İKİNCİ BÖLÜM
BATI TÜRKLERİ
I. Sui-şu, LXXXIV, s. 7 r° - s. 8 r°
Batı Türkleri’nin (soyu), Mu-han [Mukan] Kağan1’ın oğlu Ta-lo-pien’den (gelir); Şa-po-lio ile bozuşmaları sebebiyle ikiye bölündüler (T’u-küe [Türk] Hakanlığı). (Batı Türkleri) giderek daha güçlü ve müreffeh oldular: Doğuda, Tu-kin2 tepesinde durdular; Batıda Kin-şan’ı (Altın dağı, Altay) aştılar. - Kuça, T’ie-le (Tö-lös)’ler,3 İ-wu (Hami) ve batı prensliklerindeki değişik barbarlarının (Hu) hepsi onlara boyun eğdiler.
1 Bu cümle, Kuzey Türklerinden olan Ta-lo-pien’in Batı Türklerinin ilk kağanı olduğunu söylemek istiyor. Şa-po-lio Kağan’ın yeğeni Ta-lo-pien bu sonuncuyla tartıştı. Türklerin batı kolunu yöneten Ta-t’u Kağan’ın yanına sığınmaya geldiğinde Batı Türkleri Kuzey Türklerinden ayrıldı anlamına geliyor sadece. Öyle görülüyor ki, kesin kopma 581 yılında Çinliler’in entrikalarıyla sağlandı. (Bkz. Julien, Documents, s. 37, bu metinde, Tien-küe= Ta-t’u Kağan; Şe-t’u=Şa-po-lio Kağan’dır)
Ta-lo-pien4 Ç’u-lo-hu tarafından hapsettirilince, halkı yetkiyi Yang-su tegin’in [4]5 oğlu Ni-li Kağan’a [5] verdi; onun ölümünden sonra oğlu Ta-man [10] iktidara geldi; ismi Ni-k’üe Ç’u-lo Kağan’dır; annesi Hiang Hatun, aslen bir Çinliydi; Ta-man’ı doğurdu; sonra, Ni-li ölünce Hiang Hatun onun küçük erkek kardeşi P’o-şi-tegin’le [6] evlendi; K’ai-huang döneminin (581-600) sonunda, P’o-şi, Hiang Hatun’la birlikte saraya bağlılığını bildirmeye geldi. Ta-t’u’nun [2]6 bazı fitne hareketleri yüzünden onları başkentte alıkoydular ve daimi olarak Heng-lu-se (binasına) yerleştirdiler.
4 587 yılında (Julien, age., s. 58; bu metinde, Ta-lo-pien, A-pa olarak adlandırılıyor.)
Ç’u-lo Kağan’ın [10] sabit ikametgâhı yoksa da, genellikle Usunların (Wu-sun) eski topraklarında (İli vadisi ve civarı) oturuyordu. Ayrıca, iki küçük kağan atayarak onlar arasında, kendilerine verilen toprakların idaresini bölüştürdü; biri Hu krallıklarına hükmetmek için Şe (Taşkent) Krallığı’nın kuzeyinde oturuyordu; diğeri ise Kuça’nın kuzeyinde yaşıyordu; burası, Ying-p’o olarak adlandırılıyordu.
Devlet işlerini denetlemek ve müzakere etmekle görevlendirilen Se-fa7 ve Yen-hung-ta adlı memurluklar vardı. Diğerlerine (subaylar) gelince, Doğu Hakanlığı’ndakilerle8 aynıydılar. Her beşinci ayın sekizinci gününde, ruhlara kurban sunmak için bir araya geliyorlar, her yıl atalarının kaldığı mağaraya kurban sunmak amacıyla kıdemli bir memur gönderiyorlardı.
7 Se-fa, Se-li-fa unvanının hatalı bir kısaltması gibi gözüküyor; bu unvan konusunda bkz. Hirth, Nachworte, s. 110.
8 Batı Türklerinde veya Kuzey Türklerinde de aynı demektir.
Ta-ye (605-606) döneminin başlangıcında, Ç’u-lo Kağan ülkeyi keyfi bir şekilde yönetiyordu; krallığında başkaldırmış çok sayıda kişi vardı; kendisine büyük bir hezimet tattıran T’ie-le (Tölös)’lere karşı sık sık savaşıyordu. Bu sırada Tun-huang’da9 bulunan ve Batı ülkelerini kendisine çeken huang-men-şe lang P’ei Kü,10 hakanlığın maruz kaldığı kargaşalar hakkında bilgi edinip, Ç’u-lo’nun özlemle annesini düşündüğünü öğrenince, bu konuda saraya bir rapor sundu. İmparator Yang, kağanı teselli etmek ve yüreklendirmek için ona bir mektup götürmesi konusunda se-ç’ao-ye-ço Ts’ui Kün-su’yu görevlendirdi. Ç’u-lo büyük küstahlık gösterdi, fermanı almak için ayağa kalkmayı reddetti. (Ts’ui) Kün-su, Ç’u-lo’ya şöyle dedi: “Türkler, başlangıçta tek devlettiler. İkiye bölündüler ve birbirlerine düşman iki devlet oldular. Onlarca yıl boyunca her sene birbirleriyle savaştılar, fakat hiçbiri diğerini yok edemedi; buradan net olarak görüyoruz ki K’i-min11 [Cangar] ve Ç’u-lo Krallıkları, konumları sebebiyle rakip krallıklardı. Şimdi, K’i-min [Cangar] sayıları bir milyona yakın olan ordusunun başına geçerek, (imparatorluğun topraklarına) girdi ve Göğün Oğlu’na bağlı olduğunu ilan etti. Bu kadar büyük uyum gösterdi ise sebebi nedir? Ey kağan! Sadece ve kesinlikle sizden nefret etmesi ve yalnız başına sizi egemenliği altına alamamasıdır. Ey kağan! Bu yüzden bu kadar alçaldı ve Han’ların askerlerini ödünç almak niyetiyle ve iki büyük krallığın birleşmiş kuvvetleriyle sizi yok etmek arzusuyla Göğün Oğlu’na hizmet etti. Memurlar ve halk kitleleri beraberce kabul etmemizi istediler; Göğün Oğlu buna hiç karşı gelmedi, orduların yola çıkacakları gün önceden belirlenmişti. Ey kağan! Bu sırada, aslen bir Çinli olan anneniz Hiang Hatun, ülkesine geri geldi ve konuk evinde ikamet ettiği başkentte Göğün Oğlu tarafından verilen buyruğu öğrendiğinde, yok olmanızdan korktu. Ey kağan, acınacak bir biçimde yakınıp ağlayarak sabahtan akşama sarayda kaldı; bu yüzden Göğün Oğlu ona merhamet etti ve hatırı için (savaş) planlarını durdurdu; Hiang Hatun emekleyerek, hatalarından dolayı af diledi. Ey kağan, sizi uyarmak, boyun eğdirmek ve K’i-min’e yaptığımız lütuf ve gösterdiğimiz saygının aynısını göstermemiz için gelmenizi buyurmak üzere bir elçi yollamamızı istedi. Göğün Oğlu bu isteği kabul etti ve bu sebeple beni buraya elçi olarak gönderdi. Ey kağan! Eğer bağlı olduğunuzu kabul ederseniz ve fermanın karşısında eğilirseniz, krallığınız ebediyen barış içinde olur ve anneniz yaşlılığını uzatabilir. Aksi takdirde, Hiang Hatun Göğün Oğlu’nu kandırmış gibi muamele görecek, öldürülmesi zorunlu olacaktır ve başını barbarların kalesine yollayacağız. Büyük Sui hanedanının askerlerini sefere çıkartacağız ve birçok kuzey kavmine yardım edeceğiz; soldan (doğudan) gelen yardımla, sağdan (batıdan) gelen destekle size saldıracağız. Ey kağan! Ölümünüz ve yıkımınız bir günden daha az süren bir iş olacaktır. Nasıl mı? Çünkü iki kere secdeye varma âdetini yerine getirmekten sakınayım derken, bu nedenle sevgili bir annenin hayatını yıkacak mısınız? Çünkü bağlı olduğunuzu söylemek için tek bir cümle telaffuz etmekten çekineceksiniz, bu sebeple Hiung-nula-rın krallığının kaybına sebep olacak mısınız?” Bu konuşmayı dinledikten sonra, Ç’u-lo korkuya kapıldı ve ayağa kalktı; gözyaşı dökerek iki defa secdeye vardı ve dizlerinin üstünde imparatorluk fermanını aldı.
9 Kan-su eyaletindeki An-si ikincil vilayetinin batısında.
10 P’ei-kü’de, bkz. Giles, Biographical Dictionnary, no 1628, ve Hirth,
Uber die chinesischen Quellen, (Wiener Zertschrift f.d.k.d.m., vol, x, s. 228-229) P’ei-kü’nün batı ülkeleri konusunda oluşturduğu yapıt bazen Si yü ki (örnek olarak Si yü şui tao ki’de, III, s. 23 vo) olarak anıldı; Hsüan-tsang’ın Si yü ki’sinde hiç olmayan metin parçalarını Çinli yazarlarda sıklıkla okuyoruz; bu metin parçalarının günümüzde kayıp olan P’ei-kü’den alınmış olması muhtemeldir. - P’ei-kü’nün yaşam öyküsünde (Sui-şu, LXVII) Tun-huang’dan Batı Deni-zi’ne kadar uzanan üç güzergaha ilişkin ilginç bir metin buluyoruz; bu metin Richthofen tarafından incelenmiştir (China, I/530, n.1); Richthofen, haksız yere P’u-lei (Pu lui) Gölü’nü Lop-nor ile özdeşleştiriyor. Halbuki o, Barkul Gölü’dür.
11 Batı Türklerinin kağanı.
(Ts’ui) Kün-su, ilaveten Ç’u-lo’ya şöyle dedi: “K’i-min [Can-gar] Çin’e boyun eğdi; bundan önceki imparator ona iyi davrandı; ona hatırı sayılır ödüller verdi. Bu, ordularının güçlü olmasını ve krallığının refaha kavuşmasını sağladı. Şimdi, ey kağan! Siz, onun arkasından boyun eğiyorsunuz ve imparatorluğun lütfu için onunla çekişiyorsunuz; Göğün Oğlu’na sıkı sıkıya bağlanmanız ve samimiyetinizi tam olarak göstermeniz gerekiyor. Ancak, yolun uzunluğu yüzünden, saraya saygı sunmaya gelmeniz hiç mümkün olmadı; bağlı biri olarak görevlerinizi göz önüne aldığınızı göstermek için övgüye değer bir hareket yapmanız gerekiyor.” Ç’u-lo, “Ne yapmalıyım?” dedi. (Ts’ui) Kün-su şöyle cevapladı: “T’u-kü-hun (teginlerin) ailesi K’i-min’in küçük erkek kardeşi, Mo-ho-tu Şad’ın annesinden gelir. Şimdi, Göğün Oğlu ayrıca K’i-min’e İ-ç’eng prensesini verdi; K’i-min [Cangar] Göğün Oğlu’nun itibarından çekinerek, (T’u-kü-hunlarla) ilişkileri kopardı; T’u-kü-hunlar, bundan dolayı kendi paylarına Han’lara (Çin) karşı tiksinti duydular ve bu nedenle vergileri hiç ödenmedi. Ey Kağan! Eğer onları yok etmek istiyorsanız, Göğün Oğlu buna kesinlikle razı olacaktır. Hanlar onlara içerden saldırarak ve siz, ey kağan, onlarla dışarıdan savaşarak, ezilmelerini sağlarsınız. Bundan sonra, saraydan bizzat randevu alın; yol üstünde hiçbir engel bulmayacaksınız; böylece yaşlı annenizi görebileceksiniz. Az şey mi bu?” Ç’u-lo, son derece mutlu oldu; derhal bağlılığını bildirmesi ve tartuk sunması için saraya bir elçi yolladı.
İmparator batıya bir denetleme gezisi yapmaya hazırlanırken, altıncı yılda (610), Ç’u-lo’ya kendisine Ta-şeng-pa vadisinde koşulmuş hayvanları ve savaş arabalarıyla katılması emrini götürmek üzere şi-yü-şi Wei Tsie’yi yolladı; (Kağanın-) krallığın adamları buna razı olmadılar; Ç’u-lo, başka sebepler ileri sürerek (imparatorun gönderdiği) elçiden özür diledi. İmparator buna çok kızdı ve ne yapacağını bilemedi. Tam bu sırada, (Batı Türkleri’nin) Şe-kui12 adlı şeflerinden biri bir evlilik akdi yapmak isteğinde bulunmak için saraya elçi yolladı. Bu sebeple P’ei Kü, şu muhtevada bir dilekçe hazırladı: “Ç’u-lo saraya gelmedi; çünkü gücüne ve büyüklüğüne güveniyordu. Kulunuz, onu kurnazlıkla zayıflatmayı öneriyor. Eğer krallığı bölünürse, onun sahibi olmak kolay olacaktır. Şe-kui, Tu-lu’nun oğlu ve Ta-t’u’-nun torunudur. Nesilden nesile, (ailesinin üyeleri) kağan sıfatını aldılar ve Batı13 bölgesine hakim olup yönettiler. Şimdi öğrendim ki, yetkisini kaybetmiş, Ç’u-lo’ya boyun eğmiş ve ona bağlanmış. Bu yüzden yardımımızı almak için bir elçi yollamış. Elçisine büyük bir saygınlıkla muamele edilmesini ve kendisine de büyük kağan unvanı verilmesini arzuluyorum; o zaman T’u-küe’lerin kuvveti bölünmüş olacak ve iki kısım da bize itaat edecektir.” İmparator, “Sözleriniz doğru” dedi. Gece gündüz durmaksızın en kısa zamanda hana gitmesi ve elçiyi incelik ve ustalıkla talimatlandırması için P’ei-kü’yü görevlendirdi. İmparator, bu elçiyi Jen-fung sarayına getirtti; Ç’u-lo’yu boyun eğmez bulmasının sebeplerini ona anlattı. Ona dedi ki: “Şe-kui’nin iyi niyetleri var; onu büyük kağan olarak adlandırmayı düşünüyorum; Ç’u-lo’yu öldürmesi için askerlerini sefere çıkarmaya davet edeceğim. Sonra da (talep ettiği evlilik) gerçekleşecektir.” İmparator, Şe-kui’ye teslim etmek için sapı tao14 türü bambudan beyaz tüylü bir ok aldı. Bununla elçiye şu mesajı verdi: “Bu iş ok hızıyla çarçabuk halledilmeli”. Dönüş yolunda elçi Ç’u-lo’nun topraklarını geçti; ok, Ç’u-lo’nun çok hoşuna gitti ve onu vermek istemedi. Fakat, elçi onu bir şekilde kandırdı ve kaçabildi.
12 Kuku-nor Gölü’nün yakınından oturan Siyen-pi halkı.
Olup biteni öğrenen Şe-kui çok mutlu oldu; askerleri topladı ve hazırlıksız olan Ç’u-lo’ya saldırdı; Ç’u-lo büyük bir bozguna uğradı; eşlerini ve çocuklarını terk ederek çevresindeki birkaç bin atlı ile doğuya doğru kaçtı. Yol üstünde, kendisine eşlik eden birliklerden biri esir edildi. Kao-ç’ang (Yar-hoto)’nun doğusuna saklandı ve Şe-lo-man15 dağına bekindi. Kao-ç’ang (Yar-hoto) kralı K’ü Pe-ya, sarayı durumdan haberdar etti. İmparator P’ei-kü’yü yanına Hiang Hatun ve çevresindeki en önemli insanları da alarak ivedilikle Tsin-ç’ang16 şehrindeki Yü-men kuan’a gitmek üzere görevlendirdi. (P’ei) Kü, Hiang Hatun’u, Ç’u-lo’nun bulunduğu yere kendisine sarayın görüşmeye sıcak bakacağı yönündeki tavrı açıklamak ve bunu ona ısrar ederek iyice anlatmak üzere yolladı. O zaman saraya boyun eğdi; bu sırada sürekli olarak hoşnutsuzluğunu muhafaza etti.
15 Bu dağın ismi, 640 yılında dikilen Kiang Hing-pen yazıtlarındaki isimle aynı. (Bkz. Kin şe tsui pien, bölüm XLV ve Si yü şui tao ki, III. s. 27 ro) Vakıa bu yazıtlar İ-wu’daki Şe-lo-man dağından bahsediyor. Buradan görüyoruz ki, bu dağ İ-wu yani, Hami yakınlarında idi. T’ang-shu’nun (XL, s. 8 vo) coğrafi bölümünde aynı zamanda İ-wu’da (Hami) T’ien-şan (Tanrı Dağları) olarak da adlandırdığımız Çe-lo-man (Kiu T’ang-şu, XL, s. 28 vo) dağının olduğunu okuyoruz. O halde bu dağ Hami’nin kuzeyinde T’ien-şan sıradağlarının batı ucundadır. Şe-lo-man ve Çe-lo-man çeviriyazımında Türkçe Kilo-man kelimesini buluyoruz ve şüphesiz bu kelime Han’ların zamanında sarayı olan K’i-lien’den daha eski çeviriyazımın altında bulunan kelime ile aynıdır. (Bkz. Si yü t’u çi, XXI, s. 1 ro ve Richthofen, China, I/482). [s. 305’deki düzeltme: Türkçede Kiloman kelimesi yoktur. Bu, de Guignes’i referans olarak almak zorunda kalan Rich-tofen’in (China, I/482, n. 1) beni yanıltmasından kaynaklanmış bir hatadır. Çe-lo-man dağları Hami’ye yakın Aktağ’dan başkası değildir. (bkz. Kiu T’ang-şu, XL, s. 28 v°). Şu halde Kan-su yakınlarındaki K’i-lien dağları (bkz. 133, n. 2 ve Ta Ts’ing i t’ung çi, blm. CCV, s. 1°) ile onları birbirine karıştırmamak gerekir. - Kurakichi Shiratori (Über den Wu-sun Stamm in Central-asien, dans Keleti Szemle, 1902, s. 109-110) de bazı coğrafyacıların Ki-lo-man kelimesi konusundaki yanılgılarına işaret etmiştir ... ]
16 Hsüan-tsang’ın Biyografisi (Julien çevirisi, s. 17) Yü-men-kuan’ı Koa-çu’nun 50 li kuzeyine yerleştirmektedir. Han hanedanı döneminde Yü-men daha batıdaki bir geçidin adı idi. (Bkz. Dix inscripti-ons chinoises de l’Asie centrale, s. 259, n. 2).
