç’u-mu-kun’lar ve P’o-pi’lerdi.164 Oldukça öfkeli olan kağan, bu üç kabileyi yok et­mek istedi. Bunun üzerine bu kabileler çadırlarını sökerek Ho-lu’yla birlikte Çin topraklarına geçip bağlılıklarını bildirdiler. İm­parator, onlara karşı hoşgörülü ve iyi davrandı. (İmparator) Kiu-tse (Kuça)165 halkını tedip etme kararı alınca, (Ho-lu ve adamla­rı) ordunun öncü birliklerini oluşturarak rehberlik etmek istedi­ler. İmparator bir ferman yayınlayarak ona Kun-k’iu kazasının genel komutanı unvanını verdi. Sonra onuruna Kia-şu salonunda bir ziyafet tertipledi. O’na çok büyük hediyeler sunarak kendi el­bisesini çıkarıp verdi. Ayrıca sol muhafız süvarileri generalliğine ve Yao-ç’i komutanlığına terfi ettirdi. Boyunu T’ing ilçesinin Mo-ho166 şehrine yerleştirdi.167

161 Kara İrtış.

162 [s. 307’deki ek ve düzeltme: Burada geçen “Nu-şi-pi” kelimesi tarih­çinin bir hatası olsa gerektir. Çünkü verilen diğer isimlerin sıralama­sı Batı Türklerine bağlı kabileler arasında daha doğudakilerin söz ko­nusu edildiği anlaşıldığına göre onun yerine “Tu-lu” kelimesi konul­malıdır.]

163 Çe-şo-ti’lerin beş Tu-lu boyunda biri olan Şe-şo-t’i’lerle özdeş olma­sı mümkündür.

164 Bu boyun ismini başka yerde bulamadım.

165 648’de.

166 Şimdiki Fu-k’ang ilçesinin 190 li doğusunda.

167 Muhtemelen burada bir yanlışlık ya da baskı hatası var. Belki de “Mo-ho şehrinin T’ing ilçesine..” olmalıydı. Çünkü şehir ilçeye bağlı olmaz. (Editör)

(Ho-lu), gizlice dağınık obalara haber göndererek onları yanı­na çekip halkını çoğalttı. İmparator aniden öldüğünde (649), Si ve T’ing (Turfan ve Guçen) ilçelerini fethetmeyi tasarladı. Ts’e-şe Lo Hong-i, Kao-tsung’un (imparatorluğun) yaptığı iyilikleri ivedi bir şekilde (Ho-lu’ya) anlatması için elçi olarak t’ung-şe-şo-jen K’iao Pao-ming’i gönderdiğini öğrenince, bundan istifade ederek, Ho-lu’ya oğlu Tie-yün’ü imparatorluk muhafız birliğine girmesi için göndermesini emretti. Tie-yün, haklı olarak, böylesi zor bir dönemde Çin’e saldırmak istediği için pişman oldu. Verilen yeni göreve gitmeden önce, sağ cenah muhafız süvarilerinin başına çung-lang-tsiang olarak atandı. Sonra imparator onu tekrar ülke­sine gönderdi. Böylece Tie-yün, Ho-lu’yu askerlerini toplayarak batıya gidip Tu-lu Kağan’ın eski topraklarını fethetmesi için teşvik etti. (Ho-lu) ordugâhını Ch’ien-ch’üan’a kurdu. Şa-po-lo Kağan unvanını aldı. Artık on Tu-lu ve Nu-şi-pi boyunun komutanıydı.

Tu-lu’ların Ç’u-mu-kun lu ç’o, Hu-lu-wu küe ç’o, Şe-şo-ti t’un ç’o, T’u-k’i-şi ho-lo-şi ç’o, Şu-ni-şi ç’u-pan ç’o olmak üzere beş ç’o’su (çur) vardı. Nu-şi-pi’lerin ise A-si-ki k’üe se-kin, Ko-şu k’üe se-kin, Pa-sai-kan tun şa-po se-kin, A-si-ki ni-şu se-kin, Ko-şu ç’u-pan se-kin olmak üzere beş se-kin’i vardı. Yani Hu-lu-wu k’ü, Ho-lu’nun damadıydı. A-si-ki k’üe se-kin en müreffeh ve en güç­lü olandı. Yüzbinlerce askeri vardı.

(Ho-lu), Tie-yün’e Mo-ho-tu şe-hu (yabgu) unvanını verdi. Sonra (Guçen yakınında) T’ing ilçesini talan etti ve birçok ilçeyi harap etti. Binlerce insanı öldürüp ya da tutsak edip çekip gitti. Bir imparatorluk kararnamesi ile sol cenah askeri muhafızlar bü­yük generali Leang Kien-fang ve sağ cenah atlı muhafızları büyük generali K’i-pi Ho-li, Kung-yüe168 sancağı genel komutanı olarak görevlendirildi. Sağ atlı muhafızları generali Kao Te-i ve sağ ce­nah askeri süvarileri generali Sa-ku-wu-jen, onların yardımcısı olarak atandı. Valiliklerden toplanan yirmi bin asker, elli bin Hui-ho (Uygur) süvarisiyle birlikte (Ho-lu’ya) saldırmaya gittiler.

168 Kung-yüe şehrinin yerleşim yeri üzerinde.

Lo Hong-i şöyle bir plan önerdi: “İyi niyetle, Orta Krallık’da sükûnet sağlandı. Barbarlar duruma göre yönlendirilecek. Kulla­nacağımız metod değişebilir veya şartlara uydurulabilir. Ho-lu, çevresi duvarla çevrili bir şehirde kendini savunmaktadır. Vakıa şu anda soğuk kar yığmaktadır ve o, T’ang ordusunun gelemeye­ceğini düşünmektedir. Onu tek darbe ile alt etmek için bu durum­dan istifade etmek gerekir. İlkbahara kadar ertelenirse durumda değişiklikler oluşacaktır. Bu süre zarfında, güçlerini birleştiren de­ğişik (barbar) krallıklarının başına geçmese bile, en azından ayak izlerini yok ederek uzaklaşmayı ve kaçmayı becerecektir. Zaten, askerlerimiz Ho-lu’yu [askerlerini] öldürmeye başladıklarında Ç’u-mi’ler, Ç’u-mu-kunlar ve diğerleri, sıra ile (Çin’e bağlılıkları­nı sunarak) kendilerini korumak isteyeceklerdir. Fakat eğer hare­ketsiz kalırsak ve ilerlemezsek, bu insanlar Ho-lu ile yeni bir iş­birliği yapacaklardır. Şimdi, kıştan ve rüzgardan çekinerek, güçlü askerlerimizin derilerini, soğuğun çatlaklarının vereceği acıdan sakınarak, sınır karakollarındaki erzakları kullanarak, eşkiyalara kendilerini toparlayacakları zamanı tanıyarak ve ölümlerini ge­ciktirerek hareketsiz kalamayız. Ben Ç’u-yüe’leri, Ç’u-mileri ve di­ğerlerini affederek, sadece Ho-lu ve adamlarının yok edilmesini teklif ediyorum. Bir belayı ortadan kaldırmak için gövdesine sal­dırmak gerekir ve önce dallarıyla ve yapraklarıyla ilgilenilmeme-lidir. Şi-pi’lerin169 Ç’u-yüe’lerin, Ç’u-milerin, K’i-pi’lerin ve diğer­lerinin askerlerini yola çıkaralım, onlara bir aylık erzak verelim ve hızlı bir şekilde düşman üzerine sürelim. Ordunun önemli bir kıs­mı Lo170 nehri kıyılarında mevzilenecek ve bu onlara eksiksiz bir yardım olacaktır. Böylece, Junglar ve Ti’ler (barbarlar) çakallar ve kurtlarla çarpışmaya teşvik edilecek. Ayrıca, Junglar, kendilerine kanat vazifesi görecek T’ang askerlerine destek vereceklerdir. Hu atlıları önden ilerleyip, T’ang askerleri arkadan yürüdüğünde, Ho-lu çaresiz kalacaktır.” Göğün Oğlu bu görüşü kabul etti ve (Lo) Hong-i’ye, bu planın başarılması konusunda (Leang) Kien-fang’a ve meslektaşlarına yardım etmesini emretti.

169 Tespit edilememiş bir boy.

170 Si yü t’u çi (XXVI, s. 8 ro), bu ırmağı Yulduz nehrinin küçük bir ko­lu olarak görmekte, Kaydu Göl adındaki Bagraç Gölü’ne döküldüğü­nü belirtmektedir. Bu, bana göre tamamıyla mesnetsiz bir görüştür.

Ç’u-yüe kabilesinden Çu-ye171 Ku-çu, haydutlarla birleşmek üzere askerlerini getirerek Lao dağına yerleşti; (Leang) Kien-fang ve adamları ona saldırdılar; (barbarların) çoğu dağıldı; (Leang Ki-en-fang) onları beş yüz li kadar izledi. Ku-çu’nun başı kesildi ve kesik dokuz bin baş sunuldu. Şeflerinden172 altmışını hapsettir­di. Bu (Lo) Hong-i’nin planına hiç de uymuyordu.

171 Çu-ye ismi, Ç’u-yüe boyu teginlerinin soy adıdır.

172 Bkz. Kiu T’ang-şu, bölüm IV, s. 2 vo. : Üçüncü yung-hui yılı (652), “Kung-yüe sancağının genel yöneticileri Leang Kien-fang ve K’i-pi Ho-li, Lao dağında Ç’u-yüe Çu-ye Ku-çu’yu büyük bir bozguna uğ­rattılar. Dokuz bin kelle kestiler, altı bin şefi tutsak ettiler, on bin­den fazla canlı esir aldılar ve altmış binden fazla sığır, at ve diğer evcil hayvanları ele geçirdiler”. - K’i-pi Ho-li’nin yaşam öyküsünde (T’ang-şu, CX, s. 4 ro) şöyle yazar: “Yung-hui dönemi (650-655) boyunca, Batı Türklerinin (şefi) A-şi-na Ho-lu, beş Ç’u-yüe, Ç’u-mi, Ku-su, Ko-lo-lu (Karluk) ve Pei-şi boyları ile birlikte ayaklan­dı. Yen (T’ing olarak okuyunuz) ilçesini tahrip etti, Kin-ling (Altay) bölgesini istila etti, Pu-lei (Barkul Gölü) bölgesini fethetti. Bir im­paratorluk kararnamesi ile (K’i-pi) Ho-li’ye sol askeri muhafızlar baş generali Leang Kien-fang’ı beraberinde götürerek, T’sin, Ç’eng, K’i, Yung ilçelerinin, Yen-jan askeri valiliği ve Uygurların seksen bin askerinin başında onu cezalandırmaya gitmesi için Kung-yüe sancağının büyük genel yöneticisi unvanı verildi. Ç’u-yüe’lerin li­deri Çu-ye Ku-çu, o sırada yiğitler komutanı lâkabı taşıyan ve (bar­barları) çekerek sakinleştirmekten sorumlu elçi unvanlarına sahip olan Tan Tao-hui’yi öldürttü. Sonra Lao dağına yerleşti ve burada savunmada kaldı. (K’i-pi) Ho-li ve silah arkadaşları birliklerini bö­lüp, otlara tutuna tutuna değişik kollardan (dağa) tırmandılar ve şevkle saldırdılar. Barbarlar tamamen dağıldılar. (Çu-ye) Ku-çu ge­ce karanlığından faydalanarak kaçtı. Çevik süvariler aralıksız ola­rak 500 li arkasından kovaladı. Ku-çu dövüşürek öldü. Altmış şef ele geçirildi, on binden fazla adamı tutsak edildi veya başı vuruldu. Altmış bin sığır, at ve diğer evcil hayvan ele geçirildi. (K’i-pi Ho-li), aralarında Ç’u-milerin şe-kien se-kin’i olan Ho-çe-ho’nun da bu­lunduğu esirleriyle beraber geri geldi”. [s. 307’deki ek ve düzelt­me: T’ing (Guçen yakınında) ilçesi ve Barkul Gölü arasında göste­rilen Kin-ling, bu iki nokta arasında olmalıydı ki, bu durumda Kin-şan veya Altayla karıştırılmamalıdır.]

Dördüncü yung-hui (653) yılı, Yao-ç’i askeri valiliği ortadan kaldırıldı. Daha sonra, Ç’u-yüe topraklarında Kin-man ilçesi kuruldu. Ayrıca, Ts’ung-şan kazasının genel askeri işler baş yö­neticiliği işlerini uhdesine alması ve diğer generallerin başında sefere çıkması için, sol askeri koloniler büyük generali Ç’eng Çi-tsie gönderildi.

O sene (653) Tu-lu Kağan öldü; oğlu Çen-çu şe-hu (yabgu)173 imparatordan Ho-lu’yu cezalandırmasını istedi ve bunun için bü­tün gücünü kullandı. Fakat Ho-lu direndi ve onun ilerlemesini en­gelledi.

173 Dördüncü yung-hui yılında (653), T’ung kien kang mu’da şöyle de­niliyor: “İ-p’i Tu-lu (Kağan) öldüğünde, adı Çen-çu şe-hu olan oğ­lu Hie-pi ta-tu şad’ın, Şa-po-lo (= Ho-lu) ile arasında bir anlaşmaz­lık çıktı. Çen-çu ona saldırdı ve yendi; fakat daha sonra (toprakla­rı) Şa-po-lo tarafından istila edildi”.

Takip eden yıl,174 (Ç’eng) Çi-tsie, Ko-lo-lu (Karluk) ve Ç’u-yüe’lere saldırdı, bin kelle kesti ve sayısız at ele geçirdi. İkinci ge­neral Çu Çe-tu, Ç’u-mu-kunların Yen isimli şehrine saldırarak ele geçirdi. Otuz bin kulak kesti. Öncü birlikler generali Su Ting-fang, Ying-so vadisinde bulunan Hu-lu’ya bağlı Şu-ni-şi obalarına saldırdı. Çok sayıda adamın başını kesti ya da esir aldı ve çok sa­yıda at ele geçirdi. Barbarlar, o kadar çok miktarda silah ve zırh terk etmişlerdi ki, toprağın üstü bunlarla kaplanmıştı. Bu sırada, ikinci genel yönetici (vali), Wang Wen-tu, savaş ilan etmek iste­medi. Ta-tu175 şehrine boyun eğdirdi, yağmaladı ve şehir sakin­lerini kılıçtan geçirdi. (Ç’eng) Çi-tsie bunu cezalandıramadı.