Yedinci yıl (611), Ç’u-lo kışın Lin-şo17 sarayına saygı sunmak üzere geldi. İmrarator ona yemek verdi; Ç’u-lo alnı yere gelecek şekilde secde etti ve şunları söyleyerek af diledi: “Tebaanız batıda türlü kavimlere hükmediyordu ve saygı sunup secdeye varmak için gelemedi. Şimdi gecikmeyle ziyaret etmeye geliyorum; hatam ve maruz kaldığım ceza çok büyüktür. Tebaanız korkuyu kalbinde hissetti ve söyleyeceklerinin tamamını dile getiremedi.” İmparator dedi ki: “Eskiden, aşağılama ve istilalar yalnızca Batı Türkleri ve benim aramdaydı; barış içinde kalamıyorduk. Şimdi dört deniz (in içindeki ülkeler) temizlendi, tamamı tek bir aile gibi oldu. Ben istiyorum ki, hepsi yaşasın ve bakımlı olsun ve istiyorum ki, hepsi doğalarını ve ruhlarını geliştirsinler. Bir mukayese yapmak için, gökyüzünde aydınlığını indiren tek bir güneş var ve sükûnet içinde olmayan tek bir varlık yok. Ya bir yerine iki ya da üç güneş olsaydı? Binlerce çeşit varlık nasıl sükûnet içinde olacaktı? Şimdi öğrendim ki, Ç’u-lo işi başından aştığı için benimle bir görüşme yapmaya gelememiş. Bugün Ç’u-lo’yu görüyor, kalbimi ferah tutarak onu yürekten seviyor, kucaklıyor ve neşeleniyorum. Kendi adına Ç’u-lo da kalbini ferah tutmalı ve kafası karışık olmamalı”.
17 Bkz. Sui-şu, III. s. 7 vo : Yedinci ta-ye yılı (611), “on ikinci ay, ki wei günü, Batı Türkleri Kağanı Ç’u-lo To-li, saraya bağlılığını sunmaya geldi; imparator bundan çok mutlu oldu ve onu fevkalâde saygılı bir şekilde kabul etti.”
Takip eden yıl (612), senenin ilk toplantısında, Ç’u-lo imparatora şunu söyleyerek uzun ömür diledi; “Göğün altında, yeryüzünde, ayın ve güneşin aydınlattığı her yerde, yalnızca yüce insan kağan var ki, bin yıl boyunca, on bin yıl boyunca hep bugünkü gibi olsun”. Bir buyruk ile ona kendisine bağlanmış on binden fazla genç insanı muhafaza etme izni verdi ve küçük erkek kardeşi Ta-tu-kuan’ın18 Hui-ning komutanlığında birliklerini muhafaza etmesini emretti.
18 Kiu T’ang-şu’da bu kişinin ismi K’üe ta şad’dı [Kül Tardu şad] (CXCIV, b); T’ang-şu’da ise Ta-tu k’üe şad olarak geçiyor (LXXXVI, s. 2 v°). Kuşkusuz, burada Sui-şu’nun metni yanlış ve Ta-tu kuan yerine Ta-tu k’üe şeklinde okumak gerekir.
Ç’u-lo, Kao-li’ye19 karşı düzenlenen sefer sırasında imparatora refakat etti; ona Ho-sa-na Kağan [10] ismi ve pek çok hediyeler verildi. Onuncu yıl (614), birinci ay, Prenses Sin-i onu eş olarak aldı; ona çiçeklerle süslenmiş bin ipek tunik, bin parça düz ipek verdi. İmparator ona eski ülkesini vermek istedi, faka Leao-tung’daki askeri sefer yüzünden buna hiç zamanı olmadı. Her seferinde (Ç’u-lo) imparatora eşlik etti.
19 612’de İmparator Kao-li (Kore) Krallığı’na doğru bir sefer düzenledi ve bir yıldan daha uzun süren bir savaştan sonra çekilmek zorunda kaldı. Bu başarısızlık Sui hanedanının düşüşünü hızlandırmaya oldukça katkıda bulundu.
Kiang-tu20 karışıklıkları esnasında, Ç’u-lo (Yü-wen) Hua-ki21’yi Ho (huang)’ın kuzeyine doğru izledi. (Yü-wen) Hua-ki bozguna uğrama noktasında iken, (Ç’u-lo) kaçıp başkente geri geldi. Kuzey Türkleri tarafından ölüme mahkum edildi.
20 İmparator Yang, 616’da Lo-yang’dan günümüzde Kiang-su bölgesindeki Yang-şu şehrinin bir bölümü olan Kiang-su’ya gitti. Bu, imparatorlukta şiddetli bir isyanın başladığı sırada oldu.
21 Yü-wen Hua ki, 618’de imparator Yang’ı yakalayıp öldürerek kendini imparator ilan etti ve ordusuyla Huang-ho’nun kuzeyine gitti; 619’da T’u Kien-te tarafından öldürüldü.
II- (Kiu T’ang-şu, CXCIV, b)
Batı Türkleri aslen Kuzey Türkleri22 ile aynı atadandırlar. Bir zamanlar Mu-han’ın23 Şa-po-lio Kağan ile bir tartışması oldu; bu yüzden ayrıldılar ve iki ayrı ulus meydana getirdiler. Batı Türkle-ri’nin ülkesi, Wu-sunlar’ın24 eski topraklarıydı; doğuda, T’ü-kü-e’lerin25 Krallığına; batıda Lei-çu26 (Aral Gölü) denizine; güneyde, Su-le’ye (Kaşgar); kuzeyde Han-hai’a27 kadar uzanıyordu. Ç’ang-an’ın28 yedi bin li kuzeyindeydi; Yen-k’i (Karaşar)29 Krallı-ğı’ndan çıkıp kuzey batıya doğru yönelerek, yedi günlük yürüyüşün sonunda güneydeki otağlarına; yeniden kuzey istikametinde sekiz gün yürüyerek kuzey otağlarına varılırdı.
22 Aslında, Kuzey Türklerinin atası Bumin Kağan ve Batı Türklerinin atası İstemi Kağan, Büyük Yabgu Tu-wu’nun iki oğludurlar. (T’ang-şu, CCXV, b, s. 2 v°)
23 “Ta-lo-pien, Mu-han’ın oğlu ...” demek gerekir.
24 İli vadisi ve çevresi.
25 Kuzey Türkleri.
26 Lei-çu Denizi Şui-king’de iki defa zikrediliyor, bölüm II, s. 2 ro ve 3 ro. Fakat bu kadar karışık bir hidrografyanın ortasından kesin durumu ortaya çıkarmak imkansız gözüküyor; Hai kuo t’u çi, (Bölüm III, Han’ların zamanında batı ülkeleri haritası) Lei-çu Denizi’ni Aral De-nizi’nden ayırmadığı Hazar Denizi ile özdeşleştirmektedir.
27 Moğolistan çölünün kuzeybatı kısmı.
28 Hsiang-fu (Si-ngan fu), T’ang hanedanının başkenti.
29 Kuzeybatıya doğru yönelmek için Karaşar’dan çıkılırsa, Yulduz vadisine girilir. Bu vadiden çıkmak için, Narat Geçidi’ni (Harita III) aşmak gerekir; daha sonra Kunje nehri vadisine gelinir. Si yü t’u çi (XII, s. 8 vo) T’u-küe’lerin güneydeki otağlarını Kunje kıyılarına yerleştirirken bütünüyle haklı gözüküyor. Narat Geçidi’ni aşarak Kunje vadisinden Yulduz vadisine geçme olanağı, bu yolu içeren Kulca’dan Urumçi’ye uzanan güzergâhı tasvir eden Si yü şui tao ki (III, s. 25 ro) tarafından kanıtlanmıştır. Kuzey otağına gelince, durumu saptamak daha zor; bununla birlikte, birisi şimdiki Kulca civarlarında, diğeri Ebi-nor Gölü bitişiğinde olmak üzere iki ayrı otağın bulunduğu kesin.
T’ie-le (Tölös)’ler, K’iu-tse (Kuça) ve batı bölgelerinin birçok barbar (Hu) krallıkları onlara itaat arzettiler. Boyları arasında karışık olarak Tu-lu ve Nu-şi-pi (Nou-che-pi) kabileleriyle Ko-lo-lu (Karluk) Ç’u-yüe, Ç’u-mi ve İ-wu (Hami) boyları bulunur. Genellikle gelenekleri T’u-küe’lerinkiyle aynı, fakat konuşma biçimleri biraz farklıdır. Subay olarak her zaman kağanın oğulları ya da küçük kardeşleri arasından veya akrabalarından şe-hu (yabgu)’ları ve t’e-le (tegin)leri vardır; ayrıca i-kin, kü-li-ç’o, yen-hung-ta, hie-li-fa, t’u-t’un (tudun), se-kin vb. adında, görevlerini tevarüsen alan görevlileri vardır.
Ta-ye30 dönemi boyunca, Sui hanedanı imparatoru Yang’ın hükümdarlığı altında Ç’u-lo Kağan, küçük kardeşi Küe-ta şad [Kül Tardu Şad] ve Ta-nai Tegin’le31 saraya gitti. Sonra, Kao-li’ye düzenlenen sefer sırasında İmparator Yang’a eşlik etti. Ona Ho-sa-na Kağan adı verildi. Kiang-tu karışıklıkları ansızın başladığında, Yü-wen Hua-ki’yle birlikte nehrin kuzeyine gitti ve Hua-ki (?) yenilince Ç’ang-an’a geri geldi. Kao-tsu, onun şerefine oturduğu yerden indi ve onu kanşılayarak yanına oturttu; ona Kuei-i (Adalete döndüren)32 bölgesel kral unvanını verdi. (Ç’u-lo), Kao-tsu’ya büyük bir inci sundu. O da şu sözlerle kendisine teşekkür ederek hediyeyi kabul etmedi: “İnci ve iyi niyet çok değerli şeyler; benim için, değerli olan şey samimi bir kalptir; incinin ne kıymeti vardır ki.”
30 Daha kesin olarak, 611 yılında.
(Ç’u-lo) ve Şi-pi33 çeşitli sebeplerden dolayı birbirlerine karşı düşmanlık besliyorlardı. Ç’u-lo başkentte bulunduğu sırada, Şi-pi onun öldürülmesi talebiyle elçi gönderdi. Kao-tsu buna razı olmadı. Kurmayları Kao-tsu’yu şu sözlerle eleştirdiler: “Eğer şimdi onu teslim etmezseniz, bu bir kişiyi korumak, bütün krallığı kaybetmek olacaktır. Daha sonra bu sizin için kesinlikle bir sıkıntı sebebi olacaktır.” T’ai-tsung34 şöyle cevap verdi: “Bu adam son çare olarak bizim yanımıza destek istemeye geldi; onu öldürmek adalete sığmaz”. Kao-tsu’ya yoğun uyarılar yapıldı; bu yüzden duyguları yavaş yavaş değişmeye başladı. Uzun bir sürenin sonunda, çaresiz, Ho-sa-na’yı sarayın iç salonuna getirtti ve onunla birlikte kendini içkiye verdi; sonra onu Çeng-şu-şeng’e yolladı. O da onu Kuzey Türkleri’nin elçilerine teslim etti ve onu öldürdüler (619)35 T’ai-tsung iktidara gelince, usulüne uygun olarak kabrinin değiştirilmesini emretti.
33 Kuzey Türkleri Kağanı.
Küe-ta şad36 [Kül Tardu Şad] önceleri Hui-ning’de37 ikamet ediyordu; üç binden fazla süvarisi olan bir ordusu vardı; Sui hanedanı yıkılınca kendini Küe-ta [Kül Tardu] Kağan ilan etti. Wuti (618’den 626’ya) döneminin başlangıcında, Çin’e boyun eğdiğini bildirmek için bir elçi yolladı; ona Tu-wu kuo-pa küe Kağan unvanı verdiler ve himmet ettiler. Daha sonra Li Kui (619)38 tarafından yok edildi.
36 Bu kişi Sui’lerin tarihinde Ta-tu kuan adıyla geçen kişiyle aynı olmalıdır.
Ta-nai tegin39, Ho-sa-na Kağan’la beraber Sui hanedanının Ta-ye40 dönemi sırasında Orta Krallığa sığınmaya geldi, sonra Leao-tung seferinde İmparator Yang’a eşlik etti. Yaptığı hizmetlere karşılık ona kin-tse kuang-lu ta-fu unvanı verildi. Daha sonra kabilelerini Lou-fan41 (topraklarına) dağıttı. Kao-tsu savaşa başlayınca Ta-nai, ordularının başında çarpışmalara katıldı.42 Sui generali Sang Hien-ho, Yin-ma Ch’üan’da ansızın adalet or-dusuna43 saldırdı; ordunun büyük bir bölümü kaçıp oraya buraya dağıldığı bir sırada, Ta-nai birkaç yüz süvarinin başında (Sang) Hien-ho’yu arkadan kuşatmak için bir çıkış buldu ve hazırlıksız olduğu bir anda baskın düzenleyerek onu büyük bir bozguna uğrattı44. Harekat bitince ona kuang-lu ta-fu unvanı verildi; sonra, başkente düzenin sağlanması için canla başla hizmet vermeye devam etti. Hediye olarak beş bin parça (ipek) sunuldu ve Şi (Che) soyadı verildi.
39 Ta-nai’ın yaşam öyküsü T’ang-şu’da anlatılmaktadır, (bölüm CX) fakat Ho-sa-na Kağan’la yakınlığının ne olduğunu anlaşılmıyor.
Wu-ti döneminin (618-626) başında, T’ai-tsung45, Sie Kü’le-ri46 ortadan kaldırdığında [Ta-nai] ona eşlik etti. Wang Şi-Ç’ung’un itaat altına alınışı, Tou Kien-te ve Liu Hei-ta’nın47 ortadan kaldırılışı sırasında da imparatorun yanındaydı. Bütün bu seferler sırasında dikkate değer bir cesaret sergiledi. Ona saraydan üç kız ile on bin parça alacalı ipek verildi. Üçüncü çeng-ku-an yılında (629), sağ muhafızları büyük generali ve ‘Feng (Fong) bölgesi müfettiş komutanlığı’ rütbelerine terfi ettirildi; T’ou dükü unvanı ve üç yüz hanelik bir tımar aldı. On ikinci yılda (638) öldü. Ölümünden sonra ise ‘krallığı ayakta tutan büyük general’ nişanı verildi.
45 O sırada T’ai-tsung yalnızca Ts’in Kralı sıfatına sahipti.
46 617’de, Sie Kü Ts’in Kralı unvanını almıştı; 618 yılında Li Şi-min’e (gelecekteki T’ai-tsung) yenik düştü.
47 619 yılında haksız yere Çeng Kralı unvanını benimseyen Wang Şi-ç’ung, 621 yılının yazında Li Şi-min’e boyun eğmesine istinaden imparator unvanını benimsedi; müttefiki Tou kien-te o sırada hapsettirildi ve öldürüldü; generali Liu Hei-ta ise takip eden yılın üçüncü ayında bozguna uğratıldı.
Ho-sa-na daha önce Sui’lere saygı sunmak için gelmiş ve İmparator Yang tarafından alıkonulmuş olduğundan, halk tahta onun amcasını oturttu. Bu, Şe-kui Kağan’dı.
Şe-kui Kağan, Ta-t’u Kağan’ın küçük oğluydu; iktidara geldikten sonra, topraklarını genişleten ilk kişiydi. Doğuda, Kin-şan’a (Altay) kadar gitti; batıda, denize kadar gitti; Yü-men’in (kuan) batısında, çeşitli krallıkların tamamı onun egemenliği altına girdi. Bu yüzden Kuzey Türkleri’nin rakibi oldu. Otağını Kiu-tse’nin (Kuça) kuzeyine, San-mi dağına kurdu. Sonra öldü. Yerine küçük kardeşi T’ung şe-hu (yabgu) Kağan48 geçti.
48 T’ung kien kang mu’nun (XXXVIII, s. 7 vo) bir notuna göre T’ung, kağanın şahsî ismidir; Şe-hu kelimeleri Türk unvanı yabgunun eş anlamlısıdır. T’ung şe-hu Kağan çoğu kez sadece Şe-hu Kağan olarak adlandırılmış; Persia’yla ilgili küçük tanıtma yazısında (Üçüncü Bölüm’e bkz.), bu kağanın 619 yılından daha önce tahta çıktığını belirten metinde de bu isimle zikredilmiştir.
T’ung şe-hu (yabgu) Kağan, yiğit ve becerikli biriydi; muharebede ve hücumda eşsizdi; bu sayede, kuzeyde T’ie-le (Tölös)leri kendine bağladı. Batıda Po-ssu’ya (Po-se/Persia) karşı mücadele etti; güneyde, Ki-pin’in (Gandahar) komşusu oldu; bütün bu ülkeler ona itaatlerini gösterdiler. Yüzbinlerce okçusu vardı; batı ülkelerinde hakimiyeti vardı ve onlara sahip oldu. Wu-sunlar’ın (İli vadisi) eski toprağının sahibiydi. Ayrıca, otağını Şe (Taşkent) Krallığı’nın kuzeyine, Ch’ien-ch’üan’a49 taşıdı. Batı ülkelerinin çeşitli krallıklarının başlarında yöneticilerin hepsine si-li-fa unvanı verdi ve ayrıca onları gözetim altında tutup yönetmek, yükümlülükleri ve vergileri kontrol etmek için bir tu-tun (tudun) gönderdi. Batının (barbar) Jung’ları hiç bu kadar güçlü olmamışlardı.
49 İsmi “bin kaynak” demek olan bu yerleşim yeri Hsüan-tsang tarafından ziyaret edilmiştir. (Vie, s. 58); Evliya-Ata yakınında aynı ismi taşıyan nehrin üzerindeki Talas şehrinin 150 li doğusunda bulunuyordu.
Üçüncü wu-ti yılında (620), T’iao-çi50 ülkesinden gelen büyük yumurtalardan sunmak için Çin sarayına bir elçi gönderdi. Bu sırada kuzey Türkleri huzursuzluk çıkarıyorlardı. Kao-tsu birçok kez onu cesaretlendirme lütfunda bulundu ve kuzey barbarlarına karşı bir plan düzenlemek için kuvvetlerini onunkilerle birleştirmeye teşvik etti. T’ung şe-hu (yabgu) buna razı oldu. Beşinci yıl (622), kışın, büyük bir ordu sefere koyulmak üzereydi. Hie-li Kağan51 [Kat İl-han] bunu öğrendi ve çok korktu; birbirlerine karşı savaşmamaları için tekrar T’ung şe-hu (yabgu) ile dostane ilişkiler kurmaya çalıştı.
50 Kiu T’ang-şu’da (bölüm I) okuduğumuza göre, ikinci wu-ti (619) yılında, 7. ve 8. aylar arasında, “Batı Türklerinin Şe-hu (yabgu) Kağanı ve Kao-ç’ang kralı saraya saygılarını sunmak ve tartuk takdim etmek için elçiler gönderdiler” - Üçüncü yıl (620), üçüncü ay, k’ui yu günü, Batı Türklerinin yabgusu Şe-hu Kağan ve Kao-ç’ang kralı K’ü Pe-ya, saraya saygı sunmaları ve vergi götürmeleri için elçiler gönderdiler. Türkler tartuk olarak T’iao-çi’den gelen büyük kuşlardan sundular. - Hirth, T’iao-çi’yi Babil ile özdeşletirmektedir. (China, s.144)
51 Kuzey Türkleri kağanı.
Daha sonra T’ung şe-hu (yabgu) evlenmek için bir prenses istemek amacıyla Çin sarayına elçi gönderdi. Kao-tsu etrafını saran bakanlara dedi ki: “Batı Türkleri bizden çok uzaklaştılar; tehlike zamanında kuvvetlerini bizimkilerle birleştirmediler; şimdi desti izdivaç talep ediyorlar. Ne karar almak lazım?” Feng Te-i52 şu cevabı verdi: “Şimdilik yapmamız gereken şey, her şeyden önce uzaklaşmış olanlarla birleşmek ve yakın olanlarla savaşmak; olayları iyi ölçüp biçmektir. Kuzey barbarlarını sindirmek için evliliğe razı olmamız gerekiyor; birkaç yıl içerisinde, Orta Krallık parlak bir hale geldiğinde, yavaş yavaş ne yapmak gerektiğini düşünebiliriz”. Böylece Kao-tsu evliliğe izin verdi. Kao-p’ing kralı Tao-li’ye Batı Türklerinin ülkesine gidip birleşmesini emretti. T’ung şe-hu (yabgu) bundan çok mutlu oldu. Fakat bu arada Hie-li Kağan, birkaç yıl ardı ardına T’ung şe-hu’nun topraklarına zarar vermiş ve Batı barbarlarına giden yol tıkanmıştı. Bu yüzden evlilik fiilen gerçekleşmedi.
52 Te-i denilen Feng Lüan için bkz., Kiu T’ang-şu, bölüm LXIII ve T’ang-şu, bölüm C.
Birinci çeng-kuan yılı (627), T’ung şe-hu, Çin sarayına çivi şeklinde on bin mücevherle incelikle süslenmiş altın bir kemer ve beşbin at sunmak üzere Çen-çu T’ung se-kin’i Kao-p’ing53 kralı Tao-li ile beraber gitmesi için görevlendirdi.
53 Daha önce Kao-p’ing kralı Tao-li’nin T’ung şe-hu Kağan’ın nezdinde Çin imparatorunun elçisi olduğunu görmüştük. Bu durum onun Batı Türkleri yanında yer almasını açıklamaktadır.
Bu sırada, T’ung şe-hu54 (yabgu), gücüne ve servetine güvenerek halka kötü davranıyordu; boylarındaki insanlarının hepsi ondan nefret ediyorlardı. Ko-lo-lu (Karluk)’lar büyük bir mevcutla ona karşı ayaklandılar. Onun Orta Krallıkla sıhrî yolla akraba olmasından memnun olmayan Hie-li Kağan, ona zarar vermek için birçok kez ordu yolladı; ayrıca T’ung şe-hu (yabgu)’ya şunları demesi için insanlar gönderdi: “Eğer T’ang’ların evine prensesle görüşmeye giderseniz, zorunlu olarak benim topraklarımdan geçmeniz gerekiyor”. T’ung şe-hu (yabgu) bundan huzursuz oldu. Evlilik gerçekleşmeden önce, Mo-ho-tu hu k’ü-li si-p’i Kağan adıyla tahta geçen amcası tarafından öldürüldü.
54 T’ang-şu’nun (CCXVII, b, s. 3 r°) Sie-yen-t’o’lar hakkındaki kısa yazısında Şe-hu’nun ikinci çeng-kuan yılında (628) öldüğünü belirtilmektedir; fakat bu kanıt, 630 yılının başına doğru Şe-hu Kağan’ı bizzat ziyaret eden Hsüan-tsang’ın verdiği bilgilerle örtüşmemekte-dir. (Vie, Julien çevirisi, s. 55) Buna göre Şe-hu Kağan ancak 630 yılında ölmüş olabilir.
T’ai-tsung, T’ung şe-hu’nun ölüm haberini alınca büyük üzüntü duyarak, öldüğü yere sunu olarak takdim edilmek ve yakılmak üzere yeşim taşından mamül eşyalar ve adamlar gönderdi; ama ülke karışıklık içinde olduğundan elçiler yolculuklarını tamamlayamadan durdular.
Mo-ho-tu hu k’ü-li si-p’i55 Kağan, önceden Türklerin belli bir kesiminin bağımsız reisiydi ve küçük bir kağandı. Şimdiyse kendini büyük kağan ilan etmişti; fakat halkı ona boyun eğmedi. Nu-şi-pi kabileleri ortak bir kararla Ni-şu Mo-ho (baga) Şad’ı tahta kotardılar, ama Ni-şu buna razı olmadı. Bu sırada T’ung şe-hu (yabgu)’nun oğlu Tie-li Tegin, Mo-ho-tu tehdidinden gelen tehlikeleri önlemek için K’ang-kü’ye (Soğdiyana) kaçmıştı; Ni-şu oraya onu bulmaya ve iktidarı teslim etmeye gitti. Adı, İ-pi po-lo Si Şe-hu (yabgu) Kağan’dı [İrbis Bolun-cabgu Han]. Her ikisi de aralarındaki husumete son vermemekle birlikte saraydan gelin almak amacıyla Çin’e elçiler gönderdiler. T’ai-tsung onlara şöyle cevap verdi: “Krallıklarınız karışıklık ve düzensizlik içinde; kim tegin kim tebaa, bu hâlâ belli değil. Çarpışmalar ve mücadeleler bitirilmedi; evlilikten nasıl bahsedebiliyorsunuz?” Kısacası, evlenme tekliflerini kabul etmedi.
55 Kun kelimesi şüphesiz bir baskı hatasıdır ve önceki paragraftaki gibi p’i olarak okunmalıdır.
Her ikisine de kabilelerine sahip çıkmaları ve birbirleriyle savaşmaya son vermeleri tavsiyesinde bulundu. Fakat daha önce Batı Türklerine bağlanan ve tebaa haline gelin T’ie-le (Töles) kabileleri ve Batı bölgesindeki çeşitli prensliklerin tamamı onlara karşı ayaklandılar. Bu durum, hakanlığın harabeye dönmesine sebep oldu.
Si Şe-hu [İrbis Bolun-cabgu Han], eski hükümdarın oğlu olarak, halkın sevdiği bir kişiydi; Batı bölgesinin kağanı olan Tu-lu Kağan’a Mo-ho-tu Kağan’ın boylarının yiğit beyleri kalabalık bir şekilde boyun eğmeye geldiler. Mo-ho-tu’ya saldırmak için tekrar savaşa girdi ve onu büyük bir bozguna uğrattı. Mo-ho-tu, Kin-şan (Altay)’da saklandı; daha sonra Tu-lu Kağan tarafından öldürtüldü. Bunun üzerine halk Si Şe-hu (Yabgu)’ya ulu kağan unvanını verdi.
Si Şe-hu (yabgu) Kağan iktidara gelince büyük bir askeri sefer düzenledi ve kuzeyde T’ie-le (Tölös)’leri egemenliği altına aldı; fakat Sie-yen-t’o (Sir-Tarduş)lar ayaklandılar ve ona saldırdılar; kağan, umulanın aksine onları mağlup etti. Si Şe-hu (yabgu) acımasız ve sert mizaçlıydı. İftiralara kanardı. Komuta etme ve yönetme sanatına vakıf değildi.
(Örneğin) Si Şe-hu (yabgu)’ya pek çok hizmet veren ve bu yüzden ‘küçük kağan’ unvanı alan bir İ-li Kağan vardı. Yabgu, aslı astarı olmayan bir suç yüzünden onu ve ailesini öldürttü. Kimse kendini güvende hissetmiyordu. Si Şe-hu (yabgu) Ni-şu’dan sürekli şüpheleniyor ve gizlice ona karşı tedbirler almaya çalışıyordu; o sırada Ni-şu başını alıp Yen-k’i’ye (Karaşar) gitti. Daha sonra Mu-pi Tarkan ile Türklerin ve Nu-şi-pi’lerin önde gelen beyleri beraber bir komplo düzenleyerek ona saldırdılar; Si Şe-hu (yabgu) çevik süvarilerinin eşliğinde K’ang-kü’ye (Soğdiyana) sığındı ve orada öldü. Devletin ileri gelenleri Ni-şu’yu bulmak için Yen-k’i’ye (Karaşar) gittiler ve onu iktidara getirdiler. Ni-şu, Tulu Kağan olarak da bilinir.
Tu-lu Kağan Ni-şu’nun bir diğer adı da Ta-tu Kağan’dı.. Babası Mo-ho Şad önce T’ung şe-hu (yabgu)’nun hizmetindeydi. Ta-tu, Wu-ti (618-626) döneminde Çin’in başkentine gitti. O sıralarda T’ai-tsung barbarlara karşı iyi davranmaya çalışıyordu. Ona dostluk ve nezaket gösterdi. Aralarında birbirlerini ağabey-kar-deş gibi görecekleri konusunda bir anlaşma yaptılar. Ni-şu kağan olunca imparatora bir elçi göndererek ona tâbi olmak istediğini bildirdi. İmparator bir elçi yollayarak ona onursal bir isim, davul ve arma gönderdi. Yedinci çeng-kuan yılında (633), (imparator) ikinci dereceden bir hung-lu olan Liu Şan-in’i, krallığında ona Tun a-leu-wu hi-li-pi Tu-lu Kağan unvan beratını vermek için yolladı. Ni-şu, bir sonraki yıl (634) öldü. Ağabeyi T’ung-o Şad iktidara geldi ve Şa-po-lo T’ie-li-şi Kağan [Işbara Tölis-Şad Han] unvanını aldı.
Şa-po-lo T’ie-li-şi Kağan, dokuzuncu çeng-kuan (635) yılında dest-i izdivaç talebinde bulunmak ve beş yüz at sunmak için Çin sarayına bir nâme gönderdi. Saray, ona bolca destek ve teselli vermekle yetindi, ama evliliğe razı olmadı.
Daha sonra T’ie-li-şi’nin hakanlığı on kabileye bölündü; her boyun başında bir bey vardı. Bunlara on şadlar deniliyordu. Her şad hediye olarak bir ok almıştı. Bu yüzden onlara ‘on oklar’ denildi. Bundan başka on oklar, her kolda beş ok olmak üzere sağ ve sol kollara ayrıldı. Sol kol beş Tu-lu boyundan oluşuyordu ve her birinin başında bir ç’o (çur) vardı. Bir çur bir oku komuta ediyordu. Sağ kol ise beş Nu-şi-pi boyundan oluşuyordu. Bunların başında da büyük se-kinler bulunuyor ve her se-kin bir oku komuta ediyordu. Umumî adları ‘on-ok’lardı; daha sonra ‘ok’ boy anlamında kullanıldı ve her bir okun başında bulunan büyük beylere büyük kumandanların adları verildi. Beş Tu-lu boyu Sui-şe’nin (Suy-âb, Tokmak’ın güneyinde) doğusunda ikamet ediyordu; Beş Nu-şi-pi boyu ise Sui-şe’nin batısında yaşıyordu. Bu andan itibaren asıl isimleri on aile adının kabilelere verilmesi ile oluştu.
Kendi halkı ve daha önce tebaası iken ayrılanlar T’ie-li-şi’yi saymamaya başladılar. Kağan kendi T’ung t’u t’un (tudun)unun56 ani bir saldırısına uğradı; kurmay heyeti kaçtı ve dağıldı; T’ie-li-şi, çevresindeki yüz kadar bahadırın başında (saldırganlara karşı) birçok kez savaştı; T’ung t’u t’un (tudun) üstünlük sağlayamadı ve çekildi; T’ie-li-şi kaçtı; ağabeyi Pu-li Şad [Böri Şad] ile beraber Yen-k’i’de (Karaşar’da) bekindiler.
56 T’ung kelimesi, T’ung şe-hu Kağan unvanındakiyle aynıdır.
Bu sırada A-si-ki k’üe se-kin57 T’ung t’u-t’un (tudun) ve diğerleriyle birlikte Yü-ku Şad58’ı Büyük Kağan ve T’ie-li-şi’yi Küçük Kağan olarak nasbetmeye davet olundular. T’ung t’u-t’un (tudun) öldürüldü; Yü-ku Şad’ın ordusu ise kendi se-kinleri tarafından bozguna uğratıldı. T’ie-li-şi dönüp eski topraklarına kavuştu. Nu-şi-piler, Ç’u-miler ve diğerlerinin tamamı T’ie-li-şi’ye itaat ettiler.
57 A-si-ki k’üe’nin bu unvanı, daha ileride Nu-şi-pi boylarının beş se-kin’inden birincisi gibi belirtilmiş olan A-si-kie k’üe se-kin ile özdeş olması gerekiyor.
58 Bu çalışmanın üçüncü bölümünün bir metninde de aynı Yü-ku Şad geçmektedir. Onu Hie-li Kağan’ın oğlu olan Kuzey Türklerinin Yü-ku Şad’ı ile karıştırmamak gerekir.
On ikinci yıl, batı boyları Yü-ku Şad’a İ-p’i [İrbis] Tu-lu unvanını verdiler. İ-p’i Tu-lu Kağan iktidara geldiğinde, T’ie-li-şi’yle büyük savaşlar yaptı; her iki ordudan da çok ölenler oldu; her biri işten ellerini çektiler ve başlarını alıp gittiler. O sırada (İ-p’i Tulu Kağan) T’ie-li-şi ile toprakları ikiye bölüştüler; İli59 nehrinin batısındaki topraklar Tu-lu’ya kaldı; doğudaki topraklar ise T’ie-li-şi’nin hakkına düştü. Sonra Tu-lu Kağan otağını Tsu-ho60 tepesinin batısına kurdu ve onu kuzey ordası olarak adlandırdı. Bu sırada Küe-yüe-çi61, Pa-si-mi (Basmal)62, Po-ma63, Kie-ku64 (Kırgız), Ho-sin65 ve Ç’u-mu-kun [Çümügün]66 beyleri ona tâbi oldular
59 Bu vadiyi sulayan İli nehri. Eğer metnin devamı dikkatle okunursa, burada kesinlikle bir hata olduğu görülecektir. Tu-lu, İli nehrinin doğusundaki (batı kısmındaki değil) topraklara ve T’ie-li-şi de bu su akıntısının batısındaki topraklara sahipti (doğusundakilere değil). Aslında: 1) İli’nin doğusundaki topraklar Batı Türklerinin toprakla rının kuzeydoğu kısmını temsil ediyor ve bu nehrin batısındaki topraklar bu ülkenin güneybatı kısmını oluşturuyor veya Tu-lu’nun ikametgâhı kuzey ordası olarak adlandırılıyordu; oysa T’ie-li-şi’nin halefi Şe-hu Kağan’ın ikametgâhı güney otağıydı; 2) Tu-lu’ya bağlı halklar, batı Türklerinin kuzeyinde veya doğusunda yerleşmiş olan Basmallar, Po-malar, Kırgızlar ve Ç’u-mu-kunlardır; 3) T’ie-li-şi’nin halefi Şe-hu Kağan’ın devletinin batı sınırını İli nehri teşkil ediyordu; 4) Bunlar Nu-şi-pi boylarıdır, yani T’ie-li-şi ve halefi Şe-hu Ka-ğan’ın tebaasını oluşturan Batı Türklerinin batı boylarıdır. - Si yü t’u çi, metnin bu hatasını kabul etme yanılgısına düştüğü için, Tsu-ho dağını (bölüm XXII, s. 10 ro) boş yere Kulca’nın güneyindeki Bug-ra-ula dağı olarak göstermeye çalışıyor.
60 Bu dağın yeri tespit edilememiştir; bkz. önceki notun sonu.
61 Üç kelimeyi bir halk adı olarak düşünüyorum, fakat bu, ancak iyice araştırdıktan sonra kabul edeceğimiz bir addır, çünkü onu hiçbir yerde bulamadım.
62 Pa-si-miler Thomsen tarafından (Orhon Yazıtları, s. 178, n. 88) Bilge Kağan kitabesinde söz konusu olduğu gibi, Basmıl (veya Bas-mal)’larla özdeşleştirilmişlerdir. 720 yılında Pa-si-mi’lerin Pei-t’ing şehrinde bulunduğunu biliyoruz (Guçen yakınında; Bkz. Güzergah II, g. Bölüm). Fakat metnimizi yazmakta olduğumuz tarihe yani yaklaşık bir yüzyıl geriye gittiğimizde, Pa-si-mi’lerin biraz daha farklı bir yurtlarının olması muhtemel; çünkü Pei-t’ing bölgesi o sırada Ç’u-yüe’lerin elindeydi (ileriye bakınız) [s. 305’deki ek ve düzeltme: Tse çi t’ung kien’in 720 yılının on birinci ayına ait bir nottan Pa-si-mi beylerinin A-şi-na soy adına sahip bulunduklarını ve Türk halkından olduklarını öğreniyoruz. Pei-t’ing (Bişbalık) şehrinde yaşıyorlardı. Si yü t’ung wen çi (I, s. 14 r°) Pa-si-mileri Narın-h’o-pog’a yerleştirmektedir. Hiçbir haritada bulamadığım bu yer Çugu-çak’ın doğusundaki H’opog nehrinin sahilleri üzerinde bulunsa gerektir. Muhtemelen Pa-si-miler VIII. Yüzyıl başlarında Bişbalık bölgesini işgal etmek için oradan gelmişlerdir.]