174 Takip eden yıl 654 yılıdır. Fakat bu parağrafta anlatılan olaylar ger­çekte 656 yılıyla ilgilidir.

175 Diğer bütün metinlerde Heng tu. - 656 yılındaki bu yürüyüş için bkz. s. 35, n. 2 - Su Ting-fang’ın biyografisi (Kiu T’ang-şu, LXXXI-II; T’ang-şu, CXI) bu hikayeyi tamamlamada kullanılabilir: 656’da, Su Ting-fang, Ç’eng Çi-tsie’nin emrindeki üst düzey subaylardan biriydi ve onunla beraber Ying-so (Yulduz vadisi) vadisine geldi. Burada, Ç’eng Çi-tsie ve Su Hai-çeng adlı komutanlarından biri, T’u-küe’lerle çatıştı. Su-ni-şi göçebelerinden yirmi bin süvari T’u-küe’lere yardıma geldi. Bunlar, 10 li uzaktaki Su Ting-fang askerle­rini tepenin arkasında oldukları için göremediler. Su Ting-fang sa­vaş alanından yükselen tozu gördüğü için şaşılacak bir cesaretle 500 süvarisini hücuma geçirdi ve düşmanı tamamıyla bozdu. -İkinci general, Wang Wen-tu, Su Ting-fang’ın başarısını karalama­ya çalıştı; son derece entrikacı olan bu kişi, daha sonra bir impara­torluk buyruğu aldığını ve Ç’eng Çi-tsie’nin kendi komutası altına verildiğini ileri sürdü. Askeri harekâtı aklına göre, yani çok kötü bir biçimde yönetmek için, bu durumdan istifade etti. Çin ordusu Heng-tu şehri önüne vardığında, şehir teslim oldu. Wang Wen-tu, Su Ting-fang’ın uyarılarına rağmen, halkı kılıçtan geçirdi ve şehri yağma etti. Kötü kazanılmış bu ganimetten pay kabul etmeyen tek kişi Su Ting-fang’dı.

Hien-k’ing döneminin (656-660) başında, (Su) Ting-fang, (barbarları) cezalandırması, Yen-jan askeri valisi Jen Ya-siang, ikinci vali Siao Se-ye, sol süvari alayları büyük generali, Han-hai komutanı, Hui-ho (Uygur) P’o-juen ve diğerlerinin başına geçme­si için İ-li kazası büyük genel askeri valisi rütbesine terfi ettirildi. Çıkarılan bir imparatorluk fermanıyla, sağ kanat askeri sömürge­ler büyük generali A-şi-na Mi-şe’ye ve sol kanat askeri sömürgeler büyük generali A-şi-na Pu-çen’e, Liu-şa sancağını sakinleştirmek ve yönetmekle görevli büyükelçi unvanını almalarını ve Kin-şan kazasından ayrı ayrı çıkmaları emredildi. Se-kin Nu-tu-lu ve adamları, on binden fazla çadırla bağılılıklarını sunmak için hu­zurlarına geldiler. (Su) Ting-fang, seçkin atlılarıyla beraber Ye-ti-e176 ırmağının batısına geldi. Ç’u-mu-kunlara saldırdı ve onları ezdi. Ho-lu, on boyların askerleri arasından alınmış yüz bin atlı ile ona karşı harekete geçti. (Su) Ting-fang, onbin adamla ona diren­di. Barbarlar, onun askerlerinin daha az olduğunu görünce, T’ang ordusunu kuşattılar. (Su) Ting-fang piyadelerine düz bir alan üze­rinde toplanarak mızraklarını dışa doğru çevirip bitişik nizam al­malarını emretti. Kendisi ise süvari birlikleriyle kuzeye çekildi. Ho-lu, öncelikle düz alandaki orduya saldırdı. Üç defa saldırdıysa da düşmanın saflarını bozamadı. (Su) Ting-fang bu durumdan is­tifade ederek atlılarını saldı. Barbarlar bozguna uğradılar. Onlarca li boyunca savaş kaçaklarının arkasından gidildi. Otuz bin adam ele geçirildi ya da öldürüldü. T’u-ta tarkan’ın da aralarında bulun­duğu büyük şeflerden iki yüz kişi öldürüldü.

176 Bkz. s. 36, n. 4.

Ertesi gün, (Su Ting-fang) kuzeye doğru yürüdü. Beş Nu-şi-pi (boyunun) hepsi boyun eğdiler. Ho-lu’nun bozgununu öğrenen, beş Tu-lu (boyu) bütün hızlarıyla güney kazasına gittiler ve Pu-çen’in emrine girdiler.

(Su) Ting-fang, (Siao) Se-ye’ye ve P’o-juen’e barbarları takip edebilmek için Ye-lo-si177 vadisine gelmelerini, Jen Ya-siang’a ise teslim olan askerlerin başında arkadan yürümesini emretti. Ansı­zın çok bol kar yağdı. Ordu, (askerler) havanın düzelmesinin beklenmesini istedi. Fakat (Su) Ting-fang, “Şimdi, sis ortalığı ka­rartıyor ve rüzgar dondurucu. Barbarlar bizim sefere çıkamayaca­ğımızı sanacaklar. Dolayısıyla savunmada değillerken onları şa­şırtabiliriz. Eğer geçikirsek, uzaklaşacaklar. En kısa süre içerisin­de zaferi tamamlamalıyız. En iyi plan budur” dedi.

177 Ye-lo-si vadisi, Ta-lo-se veya Talas vadisinden başka bir yer değil­miş gibi gözüküyor. Çünkü birkaç satır daha ilerde, Siao Se-ye’nin, Evliya-Ata’nın 150 li doğusunda, Talas nehri üzerindeki Ch’ien Ch’üan’a tekabül ettiğini görüyoruz.

Böylece, gece ve gündüz yürüyerek ilerledi. Geçtiği her yer­de, insan ve evcil hayvanları topladı. Şuang-ho’ya gelerek Mi-şe ve Pu-çen ile birleşti. Ordu iyi beslenmişti. Cesareti yerindeydi. Ho-lu’nun çadırlarına 200 li mesafeye gelince savaş düzeni için­de yürüdü ve Kin-ya178 dağına ulaştı. Ho-lu’nun adamlarının çoğu avlanmakla meşguldü. (Su) Ting-fang askerlerini hücuma geçirdi ve ordugâhı tahrip etti. Onbinlerce savaşçı tutsak edildi. Tamburları, flamaları, silahları alındı. Ho-lu kaçmayı başardı ve İli nehrini geçti,

178 Bu dağ Şuang-ho’nun yakınında olmalı ve muhtemelen sonuncu yer de Borotala bölgesinde bulunuyordu.

(Siao) Se-ye, Ch’ien-ch’üan’da durdu.

Mi-şe [23] İ-li’ye geldi. Çeşitli Ç’u-yüe ve Ç’u-mi göçebe kabi­lelerinin hepsi ona boyun eğdiler; Şuang-ho’da durdu. Ho-lu önce­den Pu-şe tarkan’ı (burada) çarpışmak için kazıklarla istihkam kurmakla görevlendirmişti. Mi-şe, ona saldırdı ve bozguna uğrattı.

(Su) Ting-fang, Ho-lu’nun arkasından gitti. Sui-şe’ye (Çu nehri) kadar geldi ve onun bütün halkını ele geçirdi. Ho-lu ve Tie-yün, Şu-nu şad’ın yanına sığınmak istedi. Şe (Taşkent) kral­lığının Su-tu şehrine geldiler, atları yürüyecek halde değildi ve adamları açtı. Yanlarına değerli eşyaları alarak, at satın almak için şehre girdiler. Şehrin yöneticisi İ-ni Tarkan onları karşıla­maya gitti, şehre girdiklerinde onları tutuklayarak Şe (Taşkent) Krallığı’nın (başkentine) gönderdi. Bu sırada, Mi-şe’nin oğlu Yüan-şuang, (Siao) Se-ye’nin askerleriyle yetip geldi ve onları bir kenara ayırdı. Daha sonra göçebe kabilelere mensup asker­lerin tamamını salıverdiler. Yollar açarak, atların hazır bulundu­rulduğu kervansaraylar kurdular. Kokuşmaya yüz tutmuş olan bütün cesetleri topladılar. İnsanların sıkıntıları ile ilgilendiler. Ho-lu’nun halktan aldığı bütün malı mülkü geri verdiler. Batı ülkelerini huzura kavuşturdular.179

179 Su Ting-fang (Kiu T’ang-şu, LXXXIII) biyografisi bu olayları şöyle anlatıyor: “Takip eden yıl (657) Su Ting-fang, büyük genel askeri vali rütbesine terfi ettirildi ve tekrar Ho-lu’ya karşı savaştı. Jen Ya-siang ve Hui-ho (Uygur) P’o-juen onun yardımcılarıydılar. Kin-şan’ın (Altay) kuzeyinden geçerek, Ç’u-mu-kun (Karlukların batı­sında, Çuguçak yakınında) boyunun üstüne yürüdü ve onu tama­men yendi. Bu boyun se-kin’i Lai-tu-lu on binden fazla çadırı olan halkıyla birlikte boyun eğmeye geldi. (Su) Ting-fang onu iyi karşı­ladı ve atlılarından binini (yani Lai-tu-lu’nun atlılarını) T’u-k’i-şi boyunun topraklarına kadar ilerlemeleri için gönderdi. Ho-lu, Hu-lu-wu k’üe ç’o (kül çur), Şe-şo-t’i t’un-ç’o, Şu-ni-şi ç’u-pan ç’o, Ç’u-mu-kun k’ü-lü ç’o ve beş Nu-şi-pi boyu atlılarından oluşmuş yüz-bin kişilik ordunun başına geçerek imparatorluk ordusunun karşı­sına dikildi. (Su) Ting-fang, on binden fazla Hui-ho’nun (Uy­gur’un) ve Han’ın (Çinlinin) başında ona savaş ilan etti. Ho-lu, (Su) Ting-fang’ın az sayıdaki askerini ciddiye almayarak dört bir taraf­tan çevirdi. (Su) Ting-fang, piyade askerlerine, düz bir alanda top­lanmalarını ve mızraklarını dışa doğru çevirerek saf tutmalarını emretti. Kendisi, Çinli atlıların başında düzlük alanın kuzeyine çe­kildi. Barbarlar önce piyadelere saldırdılar, fakat, üç sefer saldırma­larına rağmen yarıp geçemediler. (Su) Ting-fang, onlara yüklenmek için bu durumdan yararlandı. Barbarlar hemen ve tamamen bozgu­na uğradılar. Onlar kaçarlarken 30 li boyunca takip edildiler. On-binlerce adam ve at öldürüldü. Ertesi gün, (Su Ting-fang), düzen içindeki askerleriyle yeniden ilerledi. O sırada Hu-lu-wu’lar ve ara­larında beş Ni-şu-pi boyunun da bulunduğu diğerleri, bütün halk­larıyla beraber bağlılıklarını sunmaya geldiler. Ho-lu tek başına, Ç’u-mu-kun kü-lü ç’o’nun birkaç yüz atlısıyla birlikte batıya doğru kaçtı. Beş Tu-lu boyuna mensup diğer savaşçılara gelince, Ho-lu’-nun yenilmiş olduğunu öğrenerek, her biri kendi isteğiyle güney eyaletine (A-şi-na) Pu-çen’e boyun eğmeye geldiler. O sırada, batı barbarlarının hepsi boyun eğdiler. Yalnızca Ho-lu, (oğlu) Tie-yün ve kendi göçebe kabilesinden kalanlar ile kaçtı. (Su) Ting-fang onu takip etti. İ-li nehri kıyılarında ona karşı yeniden bir büyük saldırı düzenledi ve neredeyse bütün adamlarını öldürdü veya esir aldı. Ho-lu, (oğlu) Tie-yün ve on kadar atlı ile geceden istifade ederek kaçtılar. (Su) Ting-fang, ikinci general Siao Se-ye’yi onu izlemesi ve yakalaması için görevlendirdi. Şe (Taşkent) Krallığı’na geldiğinde (Siao se-ye), onu ele geçirdi”.

Ho-lu, (Siao) Se-ye’ye şöyle dedi: “Ben yolun sonuna gelmiş bir esirim. Önceki imparator bana iyi davranmıştı ve ben ona kar­şı ayaklandım. Şimdi, gökyüzü öfkesinin cezasını üzerime indir­di. (Kendimi savunmak için) ne söyleyebilirim? Yani (Çinli) Hanların geleneğinde, öldürülecek olan kişiyi başkentin meyda­nında infaz etme geleneği olduğunun söylendiğini duydum. Ön­ceki imparatordan af dilemek için, ölmeye, Çao’nun mezarına gitmeyi arzulardım”. İmparator şu cevabı verdi: “Önceki impara­tor Ho-lu’ya komuta etmesi için iki bin çadır vermişti. Şimdi bu suçlu adam yakalandı. Çao’nun mezarına armağan olarak sunul­masına müsaade var mı?”. Hiu King-tsung180 şöyle dedi: “Eski­den, bir ordu galip geldiğinde, dönüşleri, ataların tapınağında tanrıların onuruna yere şarap, süt ve yağ dökerek181 kutlanırdı. Soylu kişilere gelince, onlar Göğün Oğluna kesilmiş kulaklar su­narlardı. Fakat bu sunumun ölünün gömüldüğü yerin üzerinde yapıldığını hiç duymadım. Oysa Majesteleri, ata tapınağını oldu­ğu kadar, imparatorluk kabirlerini de onurlandırıyor. Dolayısıyla (istediğinizi) yapabilirsiniz şüphesiz”. Bunun üzerine Ho-lu’yu Çao’nun mezarına adadılar, fakat özel bir izinle öldürmediler.

180 Giles, Biographical Dictionary, no 769.

181 Buradaki tören Tsu-çuan’da zikredilir. (Huan dükünün 2. yılı): “Dük, her sefere çıkışında, bunu ata tapınağında duyuruyordu; se­ferden döndüğünde, dönüşünü tanrıların onuruna yere şarap, süt ve yağ serperek (yin-çi) kutluyordu.”