63 T’ang-şu, aynı şekilde telaffuz edilen bir ibare vermektedir. “Po-ma’lara aynı zamanda Pi-ch’i veya O-lo-çi de derler. Toprakları Türk-ler’in kuzeyinde ve (Çin) başkentine 14000 li uzaktadır. Akarsuları ve meraları takip eder, ayrıca dağlık bölgelerde yaşamaktan hoşlanırlar. Otuz bin seçkin askerleri vardır. Toprakları her zaman karla kaplıdır; oradaki ağaçlar her zaman yeşildir (çam ağaçları); tarlaları sürmek için atları kullanırlar; oradaki atların (ma) hepsi beneklidir (po). Bu ülkenin (Po-ma) adı buradan gelir. Kuzeyde denize kadar uzanırlar. At yetiştirdikleri halde, onlara binmezler; temel gıdaları mayalanmış kısrak sütüdür [kımız]. Kie-ku (Kırgız)’lara karşı savaşmayı seviyorlar. Bu insanların görünümü Kie-ku (Kırgız)’larınkine çok benzer, fakat birbirlerinin dillerini anlamazlar. Hepsi saçlarını kesiyorlar; karaağaç fidanının kabuğundan yapılmış kalpakları var. Odun parçalarını bir kuyu bariyeri gibi olacak şekilde düzenliyorlar ve onları karaağaç fidanının kabuklarıyla kaplıyorlar; evlerini yapmak için kullandıkları şey budur. (Grupların) her birinin kendi beyi var ve birbirlerine boyun eğmezler. (T’ang-şu, CCXVII, s. 7 v°)”
64 Kie-ku, Çinli’lerin Kırgızlar için kullandıkları adlardan biridir; bkz. T’ang-şu, bölüm, CCXVII, b., s. 7 v; W. Radloff, Die Alttürkischen Inschriften der Mongolei, s. 425-426; Thomsen, Orkon Yazıtları, s. 140; Hirth, Nachworte, s. 40.
65 Bu hakla ilgili herhangi bir kayıt bulamadım. Bunu Soğdiyana’nın dokuz Çao-wu devletinden biri olan beyliğiyle kesinlikle karıştırmamak gerekir. (T’ang-şu, CCXXI, b. s. 1 r°)
66 Metin burada düzeltme veriyor. Ç’u-şui-kun; fakat şui karakterini mu olarak düzeltmek gerektiği açıktır. Ç’u-mu-kunlar beş Tu-lu kabilesinden biriydi (ileriye bakınız).
T’ie-li-şi, on üçüncü yılda (639), t’u-t’un (tudun)larının ve se-li-fa’larının Yü-ku Şad’la birlikte kendisine karşı zorluk çıkartmak için kurdukları komplolara maruz kaldı. T’ie-li-şi, çaresiz bir şekilde bilâhare son nefesini vereceği Pa-han-na (Fergana)’ya kaçtı. Nu-şi-pi boylarının beyleri, Kia-na’nın oğlu ve T’ie-li-şi’nin küçük kardeşi olan Po-pu tegin’i aramaya gittiler ve onu iktidara getirdiler. Adı, İ-p’i Şa-po-lo şe-hu [İrbis Işbara Cabgu] Kağan’dır.
İ-p’i Şa-po-lo şe-hu Kağan iktidara geldiğinde, otağını Sui-ho67 nehrinin kuzeyine kurdu ve ona güney ordası adını verdi; İli nehri, doğu sınırını teşkil ediyordu. O sırada K’iu-tse (Kuça), Şan-şan (Lop-nor’un güneyinde), Tsü-mo (Hotan’ın doğusunda) T’u-ho-lo (Toharistan) Yen-k’i (Karaşar), Şe (Taşkent), Şi (Keş), Ho (Zarafşan’ın güneyinde)68, Mu (Sirderya’nın batısında), K’ang (Semerkand) beyliklerinin tamamı onun atadığı yöneticileri kabul ettiler. İ-p’i Şapolo, daha sonra Çin sarayına saygı sunmak ve tartuk götürmek üzere bir elçi gönderdi; T’ai-tsung onu avutmak ve cesaretlendirmek için mühürüyle onaylanmış bir ferman yayınladı; on beşinci çeng-kuan (641) yılı, ordunun sol kanat generali Çang Ta-şi’ye bu yazıyı kağana vermeye gitmesini ve ona bir davul ve sancak sunmasını emretti.
67 T’ang-şu’da böyle. Si yü t’u çi’nin bunu Issık-kul’un kuzeydoğusuna yerleştirmesi, bana göre çok zayıf bir kanıta dayanmaktadır. Dolayısıyla bu su akıntısının yerini tam olarak tespit edemiyoruz.
68 Daha kesin bir saptama için, bkz. Marquart, Chronologie, s. 59.
Bu sarada, Tu-lu Kağan ve Şe-hu (yabgu Kağan) defalarca birbirlerine saldırdılar. Tu-lu, imparatorluk sarayına bir elçi gönderdi; T’ai-tsung, ona samimiyet ve mutabakat kurallarını anlattı.
O sıralar Tu-lu’nun pek çok askeri vardı ve gittikçe güçleniyordu. Batı ülkelerinin çeşitli beyleri tekrar ona itaat arzetmeye geldiler. Tu-lu, kısa bir süre sonra Şe (Taşkent) tudununu Şe-hu (yabgu)’ya saldırmakla görevlendirdi. Tudun, onu tutuklayarak Tu-lu’ya gönderdi; daha sanra (Şe-hu Kağan) öldürüldü.
Tu-lu Kağan tahta geçtiğinde, bazı Nu-şi-pi boyları ona kalpten itaat etmemişlerdi. Bunların tamamı ona karşı ayaklandılar. Tu-lu, askerlerinin tekrar başına geçti, T’u-ho-lo’ya (Toharistan) saldırdı ve onu ezdi. Gücüne güvenerek batı ülkelerini canının istediği gibi yönetti ve İ (Hami) ilçesini yakıp yıkmak için askerlerini gönderdi; An-si askeri valisi Kuo K’o69 iki bin hafif süvarinin başına geçerek ona saldırmak amacıyla U-ku sınırına gitti ve onu yendi. Tu-lu, ayrıca T’ien-şan70 şehrini kuşatmak için Ç’u-yüe, Ç’u-mi ve diğer göçebe boylarını gönderdi; Kuo K’o onlara tekrar saldırdı ve geri attı. (Kuo) K’o zaferinden istifade ederek ilerledi ve Ç’u-yüe se-kininin ikamet etmekte olduğu şehri aldı; savaş kaçaklarını izledi ve Ngo-suo71 dağına vardı, binden fazla baş kesti; Ç’u-mileri itaat altına alarak geri döndü.
69 Diğer metinlerde göreceğimiz gibi bu kişinin asıl adı Kuo Hiao-k’o idi. Hiao kelimesi burada unutulmuş. Kuo Hiao-k’o’nun yaşam öyküsü Kiu T’ang-şu’da bulunuyor, bölüm LXXXIII ve T’ang-şu, bölüm CXI’da anlatılmaktadır.
70 Turfan’ın güney batısında, Bukun ve Toksun’un arasında (Bkz. Güzergah I, s. 26)
71 Ngo-suo dağının, Urumçi’nin batısına 300 li’den daha uzakta, Katun tepeleri çemberinde bulunması gerekiyordu. Si yü t’u çi’de (bölüm XXI, s. 4 vo) bu konuda şöyle deniliyor: “T’ang döneminde, Ç’u-yüe boyu Kin-man ilçesinde yaşıyor ve Pei-t’ing askeri valiliği sınırları içinde bulunuyordu; bugün burası Urumçi’nin doğusunda ve Bogdo ula’nın kuzeyindeki bölgedir. Ç’u-mi boyu Ç’u-yüe’lerin batısında, Manas Gölü’nün (veya Manas nehrinin) solunda ve sağında ikamet ediyordu. Katun Bogdo ula tepelerinin kuzeyinde olması gerekiyordu. Tu-lu (Kağan) T’ien-şan şehrini kuşatmaya gelmek için Ç’u-yüe’lerin ve Ç’u-milerin askerleriyle gelmesi sırasında sözü edilen yer, Urumçi’nin doğusundaki Bogdu ula’dır. Fakat, (Kuo) Hiao-k’o onu izledi, korkusuzca savaştı. Kuo Hiao-k’o, önce Ç’u-yüe’lerin şehrini ele geçirdi ve daha sonra Ngo-suo dağına ulaştı. Şu halde Ngo-suo dağı kesinlikle Ç’u-yüe’lerin batısındaydı ki, şimdiki Katun Bogdo ula’ya tekabül eder; veya Ç’u-miler bu dağın kuzeyinde oturuyorlardı; askerler topraklarına kadar gelmişlerdi ve bu sebeple boyun eğdiler”. Si yü t’u-çi’deki bu pasaj önemlidir, çünkü belirgin bir biçimde Ç’u-mi ve Ç’u-yüe boylarının yerlerini belirlemektedir; Ç’u-miler Manas nehri sahillerinde yani Urumçi’nin batısında, Ç’u-yüe’ler ise Urumçi’nin doğusunda daha sonraları Pei-t’ing askerî valiliğinin merkezi olan Guçen yakınlarındaki Kin-man ilçesi mevkii üzerinde bulunuyorlardı; T’ang-şu (XLIII, b. bkz. 6 ro) Kin-man ilçesi konusunda “Beşinci yung-hui yılında (654), Ç’u-yüe’lerin arazileri üzerine Kin-man ilçesi kuruldu” diye yazmaktadır. M. Schlegel (la stile funeraire da teghin Giogh s. 32) bu boyu Talas nehri ile Lop-nor yakınına yerleştirmektedir ki, birbiriyle pek de komşu olmayan iki bölgedirler. Burada iki büyük hata var: Birincisinde Ç’u-yüe’ler değil, Talas nehrinin yakınında ikamet eden Batı Türklerinin bazı kağanları yaşıyorlardı; ikincisinde, Ç’u-yüe’lerden inen Şa-t’o’ların çevresinde yaşadıkları P’u-lei Gölü, Lop-nor değil Barkul Gölü’dür. Ç’u-yüe’ler, Barkul Gölü’nün batısında, Şa-t’o’lar ise doğusunda oturuyorlardı.
Tu-lu, daha önce ibret olsun diye Ni-şu-ç’o (çur)’nun kellesini uçurmuştu. Çünkü bu kişi ona tahsis edilen ganimeti zimmetine geçirme cüretini göstermişti; fakat bilâhare hazırlıksızken Ni-şu-ç’o (çur)’nun mensup olduğu boyun beyi Hu-lu-ku’-nun saldırısına uğradı; halkından çok sayıda insan kaçtı; krallığı çok karıştı.
On beşinci çeng-kuan yılı (641), buyruğu altında olanlardan birkaçı, U-li-ç’o (çur) ve diğerleri Tu-lu’yu devirmeyi tasarladılar; birinin kağan olarak atanmasını istemek için kendi başlarına imparatorluk sarayına elçiler yolladılar. T’ai-tsung, Mo-ho-tu i-p’i Kağan’ın oğlu İ-p’i şe-kui Kağan’a72 iktidarı vermek için mühürlenmiş bir yazı taşıyan bir elçi gönderdi.
72 T’ang-şu’ya göre, İ-p’i şe-kui Kağan, İ-k’ü-li-şi i-p’i Kağan’ın, o da T’ie-li-şi’nin oğludur. Bu yüzden burada Mo-ho-tu i-p’i Kağan olarak adlandırılan kişi, T’ang-şu’nun İ-k’ü-li-şi i-p’i Kağan’ı ile aynı kişidir. .
İ-p’i şe-kui Kağan iktidara gelince, Pe-şui’de73 Tu-lu’ya saldırması için göçebe Nu-şi-pi kabilelerin savaşçılarını yolladı. Tu-lu, halkın kendisine bağlı olmadığını bildiğinden batıda, T’u-ho-lo (Toharistan) Krallığı’na teslim oldu. Orta Krallığın elçileri daha önce Tu-lu tarafından engelleniyordu; Şe-kui onlara mümkün olan her türlü ilgiyi gösterip, tüm ihtiyaçlarını karşılayarak muhafızların koruması altına Ç’ang-an’a geri gönderdi. Ülkesinin ürünlerini haraç olarak vermeleri için elçiler yollamaya başladı ve evlenmesi için kendisine bir prenses verilmesini istedi. T’ai-tsung buna razı oldu; buyrukla ona, düğün hediyesi olarak Çin’e verilmek üzere, Kuça, Hotan, Kaşgar, Çu-Kiu-po (Yarkend’in güneyinde) ve Ts’ung-ling (öncekinin güneyinde)74 beş vilayetini ayırmasını emretti. T’ai-tsung daha sonra öldü. Ho-lu ayaklandı ve Şe-kui’nin göçebe kabileleri onun tarafında yer aldılar.
73 Hsüan-tsang’a göre Pe-şui şehri Talas’ın 200 li güneybatısındaydı; ileriye bakınız, üçüncü bölüm.
74 Bu metin, o dönemde Batı Türklerinin bütün Batı Türkistan’da hakim olduklarını ispatlıyor.
A-şi-na Ho-lu,75 İ-pu-li şad Şe-kui tegin’in76 oğluydu. Vaktiyle A-şi-na Pu-çen ülüşüyle birlikte Çin’e itaat arzetmek için geldiğinde, Tu-lu kağan, Pu-çen’in halefi olabilmesi için Ho-lu’ya yabgu unvanı verdi; Si77 ilçesinin 1500 li kuzeyinde Ta-lo-se78 vadisinde ikamet ediyordu.
75 Bu kişi, T’ang-şu’nun XLinci bölümünde (s. 8 vo), “Batı Türklerinin şefi Ni-fu şa-po-lo şe-hu A-şi-na Ho-lu” olarak geçmektedir.
76 Bu kişi, T’ie-li-şi’nin kardeşi Pu-li-şad’la aynı kişi gibi gözüküyor.
77 Bu ilçe, doğrudan Turfan’la sınırdaştı.
78 İlk yaklaşım olarak, bu Ta-lo-se vadisini, çok da uzakta olmayan ve Talas’ın önemli yerlerinden sayılan Evliya-Ata’nın yer aldığı Talas nehri vadisiyle özdeşleştirebilirdik ki, o takdirde Batı Türk boylarının en belalısı olan beş Ni-şu-pi boyunu yönetmek için Ho-lu’nun yerleşeceği yer burası olacaktı. Mesele bu kadar basite indirgenemez. 1) Transkripsiyon, Talas şehrinin ismini belirtmek için kullanmaya alışık olduğumuz transkripsiyon değil; onun yerine geçen başka bir şeydir; 2) Talas nehri ve şehri, Si (Turfan) ilçesinin kuzeyinde değil, batısındaydı; 3) Son olarak Ç’u-yüe’ler, Ç’u-miler ve Kar-luklar Turfan’ın kuzeyine yerleşmiş olan boylardı ve onları yönetmek için yerleşilmesi gereken yer, Talas nehri sahili değil, Si (Turfan) ilçesinin kuzeyiydi. Aynı zamanda, T’ang döneminde batı ülkeleri haritasında (Si yü t’u çi, III. s. 8 vo ve 9 ro) Ta-lo-se nehrini Kara İrtış ile özdeşleştirilmesi bana doğru gibi geliyor; fakat öyleyse, metinde bir hata olduğunu kabul etmek ve beş Tu-lu boyunu beş Nu-şi-pi boyuyla yer değiştirmek gerekir. [s. 306’daki ek ve düzeltme: To-lo-se vadisinin Kara İrtış vadisiyle özdeşleştirilmesi, Wang Çung-si’nin biyografisindeki bir pasaj sayesinde kesinleşmiştir. (T’ang-şu CXXXIII, s. 5 r°) Burada Pa-si-mi (Basmal), Ko-lo-lu (Kar-luk) ve Hui-ho (Uygur)larla ittifak sağlayan bu generalin To-lo-se vadisine saldırdığı, arkasından 744 yılında Wu-su-mi-şi Kağan’a saldırıp öldürmek için Kun nehrini geçmek istediğini okuyoruz. Eğer To-lo-se şehri Kara İrtış vadisine yerleştirilirse, o zaman bu askeri sefer bütünüyle anlamsız bir şey olacaktır.]
Ç’u-mi, Ç’u-yüe,79 Ku-su, Ko-lo-lu (Karluk)80 ve beş Nu-şi-pi boyuna mensup insanları yönetiyordu. Daha sonra, Tu-lu, T’u-ho-lo (Toharistan) Krallığı’nın batısına taşınmıştı; Şe-kui Kağan, Ho-lu’yu tedirgin etmek ve izlemek için askerler gönderdi; Ho-lu’nun sabit bir ikametgahı yoktu; yirmi ikinci çeng-kuan (648) yılı, göçebe kitlelerin başına geçerek, imparatora81 boyun eğmeye geldi, ona ikametgah olarak T’ing82 ilçesinin verilmesi konusunda ferman yayınlandı; daha sonra ona sol atlı muhafızlar generali, Yao-ç’i komutanı [tu-tu] unvanı verildi. Kao-tsung tahta çıktığında (650), onu sol atlı muhafızları büyük generali ile daha önce olduğu gibi Yao-ç’i komutanı [tu-tu] unvanı ile taltif ve terfi ettirdi.
79 Ç’u-miler Urumçi’nin batısında ve Ç’u-yüe’lerin doğusundaydılar.
80 T’ang-şu’ya göre, bölüm CCXVII, b. s. 6 ro, Ko-lo-lu (Karluk)lar, Pei-t’ing’in kuzeybatısında (Guçen’in yanında) ve Kin-şan (Al-tay)’nın batısında oturuyorlardı. Aynı zamanda Urungu ve Ulungur nehri sahilinde ve Kızıl-baş Gölü yakınında kurulmuş olsalardı, bu pek de anlaşılmazdı; T’ang döneminin batı ülkeleri haritası (Si yü t’u çi, III., s. 8 vo ve 9 ro) Karlukları aslında Urungu nehri ile Kara İr-tış arasında yerleştiriyor; bu harita T’ang-şu’ya göre (CCXVIII, b., s. 6ro) kıyılarında Karlukların yaşadığı Pu-ku-çen nehrini Kara İrtış’la özdeşleştirmektedir. Bkz. Si yü t’u çi, XXV, s. 7 vo.