Kudreti tamamen ortadan kaldırılan Ho-lu’nun toprakları baş­ka kabilelerin yerleştirilmesi için bölge ve vilayetlere bölündü. Ç’u-mu-kun kabilesi Fu-t’ing; Türgişlere mensup So-ko ve Mo-ho kabileleri Hie-şan; Hu-lu-wu k’üe kabilesi Yen-pi; Şe-şo-ti t’un ka­bilesi Şuang-ho ve Şu-ni-şi Ç’u-pan kabilesi Ying-so182 hükumet-lerini kurdular. Bundan başka bu bölgeleri yönetmek için Kun-ling ve Meng-ç’i askeri valilikleri kuruldu. Bu ikisine bağlı bazı prenslikler de yeniden yapılandırıldı. Batı sınırı Persia’ya dayan­mış ve tüm bu topraklar An-si183 askeri valiliğine bağlanmıştı.

182 Burada beş Tu-lu boylarının sıralandığı ve Ni-şu-pi’lerin sözkonusu olmadıkları belirtilir.

183 An-si askeri valiliği böylece 658’de Turfan’dan Kuça’ya taşındı. -T’ang-şu’nun coğrafya ile ilgili bölümü (XLIII, B. s. 6-9) bize Batı Türklerinin gücünün Çinliler tarafından yok edilişinin arkasından oluşturulan askeri valiliklerin, hükümetlerin ve ilçelerin dökümü­nü çıkarma imkanı vermektedir. İdari bölgelerin çoğu kesin bir bi­çimde tespit edilememiş olmakla birlikte, bu döküm, Batı Türkle­rinin hakimiyet kurdukları coğrafi alanın tespit edilmesine bir an­lamda imkan vermektedir ve bu sebeple burada tekrar oluşturul­masının gerekli olduğuna inanıyoruz. Kiu T’ang-şu (XL, s. 31) fark­lı izahatlarda bulunduğu için, onları, önlerine K harfi getirerek pa­rantez içinde belirtiyoruz. 657’de Ho-lu’nun bozgunundan sonra, siyasi açıdan Batı Türklerinden ayrılmış topraklar, biri Pei-t’ing (Bişbalık, Guçen yakınlarında), diğeri An-si (Kuça) askeri valiliği­ne bağlı olmak üzere iki gruba dağıtılmıştır:

A. Pei-t’ing askeri valiliğine bağlanan topraklar:

1 - Fu-yen hükumeti - Ç’u-mu-kun boyunun toprakları üzerinde;

2 - Wu-lu ilçesi hükumeti - Türgiş boylarından So-ko ve Mo-ho topraklarında;

3 - Şuang-ho hükumeti - Türgişlere mensup A-li-şe boyunun top­raklarında. Ancak, burada bir yanlışlık var gibi gözüküyor. Bu no­tu dayandırdığımız metin daha kesindir ve Şuang-ho hükümetinin Şe-şo-t’i boyunun toprakları üzerinde kurulduğuna, buna karşılık A-li-şe boyunun topraklarında Hie-şan hükümetinin yer aldığına işaret etmektedir; [s. 307’deki ek ve düzeltme: T’ang-şu’nun met­ninde herhangi bir eksiklik yok, aksine hata benim dikkatsizliğim­den kaynaklanıyor; T’ang-şu (XLIII, b, s. 6 r°) hükumetleri aşağı­daki şekilde sıralıyor: I- Fu-yen hükumeti (Ç’u-mu-kun kabilesi­nin); 2- Wu-lu hükumeti (Türgiş So-ko ve Mo-ho kabilelerinin); 3-Hie-şan hükumeti (Türgiş A-li-şe kabilesinin); 4- Şuang-ho hüku-meti (Şe-şo-ti kabilesinin); 5- Ying-so hükumeti, vs.”]

4 - Ying-so ilçe hükumeti - Şu-ni-şi Ç’u-pan boyunun topralarında;

5 - Yen-pi ilçe hükumeti - Hu-lu-wu k’üe boyunun topraklarında. Beş Tu-lu boyunun tamamından oluşan ve burada bahsedilen hü­kümetler (Hie-şan hükümetinin de dahil edilmesi ile altı tane ol­maları gerekirdi) 657 yılında kuruldular. Üç Ko-lo-lu (Karluk) bo­yuna tekabül eden sonraki üçü ise, 658’de kurulmuştur;

7 - İn-şan hükumeti - Karluk Mu-lo boyunun topraklarında;

8 - Ta-mo ilçe hükumeti - Karluk Ç’e-si boyunun topraklarında;

9 - Hsüan-ç’i hükumeti - Karluk Ta-şe boyunun topraklarında;

10 - Kin-fu ilçe hükumeti - Ta-mo Hükümetinin topraklarının bir kısmı üzerinde;

11 - Lüan-t’ai ilçesi hükümeti (Lüan-t’ai, Batı Han’ları zamanındaki bir teginliğin ismiydi. Sin kiang şi liOya göre, bölüm I. s. 9 vo, Ka-raşar ve Kuça arasında şimdiki Bukur şehrine tekabül etmektedir. Fakat muhtemelen T’ang’ların Lüan-t’ai’yı daha ziyade Tanrı Dağla-rı’nın kuzeyindeydi);

12 - Kin-man ilçesi hükümeti, 654’de Barkul Gölü’nün batısında, Guçen’den pek de uzakta omayan Ç’u-yüe toprakları üzerinde ilçe şeklinde oluşturuldu; 662’de hükümet oldu;

13 - Yen-mien ilçesi hükümeti; önceden sadece bir ilçe idi. 702’de hükümet oldu.

Aşağıdaki hükümetler için kesin kuruluş tarihini tam olarak bilmi­yoruz:

14 - Yen-lu ilçesi hükümeti;

15 - Ko-hi ilçesi hükümeti;

16 - Ku-şu ilçesi hükümeti (bu isim Türgiş Ko-şu boyunun ismini çağrıştırıyor);

17 - Si-yen ilçesi hükümeti;

18 - Tung-yen ilçesi hükümeti;

19 - Ç’e-le ilçesi hükümeti;

20 - Kia-şe ilçesi hükümeti;

21 - Feng-lo ilçesi hükümeti (Fu-k’ang hien ve Urumçi arasında;)

22 - Şa-t’o ilçesi hükümeti (Barkul Gölü doğusunda);

23 - Ta-lan ilçesi hükümeti.

B. An-si (Kuça) askeri valiliğine bağlanan topraklar:

Öncelikle dört garnizonun bu askeri valiliğe bağlı olduğunu belir­telim. Bunlar: Kuça, Hotan, Kaşgar ve Karaşar’dır. Fakat bütün Do­ğu Türkistan’ı ifade eden bu dört yerin aslında Ho-lu’nun hezime­tinden (657) epeyce önce, Batı Türkleriyle bir bağlantısı kalmamış­tı. Eğer imparatorluk ordularının Batı Türklerine karşı 657’den 658’e kadar kazandıkları büyük zaferlerden sonra Çin etkisi altına giren bölgeler ile yetinirsek, bunların 661’de batı yöresinin on altı hükümetini oluşturduğunu görürüz. Bunlar aşağıdakilerdir:

1 - T’u-ho-lo (Toharistan) yabgusunun Wu-huan (War-wâliz= Kun­duz) şehrinde kurulan Yüe-çi hükümeti (İndo-Saka adıyla tanınır). Bu hükümet, aşağıda sıralanan yirmi beş ilçeden oluşuyordu:

a. Po-pu şehrinde kurulu Lan-şi ilçesi (Sih-ma Ch’ien’e göre (CXXIII) Lan-şi, Ta-hia’nın başkenti idi ve daha sonra Ta Yüe-çi’le-rin başkenti oldu);

b. Fu-ç’i şehrinde kurulan Ta-hia ilçesi;

c. Kü-lu-kien şehrinde kurulan Han-lu ilçesi;

ç. Wu-lo-çan şehrinde kurulan Fu-ti ilçesi;

d. Tu şehrinde kurulan Şa-lü ilçesi;

e. Kie şehrinde kurulan Wei-şui (Oxus) ilçesi;

f. Hu-p’o şehrinde kurulan P’an-yü ilçesi;

g. Wu-lo-hun şehrinde kurulan Niu-mi ilçesi;

h. Mo-yen şehrinde kurulan Kia-pei ilçesi;

ı. A-na-la şehrinde kurulan Su-t’o ilçesi;

j. Lan şehrinde kurulan Po-lo ilçesi;

k. Si-ki-mi-si-ti (Skimicht) şehrinde kurulan Şuang-ts’ün (iki kay­nak) ilçesi;

l. Huan-mu (Khulm?) şehrinde kurulan K’i-wei ilçesi; m. Si-mi-yen (Simincan) şehrinde kurulan Ç’i-san ilçesi; n. K’i-şe-yen şehrinde kurulan Fu-lu ilçesi; o. Ni-şe şehrinde kurulan Ting-ling ilçesi;

p. Si-mien şehrinde kurulan Po-çi (Wei-şu’daki Bactres=Belh ismi­nin transkripsiyonudur) ilçesi; r. A-la şehrinde kurulan T’ao-hui ilçesi;

s. Kie-k’üe-i şehrinde, Kie-k’üe tarkan boyunun topraklarında ku­rulan Ta-t’an ilçesi; t. Po-sa şehrinde kurulan Fu-lu ilçesi;

u. K’i-şe-çe şehrinde kurulan Şen-tu ilçesi. (M.Ö. 128’de, Ta Yüe-çi’lerde Çang K’ien elçiliği ilişkilerinde Şen-tu kelimesiyle Hindis­tan’ın ifade edildiği bilinmektedir.);

ü. T’u-küe (Türk) Şe-ta-küe şehrinde kurulan Si-jung ilçesi;

v. Ki-şe-ti şehrinde kurulan Mie-hie ilçesi;

y. Fa boyunun şehrinde kurulan Tie-çang ilçesi;

z. Pa-t’o-şan (Badahşan) şehrinde kurulan Yüan-t’ang ilçesi.

2 - Heftalitlerin Huo-lu (Gur?) şehrinde kurulan Ta-han hükümeti. Bu hükümet aşağıda sıralanan onbeş ilçeden oluşuyordu:

a. Nu-na şehrinde kurulan Fu-mo ilçesi;

b. Hu-lu şehrinde kurulan Yen-ts’ai (Alan’ların eski adı) ilçesi;

c. P’o-to-leng-sa-ta-kien şehrinde kurulan İ-nai ilçesi;

d. Şao-kü kabilesinin topraklarında kurulan Li ilçesi;

e. Wu-mo-yen şehrinde kurulan Yü-ling ilçesi;

f. Çe-şe-to şehrinde kurulan An-wu ilçesi;

g. Şu-şe şehrinde kurulan Ki-ling ilçesi;

h. Kia-şa-fen-çi şehrinde kurulan Kie-şi ilçesi;

i.Kie-lao-çi şehrinde kurulan Po-çi ilçesi;
j. Wu-na-si şehrinde kurulan Wu-tan ilçesi;
k. Su-li şehrinde kurulan No-so ilçesi;

l. Şun-wen şehrinde kurulan Mi-mi ilçesi;

m. Ça şehrinde kurulan Hi-tun ilçesi;

n. Sung-şi-ku kabilesinin toprağında kurulan Su-li ilçesi;

o. Çi-yao boyu topraklarında kurulan Ho-na ilçesi;

3 - Ho-ta-lo-çi (Arrohac) (Bkz. Üçüncü bölüm Si-yü hk. not) Kral-lığı’nın Fu-pao-şi-tien şehrinde kurulan T’iao-çi hükümeti. Bu hü­kümet aşağıdaki sıralanan dokuz ilçeden oluşuyordu:

a.Hu-wen şehrinde kurulan Si-leu (ince söğütler) ilçesi;

b.Tsan-hu-şi-tien şehrinde kurulan Yü-ts’ün ilçesi;

c.Kü-şi boyunun topraklarında kurulan Li-k’i ilçesi;

d.Yen-tse ilçesi; (P. Couvreur, Çince-Fransızca sözlüğünde “Yen-tse, güneybatıda, üzerinden güneşin battığı, Yü-tsüan’ın bulundu­ğu bir dağın adıdır” demektedir.) Yü-tsüan’ın önceki ilçelerden bi­rinin adı olduğunu görmüştük. Bu Yen-tse ilçesi, O-hu boyunun topraklarında kurulmuştu.

e.Wu-li-nan şehrinde kurulan Kü-tsio ilçesi;

f. İ-lan [Yılan] boyu topraklarında kurulan İ ilçesi;

g. Ho-sa-ta şehrinde kurulan Si-hai ilçesi;

h. Huo-hen boyu topraklarında kurulan Çen-si ilçesi;

ı. Fu-lang boyu topraklarında kurulan Kan-t’o ilçesi;

4 - Kie-su Krallığı’nın Şu-man şehrinde kurulan T’ien-ma hüküme­ti. Bu hükümet aşağıda sıralanan iki ilçeden oluşuyordu:

a. Hu-lüan şehrinde kurulan Lo-na ilçesi;

b. Ta-li-po-ho şehrinde kurulan Şu-li ilçesi;

5 - Ku-tu-şe-wu-şa (K. Ku-tu-şe Krallığı’nın başkenti Wu-şa) şehrin­de kurulan Kao-fu (Kabul) Hükümeti. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Kao-fu adı, her ne kadar aslında Kabul’u gösterirse de, T’ang döne­minde Çinliler tarafından Kabul değil, Huttal için kullanılmıştır. Bkz. s. 276] Bu hükümet aşağıda sıralanan iki ilçeden oluşuyordu:

a. Ko-lo-kien şehrinde kurulan Wu-ling ilçesi;

b. Wu-si şehrinde kurulan Hiu-mi ilçesi;

6 - Ki-pin (Kapiça) Krallığı’nın O-ho şehrinde kurulan Siu-sien hü­kümeti. Bu hükümet aşağıda sıralanan on ilçeden oluşuyordu.

a. Lo-man şehrinde kurulan Pi-şo ilçesi;

b. Tsien-na şehrinde kurulan Yin-mi ilçesi;

c. Ho-lan şehrinde kurulan Po-lu ilçesi;

ç. İ-hen şehrinde kurulan Lung-çi ilçesi;

d. Sai-pen-ni-lo-si şehrinde kurulan Wu-i (Wa-yi) ilçesi;

e. Lan-kien (Lamgan?) şehrinde kurulan Lo-lo ilçesi;

f. Pan-çi şehrinde kurulan T’an-t’o ilçesi;

ğ. Pu-peng şehrinde kurulan Wu-li ilçesi;

h. Hu-huan şehrinde kurulan Mo ilçesi;

ı. Pu-lu-kien şehrinde kurulan Hsüan-tu (kapalı geçit) ilçesi;

7 - Fan-yen (Bamyan) Krallığı’nın Lo-lan şehrinde kurulan Si-fung hükümeti (Kiu-T’ang-şu’ya göre, bu hükümet Şi-yüan-yen Krallı-ğı’nın başkenti Fu-li şehrinde kâindi). Bu hükümet aşağıda sırala­nan dört ilçeden oluşuyordu:

a. Kien-na şehrinde kurulan Hie-ku ilçesi; (Bu ilçenin adı, Lü Pu-wei’nin söylediğine göre Ling-lüan’ın içinde on iki ses deliği yap­maya yarayan bambuyu (Hint kamışı) bulduğu Hie nehrini anım­satıyor. Bkz. Sih-ma Ch’ien, Tercüme, cilt. III, s. 643 n.1. Sonraki il­çenin adı doğrudan Ling-lüan’ı anımsatmaktadır);

b. Se-lin şehrinde kurulan Ling-lüan ilçesi;

c. Fo-şi-fu şehrinde kurulan Si-wan ilçesi;

ç. Wei-la-sa-tan şehrinde kurulan K’ien-tun ilçesi;

8 - Şe-han-na Krallığı’nın Yen şehrinde kurulan Yüe-pan ilçesi hü­kümeti. (Çe-han-na = Çaganiyan ile karıştırmamak lazım). Bu hü­kümet Kü-lan (Kurân) şehrinde kurulan Şuang-mi ilçesinden olu­şuyordu.