81 Bu olay Kiu T’ang-şu’nun 3. bölümünde (s. 8 ro) şu sözlerle hatırlatılmaktadır: 22. çeng-kuan yılında (648), ikinci ayın kui-ç’u gününde, “Batı barbarı, Şa-po-lo şe-hu, halkının başında boyun eğmeye geldi; Se-kin’i K’u-li-pei-lo “sözünün eri, savaşçı” general ve aynı zamanda büyük se-kin olarak atandı”. Takip eden sayfada göreceğimiz gibi Şa-po-lo, Hu-lu’nun aldığı lâkapdır; şe-hu (yabgu), Batı Türklerinin tüm kağanlarının unvanıdır. 5. K’iu T’ang-şu’nun aynı bölümünde, 648 yılında, Batı Türklerinin Si Şe-hu Kağan’ın saraya saygı sunmak için bir elçi gönderdiğini okuyoruz; bu bir hatadır ve Si Şe-hu Kağan yerine İ-p’i şe-kui Kağan demek gerekir.
82 T’ing bölgesi, daha sonra Pei-t’ing Genel Valiliği’nin merkezi olan yerdir; Guçen yakınlarında bulunuyordu. [s. 306’daki ek ve düzeltme: Tse çi t’ung kien (648’in 4. ayı) şöyle diyor: “Kendisine T’ing eyaletindeki Mo-ho şehrini ikametgah edinmesi konusunda bir imparatorluk fermanı çıkarıldı.” Bu Mo-ho şehri T’ing veya Bişbalık vilayetinin 60 li batısında olmalı.]
İkinci yung-hui yılı (651), oğlu Tie-yün ile birlikte, halkının başına geçti ve batıya kaçtı. Tu-lu Kağan’ın topraklarını ele geçirdi ve batı ülkelerinin çeşitli beylerinin tamamını yanına çekti. Otağını Şuang-ho83 ve Ch’ien-ch’üan84’a kurdu. Kendisine Şa-po-lo Kağan unvanını verdi; on Tu-lu ve Nu-şi-pi boylarını yönetti. Beş Tu-lu boyu için beş çur vardı; birincisinin adı Ç’u-mu-kun lü ç’o85 idi; ikincisinin adı Hu-lu kü k’üe ç’o (Kuli-çur)86 idi; Hu-lu ona evlenmesi için kızlarından birini vermişti; üçüncüsünün adı Şe-şo-t’i87 idi; dördüncüsün adı T’u-k’i-şi ho-lo-şi ç’o88 idi; beşincisinin adı Şu-ni-şi ç’u-pan ç’o89 idi. Beş Nu-şi-pi boyu için beş se-kin [erkin] vardı; birincisinin adı A-si-kie k’üe se-kin idi; en güçlü olan oydu. İkincisinin adı Ko-şu k’üe se-kin idi; üçüncüsünün adı Pa-sai-kan t’un-şa-po se-kin; dördüncüsünün adı A-si-kie ni-şu se-kin idi; beşincisinin adı Ko-şu ç’u-pan se-kin idi90. Her birinin emrinde yüz binlerce askeri vardı ve hepsi Ho-lu’nun emrindeydiler. Batı ülkelerindeki çeşitli krallıklar arasında da ona bağlı olanlar vardı.
83 Si yü t’u çi (XXII, s. 6 vo ve bölüm XXV, s. 4 vo) Şuang-ho’yu Ebi-nor’a dökülen küçük Borotala nehri vadisine yerleştiriyor.
84 İskender tepelerinin kuzey yamacının eteklerinde, Talas (Avliya-Ata) şehrinin 150 li doğusunda. Krş., 3. bölüm, Hsüan-tsang’ın metni.
85 T’ang dönemi batı ülkeleri haritası (Si yü t’u çi, III, s. 8 vo ve 9 ro) Ç’u-mu-kunları Karlukların doğusunda Çuguçak bölgesine yerleştirmektedir.
86 T’ang-şu, Hu-lu-kü yerine Hu-lu-wu yazmaktadır ki, bunun doğru olması gerekiyor. Çünkü başka her yerde, hatta Kiu T’ang-şu, LXXXIII, s. 3. ro’da bile onu buluyoruz. - Önceki notlarda belirtilmiş haritaya göre Hu-lu-wular Acar-nor’un yakınında bulunacaktı.
Daha sonra Ho-lu, Tie-yün’e Mo-ho-tu (bagatur) yabgu unvanını verdi. Batı (Si- fan) barbarlarının çeşitli kavimlerini birçok kez istila etti ve bunalttı; ayrıca T’ing91 ilçesini yağmalamak için ilerledi. Üçüncü yıl (652), onu cezalandırmaları için sol muhafızları büyük generali Leang Kien-fang ve sağ muhafız alayları büyük generali K’i-pi Ho-li’ye Yen-jan92 eyalet valisine bağlı elli bin Hui-ho (Uygur) atlısının başına geçmeleri konusunda imparatorluk fermanı gönderildi93; toplam olarak beş bin kelle kestiler ve altmıştan fazla büyük şefi tutsak ettiler.
91 Guçen civarında.
92 Yen-jan genel valisinin idari merkezi Shan-si’nin kuzeyinde Ta-t’ung ve Şo-p’ing valilikleri arasındaydı. Hirth (Nachwort, s. 113), Yen-jan’ın Ta-t’ung-fu’nun 100 li kuzey batısında bulunan eski Şen-yü-t’ai kasabasının yeri üzerinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Diğer taraftan, Yü ti yao lan (T’ung kien kang mu’da sözü geçen coğrafi yapıt, Han Wu ti’nin 3. çeng-ho yılı), Yen-jan’ı, şimdiki Şo-p’ing valiliğinin kuzeydoğusundaki eski Süan-ti ilçesinin toprakları üzerine oturtuyor. Dolayısıyla bu iki bilgi birbiriyle örtüşmektedir -Yen-jan tam olarak, bir dağın ismiydi; M.Ö. 90 yılında, General Li Kuang-li’nin Hiung-nular tarafından yenildiğinde düşmana kaptırdığı yer burasıydı. (Ts’ien Han şu, XCIV, a, s. 12 ro; bu metinden ayrıca Yen-jan dağının Su-sie-wu olarak adlandırılan topraklarda bulunduğunu anlıyoruz). Yine aynı Yen-jan dağında, M.S. 89 yılında, General T’ou Hien, kahramanlıklarını anmak için bir stela diktirdi; metni tarihçi Pan Ku tarafından yazılan bu kitabe, Hu Han-şu’da muhafaza edilmiştir. ( LIII, s. 7 r°).
93 K’i-pi Ho-li’nin yaşam öyküsünde (Kiu T’ang-şu, CIX, T’ang-şu, CX), bu kişinin T’ie-le (Tölös) menşeli olduğunu okuyoruz. Dolayısıyla K’i-pi, mensup olduğu boyun adıydı; çünkü K’i-piler daha sonra Uygur adıyla meşhur olan Tölös halkını oluşturan boylar arasında anılıyorlar (T’ang-şu, CCXVII, a, s. 1 ro). Dolayısıyla K’i-pi Ho-li’nin 50.000 atlı Uygur’un başında olduğunu metnimizde görmek hiç de şaşırtıcı değil. Bu atlılar, şüphesiz onun başında bulunduğu kabiledaş-larının atlılarıydı. Boy adının yönetici ailenin adı oluşu, sık rastlanan bir durumdur; T’u-k’i-şi (Türgiş) menşeli kabile reisi Ko-şu Han’ın adı da yine Ko-şu boyuna mensup olmasından kaynaklanmaktadır. “Barbarlar genelde boy adını böylece bir aile ismi haline gelen oymak ismi yaparlar.” (Kiu T’ang-şu, CIV, s. 4 v°).
Dördüncü yı (653) Tu-lu Kağan öldü. Oğlu Çen-çu she-hu, beş Nu-şi-pi boyuyla birlikte Ho-lu’ya saldırmak istedi; yerleşim yerini yok etti ve binden fazla kelle94 kesti.
94 Bu konuda Ts’e-juyüan kui ansiklopedisinde (bölüm 964, s. 8 r°) şöyle denilmekte: “Altıncı yung-hui (655) yılı, imparator, Hie-pi ta-tu şad’a kağan unvanını vermek için bir mabeyinci gönderdi” ve şu not ilave edilmektedir: Hie-pi ta-tu şad, Tu-lu Kağan’ın oğluydu. Önceleri Çen-çu şe-hu unvanı vardı; o ve babası, imparatorluğun talimatlarına hiç uymazlardı. Bilâhare, Ho-lu ayaklandıktan ve Tu-lu öldükten sonra, (Hie-pi ta-tu şad) itaatini arzetmek için elçiler gönderdi; birçok kez Ho-lu’yu askerleriyle ölümle cezalandırmak için izin talep etti. Bu yüzden kendisine ‘kağan’ unvanını tevcih etmek amacıyla bu elçi gönderildi. Mabeyinci, Sui-şe (Tokmak) şehrinin batısına kadar gitti; Ho-lu’nun askerleri onu engelleyince daha ileri gidemedi; ayrıca, Çen-çu kendisine bağlı olan ve Ho-lu tarafından ilhak edilen yerleşim yerlerini henüz koruması altına alamamıştı; taraftarları az ve zayıftı. Ona unvanı veremeden geri döndü.”
İkinci hien-k’ing (65 7)95 yılında, imparator, sağ askeri sömürgeler generali Su Ting-fang’ı96 Yen-jan genel valisi Jen Ya-siang’ı, genel vali yardımcısı Siao Se-ye’yi, sol atlı muhafızları büyük generali ve Han-hai kumandanı Hui-ho P’o-juen’i97 ve diğerlerini onu tedip edip saldırmaları için ordularının başlarına geçmekle görevlendirdi; ayrıca sağ muhafızları büyük generali A-şi-na Mi-şe ve sol askeri sömürgeler büyük generali A-şi-na Pu-çen’i, ortalığı yatıştırmak ve işleri yoluna koymak için büyükelçi sıfatıyla gönderdi. (Su) Ting fang, Ye-tie98 nehrinin batısına kadar ilerledi; Ho-lu, yirmi binden fazla Hu-lu-kü k’üe ç’o99 atlısının ve diğerlerinin başında, düzenli bir şekilde bekliyorlardı. (Su) Ting-fang, İkinci General Jen Ya-siang’ın ve diğerlerinin başına geçerek ona savaş ilan etti; eşkıyalar kalabalığı büyük bir bozguna uğradı.
95 Bu kısa notta, 656 yılında vukû bulan olaylardan bahsedilmiyor. Kiu T’ang-şu’ya göre (bölüm IV, s. 4 v°), birinci hien-k’ing (656) yılının sekizinci ayında, “Sol muhafız alayları kumandanı General Ç’eng Çi-tse, Yü-mu-ku’da Ho-lu’nun buyruğu altındakilere karşı mücadele etti; Ko-lo-lu (Karluk)’ların hie (li) fa Huo-ts’e’si, Ç’u-yüe’lerin se-kin’i Yü-çi’yi ve diğerlerini büyük bir bozguna uğrattı; binden fazla kafa kesti, sayısız develer, atlar, inekler ve koyunlar aldı”. Aynı yılın dokuzuncu ayında, Ç’eng Çi-tsie, Ho-lu’nun oğlu Tie-yün’e savaş ilan etti; binlerce kelle kesti ve Heng-tu şehrine kadar ilerledi (T’ang-şu’da Tan-tu şeklinde). Bu sırada Ç’eng Çi-tse’nin sözde başarılarının istekte kaldığına inanmak gerekir. Çünkü aynı yılın (656) on ikinci ayında rütbesi söküldü. Ç’eng Çi-tse’nin yaşam öyküsü, Kiu T’ang-şu’nun LXVIII. bölümünde anlatılmaktadır.
96 Su Ting-fang’ın yaşam öyküsü, Kiu T’ang-şu, LXXXIII ve T’ang-şu, CXI’de bulunuyor.
97 Yani Uygur P’o-juen. Hui-ho (Uygur), onun aile ismi gibi oldu.
98 Tse-çi t’ung kien’in (657 yılının 12. ayı) bir notundan Ye-tie nehrinin İ-li’nin doğusunda olduğunu anlıyoruz.
99 Yani, Hu-lu-wu’ların kül çur’u. Bu kül çur ayrıca Ho-lu’nun oğlu Tie-yün’den başkası değilmiş gibi gözüküyor. Çünkü Kiu T’ang-şu’da (IV., s. 5 v°) üçüncü hien-k’ing (658) yılında “Su Ting-fang, Şa-po-lo Kağan Ho-lu’ya ve Batı Türklerinin kul çuru Tie-yün’e saldırdı ve yendi” ifadesini buluyoruz.
Aralarında büyük şef Tu-t’a tarkan’ın da bulunduğu iki yüzden fazla adamın kellesi uçuruldu. Ho-lu ve k’üe ç’o (kul çur)’nun hafif süvarileri kaçtılar ve saklandılar; İli100 nehrini geçtiler; çok sayıda asker ve at boğularak öldü.
100 Birkaç satır ileride Ho-lu’yu Çu nehri yakınında tekrar bulduğumuz gibi, İli nehrini kuzeyden güneye doğru geçtiği açıktır; dolayısıyla Çin ordularının ona saldırmak için kuzey yolundan (bkz. Güzergâh II) geçmeleri gerekmişti ve öyle gözüküyor ki, burası ilk yenilgisini aldığı Borotala bölgesidir.
(Siao) Se-ye, Ho-lu’nun çadırlarını kurmuş olduğu Ch’ien-ch’üan’a101 vardı. Mi-şe birliklerini ilerletti ve İli nehrine vardı; Ç’u-yüe ve Ç’u-mi beyleri ve diğerleri, halklarının başında (gelerek) itaat arzettiler. Mi-şe tekrar ilerledi ve Şuang-ho’da durdu; Ho-lu, daha önce Pu-şi tarkan’ı [Pu-shih Ta-kuan (Toygun)], dağılan askerleri toplaması ve birleştirmesi için görevlendirmişti. Pu-şi, bulunduğu yeri ağaç istihkamlarla güçlendirdikten sonra baş kaldırdı ve savaş ilan etti; Mi-şe ve Pu-çen ona saldırarak saflarını bozdular; sonra, Su Ting-fang’la birlikte Sui-şe (Çu) nehri yakınında Ho-lu’ya saldırdılar ve onu büyük bir bozguna uğrattılar. Ho-lu ve Tie-yün Şu-n’u şad’ın yanına sığınmak istediler; Şe (Taşkent) Krallığı’nın Su-tu102 şehri yakınına geldiler, adamlar ve atlar açıkmış ve çok yorulmuşlardı. Şehir hakimi İ-ni tarkan103 şarap ve yiyecek almalarına izin vererek, onları karşıladı. Ho-lu, onun sözlerine inanarak şehre girdi; ama hemen yakalanarak tutuklandı. Siao Se-ye, Şe (Taşkent) Krallığına geldiğinde, Şu-n’u şad Ho-lu’yu104 ona teslim etti.
101 Siao Se-ye’nin, Ho-lu’nun geri çekilmesini engellemek için ordusuyla güney yolunu (bkz. Güzergâh I) tutması gerekmişti; Ch’ien-ch’üan, Evliya-Ata’nın doğusuna 150 li mesafedeydi.
102 Burası şüphesiz, günümüzde Ura-tübe denilen Sutruşana şehrinin isminin kısaltılmış çeviri yazımıdır. Bkz. Bâbür, Vakân, tercüme Po- vet de Courfeille, tome I, s. 16 “Uratipa’nın adı başlangıçta Usruşa- na veya Usruş olarak yazılıyordu”. [s. 306’daki ek ve düzeltme: Su- tu şehri Sutruşana değildir. Sayfa 93’deki I. nolu dipnotu daha doğ- ru buluyorum. Marquart’ın bir tebliğine nazaran Su-tu, İbni Hur- dadbeh’in Şoturkes dediği ve Şaş (Taşkent)in 5 fersah uzağına yer- leştirdiği şehirdir. Bkz. Barbier de Meynard çevirisi, Bibliotheca ge- ographorum arabicorum, t. VI, s. 20]
103 İ-ni kelimesi Türkçe İni “küçük kardeş” kelimesinin çeviriyazımı olabilir. Bkz. Hirth, Nachwort, s. 80, n.1.
104 658’de Ho-lu’nun yakalanmasından sonra, Çen-çu şe-hu ile uğraş- mak gerekti. T’ang-şu da (III., s. 3 ro) okuduğumuza göre, dördün- cü hien-k’ing (659) yılının üçüncü ayının jen-wu günü, “Kun-ling genel valisi, A-şi-na Mi-şe, Şuang-ho’da (Borotala?) Batı Türklerin- den Çen-çu şe-hu’ya karşı savaştı ve onu yendi”. – Ayrıca, bu me- tin bize, aynı yılın on birinci ayında, Ho-lu’ya bağlı (A)-si-kie k’üe se-kin Tu-man’ın sınırı geçtiğini gösteriyor; Su Ting-fang ona karşı gönderildi ve onu 660 yılının başlarında hapsettirdi. – Daha önce gördüğümüz gibi, A-si-kie k’üe se-kin, Nu-şi-pi göçebe boylarında- ki beş se-kin’den birincisiydi.
Ho-lu, (Siao) Se-ye’ye şöyle dedi : “Ben bir savaş esiriyim. Esasen önceki imparator bana iyi davranmıştı, bense ona karşı ayaklandım; eğer bugün yenildi isem, bu Göğün bana öfkelenmiş olmasındandır. Bir zamanlar, Han âdetlerine göre büyük infazların şehrin pazarında yapıldığını duydum; başkente gittiğimde ve beni öldürecekleri zaman, Çao’nun105 kabrine gitmek ve önceki imparatora hatalarımı itiraf etmek istiyorum. Bu benim içten arzumdur”. Kao-tsung bunu öğrenince ona acıdı. Sonra esir Ho-lu başkente vardı. Onun Çao’nun kabrine ve imparatorluk cenaze tapınağına armağan olarak sunulmasını emretti. Özel bir afla onun öldürülmemesi konusunda buyruk çıkardı.
105 Çao kabri, 649’da ölen imparator T’ai-tsung’un kabridir. Bu kabir Kiu-tsung dağı üzerinde, Li-ts’üan ilçesinde, Si-an (Hsi-an) ilinde, Şan-si bölgesinde bulunuyordu. Çok önemli bir arkeolojik anıt olmalıydı; orada, mağlup yabancı teginleri simgeleyen on dört taş heykel görülüyordu. [Kin şi tsui pien, bölüm, CXIII, s. 35 ro ve vo], ayrıca, dört buçuk ayak yüksekliğinde, beş buçuk ayak genişliğinde ve bir ayak kalınlığında altı döşeme taşının üzerine altı savaş atı işlenmişti.