9 - Hu-şe-kien (Hucikan= Cüzcan) (K. Hu-t’o-kien) Krallığı’nın O-mi şehrinde kurulan K’i-şa ilçesi hükümeti. Bu hükümet aşağıda sı­ralanan on ilçeden oluşuyordu.

a. Man-şan şehrinde kurulan P’ei-li ilçesi;

b. Jui-mi şehrinde kurulan Ta-ts’in ilçesi;

10 - Ta-mo Krallığı’nın Ta-mo şehrinde kurulan Ku-mo (K. Ho-me) ilçesi hükümeti. Bu hükümet Nu-kie şehrinde kurulan Su-i ilçesin­den oluşuyordu.

11 - Wu-la-ho Krallığı’nın Mo-ho şehrinde kurulan Lu-ao ilçesi hü­kümeti.

12 - To-le-kien [647] (Talekan, Belh ile Merv er-Rud arasında) Kral-lığı’nın (K. Hu-mi-to Krallığı’nın) Ti-pao-na şehrinde kurulan Kun-hü ilçesi hükümeti. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Burada sözü edi­len Talekan Kunduz’un doğusunda bulunan şehir olmalıdır.]

13 - Kiu-mi Krallığı’nın Ç’u-çi (K. Ts’u şi) şehrinde kurulan Çe-pa ilçesi hükümeti.

14 - Hu-mi-to (Bugünkü Wahan’a tekabül eder) Krallığı’nın Mo-k’ui (K. Mo-t’ing) şehrinde kurulan Niao-fei ilçesi hükümeti. Bu hükü­met So-le-so-ho şehrinde kurulan Po-ho (Sung Yün tarafından zik­redilen ve Marquart tarafından tanımlanan Eranshahr, s. 223-224) ilçesinden oluşuyordu.

15 - Kiu-yü to-kien Krallığı’nın Pu-şe şehrinde kurulan Wang-t’ing ilçesi hükümeti.

16 - Pers Krallığının Tsi-ling (K. Ling) şehrinde kurulan Po-ssu (Persia) hükümeti.

Batı yakasındaki on altı hükümetin listesini yakından inceleyince, bunun çok daha yaygın bir listenin bir kısmı olduğu görülür. Aslın­da bu liste sadece Toharistan ve güneyindeki memleketleri göster­mekte; Hien-king döneminde (656-660) Çin İmparatorluğu’na ka­tılan Fergana ve Soğdiyana bölgelerinden hiç bahsetmemektedir. Bu çalışmanın dördüncü bölümünde bu konuya tekrar döneceğiz. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Elinizdeki eserin 270-279. sayfaların­da bu notla ilgili bazı bilgileri tashih veya ikmal ettim. - Bu konu­da hiçbir faydalı bilgi bulamadığım şu esere de müracaat ettim: E. Blochet tarafından 1895’de çevrilen İran şehirleriyle ilgili “Şatro-iha-i Airan” (Recueil de Travaux rel. â la Phil. et â l’Arch. Egypt. Et assyr., vol. XVII) ve Jivanji Jamshedji Modi (Bombay, Education So-ciety’s steam press) tarafından tercüme edilen İran şehirleriyle ilgi­li Shatroihâ-i Airân”.]

A-şi-na Mi-şe, Hing-si-wang Kağan (bir zamanlar kabedilmiş olanı artırıp çoğaltan) olarak adlandırıldı ve aynı zamanda hafif süvariler büyük generali ve Kun-ling askeri valisi unvanları ile beş Tu-lu boyunun komutanı unvanlarını aldı.

A-şi-na Pu-çen’e Ki-wang-tsüe Kağan (daha önceleri kesilmiş olanı devam ettiren) adından başka beş Nu-şi-pi boyunun komu­tanlığı ile birlikte, hafif süvarilerin büyük genarali, Meng-ç’i as­keri valisi unvanları verildi. Her biri yüzbin parça ipek aldı. Un­vanları, imparatorluk beraat hamili, yüce kuang-lu unvanlı Lu Ç’eng-k’ing tarafından tevdi edildi.

Ho-lu öldüğünde,184 bir imparatorluk fermanı ile Hie-li’nin mezarının yanına gömülmesi emredildi. Bir taş kitabe üzerine hayatına dair bir özet kazındı.

184 659’da.

A-şi-na Mi-şe de Şe-ti-mi (İstemi) Kağan’ın beşinci kuşak so­yundan geliyordu. Mo-ho-tu şe-hu (Bagatur Yabgu) unvanı aile­sinden mirastı. Çeng-kuan döneminde (627-649) (imparator), komutanlık nişanı taşıyan bir elçi göndererek Mi-şe’ye Hi-li-pi tu-lu Kağan unvanı ve bir tambur ve bir piyade flaması verdi.

O’ndan daha yaşlı olan özkuzeni (ağabeyi) Pu-çen, iktidarı ele geçirmek için Mi-şe’yi öldürmeyi tasarladı. İktidar sallanan Mi-şe, yanına Ç’u-yüe, Ç’u-mi ve kendine bağlı diğer boyları olarak saraya gidip bağlılıklarını sundu. Ona sağ kapı nöbetçi muhafız­larının büyük generali unvanı verildi. Bunun üzerine Pu-çen kendisine Tu-lu şe-hu (Yabgu) unvanını aldı, fakat halkın büyük kesimi onu tanımadı ve itaat etmeyi reddetti. O da kabilesini ala­rak imparatora bağlılığını sunmaya geldi. Kendisine sol askeri koloniler büyük generali unvanı verildi.

Mi-şe, Kao-li’ye karşı düzenlenen sefer sırasında imparatora refakat etti. Orada gösterdiği üstün yararlılıklara karşılık olarak





P’ing-jang185 kaymakamı yapılıp kontluk verildi. Arkasından sağ cenah askeri muhafızlarının büyük generalliğine terfi ettirildi. Daha sonra Ho-lu yenilince ona ve Pu-çen’e kağan unvanı veril­di. Ayrıca yönetimi altına verilen yerlerdeki ts’i-şi (vali) ve daha alt kademedeki bütün memurları atama yetkisi verildi.

185 P’ing-jang, Kore’deki Hpyeng-yang şehrinin adı olabilir. Bununla beraber, Kiu T’ang-şu’nun ortografisi ve üzerinde durduğu tanımla­ma bana daha çok kabul edilebilir gibi geliyor.

Yine aynı yıl (659), Mi-şe, Şuang-ho’da, Çen-çu şe-hu (yab-gu)’ya saldırarak hezimete uğrattı. İki K’üe-ç’o (Kul çur) öldür­dü. Mi-şe ve Pu-çen iyi yönetme kapasitesinden yoksundular. Maiyetlerinin büyük hısmı onlara ihanet etti. Bunlar, Su-le (Kaş-gar), Çu-Kiu-po (Yarkent güneyinde) ve Ho-p’an-to (Sirikul)’da-ki üç beyliğin başında bulunan ve isyan edip Yu-tien (Hotan) beyliğine saldıran ve mağlup eden Tu-man’ın yönetimine girmeyi düşünüyorlardı. Bir imparatorluk fermanı ile sol cenah atlı mu­hafızlarının büyük generali Su Ting-fang’a onu cezalandırması emredildi. Tu-man’ın askerleri Ma-t’u vadisinde savunma düzeni aldılar. Beşinci yılda (660) (Su) Ting-fang şehrin (Tu-man’a bağ­lı) önüne geldi, saldırdı ve itaat altına aldı186.

186 Su Ting-fang biyografisinde (Kiu T’ang-şu, LXXXIII, s. 3, vo) şöyle deniliyor: “O sırada Se-kie k’üe se-kin Tu-man, çeşitli barbar (Hu) halkları üzerinde hakimiyet kurmaya başlamıştı. Yönetimi altında-kileri ve ayrıca Su-le (Kaşgar), Çu-kü-pan (Yarkent’in güneyinde) (T’ang-şu’da daha yaygın şekliyle Çu-Kiu-po) ve Ts’ung-ling (T’ang-şu’da şimdiki Sarıköl’e tekabül eden Ho-p’an-t’o) beylikleri­ni yeniden isyana zorladı. Bir imparatorluk fermanı ile (Su) Ting-fang’a askerlerin başına geçmesi ve uhdesinde sukuneti ve barışı sağlamakla görevli büyükelçi unvanı olduğu halde, gidip, onları ce­zalandırması emredildi. Su Ting fang, Şe-şe ırmağına (Kur-kara-us-su’nun 70 li doğusunda) gelince barbarların Ma-t’u vadisinde sa­vunma düzeni aldıklarını öğrendi. Bunun üzerine on bin seçme pi­yade ve üç bin atlı savaşçı seçerek, büyük bir gizlilik içinde ansızın düşmanı bastırmak için yirmi dört saat boyunca üç yüz li yol kate-dip, ertesi sabah şehrin 10 li batısına ulaştı. Hayli korkuya kapılan Tu-man, askerlerinin başına geçip, muharebeyi şehir dışında kabul etmek amacıyla surlardan dışarı çıktı. Bütünüyle bozguna uğratılan düşman savaşçıları Mo-pao şehrine sığındılar. İmparatorluk ordusuşehrin kapısına dayandı. Gecenin çökmesiyle birlikte ordunun di­ğer kısmı da gelerek şehri dört bir yandan kuşattı. Kuşatma kulele­ri yapmak için ağaçları keserek surların ayağına yerleştirdiler. Ka­çamayacağını anlayan Tu-man, kapıları açtırdı ve elleri arkasına bağlı olarak teslim olmaya geldi. (Su Ting-fang) onu esir alarak do­ğu başkentine (Lo-yang) götürdü. Kao-tsung bizzat Kien-yang sa­lonuna geldi. (Su) Ting-fang, kollarından tuttuğu Tu-man tegin’i ona takdim etti. Böylece Ts’ung-ling’in batı yöresinde barış sağlan­mış oldu.” [s. 307’de ek ve düzeltme: Burada söz konusu edilen Şe­şe nehri Kur-kara-ussu’nun doğusundaki nehir değil, Amu-der-ya’dır. Amu-derya için kullanılan Şe-şe nehrinin adı muhtemelen Arap coğrafyacıların Şaş (Taşkent) nehrine verdikleri isimden kay­naklanmaktadır. (Bkz. Geographie d’Aboulfeda, Reinaud çev., II/78). Bizi burada Şe-şe nehrini Yaksart (Amu-derya) ile özdeşleş­tirmeye iten şey, se-kin unvanına sahip olan Türk kağana Tu-man’ın batı Nu-şi-pi kabilelerinden birinin reisi olmuş olmasıdır. Çünkü buna göre o, Kur-kara-ussu’da değil Amu-derya bölgesinde bulunmak zorundaydı. Tu-man’ın taşıdığı Se-kie k’üe se-kin unva­nı Si-kie k’üe se-kin şeklinde de yazılmaktadır ve beş Nu-şi-pi ka­bilesinden birincisinin şefi A-si-kie k’üe se-kin’le aynı şeydir.]

Lung-şo’nun ikinci yılında (662) Mi-şe ve Pu-çen, askerleri ile birlikte, K’iu-tse (Kuça) Krallığı’nı cezalandırmaya giden Yü-hai bölgesi Genel Valisi (Su) Hai-çeng’e refakat ettiler. Pu-çen, Mi-şe’den nefret ediyor, onun boylarını kendisine bağlamak istiyor­du. Sonunda ona isyana hazırlandığı şeklinde bir iftira attı. (Su) Hai-çeng, bir soruşturma yapacak kabiliyetten yoksundu. Hemen ordusundaki subayları topladı. Yapılan müzakereden sonra, isyan patlak vermeden (Mi-şe’yi) öldürme kararı alındı. Yanında bulu­nan hediyelerin başbuğlara ve kağanlara dağıtılmasını emreden bir imparatorluk fermanı aldığını iddia etti. Mi-şe ve kurmayları gelince, onları tutuklayarak hepsinin kellesini kesti. Mi-şe’ye bağ­lı kabilelerden Şu-ni-şiler ve Pa-sai-kanlar187 ayaklanarak firar et­tiler, fakat (Su) Hai-çeng onları takip ederek itaat altına aldı.

187 Şu-ni-şi’ler beş Tu-lu kabilesine, Pa-sai-kanlar da beş Nu-şi-pi kabi­lesine mensuptular.

Pu-çen, k’ien-fung döneminde (666-667) öldü. Hien-heng’in ikinci yılında (671) (imaparator), Batı T’u-küe’lerinden A-şi-na Tu-çi adlı bir boy beyine halkı arasında huzuru koruyabilmesi için sol atlı muhafızlar büyük generali ve aynı zamanda Fu-yen188 komutanlığı unvanlarını verdi.

188 Fu-yen (veya Fu-ting) hükümetinin Ç’u-mu-kun kabilesinin top­raklarında kurulmuş olduğunu daha yukarıda görmüştük.

İ-fung döneminde (676-678), haksız yere kendisine on kabile kağanı unvanı alan Tu-çi, T’u-po’larla (Tibetliler) ittifak yaparak An- si’yi189 yakıp yıktı. İmparatorluk, sivil memurlar bakanlığın­dan şi-lang P’ei Hing-kien’e onu cezalandırması emretti. (Pei) Hi-ng-kien, bir çatışmaya girmeden onu bir hile ile yakalayabileceği­ni belirtti. Bir imparatorluk fermanı ile (Pei) Hing-kien’e Po-ssu (Persia) kralının oğluna refakat etmek için bir belge verildi ve gü­ya Ta-şi’lerde (Araplar) sukuneti sağlamak amacıyla sadece bu iki barbar190 (liderinin) bölgesinden geçiliyormuş gibi göstermesi emredildi. Tu-çi, herhangi bir hileyi aklından bile geçirmeyerek, oğulları ve kardeşleriyle birlikte P’ei Hing-kien’i ziyarete geldi ve oracıkta hemen tutuklandı. Hien-kien, diğer kabile beylerini de davet ederek tutukladı. Li Çi-fu adlı bir beyin egemenliğine son verip (bütün esirlerle birlikte) (Çin’e) geri döndü. Bu olay, t’iao-lu’nun birinci yılında oldu. (679)191 Bu andan itibaren batı kabi­leleri iyiden iyiye zayıfladılar. Daha sonra (bu iki boya mensup) insanlar günden güne birbirlerinden uzaklaşıp, dağıldılar.

189 Tibet hakkındaki kısa tanıtım yazısında (T’ang-şu, bölüm CCXVI, a s. 3 vo) üçüncü Şang-yüan yılında (676) T’u-po (Tibet) birlikleri­nin, Batı Türkleriyle birleşerek An-si’ye (Kuça) saldırdıkları kayde­dilmektedir.

190 Müteakip notta tercüme edilen metinde, en azından, A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu’nun anlamı ortaya çıkıyor.

191 P’ei Hing-kien biyografisinde (T’ang-şu, Bölüm CVIII, s. 3, n.1) bu olaylar hakkında bazı detaylar verilmektedir: “İ-fung’un ikinci yı­lında (677), on boy kağanı A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu, barbar kabile­lerini kendilerine çekerek isyan ettiler. An-si (Kuçalılar) ve T’u-po (Tibetliler)’lar da onlarla ittifak kurdular. İmparatorluk sarayı onla­rı cezalandırmak istedi. (P’ei) Hing-kien konuyla ilgili görüşmeler sırasında şöyle dedi: “T’u-po (Tibetliler)’ların isyanı, aşırı öfke ile patlak vermiştir. (Li) King-hsüan bozguna uğratıldı. (Liu) Şen-li kellesini kaybetti. Batı memleketlerinde ortaya çıkacak yeni olay­larda bunların sakin olması beklenebilir mi? Şimdi Pers kralı öldü. Oğlu Ni-nie-şe başkentte esir. Onu yeniden tahta çıkarmak için el­çi gönderiyormuş gibi yapalım. Bu iki barbarın (yani A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu) (topraklarından) geçeceğimize göre, bu sırada bu işi halledecek bir fırsat yakalarsak, fazla bir zahmete katlanmadan çok şanlı bir sonuç olabiliriz.” İmparator bir ferman çıkarıp (Pei) Hing-kien’e gönderdi. Ona verilen bir belgede barışı sağlamak ve Ta-şi’le-ri (Tazi=Araplar) yönetmekten sorumlu özel elçi atandığı belirtile­rek, Pers kralına yol göstermek için gittiği belirtildi. (P’ei Hing-ki­en ve adamları) Mo-ho-yen çölünü (Yü-men kuan’ın kuzeyinde, Hami’nin güneyinde; bkz. Vie, çev. Julien, s. 17. Julien bu kelimeyi yanlışlıkla Mo-kia-yen olarak yazmaktadır.) geçerken, kum fırtına­sı nedeniyle gündüz ortalık kapkaranlık oldu ve rehberler yollarını kaybettiler. Generaller ve askerler aç ve perişan oldular. (P’ei) Hing-kien kamp kurarak kurban töreni düzenledi. Arkasından ya­kınlarda bir su kaynağı olduğunu bildirdi. Böylece ordu biraz sa-kinleşti. Bir anda bulutlar dağıldı ve rüzgar dindi. Birkaç yüz adım­lık mesafede bol su ve yeşillik bir yer bulundu. Oraya gelenlerin hiçbiri burasının neresi olduğunu bilemediler. Ordunun büyük bir kesimi (P’ei Hing-kien’e) hayran kalarak onu General Öl-şi [Ör-şi] (M. Ö. 102’de Ta-yüan’ı fetheden Li Kuang-li)ye benzetti. Si ilçesi­ne (Yar-hoto, Turfan yakınlarında) geldiklerinde barbarlar onları şehir dışında karşılamaya geldiler. (P’ei) Hing-kien, bin kadar seç­kin adamına onları takip etmelerini emretti. Herkesin gözü önün­de aşırı sıcaklar nedeniyle çok ileri gidemeyeceklerini, sonbaharı beklemek üzere burada kamp kuracaklarını bildirdi. Casusları va­sıtasıyla meseleyi öğrenen (A-şi-na) Tu-çi, (P’ei Hing-kien’i püs­kürtmek için) hiçbir hazırlık yapmadı. (P’ei) Hing-kien hiç acele etmeden dört garnizon (Kuça, Hotan, Kaşgar, Karaşar) kumanda­nını bir av partisine çağırıyormuş gibi kandırarak huzuruna getirt­ti. Onlara, “Öyle bir av partisi düşünüyorum ki, hiç unutulmayacak olaylar yaşanacak. Kim benimle gelmek ister?” dedi. On bin kadar genç savaşçı onunla gelmek istedi. Daha sonra birliklerini askeri yürüyüş nizamına sokarak günlerce cebri yürüyüş yaptırdı. (A-şi-na) Tu-çi’nin ordugâhına on li kadar mesafeye geldiği zaman, ön­den (Tu-çi’yi) tanıyanlardan bazılarını göndererek hal ahvalini sor­durdu. Bunlar aniden saldıracak insanlar gibi değil, dostâne niyet­lerle gelen kişiler gibi davrandılar. Arkasından, gizlice Tu-çi’ye adamlar göndererek yanına çağırttı. Tu-çi, daha önce Çi-fu ile son­bahar geldiğinde elçinin geçişini engelleme konusunda anlaşmıştı. Fakat gelenin bir ordu olduğunu öğrenince, paniğe kapılarak ne ya­pacağını bilemedi. Beşyüz genç savaşçıyla birlikte (P’ei Hing-kien’i) ziyaret etmek üzere kampa geldi ve oracıkta tutuklandı. Aynı gün (P’ei Hing-kien) direktifleri almaya gelmeleri için çeşitli boyların reislerine emir anlamına gelen oklar gönderdi. Böylece hepsini ya­kalayarak Sui-şe (Tokmak) şehrine götürdü. Seçkin süvarilerden bir kısmını ayırarak, onları Çi-fu’ya ansızın saldırmaları için gerek­li silah ve gereçle donattı. Yolda Çi-fu’nun bir ajanını yakaladı ve onu liderine haber vermesi, Tu-çi’nin nasıl olup da esir düştüğünü anlatması için geri gönderdi. Çi-fu bunun üzerine teslim oldu. Son­ra esirlerle beraber başkente döndüler. Generaller ve subaylar, bu şanlı seferin anısına ve (P’ei Hing-kien) onuruna Sui-şe (Tokmak) şehrinde taş üzerine bir kitabe kazıdılar”. Kiu T’ang-şu’ya göre, (Bölüm V, s. 6, vo) P’ei Hing-kien esir aldığı A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu ile birlikte 679 yılının dokuzuncu ayında geri döndü. P’ei Hing-kien biyografisi (T’ang-şu, Bölüm CVIII) daha sonra bu generalin A-şi-te Wen-fu, Feng-çi, Ni-şu-fu ve A-şi-na Fu-nien adlı Batı Türk başbuğlarına karşı sefere çıktığını anlatır. Bu metinde va­zıh bir şekilde A-şi-te Wen-fu ve Feng-çi’nin iki ayrı şahıs olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla, Feng-çi’nin şahıs adı olduğunu redde­den Hirth’in görüşüne katılmıyorum. (Nachworte, s. 54, n.1) Büyük lider Feng-çi, A-şi-te Wen-fu’dan bir yıl önce esir edilmişti. [s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien (CCII, s. 9 r°, 679 yılının 10. ayı) A-şi-te’nin zâti adı Wen-fu olan kişinin soy adı, Feng-çi’nin ise bir kabile reisinin zati adı olduğunu belirtmektedir. Demek ki Feng-çi oldukça iyi bilinen bir kişidir.]

P’ei Hing-kien biyografisi hemen ardından Batı Türklerine geri dönmekte: “Yung-şun’un birinci yılında (682) on T’u-küe boyu (li­deri) Kiu-po ayaklandı. (P’ei Hing-kien) yeniden Kin-ya (Kiu T’ang-şu’daki gibi Bölüm LXXXIV) bölgesi genel valiliğine getirildi, fakat yola çıkmadan önce öldü. Öldüğünde 64 yaşındaydı.” Diğer olaylar hakkında Wang Fang-i biyografisinde daha ilginç ay­rıntılar bulunuyor. (T’ang-şu, CXI, s. 2 vo): P’ei Hing-kien, Çi-fu’yu cezalandırdığı zaman (677’de) imparatora (Wang Fang-i’nin) kendi­sinden sonraki ikinci adam olmasını ve ona An-si’yi yönetmekten sorumlu askeri vali unvanı verilmesini teklif eder. Böylece önceki askeri vali Tu Huai-pao, T’ing ilçesi valiliği görevine geçirilir. (Wang) Fang-i, Sui-şe’de (Tokmak) surları inşa eder. Her cephede üç dervâze vardı. Çıkışları gizlemek amacıyla kıvrımları ve döne­meçleri büyük beceri ile yapılmış ve iş elli günde bitirilmişti. (Bun­lar T’ang-şu’ya göre 679 yılında olur (XLIII, B, s. 8 ro) Batı yakası­nın Barbar’ları (Hu) onu çok incelerler ama durumunu ortaya çıka­ramazlar. Bütün değerli malları hediye olarak sunarlar. Az bir zaman sonra (Wang) Fang-i, T’ing ilçesi valiliğine geçirilir ve (Tu) Huai-pao, An-si (Kuça) hükümetine karşı Kin-şan askerî valisi unvanını değiştirir. Böylece barbarların (fan-jung) dostluğu kaybedilir. Yung-şuan döneminin başında, (682) On Boy (lideri), A-şi-na Kü­pü çur ayaklanarak Kung-yüe şehrine saldırdı. (Wang) Fang-i bir ordu ile hareket ederek onu İ-li nehri yakınlarında yendi ve bin kel­le kesti. Fakat bir anda üç Yen-mien kabilesine mensup yüz bin as­ker peyda oldu. (Wang) Fang-i o sırada Jo-hai (Issık Göl) yakınla­rında kamp kurmuştu. Muharebeyi kabul etmek üzere ilerlediği sı­rada koluna bir ok isabet etti. Kemerinden kısa bıçağını çıkardı ve oku kesip attı. Etrafındakiler (onun yaralandığının) farkına varma­dılar. Emri altındaki birçok barbar, (Wang) Fang-i’yi yakalamayı ve düşmanla işbirliği yapmayı düşünüyordu. (Wang ) Fang-i hepsini çadırında bir toplantıya çağırıp, onlara büyük ihsanlarda bulundu. Onları birbiri ardı sıra istihkâmların dışına çıkarıp işbirliği yapmak­la suçladı. Bu sırada çok güçlü bir rüzgar esiyordu ve borazan ve da­vul sesleri arasında onların çığlıkları duyulmuyordu. Böylece 70 ki­şi öldürdü. Daha sonra süvarilerini başka bir yoldan Yen-mien’lere ansızın saldırması için gönderdi. Bu hareket karşısında paniğe kapı­lan Yen-mienler bozuldular. Wu-hu, askerlerini toplayıp kaçtı. Ara­larında T’u-k’i-şi (Türgiş) liderinin de bulunduğu üç yüz adamı esir aldılar. Batı barbarları böylece dehşete kapılıp itaat ettiler.

Böylece (imparator), tam olarak (babalarının) komutanlıkla­rında halefi ve Kağan unvanına sahip olabilmeleri için Mi-şe’nin oğlu Yüan-k’ing’i, tso-yü-kien muhafızlarının generali rütbesine ve Pu-çen’in oğlu Pu-li şad Hu-şe-lo’yu ise yu-yü-k’ien muhafız­larının generali rütbesine terfi ettirdi. Yüan-k’ing, ayrıca ‘krallığın barışı sağlayan büyük generali’ olarak atandı ve ‘sol atılgan mu­hafızlar büyük generali’ görevlerini yüklendi. İmparatoriçe Wu, haksız yere iktidarı ele alınca, bu iki kişi, çeşitli barbar liderleri­nin başına geçerek Jui-tsung’a Wu192 soyadının verilmesini öner­diler. Hu-şe-lo’ya yeni Ki-çung-şi-çu Kağan (Hükümdarına hiz­met için sadakatini tüketen kağan) unvanı verildi. Ç’ang-şu dö­neminde (692-693) Yüan-k’ing, veliaht prensi ziyaret etmekle suçlandı. Lai Tsün-ç’en tarafından iftira atıldı ve vücudu bin par­çaya bölündü. Oğlu Hien ise Çen ilçesine sürgün edildi.