Halkı bölündü ve Kun-ling ve Meng-ç’i askeri valilikleri [tu-hu-fu] kuruldu. Ona bağlı bütün ülkeler çeşitli illere bölündü; batıda, en uç nokta Po-ssu (Persia) idi; bütün (bu bölgeler) An-si106 askeri valiliğine bağlıydılar. Dördüncü yıl (659), Ho-lu öldü. Hie-li107’nin kabrinin yanına gömülmesi konusunda buyruk çıkarıldı. Başarılarını anmak için mezar taşına kitabe yazıldı.
106 Merkezi Kiu-tse’de (Kuça) idi.
107 Kuzey Türklerinin kağanı Hie-li, 630’da Çinliler tarafından hapsettirilmiş ve 634 yılında ölmüştü.
A-şi-na Mi-şe, İstemi Kağan’ın beşinci kuşaktan torunudur; İstemi, bir zamanlar şan-yü’ye108 eşlik ederken on büyük şefi yönetmişti. Yüzbin askeri vardı; batı ülkelerinin çeşitli barbar (hu) krallıklarını yola getirdi. Kağan oldu ve krallığına “On Oklar” adı verildi. Nesilden nesile torunları bu halkı yönetti, A-şi-na, barbarlar arasında Mo-ho-tu (bagatur) yabgu109 adıyla tanınıyordu.
108 Şan-yü, Hiung-nuların büyük şeflerinin eski unvanıdır; burada şüphesiz İstemi’nin büyük kardeşi Tu-man (Bumin) Kağan kastedilmektedir. Bu metin önemlidir. Çünkü Kuzey (Doğu) ve Batı Türklerinin bölünmesinin Bumin ve İstemi kağanların zamanından beri var olduğunu ispatlıyor. Burada açıkça İstemi Kağan’ın Batı Türklerinin asıl birinci şefi gibi görüldüğünü görüyoruz.
109 Anlaşılan, yabgu unvanı Batı Türklerinde kağan sıfatının tamamlayıcı kısmını oluşturmaktadır ki, pek çok isimde yabgu kelimesinin bulunması da bu şekilde izah edilebilir.
Altıncı çeng-kuan (632) yılında, imparator bir ferman çıkararak, hung-lu’nun ikinci dereceden ulu kişisi Liu Şan-in’i (A-şi-na Mi-şe’ye) Hi-li-pi tu-lu Kağan unvanı vermesi ve hediye olarak bir davul, flama ve on bin parça çiçekli ipek sunması için barbarlara gitmekle görevlendirdi. Kendisinden daha yaşlı olan yeğeni Pu-çen, kendini kağan olarak ilan etmek istiyordu. Bu yüzden Mi-şe’yi, erkek kardeşini ve yeğenlerini yani yirmiye yakın kişiyi öldürmeyi tasarladı.
Mi-şe ile Pu-çen’in arası açıldığı için, on üçüncü çeng-kuan (639) yılında kendisine verilen Ç’u-yüe ve Ç’u-mi göçebe kabilelerinin başına geçerek saraya saygı sunmaya geldi. Ona sarayın sağ muhafızları büyük generali unvanı verildi. Pu-çen, bunun üzerine Tu-lu yabgu unvanıyla kendini han ilan etti; göçebe kabileler arasında pek çok kişi ona itat etmiyordu. Bu yüzden onu sürdüler; o da kaçtı. Pu-çen, ailesininin önüne düşerek saraya saygı sunmaya geldi. Ona sol askeri sömürgeler büyük generali unvanı verildi. Daha sonra, Mi-şe, Kao-li’ye karşı düzenlenen sefer sırasında T’ai-tsung’a eşlik etti ve orada hizmetlerde bulundu; P’ing-siang110 ilçesi kontu adıyla soylulaştırıldı.
110 P’ing-siang, Kan-su bölgesinde, şimdiki Kung-ç’ang iline bağlı Tung-wei ilçesinin güney batısındaydı.
İkinci hien-k’ing (657) yılında, (Mi-şe) sağ muhafızları büyük generalliğine terfi ettirildi; sonra Ho-lu’yu cezalandırdı ve boyun eğdirdi. Bunun üzerine Mi-şe’ye Hing-si wang kağan (bir zamanlar kaybedilmiş olanları artırıp çoğaltan Kağan) unvanı verildi, aynı zamanda sağ muhafızları büyük generali ve Kun-ling umumi askeri valisi unvanları da verildi. Payına düşeni aldı ve Ho-lu’ya bağlı olan beş Tu-l’u111 boyunu kendisine bağladı. Pu-çen’e gelince, ona Ki-wang-tsüe kağan (daha önce yarıda bırakılmış olanları tamamlayan kağan) unvanıyla birlikte sağ muhafızları büyük generali ve Meng-ç’i askeri valisi unvanları da verildi; ayrıca payını aldı ve beş Nu-şi-pi boyunu kendisine bağladı.
111 Yukarıda sözü edilen beş Tu-l’u boyuyla beş Tu-lu boyu özdeştir.
İmparator, bu vesileyle şu satırları ihtiva eden bir ferman yayınladı: “Batı barbarları (si Fan) karışıklığa düştüğünden beri otuz yıldan fazla geçti; son yıllarda Ho-lu kaba gücüyle yüzlerce aileyi dehşete düşürdü; onları çok ağır şekilde yağmalayıp, perişan etti. Bana göre, yüce kudretim dört denizi yönetiyor; himmetim onlara inayet ve maişeti hakkaniyetle bölüştürdü; sömürülen zavallılar uzun zamandır kötü muamele ve acılara maruz kalırken, sapık ve sinsi bir tutsağın istilalarına ve gasp hareketlerine müsaade edemezdim. Bu yüzden, sağ askeri müstemlekeler generali Su Ting-fang’ı ve diğerlerini cesur süvarilerin başında kuzey ve eyaletini cezalandırmak ve izlemek üzere gönderdim. Siz, ey ulu kişiler,112 sizi sarayın itibarını yaymak ve devam ettirmek için gönderdim. Güney bölgesi yüreklendirildi ve desteklendi. Böylece uğursuz şeflerin prestijimden korkmasının ve barbarların faziletimi candan sevmesini sağladım. Asilerle savaştım ve boyun eğenlere karşı iyi davrandım. Batılı hasımların hepsi tamamen yola getirilmişti. Ho-lu ve oğlu tutsak edildikten sonra, onlara bağlı çeşitli göçebe kabilelerinin büyük şefleri olması gerekiyordu. Siz ey ulu kişiler, saraya sığınmak için çok iyi bir zamanda geldiniz, uzun zaman boyunca hassa birliklerinde hizmet ettiniz; imparatorun adalet ve lütuflarına fazlasıyla nail oldunuz. Kanunları ve kuralları çok iyi biliyorsunuz. Bu yüzden, ey ulu kişiler, her birinizi bir bölümün kağanı olarak görevlendiriyorum. Bu sırada, eğer çeşitli boylar Ho-lu’yu izlediyse, bu onların doğal arzuları değildi; ancak, ey ulu kişiler, siz geldiğinize göre onlar boyun eğeceklerdir. Size gelince, huzurlu bir şekilde ülkelerinize döneceksiniz. Lu Ç’eng-k’ing ve meslektaşları ile birlikte, göçebeler arasında yüksek ve düşük rütbeli görevliler tayin etmek; rütbeler, büyük ve küçük ödüller vermek, valiler ve alt kademedeki-lerin görev dağılımını düzenlemek zorundasınız.”
112 Burada A-şi-na Mi-şe ve A-şi-na Pu-çen kastedilmektedir.
Lung-şo (661-663) dönemi boyunca, (imparator) tekrar Mi-şe’ye ve Pu-çen’e adamlarının başına geçip Kuça seferi sırasında Yü-hai tao’nun genel valisi General Su Hai-çeng’e refakat etmelerini emretti. Pu-çen, Mi-şe’ye bağlı kabileleri kendine bağlamayı her zaman arzu ediyordu. Bu yüzden (Su) Hai-çeng’i gizlice şu sözlerle uyardı: “Mi-şe ayaklanma planları yapmakla meşgul; size onu kurnazca bir yolla öldürmeyi teklif ediyorum”. O sıralar, (Su) Hai-çeng’in askerlerinin sayısı sadece birkaç bin civarındaydı. Asıl ordusu kendisinden uzakta, Mi-şe’nin topraklarındaydı. Bunun üzerine subaylarını toplayarak, “Mi-şe baş kaldırmak istiyor; bir tek kişiyi bile canlı bırakmayacağız. Şimdi önce davranmamız gerekiyor ve böylece avantaj kazanabileceğiz”. Sonra yalandan, büyük yönetici generale milyonlarca parça ipek getirmesi ve bunları kağanlara ve diğer beylere hediye olarak dağıtmasını emreden bir imparatorluk fermanı olduğunu ileri sürdü. Bu yüzden Mi-şe, kurala uygun olarak mevkebinin başında hediyeleri istemeye geldi. (Su) Hai-çeng, onların hepsini yakalatarak boyunlarını vurdurdu. Bilâhare Batılı barbarlar (si Fan), hep bir ağızdan Mi-şe’nin isyan etmediğini, Pu-çen’in iftirasına kurban gittiğini, (Su) Hai-çeng’in ciddi bir tahkikat bile yapmayı düşünmeden Mi-şe ve mevkebini yanlışlıkla öldürttüğünü söylediler.
İmparatoriçe Tsu-t’ien yönetimi ele aldığında (684), on boylar [on oklar] uzun yıllardan beri başsız idiler. Birçok göçebe kabile oraya buraya dağılmış ve kaybolmuştu. O, Çui-kung (685-688) döneminin başlarında, Mi-şe’nin (tsu-pao-t’ao-wei-i-fu-çung-lang-tsiang113) unvanına sahip oğlu Yüan-k’ing’e tsu-yü-k’ien-wei-tsiang kün114 unvanı verdikten başka, ayrıca Hing-si-wang kağan’ın115 yerini alıp beş Tu-lu boyunu muhafaza etmek suretiyle Kun-ling askeri valisi olarak terfi ettirdi. Pu-çen’in oğlu Hu-şe-lo’ya ise y’u-yü-k’ien-wei-tsiang-kün unvanıyla birlikte beş Nu-şi-pi boyu ve Meng-ç’i askeri valiliği verildi. Daha sonra Yüan-k’ing, sol muhafazları büyük generali unvanıyla terfi ettirildi. Birinci yu-i yılı (692), ayaklanma planladığı gerekçesiyle Lai ts’un-ç’en kasıtlı olarak suçlandı ve öldürüldü. Oğlu Hien ise Yai çu’ya116 sürüldü. Üçüncü ç’ang-an yılı (703), geri getirilerek, dedesi Hing-si-wang kağan’ın117 varisi olsun ve on boyları sakinleştirmek, yönetmek, kendisine bağlamak ve teselli etmek üzere görevlendirilen büyükelçinin yerini doldursun diye sağ atlı muhafızları büyük generali unvanı verildi. Aslen Hien’e bağlı olan barbarlar, Mo-ç’o (Mu-çur/Kapagan Kağan)118 ve Wu-çi-le119 tarafından yavaş yavaş kendi saflarına çekilmişlerdi. Bu yüzden kendi devletine dönmeye cesaret edemedi. K’ai-yüan (713-741) dönemi boyunca, sağ kin-wu büyük generali rütbesine tekrar terfi etti ve Ç’ang-an’da öldü.
113 Pao-t’ao bir yay kılıfıdır veya leopar derisinden yapılmış kılıç kınıdır.
114 Yü-k’ien, yeşim taşından bir süs eşyası anlamına geliyor.
115 A-şi-na Mi-şe.
116 K’ung-çu valiliğinin 40 li güneydoğusunda Kuang-tung vilayetine bağlı Hai-nan adasında.
117 A-şi-na Mi-şe.
118 Batı Türklerinin Kağanı. Mo-ç’o’nun Kapagan Kağan’la (Elteres Ka-ğan’la değil) özdeşleştirilmesi Radloff tarafından yapılmıştı. (Die Alttürkischen, Zweite Folge, s. IX). Kapagan Kağan, 692’den 716’ya kadar iktidarda kaldı; halefi, 716’dan 734’e kadar ülkeyi yönetecek olan yeğeni Mo-ki-lien (Bilge Kağan)’dır. -735’de dikilen Bilge Kağan kitabesinde, onun kağan olmadan önce Batı Türklerine karşı kazandığı zaferlerden hiç söz edilmeden, doğrudan Soğdiyana’da Basmallara ve Türgişlere karşı düzenlediği seferleri zikrediliyor. Bkz. Marquart, Die Chronologie, s. 53. -A-şi-na Hien’in sadece ismen bir hükümdar olması ve ölene kadar Çin sarayında kalması, zaten çevirdiğimiz metinden anlaşılıyor; bu yüzden Bilge Kağan yazıtının Batı Türklerinden bahsetmiyor olması hiç de şaşırtıcı değil.
119 Türgişlerin şefi; ileriye bakınız.
A-şi-na Pu-çen barbarların yanında bulunduğu sırada, ona sol askeri müstemlekeler büyük generali unvanı verildi. Mi-şe ile beraber Ho-lu’yu120 cezalandırdı ve alt etti; hafif süvari birlikleri büyük generali unvanı verilerek saygınlığı artırıldı, sağ muhafızlar büyük generali, Meng-ç’i askeri valisi, Ki-wang tsüe kağan (önceden kesilmiş olana devam eden kağan), beş Nu-şi-pi boylarının muhafızı görevleriyle görevlendirildi. Oğlu Hu-şe-lo’nun barbar tebaaları arasındaki unvanı Pu-li şad’dı. Ç’ui-kung döneminin başında (685-688), ona y’u-yü-k’ien-wei-tsiang-kün ve tsi-ang kien unvanı verildi ve aynı zamanda Ki-wang-tsüe kağan’a121 haleflik yapması ve beş Nu-şi-pi boyunu muhafaza edebilmesi için Meng-ç’i askerî valisi unvanı verildi. Birinci t’ien-şu yılında (690), sol muhafız birlikleri büyük generali olarak adlandırıldı ve daha önce kendisine Meng-ç’i naibi görevinin verilmiş olmasına ilaveten, soylular sınıfına ait unvanı kie-çung-şe-çu kağan (kada-katini hükümdara hizmet etmek için tüketen kağan) olarak değiştirildi. Daha sonra öldü.
Şen-lung dönemi boyunca (705-716) oğlu Huai-tao’ya122 sağ askeri sömürgeler büyük generali, t’ai-ye ulu kişisine dönüşmüş kuang-lu ulu kişisi, aynı zamanda Meng-ç’i askerî valisi ve on boy kağanı unvanları verildi.
122 A-şi-na Huai-tao böylece Hu-şe-lo’nun oğlu ve A-şi-na Pu-çen’in küçük oğludur. Bu durumda onu Hirth’in (Nachworte, s. 71, n.2) ileri sürdüğü gibi, A-şi-na Şo-öl’un [A-şi-na Şe-ör] oğlu ve Batı Türklerinin Ç’u-lo Kağanının küçük oğlu A-şi-na Tao-çen ile özdeşleştirmek pek makul gözükmüyor.
Ç’ui-kung döneminden itibaren (685-688), on aile boyları Türk Mo-ç’o (Mu-çur/Kapagan Kağan)123 tarafından istila edilerek, yağmalandılar, öldürüldüler veya dağıtıldılar ve neredeyse tamamen ortadan kaldırıldılar; sonra, Hu-şe-lo’nun ardından, altmış yetmiş bin civarındaki insanlarla göç ettiler ve bütünüyle imparatorluk topraklarına yerleştiler.
123 Kuzey Türklerinin Kağanı.
Böylece Batı Türkleri A-şi-na ailesi son buldu.
***
T’u-k’i-şi (Türgiş) Wu-çi-le Batı Türkleri’nin124 çok özel bir boyunun şefiydi. Önceleri Hu-şe-lo’ya bağlıydı ve unvanı Mo-ho (Baga) tarkan’dı. Sonraları Hu-şe-lo cezalandırmaya başladığı, sert ve acımasız olduğu için, bütün halkı ondan çekiniyordu. Halbuki Wu-çi-le bu sırada göçebelere yumşak ve şefkatli davranıyordu. Bu yüzden uzak ve yakındaki bütün barbarlar gelip onu sığınarak, itaatlerini arzettiler. Wu-çi-le, her biri yedi bin askeri komuta eden yirmi komutan atadı. Önceden Sui-şe (Çu vadisi)’nin kuzeybatı sınırında oturuyordu; sonra, saldırıların ve Sui-şe’deki sürekli zaferlerin ardından, kamp yerini değiştirerek otağını kuzeydoğuya kurdu. T’u-küe’lerin komşusuydu; ayrıca güneybatıda Hu’larla komşuydu ve güneydoğuda Si (Turfan) ve T’ing (Guçen) şehirlerine kadar gelmişti.
124 T’u-k’i-şi (Türgiş)’ler aslen beş Tu-lu boyundan biriydiler.
Halkının azalmış ve zayıflamış olduğunu gören Hu-şe-lo, İm-paratoriçe Tsu-t’ien’in iktidara geçişinden sonra saraya gelmişti ve bir daha barbarlara dönmeye cesaret edememişti. Bütün toprakları Wu-çi-le tarafından ilhak edildi. İkinci king-lung yılı (708), imparatorluk fermanıyla ona Si-ho [Hsi-ho] bölgesel kralı unvanı verildi ve yü-şi-ta-fu Kie Yüan-tsiu’ya ona gidip bir bröve ile iktidarı vermesi emredildi. Bu elçi gelmeden önce Wu-çi-le öldü. Büyük oğlu So-ko yönetimi devraldı. Böylece yayınlanan bir fermanla So-ko Kin-ho bölgesel kralı olarak atandı. Ayrıca ona saraydan dört kız verildi.