192 690’da - diye yazar T’ung kien tsi lan, - aralarında dört ana boya mensup barbarların da bulunduğu altmış binden fazla kişi, impara-toriçeye bir dilekçe ile başvurarak, onun soyadı Wu olduğundan, hanedan soyadının (ve arkasından imparator Jui-tsung’unkinin) ar­tık Li yerine Wu olmasını istediler. Bu vesileyle, teşebbüsü başlatan Hu-şe-lo’yu ödüllendirmek için ona “Hükümdarına hizmet için sa­dakatini tüketene kadar harcayan Kağan” unvanı verildi.

Ertesi yıl, Batı T’u-küe’leri A-şi-na T’ui-tse’yi kağan ilan ettiler ve arkasından T’u-po (Tibetliler)’larla ittifak kurarak Wu-wei böl­gesini yakıp yıktılar. Büyük genel vali Wang Hiao-kie onlarla Ling-ts’üan ve Ta-ling boğazlarında savaşarak mağlup etti.193 Ayrı­ca Sui-şe (Tokmak) hakimi Han Si-çung, Ni-şu se-kin,194 T’u-küe-şi Çe-han ve Hu-lu’yu mağlup ederek Tibetlilerden Ni-şu-mo-si195 şehrini zaptetti.

193 (s. 308’deki ek ve düzeltme: 694 yılının ikinci ayında Wang Hiaokie Tibetlileri mağlup etti. Bkz. Tse-çi t’ung kien.)

194 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Burada sözü edilen Ni-şu sekin, dör­düncü Nu-şi-pi kabilesinin A-si-kie ni-şu se-kin unvanı taşıyan reisi olmalı.)

195 692’de, Tibet hakkındaki bir kısa açıklama notunda, (T’ang-şu, XVI, a, s. 4 v°) şöyle denilmektedir: Tibetli hükümdarı Pu-lüan-tsan (Bo-lun-can), T’u-küe’lerin sözde kağanı A-şi-na T’ui-tse ile birleşerek güneyden istilaya girişti. Ling-ts’üan’da Wang Hiao-Kie’ye karşı savaştı, fakat yenildi ve geri çekildi. Sui-şe’yi (Tokmak) yönetmekle görevli komiser Han Se-çung, Ni-şu-mo-si kentini yer­le bir etti.

Aynı kısa notta, Tibetliler’in 696’da, Çin’e on boyun topraklarını, yani Batı T’u-küe’lerini paylaşmayı önerdikleri belirtilmektedir. Çin beş Tu-lu boyunu, Tibetliler de beş Nu-şi-pi boyunu alacaktı. Fakat bu teklif kabul edilmedi. Bkz. Bu çalışmanın üçüncü bölümündeki Kuo Yüan-çen biyografisi.

Şeng-li’nin ikinci yılında (699), Hu-şe-lo sol muhafızlar bü­yük generali ve aynı zamanda Batı barış ordularının büyük genel komutanı olarak atandı. Ayrıca kendi ülkesindeki insanların hu­zurunu sağlamakla görevlendirildi.196

196 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Aynı olay Tse-çi t’ung kien’de şu şe­kilde anlatılmaktadır: (Onbirinci ayın kendisiyle başladığı) birinci kiu-şe yılının on ikinci ayında, efendisine sadakatini ispat için tüm gayretini sarfadan kağan Hu-şe-lo batıda huzuru sağlayan ordunun büyük yönetici generali atanarak Sui-şe (Tokmak) garnizonunu al­dı.)

Bu sırada, Wu-çi-le197 [Baga-tarhan, Mo-ho Takan] askeri yönden oldukça güçlenmişti. Bu yüzden Hu-şe-lo, (ülkesine) ge­ri dönmeye cesaret edemedi. Komutası altındaki altmış veya yet­miş bin adamıyla Çin topraklarına geçti ve Ç’ang-an’da öldü. Ye­rine geçen oğlu Huai-tao sağ askeri muhafızları generali rütbesi­ne terfi ettirildi.

197 T’u-k’i-şi (Türgiş) lideri. Daha ileride görülecek.

Ç’ang-an döneminde (701-704) Hing-si Wang Kağan’ın198 halefi olan A-şi-na Hien, sağ cenah atlı muhafızları büyük gene­rali olarak, huzuru sağlamak, halkı yönetmek ve on boyu teselli ederek kendine bağlamakla sorumlu büyük elçi ve Pei-t’ing (Biş-balık)’in genel valisi olarak görevlendirildi.

198 Yani A-şi-na Mi-şe

Dördüncü yıl (704) Huai-tao, on boy kağanı ve aynı zamanda Meng-ç’i askeri valisi olarak atandı.

Az bir zaman sonra Hien, Tsi-si’nin ‘tsi-tu-şi’ rütbesine yüksel­tildi. On kabilenin reisi Tu-tan isyan edince Hien ona saldırdı ve kellesini keserek saraya gönderdi. Sui-şe’nin (Tokmak) batısında otuz bin çadır toplayarak onları imparatorluğa bağladı. Bunun üzerine imparatorluk mührüyle mühürlenmiş bir nâme ile tebrik edildi. Ko-lo-lu (Karluk), Hu-lu199 ve Şu-ni-şi kabileleri Çin’e itaat arzettikten sonra Mo-ç’o (Kapagan Kağan) tarafından istila ve talan edildiler. Hien, Ting-yüan bölgesi büyük genel valisi atandı ve Pei-t’ing askeri valisi T’ang Kia-hui ve diğerleriyle bir­likte (Mo-ç’o’ya) önden ve arkadan saldırmakla görevlendirildi.

199 Kesinlikle Hu-lu-wu olarak okumak lazım. Hu-lu-wular ve Şu-ni-şiler beş Tu-lu boyundan ikisidir.

Bu sırada T’u-k’i-şi’ler (Türgiş) sınırda hüküm süren hoşnut­suzluktan yararlanmaya kalkınca, Hien takviye kuvvetler istemek için bizzat saraya geldi. Fakat Hsüan-tsung onun taleplerini ka­bul etmedi. Sol askeri muhafızlar çung-lang-tsiang’ı Wang Hui’ye; bir komutanlık belgesi almasını, (bu bölgelerde) huzuru sağlamasını ve Kü-pi-şe200’lerin çur’u ve T’u-k’i-şi (Türgiş)’lerin komutanı olan Su-lu’ya “krallığı kayıran dük” unvan beratını ver­mesini emretti. Bununla beraber T’u-k’i-şi’ler zaten Po-huan ve Ta-şe201 şehirlerinde yerleşiktiler ve dört garnizonu202 ele geçir­meye hazırlanıyorlardı. Bu durum karşısında (T’ang) Kia-hui, An-si ikinci büyük askeri valisi olarak atandı. Üç Ko-lo-lu (Kar­luk)203 kabilesi savaşçılarını harekete geçirerek Hien’le birlikte Türgişlere saldırdı. Bu olaylar 717 yılında vukû buluyordu.

200 Daha ilerde bu kişinin hikayesini göreceksiniz.

201 Po-huan=Yeke-arık, Ta-şe=Aksu. Bkz. Güzergâh I.

202 Kuça, Kaşgar, Hotan, Karaşar

203 Üç Karluk boyu, birincisinin adı Mu-lo ve hatta Mu-la, ikincisinin adı Ç’e-si ve hatta P’o-fu, üçüncüsünün adı Ta-şi-li’dir.

İmparator, plan yapmalarında yardımcı olması amacıyla Wang Hui’nin görevlendirilmesi için ferman vermek niyetindeydi. Fa­kat Ying ve T’ing adlı iki danışmanı şöyle dediler: “Türgişler, Ko-lo-lu (Karluk)lara karşı ayaklandılar ve onlara saldırdılar. Orada barbarlar birbirlerini yiyorlar. İmparatorluğun kesinlikle ortada gözükmemesi gerekir. Çünkü daha büyük olan yaralanacak, da­ha küçük olan da yok olacak. Her ikisi de bizim için avantajlıdır. Zaten Wang Hui oraya düzeni sağlamaya gitti. Oraya askerleri sokmaya gerek yok.” Böylece bu projeden vazgeçildi. (A-şi-na) Hien, sonuçta So-ko’nun kötülüklerini ve gücünü frenleyememe-si yüzünden kendi kabuğuna çekildi ve Ç’ang-an’da öldü.204

204 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Burada So-ko adı tarihçinin bir hatası olarak girmiştir. Su-lu olması gerekir, çünkü So-ko 711’de ölmüştü.)

Türgiş T’u-ho-sien yenilmiş olduğundan205 Huai-tao’nun oğ­lu Hin on boy Kağanı, k’ai-fu-i-t’ung-san-se, Meng-ç’i askeri vali­si olarak atandı ve Leang Krallığı’nın fu-jeni olan karısı Li’ye ise bir fermanla Kiao-ho prensesi unvanı verildi. Onlara refakat et­mesi için birlikler gönderildi. Sui-şe (Tokmak)’nin batısında, Kü-lan206 şehrine geldiklerinde, Hin, Türgiş Mo-ho (Baga) Tarkan tarafından öldürüldü. Kiao-ho prensesi ve oğlu Çung-hiao kaça­rak (Çin’e) geri döndüler. (Çung-hiao’ya) tso-ling-kün-wei-yüan-wei-tsiang-kün unvanı verildi. Böylece Batı T’u-küe’leri tarihi ka­panmış oldu.

205 739’da. Daha ileriye bakınız.

206 Talas’ın 60 li doğusunda. Bkz. Güzergâh-II.

Türgiş Wu-çi-le, Batı T’u-küe’lerinden ayrılan bir boydandı. Ho-lu ezilip ortadan kaldırıldıktan sonra her iki boyun207 ka­ğanlarının hepsi önceleri gelip imparatorun hizmetine girmiş­lerdi. Artık barbarların kağan olacak veliahtları kalmamıştı. Wu-çi-le, Hu-şe-lo’ya bağlıydı ve Mo-ho (Baga) tarkan unvanı­na sahipti. Hu-şe-lo oldukça zalimdi. Halk onu sevmiyordu. Ay­rıca Wu-çi-le emrindekilere huzur vermesini biliyordu. Prestiji vardı ve güven veriyordu. Bütün barbarlar ona boyun eğmiş ve bağlanmışlardı. Her biri yedi bin askere komuta eden yirmi ko­mutanlık kurdu. Sui-şe’nin (Tokmak) kuzeybatısında oturuyor­du. Fasılalarla (tedricen) Sui-şe (topraklarını) fethettikten son­ra karargâhını oraya nakletti. Sui-şe (Tokmak) vadisine “büyük ordugâh”, Kung-yüe şehrine ve İli nehrindekine de “küçük or­dugâh” adı verildi. Toprakları doğuda, Kuzey T’u-küe’leri ile sı­nırdaştı. Batıda, çeşitli Hu boyları, doğuda Si (Turfan) ve T’ing (Guçen yakınlarında) ilçeleri ile doğrudan sınırdaştı. Hu-şe-lo’-nun bütün topraklarını ilhak etmişti.

207 Tu-lu ve Nu-şi-pi boyları.

Şeng-li’nin ikinci yılında (699) oğlu Çe-nu’yu saraya saygı sunmaya gönderdi. İmparatoriçe Wu onu saygıyla karşılayarak oldukça cesaretlendirdi. Şen-lung döneminde (705-706) ona Hu-ai-te bölgesi kralı unvanı verildi. (Bu bölgesel kral unvanı Türgiş kağanı Wu-çi-le’ye 706 yılında verildi). Aynı yıl Wu-çi-le öldü.

Wu-lu ilçesinin komutanı olan oğlu So-ko, sol askeri muhafız­lar büyük generali olarak atandı. So-ko, babasının yerine geçerek kendisine bir asalet unvanı aldı. Bu sırada üç yüzbin seçkin aske­ri vardı. Bir imparatorluk buyruğu ile on boyların kağanı A-şi-na Huai-tao’ya bir komutanlık alameti alması ve bunu ona vermesi emredildi. Ona ayrıca saraydan dört kız hediye edildi.

King-lung döneminde (707-709), So-ko saraya şükranlarını sunmak için bir elçi gönderdi. Çung-tsung, onun şerefine bizzat iç salona kadar geldi. O, Wan-ki-yü-lin (bölüğünden) iki muha-fız208 ile içeri alındı ve huzura kabul edildi. İmparator onu kon­for içinde ağırladıktan sonra geri gönderdi.

208 T’ang saray protokolüne göre salonun alt tarafındaki askeri muha­fızlara çang denirdi. Bkz. K’ang-hi sözlüğü.

Bütün bunlar olurken, So-ko generallerinden küe-ç’o (Kül-çur) Çung-tsie ile bozuştu. Acımasız bir savaşa tutuştular. So-ko, Çung-tsie’nin suçlarını açıklayarak başkentte tutuklanmasını is­tedi. Çung-tsie, başdanışman Tsung Ç’u-k’o ve bazılarını bin al­tın vererek safına çekmeyi başardı. Saraya teslim olmamak ve So-ko’dan öç almak maksadıyla ona karşı düzenlenecek bir saldırıda T’u-po’lara (Tibetliler) rehberlik etmek istediğini bildirdi. (Tsung) Ç’u-k’o bu sırada hükümeti idare ediyordu. Yü-şi-çung-ç’eng Feng Kia-pin’i bir komutanlık beratı alarak, gidip bu işi dü­zene sokmakla görevlendirdi. (Feng) Kia-pin, Çung-tsie ile mu­habereye başladı. Fakat So-ko mektubu ele geçirdi ve hemen (Feng) Kia-pin’i öldürttü. Küçük kardeşi Çe-nu’yu askerlerin ba­şında sınır boylarında baskın yapmaya gönderdi. An-si genel va­lisi Niu Şi-tsiang Ho-jao şehri yakınlarında onunla savaştıysa da, yenildi ve öldürüldü209. (So-ko), ibret olsun diye (Tsung) Ç’u-k’o’nun kellesini kesmek isteğini bildirdi. Büyük askeri vali Kuo Yüan-çen saraya bir rapor göndererek, So-ko’nun tutumunun doğru olduğunu ve talebinin yerine getirilmesini belirtti. Yayınla­nan bir imparatorluk fermanıyla talep yerine getirildi210 ve böy­lece batı toprakları huzura kavuştu.

209 708’de.