Başlangıçta, So-ko babasından birliklerin kumandasını devraldığı sırada, Wu-çi-le’ye bağlı bir göçebe aşiret beyi olan külçur Çung-tsie bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Savaş bakanı Tsung Ç’u-k’o’nun125 yönetimi elinde tuttuğunu ve otoritesini sağlamlaştırdığını görerek, Ç’u-k’o’yu kazanmak ve So-ko’nun başkumandan olmasını engellemesini rica etmek amacıyla bir elçiyle gizlice 700 ons altın gönderdi. Bunun üzerine (Tsung) Ç’u-k’o, onun topraklarına dönerek bu işi Çung-tsie’yle birlikte gizlice ayarlaması için yü-şi-çung-ç’eng Fung Kia-pin’i gönderdi. Ayrıca bir de ona kendi görüşlerini ifade ettiği bir mektup yolladı. Fakat (bu mektup) yolda So-ko’nun etrafta dolaşan askerlerince ele geçirildi. Bu kişinin hemen başı uçuruldu. Sonra (Fung) Kia-pin ordusunu harekete geçirerek Ho-jao şehirlerini ve diğerlerini fethetti. Saraya bir rapor sunması ve (Tsung) Ç’u-k’o’nun kellesini göstermesi için bir elçi gönderdi
125 Tsung Ç’u-k’o’nun yaşam öyküsü Kiu T’ang-şu’da mevcuttur, bölüm XCII. Bu metinde külçur Çung-tsie’nin A-şi-na ailesine mensup olduğunu görüyoruz
Üçüncü king-lung yılı (709) So-ko’nun küçük kardeşi Çe-nu, kendisine verilen aşiretin sayıca biraz az olması sebebiyle öfkelenerek, ağabeyine karşı isyan bayrağı açtı ve T’u-küe’lere gitti. So-ko’yu cezalandırmaları için kendi ülkesinde onlara kılavuzluk etme teklifinde bulundu. O sırada Mo-ç’o (Kapagan Kağan) Çe-nu’yu alıkoydu; yirmi bin askeri sefere çıkardı ve çevresindekiler-le beraber So-ko’ya saldırmaya geldi; onu zaptetti ve geri geldi126; Mo-ç’o (Kapagan Kağan), diğer taraftan Çe-nu’ya şöyle dedi: “Siz daha kendi kardeşlerinizle iyi geçinemiyorsunuz, bana nasıl sadık olabilirsiniz?” Bu yüzden onu da So-ko ile birlikte öldürttü. Mo-ç’o (Kapagan Kağan)’nun askerleri geri döndükten sonra, göçebe kabilelerden So-ko’ya bağlı Su-lu adlı bir bey, halkın geri kalanını toplayıp bir araya getirdi ve kendini kağan ilan etti.
126 Kapagan Kağan’ın Türgişlere karşı düzenlediği bu seferin, Kül Te-gin şerefine dikilen kitabede onun 26. yaşında iken yapıldığı kaydedilmektedir. (Thomsen, Orhon Yazıtları, s. 110, Bang ve Marqu-art’ın tashihine istinaden 36. yıl yerine 26. yıl olarak okumak gerekir.)
Su-lu, Türgişlerin çok özel bir kabilesinin reisiydi. Barış ve huzuru sağlamayı iyi becerdiği için on boylar yavaş yavaş ona itaat etmeye geldiler. İki yüz bin nüfuslu bir halka sahip oldu. Böylece batı ülkeleri topraklarında güçlendi. Sonra saraya bir elçi gönderdi. Üçüncü k’ai-yüan yılı (715), Su-lu’ya bir kararname ile yü-lin-kün sol büyük generali ve Kin-fang kazası büyük yönetici elçisi unvanları verilerek, teginliğe terfi edildi. Ona mühürlü bir mektup götürmesi ve bir yarlıkla Çung-şun Kağan (sadık ve itaatkâr kağan) olarak adlandırması için şi-yü-şi Kie Çung-şun gönderildi. Bu andan itibaren, her yıl, saygı ve hediyeler sunmaları için elçiler gönderdi. O sırada imparator, Şi Huai-tao’nun127 kızına Kin-ho128 prensesi unvanı verip gelin olarak ona gönderdi. Bu sırada, Tu Sien, An-si askeri valisiydi. Prenses, ticari memurlardan biriyle takas yapması ve satması için bin atı An-si’ye129 yolladı; elçi, (Tu) Sien’e prensesin talimatlarını açıkladı; (Tu) Sien kızdı ve şöyle dedi: “İmparatorluğun bir yöneticisi olan bana, A-şi-na ailesinden bir kızın talimatlar vermesi nasıl kabul edilebilir?” Elçiyi dövdürttü ve alıkoyarak gitmesine izin vermedi. Atlarının karlı (yolları) katetmesi gerekiyordu ve hemen hemen hepsi soğuktan öldü.
127 Şi Huai-tao, Çin sarayının Şi aile ismini verdiği A-şi-na Huai-tao’-dan başkası değildir.
128 Kin-ho yerine, T’ang-şu’da olduğu gibi Kiao-ho olarak okumak gerekir. 748’de, Wang Çeng-kien adlı Çinli bir general Sui-şe (Tokmak) şehrini fethetti ve bir zamanlar Prenses Kiao-ho’nun ikamet ettiği yere Ta-yün si adında bir tapınak inşa edildi.
129 Kuça. - Burada sözü edilen dönemde An-si artık Turfan değil Ku-ça’dır. An-si askerî valiliğinin Kao-ç’ang’a taşınması, Kiu T’ang-şu’nun XL. Bölümünün (s. 2 vo) sözü üzerine 657 yılı olarak saptanmıştır; fakat bu tarih aynı eserin IV. Bölümüne göre (s. 2 vo) 651 yılı olacaktır.
Öfkeden küplere binen Su-lu, dört garnizonu130 yerle bir etmek için çeşitli yönlere askerler çıkardı. Tu Sien’in hükümet işlerini çekip çevirmek için saraya dönmüş, onun yerine An-si askerî valisi olarak Çao İ-çeng atanmıştı. Çao, uzun süre surların arkasında saklandı. Bu yüzden dört garnizonun tüm iaşesi, ayrıca insanlar ve evcil hayvanların tamamı Su-lu tarafından ganimet olarak alındı ve böylece An-si (Kuça) tahrip edilmekten güç bela kurtuldu.
130 Dört garnizon: Kiu-tse (Kuça), T’ien-şa (Hotan), Su-le (Kaşgar) ve Yen-k’i (Karaşar) askerî valilikleriydi. (Kiu T’ang-şu, XL, s. 30 vo).
Su-lu, Tu Sien’in danışman olduğunu öğrenince, azar azar, (askerlerini) geri çekti; sonra birden ülkesinin ürünlerini hediye olarak saraya götürmesi için bir elçi gönderdi. On sekizinci yıl (730), Su-lu’nun elçisi başkente geldi. Hsüan-tsung bizzat Tan-fung köşküne gitti ve orada bir ziyafet düzenledi. (Bu sırada) T’u-küe’ler önceden saraya bir elçi göndermişlerdi; aynı gün o da geldi ve ziyafette yer aldı. O ve Su-lu’nun elçisi törende birbirlerinin önüne geçmek için tartıştılar. T’u-küe’lerin elçisi “Türgiş’lerin krallığı küçük. Aslen T’u-küe’lerin bir tebasıdır; birinci sırayı alamaz” dedi. Su-lu elçisi ise “Bugün, bu ziyafet benim için düzenlendi; benim ikinci sırada olmam uygun olmaz” cevabını verdi. O sırada çung-şu üyeleri ve yüz görevli bir görüşme yaptılar. Daha sonra batı ve doğu olmak üzere iki ayrı yerde düzenlenmiş çadırlarda kaldılar. T’u-küe’lerin elçisi doğudakine, Türgişlerin elçisi ise batıdakine yerleşti. Ziyafet bittiğinde, kendilerine büyük hediyeler verilerek geri gönderildiler.
Su-lu, doğuştan saf ve ılımlı birisiydi. Her seferden sonra ele geçen ganimeti beyleri, savaşçıları ve kabile mensupları arasında paylaştırırdı. Halk onu severdi ve hizmetinde bulunmaktan mutluydu. Güneyde T’u-po’larla (Tibetlilerle) muhaverede bulunmak ve T’u-küe’lerle müttefik olmak için elçiler gönderdi. T’u-küe’ler ve T’u-po’lar kendi kızlarını Su-lu’ya gelin olarak verdiler; böylece üç krallığın131 hatun [prenses] kızlarına sahip oldu. Sonra her bir oğluna yabgu unvanı verdi; harcamaları yavaş yavaş arttı. Önceden bir birikimi olmadığından, son yıllarda yağmalanan malları elinde tutarak dağıtmadı. Ayrıca, geçirdiği felç yüzünden bir eli tutmaz oldu. Mo-ho (Baga) tarkan ve Tu-mo-tu, en güçlü iki kabilenin beyleri idiler. Böylece yüz aile Sarı boylar [Sarı Türgişler] ile Kara boylar [Kara Türgişler] olarak ikiye bölünüp, birbirlerine düşman oldular.
131 Bu üç hatun şunlardı: 1. A-şi-na Huai-tao’nun kızı ve Kiao-ho prensesi; 2. Kuzey Türklerinden Bilge Kağan’ın bir kızı (Bkz. Bilge Kağan kitabesi: “Türgişlerin kağanına kızımı büyük bir onurla verdim.”; Thomsen, Orhon Yazıtları s. 131 ve s. 185, n. 114; 3. Tibet kralının bir kızı.
Yirmi altıncı yıl (738), yazın, askerlerini silahlandıran Mo-ho (Baga) tarkan, Su-lu’ya bir gece baskını düzenleyerek onu öldürdü. Tu-mo-tu, önceleri Mo-ho (Baga) tarkan’ın müttefiki idi; fakat birden ona karşı cephe aldı. Halkın kalan kısmını toplaması için Su-lu’nun oğlu T’u-ho-sien’e kağan unvanı verdi. O ve Mo-ho (Baga) tarkan savaştılar. Mo-ho (Baga) tarkan, An-si askerî valisi Kai Kia-yün’e bir elçi göndererek şikayette bulundu. (Kai) Kia-yün (Tu-mo-tu)’yu cezalandırmak için askerlerinin başına geçti ve Tu-mo-tu’nun ordusunu büyük bir bozguna uğrattı.132 Bizzat savaşa katılarak, T’u-ho-sien’i tutsak aldı ve aynı zamanda Kin-ho prensesini de ele geçirip, geri döndü. Şi Huai-tao’nun oğlu Hin’i (bu halkı) yönetmesi için görevlendirmek istiyordu. Mo-ho (Baga) tarkan, “Eğer Su-lu’yu cezalandırılıp mağlup edilmişse, bu işte onun ortağı bendim. Şi Hin kağan olarak atanacaksa, hükümetiniz bana ne ödül verecek?” diyerek buna razı olmadı. Bu yüzden Şe Hin tahta geçirilmedi ve bu halkı yönetmesi için Mo-ho (Baga) tarkan görevlendirildi.
132 Kai Kia-yün’ün T’u-ho-sien’e karşı kazandığı zaferin tarihi T’ung kien kang mu tarafından 739 yılının sekizinci ayı olarak gösterilmiştir.
Yirmi yedinci yılın (739) ikinci ayında, (Kai) Kia-yün, generallerinin ve subaylarının başında tutsakları teslim etmek için saraya gitti. Hsüan-tsung onlara bir ziyafet vermek için bizzat Hua-o köşküne geldi; sonra T’u-ho-sien’in imparatorluk anıt tapınağına hizmetkâr olarak verilmesini emretti.
Hemen ardından sarı ve siyah boylar birbirleriyle savaşmaya başladılar. İtaatlerini arzetmek için133 için elçiler gönderdiler.
133 T’ang-şu’nun daha detaylı anlatımı için ileriye bkz.
III- (T’ang-şu, CCXV. b, s. 2 vo ve devamı134)
134 Kiu T’ang-şu’nun yazısına ilave etmiş olduğumuz notları burada tekrarlamayacağız; okuyucudan oraya başvurması rica olunur.
Batı Türkleri’nin atası Na-tu-lu’nun küçük oğlu T’u-wu’dur. Unvanı ta-şe-hu (Büyük Yabgu) idi; büyük oğlunun adı T’u-man (Bumin) i-li Kağan’dır; ikinci oğlunun adı Şe-ti-mi (İstemi)’dir. Şe-ti-mi de denirdi. İstemi’nin oğlunun adı Ta-t’u Kağan’dır. Pu-kia Kağan da denirdi. Doğu Türkleri’ni Usunların eski topraklarından ayıran ve o toprakları sahiplenen135 ilk kişiydi. Doğu tarafında T’u-küe’ler, batıda Lei-çu denizi (Aral Gölü), güneyde Su-le (Kaşgar), kuzeyde Han-hai yer alıyordu. Kuş uçuşuyla başkentin 7 bin li kuzeyindeydiler. Yen-k’i’den çıkarak, kuzeybatıya doğru yedi günlük yoldan sonra onların güney ordalarına, kuzeye doğru sekiz günlük yürüyüşten sonra ise kuzey ordalarına ulaşılır. Çeşitli Tu-lu, Nu-şi-pi, Ko-lo-lu (Karluk), Ç’u-yüe, Ç’u-mi, İ-wu (Hami) boylarıyla karışmış bir biçimde yaşıyorlardı. Yaşama biçimleri T’u-küe’lerinkiyle büyük ölçüde aynıydı; dilleri biraz farklıydı. Bir zamanlar, Doğu Türkleri’nin hakanı Mu-han, ölür-ken136 oğlu Ta-lo-pien’in yerine tahtı küçük kardeşi T’o-po Ka-ğan’a bıraktı. T’o-po Kağan da ölmeden137 önce, oğlu An-lo’nun değil, Ta-lo-pien’in tahta çıkarılmasını emretti. Fakat halk [beyler], Ta-lo-pien’in annesinin aşağı tabakadan olması sebebiyle onu başa geçirmek istemediler ve sonuçta An-lo’yu tahta çıkardılar. Daha sonra An-lo’nun Mu-han’ın ağabeyinin oğlu Şe-t’u lehine tahttan feragat etmesi sebebiyle, (Şe-t’u) Şa-po-lio Kağan, Ta-lo-pien de A-po Kağan unvanını aldı ve kendi halkını yönetmeye başladı. Şa-po-lio, sürpriz bir şeklide ona saldırdı ve annesini öldürdü. A-po, batı taraflarına, Ta-t’u’nun yanına kaçtı. Bu sırada Ta-t’u batı bölgesinin kağanıydı; A-po’ya yüz bin asker verdi ve onu Doğu Türkleri’yle138 savaşmaya gönderdi; fakat sonuçta A-po, Şa-po-lio139 tarafından hapsedildi.
135 Burada ilk defa çok net bir biçimde görüyoruz ki, Batı Türkleri doğrudan Ta-t’u Kağan’a ve babası İstemi Kağan’a bağlıydılar.
136 Mu-han Kağan’ın ölüm tarihi kaçtır? T’ung kien kang mu, T’u-man’ın 553 yılının ikinci ayında öldüğünü kaydetmektedir. Tahta geçecek tek varisi oğlu K’o-lo idi. K’o-lo’dan sonra yirmi yıl hükmeden (Julien, age., s. 29) ve eceliyle 572’de ölen kardeşi Mu-han (veya Se-kin) geldi. Varisi T’o-po 573’de zikrediliyor. (Julien, age., s. 20). Mu-han Kağan’ın ölümü sırasında Çin elçisi Wang King T’u-küe’lerde bulunuyordu; “o sırada kağanlarının birdenbire öldüğü belli oldu” (Çou-şu, XXXIII, s. 3 vo). . Bu cümle Stanislas Julien tarafından yanlış anlaşılmış ve şu şekilde çevrilmiş (age., s. 18): “T’u-küe’lerin tegini Ço-kie han birdenbire öldü....” Burada Mu-han Ka-ğan’ın kastedildiği anlaşılmaktadır..
137 581’de. T’o-po Kağan on yıl iktidarda kaldığına (Julien, age., s. 30) göre, selefi Mu-han’ın 572’de ölmüş olması gerekir (bkz. önceki not) ve halefi Şa-po-lio (veya Şe-t’u)nun 581yılında başa geçtiği kaydedilmektedir (Julien, age., s. 24). Bu kayıtlardan, bir kağanını ölüm yılının bazen hükümdarlığının son yılı gibi sayıldığı ve bazen de halefinin ilk yılı olarak gösterildiği anlaşılıyor.
138 Buradan anladığımız kadarıyla A-po (veya Ta-lo-pien), gerçekten Batı Türkleri kağanlarından biri değildi. Aksine bu kişi, göçebe kabilelerin başbuğu Ta-t’u idi.
139 587’de; Kiu T’ang-şu, Ta-lo-pien’in (veya A-po’nun) esir edilmesini Şa-po-lio’nun halefi ve A-po’nun küçük kardeşi (Julien’in dikkatsizlikle yazdığı gibi “oğlu” değil, age., s. 57) Ç’u-lo-hu’ya atfetmektedir. Fakat gerek Şa-po-lio ve gerekse Ç’u-lo-hu 587’de öldükleri için bu detayın hiçbir önemi yoktur.
Daha sonraları, K’i-min Kağan zamanında, Ta-t’u Kağan ve o, yıllarca birbirlerine kin beslediler. Sui’ler her zaman K’i-min’i destekliyorlardı. Bu sebeple Ta-t’u yenildi ve T’u-ku-hun140 [Tu-yü-hun]lara kaçtı.