210 Kiu T’ang-şu’nun (VII, s. 670) kaydına göre King-lung’un üçüncü yılının(709), yedinci ayının ping-ç’en günü, So-ko saraya bağlılığı­nı bildirmek için bir elçi gönderdi. Ayrıca, jen-wu gününde yani yirmi altı gün sonra, imparator, bir elçi göndererek atlı muhafızlar baş generali ve aynı zamanda Kin-ho kralı ve Wei-wei-k’ing unvan­ları olan T’u-k’i-şi (Türgiş) Şu-çung’a Kui-hua Kağan (Değişime Uyan Kağan) unvanı verdi. Şu-çung (yani yerleşmiş düzene sada­kati gözeten) ile So-ko muhtemelen aynı kişidir. [s. 308’deki ek ve düzeltme: Şu-çung ile So-ko’nun özdeşleştirilmesi, So-ko’nun kü­çük kardeşi Çe-nu’nun kralın küçük kardeşi Şu-çung olarak çağı­rıldığını belirten Tse-çi t’ung kien’in (CCXIV, sonunda) bir metniy­le kanıtlanmıştır.]

Daha sonra (So-ko) boylarının yönetimini Çe-nu ile paylaştı. Halkının az olduğundan şikayet eden Çe-nu ayaklanarak, Mo-ç’o (Kapagan Kağan)a sığınıp, ona ağabeyine saldırması teklifinde bulundu ve bunun için ona rehberlik edeceğini bildirdi. Mo-ç’o, Çe-nu’yu alıkoydu ve yirmi bin kişilik bir orduyla So-ko’ya saldı­rarak esir etti. Mo-ç’o, dönüşünde Çe-nu’ya “Sen ve kardeşin bir­birinize destek olmayı bilemediniz, tam bir sadakatle bana nasıl hizmet edeceksiniz?” dedi ve ikisini de öldürttü.

***

T’u-k’i-şi (Türgiş)’lerden ayrılan Kü-pi-şe boyunun ç’o (çur)’su olan Su-lu, halkının geri kalan kısmını toplayarak kendi­ni kağan ilan etti.211 Su-lu, halkına iyi davranıyordu. Zamanla boy­lar ve kabileler onun çevresinde toplanmaya başladı. Böylece hal­kının nüfusu 300 bine ulaştı; batı yöresinde yeniden bir güç ha­line geldi. Beşinci k’ai-yüan yılında (717), ilk defa saraya itaatini arzetmeye geldi. Ona sağ askeri muhafızları büyük generali ve Türgişlerin komutanı unvanları verildi. Hediyeleri ise geri çevri­lerek kabul edilmedi. Askeri muhafızlar çung-lang-tsiang’ı (ko­mutanı) Wang Hui’ye bir komutanlık alameti alarak gidip, Su-lu’ya tso-yü-lin büyük generali unvanı, krallığı kayıran dük un­vanı ve içinde çiçekli ipekten bir kısa pelerin, metal işlemeli bir kemer, balık şeklinde bir para kesesi bulunan yedi eşyayı vermek ve onu Kin-fang sancağı büyük yöneticisi olarak atamak üzere görevlendirildi.

211 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien, Su-lu’nun hakimi­yeti ele geçiriş tarihi olarak 716 yılının sekizinci ayını göstermek­tedir.)

Bununla birlikte (Su-lu) ikiyüzlü ve hilekâr idi. T’ang’lara gö­nülden bağlı değildi.212 Göğün Oğlu, onu sadık kılmak amacıyla Ona Çung-şun Kağan (sadık ve itaatkâr Kağan) lâkabını verdi. Aradan bir veya iki yıl geçtikten sonra elçileri saraya elçiler gön­dererek hediyeler sundu. İmparator, A-şi-na Huai-tao’nun kızına, Kiao-ho prensesi unvanı vererek Su-lu’ya eş olarak gönderdi. Türgişler o yıl An-si’ye (Kuça) satılık at getirmişlerdi. Türgiş el­çisi, Tu Sien’e prensesin bazı isteklerini iletti. Adam buna çok kız­dı ve “A-şi-naların kızı nasıl bana talimat vermeye cüret eder?” dedi. Elçisini değnekle dövdü ve (Su-lu213’ya) cevap vermedi. Öf­keye kapılan Su-lu, gizlice T’u-po’larla (Tibetliler) ittifak kurdu ve hemen ordusunu toplayıp Si (Turfan) garnizonunu yağmaladı. Arkasından An-si (Ku-ça) şehrini kuşattı.214 Bu sırada (Tu) Sien hükümet edeceği (saraya) girmiş bulunuyordu. Onun yerine as­keri vali olarak atanan Çao İ-çeng surlara çıktı (savunma düzeni aldı) ve uzun bir süre sonunda bir huruc yaptıysa da mağlup ol­du. Evcil hayvanları toplayan, insanları esir eden Su-lu, tahıl stoklarını (yanındakilere) dağıttı215. Daha sonra (Tu) Sien’in dev­let müşaviri olduğunu öğrenince geri çekildi.

212 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien’e göre Su-lu 718 yı­lının beşinci ayında sol yü-linlerinin baş generali ve Kin-fang san­cağı büyük müfettiş komiserinin görevlerini yerine getiren devlete bağlı dük unvanları aldı. 719 yılının onuncu ayında çung-şun ka­ğan (sadık ve itaatkâr kağan) unvanı verildi. 742 yılının on ikinci ayında ise A-şi-na Huai-tao’nun kızıyla evlendi.)

213 Tu Sien biyografisi (T’ang-şu, XXVI, s. 4 r° ) bu olaylarla ilgili hiç­bir bilgi vermiyor. Bununla birlikte, Tu-sien’in T’u-küe’lerle ilişki­lerine dair bazı bilgiler var: “Dördüncü k’ai-yüan yılı (716), (Tu Si-en) müfettiş komiser olarak, Tsi-si (bölgesindeki) askeri kolonileri teftişe geldi. O sırada An-si ikinci valisi Kuo K’ien-kuan ve Batı T’u-küe’lerinin kağanı A-şi-na Hien ile garnizonunu korumakla görev­li elçi Liu Hia-k’ing birbirinden davacı idi. İmparator, (Tu) Sien’e konuyu soruşturma emri verdi. Türgişlerin otağına gelen Tu Sien konuyla ilgili tanıklar aradı. Barbarlar Tu Sien’e altın hediye ettiler, ama o hediyeleri reddetti. Bunun üzerine yanındaki kişiler ona, “Siz uzak bir bölgeye gönderildiniz. Barbarlarla iyi geçinmemiz gerekir” dediler. Sien, bu sözler üzerine altınları kabul etti, fakat on­ları gizlice çadırının altına gömdü. Barbarların topraklarından çı­kınca, bir mektup göndererek altınları onlara verdiğini ve geri ala­cağını bildirdi. Tu-küe’ler buna çok öfkelendiler ve onu ele geçir­mek için çölü geçtilerse de ulaşamadılar.

(Tu Sien) dönünce ki-şi-çung rütbesine terfi ettirildi, fakat annesi­nin ölümü yüzünden görevi bıraktı. O sırada, An-si askeri valisi Çang Hiao-sung, T’ai-yüan valisi olarak atandı. İnsanlar, An-si’ye elçi olarak Tu Sien gönderilmeliydi, barbarlar onun dürüstlüğü kar­şısında eğilir ve daha şimdiden bundan yakınıyorlar diyorlardı. Bu­nun üzerine Tu Sien’in üzerindeki matem elbisesi çıkarıldı ve hu-ang-men şi-lang ve aynı zamanda An-si ikinci büyük askeri valisi olarak atandı. (T’ung kien kang mu’ya göre bu atama on ikinci k’ai-yüan yılının (724) üçüncü ayında yapıldı.) Ertesi yıl Yü-t’ien (Ho-tan) hakimi Wei-ç’i-t’iao çeşitli T’u-küe teginleriyle ayaklanmak için bir anlaşma yaptı. Bunu bir şekilde öğrenen Tu Sien askerleri­ni göndererek onun kafasını kestirdi. Akrabaları ve taraftarları da tamamen yok edildi. Başka bir tegin atandı ve böylece Yu-t’ien (Ho-tan) sükûnete kavuştu.

214 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien, Kuça kuşatmasını şu sözlerle anlatmaktadır: 727 yılındaki aralık ayda, Tibet btsanposu ve Türgiş Su-lu An-si (Kuça) şehrini kuşattılar. An-si ikinci askeri valisi Çao İ-çeng onlara saldırarak mağlup etti.)

215 Bu olay 727’de geçmektedir. Bkz. Kiu T’ang-şu (VIII, s. 11 r°): On beşinci k’ai-yüan yılı (727) (bu yılın dokuzuncu ayından sonra ge­len) artık ay, Keng-tse günü, T’u-k’i-şi (Türgiş) Su-lu ve Tibetli btsanpo, An-si (Kuça)’yi ele geçirdiler; fakat ikinci büyük askeri va­li Çao Kui-çeng onlara saldırarak geri püskürttü.

Daha sonra, yabgu Şi-çi A-pu-se’yi saygılarını sunmak üzere saraya gönderdi216. Hsüan-tsung, onu kabul ederek onuruna bir ziyafet tertipledi. A-pu-se saraya geldiğinde Doğu T’u-küe’lerin-den bir elçinin de orada bulunduğunu görde. Tu-küe elçisi Tür-giş elçisiyle öncelik konusunda tartıştı ve “Türgişler küçük ka­ğanlıktır ve esasen Tu-küe’lerin tebaasıdır. Bu yüzden birinci sıra­da duramaz” dedi. Su-lu’nun elçisi ise, “Ziyafet benim onuruma verilmiştir. İkinci sırayı almayacağım” karşılığını verdi. Bu du­rumda bir çadır batıda, bir çadır da doğuda kuruldu. Su-lu’nun elçisi batıdakinde yerini aldı. Böylece şölen icra edilebildi.

216 730’da.

Önceleri Su-lu adamlarını sever ve iyi davranırdı. Karakteri özenli ve hoşgörülü idi. Her muharebeden sonra elde edilen gani­meti beylerine dağıtırdı. Bu nedenle başka boylar da ona bağlan­mıştı. Ondan hoşnuttular ve bütün güçleri ile kendilerini ona ada­mışlardı. Daha sonra T’u-po’lar (Tibetliler) ve T’u-küe’lerle tema­sa geçti. Her iki hakan da bir kızlarını ona eş olarak verdiler. Böy­lece üç krallığın kızları aynı sırada “katun” (prenses) oldular. Oğullarından birçoğu şe-hu (yabgu) unvanı aldı. Masrafları her geçen gün arttı. Halbuki hazinesinde yeterli parası yoktu; yaşlan­mıştı; endişeli, zavallı ve desteksizdi. Bu nedenle ganimetleri elin­de tutmayı ve dağıtmamayı tercih etti. Beyleri kendisini terketme-ye başladılar. Arkasından geçirdiği bir felç hastalığı yüzünden or­ganlarından biri tutmaz ve işlemez hale geldi. Bu sırada iki büyük boyun reisleri olan Mo-ho (baga) tarkan ve Tu-mo-çi oldukça güç­lüydü. Soylarının So-ko’dan geldiğini söyleyen adamları sarı boy­lar olarak, Su-lu’nun boyları de kara boylar olarak adlandırılıyor­du. (Bu iki taraf) birbirlerine karşı kinliydi. Daha sonra, Mo-ho (baga) tarkan ve Tu-mo-çi, bir gece ansızın Su-lu’ya saldırarak onu öldürdüler. Bir süre sonra Tu-mo-çi, (baga) tarkan’a karşı cephe alarak Su-lu’nun oğlu T’u-ho-sien ku ç’o’yu kağan ilan edip Sui-şe (Tokmak) şehrine yerleştirdi. Kara boyların kağanı ve Ta-lo-se (Talas) hakimi Öl-wei [Ör-wei] tegin’i aramaya gitti ve onunla birlikte (baga) tarkan’a saldırdı.217 İmparator, Tsi-si hakimi tsie-tu-şi Kai Kia-yün’ü, T’u-k’i-şi (Türgiş)’ler, Pa-han-na (Ferga-na) ve Batı yörelerinin218 çeşitli boyları arasında uzlaşma ve barış sağlamak üzere gönderdi. Mo-ho (Baga) tarkan ve (Kai) Kia-yün beraberlerinde Şe (Taşkent) hakimi Mo-ho-tu tu-tun (Bagatur Tu-dun) ve Şi (Keş) hakimi Se-kin-t’i’yi de getirip hep birlikte Su-lu’-nun oğluna saldırdılar ve onu Sui-şe (Tokmak) vadisinde bozgu­na uğrattılar. T’u-ho-sien sancaklarını atıp kaçtı. O ve kardeşi şe-hu (yabgu) Tun-a-po esir edildi.

217 s. 309’daki ek ve düzeltme: 736 yılının birinci ayında Pei-t’ing as­keri valisi Kai Kia-yün, T’u-k’i-şi (Türgiş)lere saldırdı ve onlara ağır bir yenilgi tattırdı. - 738’de Mo-ho tarkan geceleyin Su-lu’ya saldıra­rak öldürdü. (Tse-çi t’ung kien). Daha önce Tu-mo-çi olarak verilen kişi ile başka bir sayfada Tu-mo-çi k’üe se-kin olarak verilen kişi Tse-çi t’ung kien’de Tu-mo-tu olarak verilmektedir. Bu esere göre A-şi-na Hin Kü-lan şehri yakınlarında Mo-ho (Baga) tarkan tarafından 742 yılının dördüncü ayından sonra mağlup edilip öldürülünce, altıncı ayda Tu-mo-tu (saraya) itaatını arzetmeye geldi ve üç kabilenin yab-gusu olarak atandı.)

218 Bu olaylar 735–739 yıllarında yaşanmış olmalı. Nitekim Kiu T’ang- şu’da (VIII, s. 15 ro) şöyle deniliyor: Yirmi üçüncü k’ai-yüan yılının (735) onuncu ayında, T’u-k’i-şi’ler (Türgiş) Pei-t’ing’i (Guçen ya- kınlarında) ve Kuça’ya bağlı Po-huan şehrini talan ettiler. Biz Po- huan şehrini Yeke-arık olarak belirledik. An-si Po-huan ç’eng tabi- rine gelince, bu da Kiu-tse Po-huan ç’eng’le aynı anlamdadır ki, Kiu T’ang-şu’da bölüm V, s. 2 vo’de geçmektedir. –24. k’ai-yüan yılının (736) birinci ayında Pei-t’ing askeri valisi Kai Kia-yün ordunun ba- şına geçerek Türgişler’e saldırıp hezimete uğrattı. Yine Kiu T’ang- şu bölüm IX, s. 2.v°’de şöyle deniliyor: K’ai-yüan’ın yirmi yedinci yılı (739) yedinci ayında; “Pei-t’ing (Bişbalık) askeri valisi Kai Kia- yün ansızın hafif suvarilerle Sui-şe (Tokmak) şehri yakınlarında Türgişler’e saldırdı ve Su-lu’yu öldürdü..... Aynı yıl, Kai Kia-yün, Türgiş halkını büyük bir bozguna uğrattı. Hanları T’u-ho-sien’i esir edip başkente gönderdi.” Müteakip sayfada, yirmi sekizinci k’ai-yü- an yılının (740) on ikinci ayının i-mao günü, T’u-k’i-şi’lerin lideri Mo-ho (baga) tarkan halkının başına geçerek imparatorluğa tâbi ol- du denilmektedir.

Su-le (Kaşgar) garnizonu kraliyet komiseri Fu-meng Ling-ç’a yanına seçkin askerleri alıp, Pa-han-na (Fergana) hakimi ile de anlaşarak ansızın Ta-lo-se (Talas) şehrine geldi. Burada Kara Tür-giş kağanının ve kardeşi Po-si’nin kellesini vurdu. Arkasından İ-kien şehrine girerek Kiao-ho prensesiyle219 Su-lu’nun ve Öl [Ör]-wei’nin katunlarını alıp geri döndü. Ayrıca Batı krallıklarında oraya buraya dağılmış, perişan hale düşmüş binlerce insanın ka­derini belirleyerek, hepsini Pa-han-na (Fergana) hakimine bağla­dı. Diğer bütün prenslikler bağlılıklarını bildirdiler.

219 (s. 309’daki ek ve düzeltme: İmparatorun 722 yılında Su-lu kağana eş olarak verdiği Kiao-ho prensesi, A-şi-na Huai-tao’nun kızıydı.)

Fu-yen220 (hükümetinin) başındaki külüçura221 bağlı bazı ka­bileler, Ç’u-mu-kunların ve diğer boyların topraklarında yaşıyor­lardı. Bunlar özür dilemek için saraya şu mealde bir nâme gön­derdiler: “Bizler sınırların dışındaki krallıklarda yaşanan kargaşa­lar arasında doğduk. Krallarımız öldüğünden birbirimize düştük ve birbirimizi kırıyoruz. Göğün Oğlu ne iyi etti de (Kai) Kia-yün’ü bir ordunun başına geçirip, şiddetin kökünü tamamen ka­zımak ve tehdit altındakileri kurtarmak için gönderdi. İmparato­run huzurunda secde etmek arzusundayız. Kabilelerimizi An-si (Kuça) (askeri valiliğine) bağlamak istiyoruz ve her zaman hariç­teki tebaalarınız olmak istiyoruz.” İstekleri kabul edildi.

220 Fu-yen veya Fu-t’ing, Çinlilerin Ç’u-mu-kun toprağında kurulan hükümete vermiş oldukları isimdi.

221 (s. 309’daki ek ve düzeltme: Fu-yen külüçuru, Mo-ho (Baga) tar­kan’dır. Ç’u-mu-kunların boyun eğişi Tse-çi t’ung kien’de şu şekil­de anlatılmaktadır: 739’un dokuzuncu ayında daha önce Tu-k’i-şi (Türgiş)lere bağlı olan Ç’u-mu-kun, Şu-ni-şi ve Kung-yüe kabilele­ri imparatorluğa itaat ettiler.)

Ertesi yıl (740) külüçur sağ cesur muhafızlar büyük genera­li rütbesine getirildi ve bir fermanla Şe (Taşkent) hakimi Şun-i wang (Adalete uyan kral) ilan edildi. Şi (Keş) kralı ise “özel ter­fi” ile onurlandırıldı. Böyle himmet buyuruldu ve değerleri tak­dir edilmiş oldu.

T’u-ho-sien ku-ç’o (çur)’yu esir etmiş olan Kai Kia-yün, onu Büyük İmparatorluk tapınağına sundu.222 Göğün Oğlu, T’u-ho-si-en’i affederek, sol kin-wu muhafızları kadrosuz büyük generali ve siu-i (adaleti tatbik eden kral) olarak atadı. Tun-a-po da sağ cenah askeri muhafızları kadrosuz generali atandı. A-şi-na Huai-tao’nun oğlu Hin’e gelince, o da on boy kağanı olarak atandı ve Türgişle-re bağlı olanları yönetmekle görevlendirildi. Mo-ho (Baga) tarkan buna çok öfkelenerek, “Eğer Su-lu yenilmişse bunun şerefi bana aittir. Şimdi iktidar Hin’e veriliyor. Bu ne demektir?” dedi ve bazı kabileleri toplayarak isyana teşvik etti. Bir imparatorluk fermanı ile Kai Kia-yün’e onu huzura çağırıp derdini dinlemesi emredildi. (Baga, tarkan) nihayet karıları, çocukları, sancaktarları ve kur­mayları ile bağlılığını sunmaya geldi. Ona kendi halkını yönetme yetkisi verildi.

222 (s. 309’daki ek ve düzeltme: T’u-ho-sien 739 yılının sekizinci ayın­da Ho-lo dağlarında esir edildi. (Tse-çi t’ung kien).

Birkaç yıl sonra (imparator) Hin’e yeniden kağan unvanı ver­di ve ona refakat etmek üzere askerler gönderdi. Kü-lan şehrine gelindiğinde Hin, Mo-ho-tu (Bagatur) tarafından öldürüldü. Mo-ho-tu kendini kağan ilan ettiyse de, An-si tsi-tu-şi’si Fu-meng Ling-ç’a onu öldürttü ve sancaktar başı Tu-mo-çi k’üe hie-kin’e üç boyun223 şe-hu (yabgu)’su unvanı verdi.

223 Üç boyun yabgusu anlamına gelen San-sing şe-hu unvanı, üç Karluk boyu liderinin taşıdığı unvandı. Bkz. T’ang-şu, CCXVII, b, s. 6 v°.

T’ien-pao’nun birinci yılında (742) T’u-k’i-şi (Türgiş) kabile­leri bir defa daha Kara Türgişlerin (bir üyesi) olan İ-li-ti-mi-şi ku-tu-lu (Kutluk) pi-kia (Bilge) [İl edmiş Kutluk Bilge] adlı birini kağan olarak başlarına getirdiler. Birçok teşebbüsten sonra Çinle ilişki kurup, elçiler gönderdi ve tartuk sundu.

On ikinci yılda (753) Kara Türgişler, Teng-li-i-lo-mi-şi (Teng-ride Bolmuş)’yi kağan seçtiler. Ona bir imparatorluk fermanı ve bir berat verildi.

Çi-ti döneminden (756-757) sonra Türgişler zayıfladılar. Sarı boylar ve kara boylar [Sarı ve Kara Türgişler] ayrı ayrı kağanlar seçerek sürekli birbirleriyle savaştılar. Çin o sırada başka prob­lemlerle meşgul olduğu için onlar arasında düzeni sağlamaya vak­ti olmadı.

K’ien-yüan döneminde (758-759) Kara Türgişlerin kağan’ı A-to p’ei-lo (Boyla) bir elçi daha göndererek saraya saygılarını sundu.

Ta-li döneminden sonra (766-779) Ko-lo-lu (Karluk)’lar güç­lendiler. Çadırlarını Sui-şe vadisine (Çu vadisi) taşıdılar. Eski gü­cünü kaybetmiş bulunan iki boy224 (grubu) [Kara ve Sarı Türgiş-ler] Ko-(lo)-lulara tâbi oldular. Hu-şe-lo’nun diğer boyları ise Hui-ho (Uygur225)’ların hâkimiyeti altına girdiler.

224 Tu-lular ve Nu-şi-piler.

225 Karluk’lar hakkındaki kısa açıklama notunda, bu halkın tedrici ola­rak nasıl yayıldığı ve güçlendiği şöyle anlatılıyor. (T’ang-şu, CCXVII, b, s. 6 v°): Ko-lo-lu (Karluk)’lar esas olarak Türklerin çeşitli kabilelerinin bir bölümüne mensupturlar. Onlar Pei-t’ing’in (Guçen yakınlarında) kuzey batısında ve Kin-şan’ın (Altay) batısın­da yaşıyorlardı. Pu-ku-çen nehrinin (Kara İrtış) iki sahiline saçıl­mışlardı. (Toprakları) To-ta tepeleri içinde kalıyordu. Kü-pi [Ki-pi] kabilesiyle komşuydular. Üç boydan oluşuyorlardı: Birincisinin adı Mu-lo veya Mu-la, ikincisinin P’o-fu veya Ç’i-si, üçüncüsününki ise Ta-şi-li idi. Yung-hui döneminin başında (650-655) Kao K’an-çi (Çinli General) Kü-pilerin kağanını yenmiş olduğundan, bu üç bo­yun üçü de imparatorluğa boyun emişlerdi. [s. 309’daki ek ve dü­zeltme: Kü-pi Kağan A-şi-na ailesine mensuptu ve Kuzey Türkleri­nin Tu-li kabilesinin bir kısmını oluşturuyordu. Altayların kuzeyin­de hükmediyordu. Unvanı İ-çu kü-pi kağan’dı. Çinli general Kao K’an tarafından 650 yılının onuncu ayında esir edildi. T’ang-şu, CCXV, a, s. 8 v°]. Hien-k’ing’in ikinci yılında (657) Mu-lo boyu İn­şan, Ç’i-si boyu Ta-mo, Ta-şi-li boyu ise Hsüan-ç’i hükümeti haline getirildi. Liderleri de hükümdar olarak adlandırıldı. Daha sonra Ç’i-si kabilesi bölündü ve Kin-fu ilçesi kuruldu. Bu üç boy, Batı T’u-küe’leri ile Doğu T’u-küe’leri arasında bulunduklarından onların za­yıf ve kuvvetli anlarını gözlemliyebiliyorlar ve bu yüzden itaat ve itaatsizlikleri istikrarlı bir seyir takip etmiyordu. Fakat zamanla ya­vaş yavaş güneye doğru kaydılar. (Liderlerine) üç boy şe-hu (yab-gu)’su unvanı verildi. Askerleri güçlüydü ve muharebe etmekten zevk alırlardı. Yen ilçesinin batısındaki diğer T’u-küe (Türk) boyla­rı onlardan çok korkuyorlardı. K’ai-yüan döneminin başında (713­741) iki defa saraya saygı sunmaya geldiler. T’ien-pao döneminde (742-755) Hui-ho (Uygur)’larla ve Pa-si-mi (Basmal)’lerle ittifak kurarak, (Kuzey T’u-küe’lerinin) Wu-su-mi-şi Kağan’ına [Ozmış-han] saldırıp öldürdüler. Müteakiben Hui-ho (Uygur)’larla müttefi-ken Pa-si-mi (Basmal)’lere saldırdılar ve kağanları A-şi-na Şi’yi Pei-t’ing’e (Guçen yakınlarında) kaçmak zorunda bıraktılar. (A-şi-na Şi) başkente (Çin’e) sığındı. Ko-lo-lu (Karluk)’lar ve dokuz boy (Uy­gurların), Hui-holara mensup Huai-jen Kağan’ı şe-hu (yabgu) tayin ettiler. Daha sonra U-te-kien (Ötüken) dağında yaşayan Karluklar, Uygurlara boyun eğdiler. Kin-şan’da ve Pei-t’ing’de (Guçen yakınla­rında) yaşayanlar başlarına bir şe-hu (yabgu) seçtiler ve her yıl sa­raya saygı sunmaya geldiler. Belli bir süre sonra, şe-hu (yabgu) Tun-p’i-kia, T’u-küe’lerle ilişki kurarak ayaklandı. A-pu-se adlı bir bey (imparator tarafından) terfi ettirilerek Kin-şan (Altay) bölge hakimi olarak atandı. T’ien-pao döneminde (742-755) toplam beş defa ge­lip, saraya saygı sundular. Çi-ti döneminden sonra (756-757) Ko-lo-lu (Karluk)’lar yavaş yavaş güçlendiler ve Uygurlarla hakimiyet kavgasına tutuştular. On boy [on ok] kağanlarının (Yani Batı Türk­lerinin) eski topraklarına taşınarak, Sui-şe (Tokmak) ve Ta-lo-se (Evliya-Ata) vs. gibi çeşitli şehirleri ele geçirdiler. Ancak, Uygurlar onları engelledikleri için umumi toplantılar sırasında saraya gidemiyorlardı.

Karluklar, bir noktada Batı T’u-küe’lerinin halefiydiler ve Balasagun (Tokmak)’da kurulan Buğra Han hanedanının doğmasını da büyük bir ihtimalle onlar zemin hazırlamışlardır. Bkz. Grenard, Satuk Buğra Han’ın Hayat Öyküsü (JA, Ocak-Şubat, 1900). Ancak Satuk Buğra Han’ı Uygur olarak kabul etmek doğru değildir. Karlukların birkaç kez Uygur Konfederasyonu içinde yer aldıkları da göz önün­de bulundurulmalıdır. On bir boy olarak adlandırılanların dokuzu, dokuz Uygur kabilesi, diğer ikisi ise Pa-si-miler (Basmallar) ve Ko-lo-lu (Karluk)’lardan oluşuyordu. (T’ang-şu, CCXVII, a. s. 2 ) Bu durumda Kutadgu Bilig’in Uygurca yazılmış olmasında şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü Karluklar, Türkler’in soyundan geliyorlarsa da, siyasi olarak Uygurlara bağlı idiler.

(Bu halk) ortadan kalktığı zaman, Yen-k’i (Karaşar) şehrine yerleşen T’e-p’ang-li adlı biri şe-hu (yabgu) unvanı aldı. Diğer boylar Kin-so dağlarına çekildiler ve orada iki yüzbinlik bir nüfu­sa ulaştılar.