140 Sui-şu ve Kiu T’ang-şu’nun çevirdiğimiz notlarında Ta-t’u Ka-ğan’dan belli belirsizce söz edildiği halde, gördüğümüz üzere T’ang-şu’nun yazılarında Ta-t’u Kağan’a önemli bir yer veriliyor. Burada sahip olduğumuz bilgiler, Kuzey Türkleri hakkındaki bir takım yazıların içine serpiştirilmiş bazı metinler ile tamamlanabilir: 582’de (2. K’ai-huang yılı, Sui-şu, XXXIX. s. 5 vo), Şa-po-lio (=Şe-t’u), A-po (=Ta-lo-pien) ile birlikte Çinlilere savaş açtı ve yenildi. “A-po’nun yiğitliği ve cesareti yüzünden Şa-po-lio ondan nefret ediyordu. Bu yüzden seferden ilk dönen o oldu ve A-po’nun hazırlıksız kabilesine saldırarak, tamamen dağıttı; annesini öldürüdü. A-po geri dönünce nereye sığınacağını bilemeden batıya, Ta-t’u Kağan’ın yanına kaçtı. Ta-t’u’nun kişisel ismi Tien-küe’dir. Şa-po-lio’nun amcası-dır. (Çincede bu ifade tam olarak “amca”yı belirtmiyor; burada Ta-t’u’nun, Şa-po-lio’nun babasının yeğeni olduğu belirtiliyor). Uzun süreden beri batı bölgesinin kağanıydı. Ta-t’u çok öfkelendi ve A-po’yu ordunun başına geçirerek doğuya doğru yola çıkardı. Göçebe halktan (yani A-po’ya bağlı kabilelerden) gelen atlıların sayısı yakla şık yüz bin civarındaydı. Böylece (A-po) ve Şa-po-lio birbirlerine saldırdılar. Bu arada, A-po’ya karşı her zaman dost olan bir T’an-han Kağan vardı. Şa-po-lüe onun yandaşlarını da teslim aldı ve onu tahtından indirdi. Bunun üzerine T’an-han da Ta-t’u’ya sığındı. (Sui-şu, LXXXIV, s. 3 ro; bkz. Julien, Documents, s. 46-47)”. Bu andan itibaren Batı Türkleri ile Kuzey Türkleri birbirlerinden koptular. Bu ayrılık uzun vadede Çin entrikaları yüzünden gerçekleşmişti. 581 yılından itibaren, T’o-po Kağan’ın ölümünden sonra, Sui hanedanının ilk imparatoru, kendisini çeşitli T’u-küe hanları arasında nifak tohumları ekmeye davet eden Ç’ang-sun Şeng’in tavsiyelerini dinlemişti. “Tien-küe’nin (=Ta-t’u Kağan), diyordu Ç’ang-sun Şeng, asker sayısı Şe-t’u’nunkinden (=Şa-po-lio) daha fazla olduğu halde, mevkisi ve etkinliği ondan daha düşük. Orada burada dost olduklarını söylüyorlar, ama kalpleri birbirine nefretle çarpıyor. Eğer ihtirasları tahrik edilirse, birbirleriyle savaşmaktan geri kalmazlar (Sui-şu, LI, s. 2 vo ; bkz. Julien, age., s. 35)”. Sonuç olarak, imparator, Yüan Hui adında birini İ-wu (Hami) topraklarından geçerek Ti-en-küe’nin (=Ta-t’u Kağan) huzuruna varıp saygı nişanı olarak kurt başlı bir tuğ hediye etmesi ve en büyük saygılarını sunması için görevlendirdi. Sonra, Tien-küe’nin (=Ta-t’u Kağan) elçileri saraya geldiğinde onlara Şa-po-lio’nun (= Şa-po-lüe) elçilerine göre öncelik tanıdı. Böylece düşmanlar arasına geçimsizlik sokulmuş oldu (Julien, age., s. 36-37). Bu manevraları etkisini göstermekte gecikmedi. Şe-t’u (=Şa-po-lio) 582’de Çin topraklarını istila etmek istediği zaman, Tien-küe (Ta-t’u Kağan) ordusuyla ona katılmayı reddetti. (Julien, age., s. 41). Daha sonra, Çinliler A-po’ya (=Ta-lo-pien) Şe-t’u (=Şa-po-lio) ile bozuşmasını ve Sui hanedanının müttefiki Ta-t’u’ya (=Ti-en-küe) katılmasını tavsiye ettiler (Julien, age., s. 42). 582’de Şe-t’u’-nun (=Şa-po-lio) Çinliler tarafından bozguna uğratılmasına rağmen A-po (=Ta-lo-pien) hâlâ çekiniyordu. Sonra birdenbire bu kağanın kendisine düşmanlık ilan etmesi üzerine Ta-t’u’nun yanına kaçtı. Ta-t’u, bu dönemden itibaren batı bölgelerinde oldukça güçlüymüş gibi gözüküyor. En azından, imparator Wen’in 581 ve 582’de çıkardığı bir fermaın muhtevasından böyle bir sonuç çıkarıyoruz: “Vaktiyle Ta-t’u Chiu-ch’üan (iline), Yü-tien (Hotan) krallığı, Po-ssu’ya (Persia) ve Yih-ta’ya (Eftalit) saldırdığında, hepsi aynı anda ona karşı ayaklandılar”. (Pei-şi, XCIX, s. 4 ro). Eğer bu krallıklar Ta-t’u’ya karşı ayaklandılarsa, bu daha önce ona boyun eğmiş oldukları anlamına gelir.
Ayrıca P’ei-şi’den (XI, s. 7 ro) dördüncü k’ai-huang yılının (584) ikinci ayında, imparatorun Lung (Şan-si’nin batısında) şehrinde bulunduğu bir sırada, A-şi-na Tien-küe’nin ona itaatini sunmaya geldiğini öğreniyoruz.
Her iki olay da, Şa-po-lio’nun ve Ç’u-lo-hu’nun ölümünden sonra 587’de meydana gelmiş; Kuzey Türklerinin birbirine düşman iki kağanı olmuştur. Bunlar, Ç’u-lo-hu’nun oğlu Jan-kan (veya Tu-li Kağan) ve Şa-po-lio’nun oğlu Yung-yü-lü (veya Tu-lan Kağan)’dır. Aynı dönemde, Batı Türkleri de fazla birlik içinde gözükmüyorlardı. Her ne kadar Ta-t’u hayatta ise de, Sui-şu ve Kiu T’ang-şu’nun notlarında, Ta-lo-pien’in 587 yılında mahkum edilişinden sonra Batı Türklerinin tahta Ni-li Kağan’ı geçirdiğini görüyoruz. 592 yılında, aynı kişi karşımıza “Batı bölgesi Türklerinin Ni-li Kağan’ı” (Sui-şu, LXXIV, s. 4 vo) olarak çıkıyor. Öyle görünüyor ki Ni-li Kağan 603’te öldü. Halefi, 611’de Çin sarayına sığınmaya gelen oğlu Ç’u-lo (Ho-sa-na) Kağan’dır.
Şimdi tekrar Ta-t’u’ya dönelim ve onun bu zor dönemde oynadığı rolü anlatmaya çalışalım:
592’den sonra ve 597’den önceki bir tarihte “Tu-lan (=Yung-yü-lü) ve Ta-t’u Kağan (=Tien-küe) birbirlerine düşman oldukları için, aralarında pek çok savaş çıktı. İmparator tarafından araları bulunduktan sonra her biri kendi ordusunu alarak çekildi. (Sui-şu, LXXXIV, s. 5 r°; Julien, age., s. 64)
Yung-yü-lü Ta-t’u ile ittifak kurarken 599’da Jan-kan (=Tu-li Kağan) da Çin’le müttefik olmuş, bu yüzden bir Çin ordusu bu ikisine saldırmak için harekete geçmişti. Tien-küe (Ta-t’u) hesabına hareket eden Yung-yü-lü Jan-kan’a saldırarak ağır şekilde mağlup etti. Jan-kan Çin sarayına sığınmak zorunda kaldı. Bir süre sonra, 599’un on ikinci ayında, Yung-yü-lü (=Tu-lan) kendi kabilesinden birileri tarafından öldürüldü (Julien, age., s. 58). Bunun üzerine Ta-t’u iktidarı ele alarak kendine Pu-kia Kağan adını verdi. (Sui-şu, LXXXIV, s. 5 v°) Göründüğü kadarıyla Ta-t’u bu tarihten itibaren sadece Batı Türklerinin sıradan bir kağanı değildir, aksine tüm Türklerin ulu hakanı olma iddiasında bulunmaktadır.
Çinliler, bu esnada onların K’i-jan ve K’i-min Kağan unvanı alan hasımları Jan-kan’ı desteklemeye devam ediyorlardı. Çinliler 600 yılında Ta-kin dağı eteklerinde Ta-t’u’yla karşı karşıya gelen bir ordu sevkettiler. Barbarlar çarpışmadan kaçtılar veya büyük bir kırım yaşandı (Sui-şu, LXXXIV, s. 5 v°; Julien, age., s. 75). Çinliler, 600 yılında düzenledikleri başka bir askerî sefer sırasında su kaynaklarını zehirledikleri için Ta-t’u pek çok asker ve evcil hayvan kaybetti. Türkler korkuya kapıldılar ve Göğün kanlı yağmurlar gönderdiğine inanarak kaçmaya başladılar. (Sui-şu, LI, s. 4 v°; Julien, age., s. 77). 601’de Ta-t’u Çinli general Han Hung’a karşı Ç’ang-an (Si-an fu) yakınlarında ezici bir zafer kazandı. (Sui-şu, LII, s. 2 v°; Julien, age., s. 79) [s. 306’daki düzeltme: Burada geçen Ç’ang-an Si-an fu değildir. Aksine Heng-an şehrinin bir başka yazılış şeklidir. Bu yüzdendir ki, Sui-şu II, s. 7 r°’de LII, s. v°’nin eksine Heng-an şeklinde yazılmıştır. Şehir önce Heng-an daha sonra ise Ç’ang-an şeklinde görünüyor. Heng-an Li Çao-lo’nun sözlüğünde geçmemektedir.] 603’de aralarında T’ie-le, Se-kie, Fu-li-kü, Hun, Sie-sa, A-pa, Pu-ku vs. gibi kabilelerinin de bulunduğu ondan fazla kabile aynı anda Ta-t’u’ya karşı isyan ederek Çin’in hakimiyetine geçmek istedi. Ta-t’u’nun tüm tebaası sağa sola dağılmıştı. Bu yüzden batıya, T’u-ku-hunların yanına kaçtı (Sui-şu, LI, s. 4 v°; Julien, age., s. 82). - Burada adı geçen kabilelerin tamamı Uygurlar’ın kollarıdır. Zaten T’ang-şu’da T’ie-le, Se-kie, Hun ve Pu-kuların daha sonra Uygur adını alan Tölös halkını teşkil eden boylardan bazıları olduğu belirtilmektedir ...
Ta-t’u’nun 603’de T’u-ku-hunların yanına kaçmasından sonra, bir daha ondan bahsedildiğini görmüyoruz. Bildiğimiz tek şey, Ç’u-lo Kağan 611’den beri daha geri gelmemek üzere Çin’e gittikten sonra Batı Türklerinin başına Ta-t’u’nun torunu Şe-kui Kağan’ın geçtiğidir. Wei-şu (CII, s. 9 v°), Pei-şi (XCVII, s. 11v°) ve Sui-şu (LXXXIII, s. 4 r°)da K’ang (Soğdiyana) Krallığı’ndan bahsedilirken kralının hanımının adının Şe-fu-pi (veya Tai-şe-pi), bunun da Ta-tu Kağan’ın kızı olduğundan bahsedildiğini hatırlayalım. Fakat burada geçen Ta-tu’yu Ta-t’u ile karıştırmamak gerekir. Çünkü o, berikinden şüphesiz daha önce yaşamıştı.
Daha önce, A-po hapsettirildiğinde, halk iktidara Yang-su te-gin’in oğlu Ni-li Kağan’ı getirdi. Ta-t’u’nun kaçışından sonra Ni-li de mağlup edildi ve öldü.141
141 Ta-t’u’nun kaçışı 603’de olduğuna ve Ni-li’nin halefi Ç’u-lo Ka-ğan’dan T’ie-le’lerle ilgili bir kayıtta (Sui-şu, LXXXIV, s. 8 vo) 605 yılında bahsedildiğine göre, Ni-li Kağan’ın ölümü 603 ve 604 yılları arasında, muhtemelen 603’de olmuş olmalı. Ni-li’nin Pu-kia Ka-ğan’ın (veya Ta-t’u) T’u-ku-hunlara kaçtığı sırada öldüğünü belirten Sui-şu’nun bölüm LXXXIV; s. 5 vo’in incelenmesinden de aynı sonuca varılmaktadır. Ancak Sui-şu’nun Ni-li Kağan’ın 600 yılında tamamlanan k’ai-huang döneminin bitiminden önce ölmüş olduğu şeklindeki yanlış müşahedesi reddedilmelidir. [s. 306’deki ek ve düzeltme: Ta-tu ve Ta-t’u aynı ve tek kişi olmalı. Sayfa 100’deki bu konuyla ilgili tartışmaya bkz.]
Bu, Ni-li Kağandı. Ta-t’u’nun kaçışından sonra, Ni-li de yenildi ve öldü.
Oğlu Ta-man yani Ni-küe Ç’u-lo Kağan iktidara geldi. Hükümeti doyumsuz ve titizdi; pek çok kişi bu durumdan memnun değildi. Ta-ye (605-616) dönemi boyunca, Kao-li’ye düzenlenen sefer sırasında İmparator Yang’a refakat etti; (imparator) ona Ho-sa-na Kağan unvanını verdi ve ailesinden bir kızla evlendirdi. Birliklerini Hui-ning kumandanlığında tutması için küçük erkek kardeşi K’üe ta-tu şad’ı alıkoydu; böylece kardeşi K’üe Kağan unvanı aldı.
Ho-sa-na, Kiang-tu ayaklanmaları sırasında Yü-wen Hua-ki’nin arkasından Li-yang’a142 gitti; kaçtı ve Ç’ang-an’a geri geldi. Kao-tsu mevkiinden indi ve onu yanına oturtarak, Kui-i wang (adalete dönüş yapan kral) unvanını verdi. (Ho-sa-na) imparatora büyük bir inci sundu; ama imparator, “Ey kral, benim önem verdiğim şey, sizin içtenliğinizdir; oysa bu benim hiçbir işime yaramaz” diyerek hediyeyi reddetti.
142 Ho-nan eyaletindeki Wei-hui iline bağlı Siun ilçesinin kuzeybatısında.
K’üe Kağan’ın üç bin atı vardı. Birinci wu-ti yılında (618) imparatora itaat arzetti; ona T’u-wu-kuo-pa k’üe Kağan unvanı verildi. Li Kui ile ittifak anlaşması yapmıştı; Batı Jung’larına gönderilen Sui elçisi Ts’ao K’ung’un Kan-çu’da operasyon üssü vardı. Onu yanına çekti; birden K’ung’a katıldı ve onunla birlikte Li Kui’ye saldırdı. Ordusu galip gelemeyince Ta-tu-pa vadisine kaçtı.143 T’u-ku-hunlarla müttefik oldu fakat (Li) Kui tarafından yok edildi.
143 [s. 306’daki ek ve düzeltme: Ta-tu pa vadisi Leang-çu’nun 200 li batısındaydı. T’ang-şu (XL, s. 7 v°): Leang-çu’nun 200 li batısında aslında Ç’e-şui askeri karakolu olan ve 728’de garnizona çevrilen Ta-tu garnizonu vardır ki, adını Ta-tu-pa vadisinden almıştır.” Ta-ts’ing i t’ung çi (CCVI, s. 5 r°) burasını şimdiki Kan-su eyaletindeki Yung-ç’ang kazasının güneybatısına yerleştirmektedir.]
Ho-sa-na daha önce Sui’lere bağlılığını bildirmek için gittiğinde ülkesindeki insanların tamamı onu sevmiyordu. Alıkonulup geri gönderilmeyince, Ta-t’u’nun küçük oğlunu tahta çıkarma kararı aldılar. O da Şe-kui Kağan adını alarak otağını Kuça’nın kuzeyindeki San-mi dağına kurdu. Yü-men (kuan)ın batısındaki beyliklerin büyük kısmı ona itaat etti. Böylece Doğu Türkleri’nin rakibi oldu.
Şe-kui’nin ölümüden sonra yerine küçük kardeşi T’ung şe-hu (yabgu) geçti; bu kişi, T’ung şe-hu (yabgu) Kağandır. T’ung şe-hu Kağan, cesur ve yetenekliydi. Bir savaşa girdiğinde kısa sürede zafer kazanırdı; böylece T’ie-le (Tölös)leri kendine bağladı; Po-ssu (Persia) ve Ki-pin’e (Kapiça)144 boyun eğdirdi. Yüzbinlerce okçusu vardı. Otağını Şe (Taşkent) Krallığı’nın kuzeyine, Ch’ien-ch’üan’a [Min-bulak] taşıdı. Böylece batı yörelerindeki bazı beylikleri itaat altına aldı. Bütün beylerine hie-li-fa unvanı verdi. Sonra bir tudunu vergi gelirlerini kontrol etmesi için hükumeti denetlemekle görevlendirdi.
144 Ki-pin, T’ang döneminin Kapiça’sıdır ki, Han ve Wei’ler dönemindeki adı Kaşmir’dir. Sylvain Levi’nin Ki-pin’in Kapiça olduğu şeklindeki tespiti bana daha doğru gözüküyor. Delilleri şunlar: 1- Li-yen adında Kuçalı bir din adamı tarafından yazılan Çince-Sanskrit-çe sözlükte, Çince çeviriyazımı Ki-pi-şo-ye olan Kapiça kelimesinin karşılığı olarak Ki-pin kelimesi gösterilmektedir; 2- Hsüan-tsang’da (Si yü ki, Julien çevirisi, I/42) ve yaklaşık ondan bir yüzyıl sonra yazılan Wu-k’ung’da (özel basım, s. 13) bu bölge hükümdarlarının yaz aylarını (Hsüan-tsang’a göre) Kia-pi-şe (Kapiça) ve (Wu-k’ung’a göre) Ki-pin’de, daha serin ayları ise Gandahar’da geçirdiklerini gösteren iki benzer kanıta rastlıyoruz ki, her iki metin arasındaki yakınlık Ki-pin’in Kia-pi-şe, onun da Kapiça olduğunu ortaya koymaktadır. (Bkz. JA, Ocak-Şubat, 1896, s. 161-162); 3- Son olarak, şu an çevirmekte olduğumuz sayfalarda da görüyoruz ki T’ung şe-hu’nun gücünün güneyde Ki-pin’e kadar ulaştığı; veya aynı hükümdarın 630’da Hsüan-tsang kendisini ziyaret ettiğinde Kia-pi-şe (Kapiça) Krallığı sınırlarına, yani kendi hükümdarlığının güney sınırına kadar refakat etmesi için ona bir rehber verdiği anlaşılmaktadır. (Vie, Julien çevirisi, s. 59) Burada bir kez daha Ki-pin’in Kia-pi-şe’nin diğer bir adı olduğu görülüyor. Konuyla ilgili olarak ayrıca bkz. Sylvain Levi, JA, Nov-Dec. 1897, s. 529, n. 2. M. Schlegel’in (T’oung pao, Seri II, cilt I, s. 330) oldukça vazıh olan bu hususu, Kipin harfleri altında kesinlikle bu anlama gelmeyen ve yalnızca Böhtlingk’in sözlüğündeki gramatik sözcükler listesinde yer alan Sanskritçe Kripanin kelimesini araması ise bir saçmalıktır.
Takip eden yıl, Şe-kui Şe-kui bu dönemde ölmüş olduğuna göre burada bir hata olmalı. Şe-kui yerine Şi-pi okumak gerekir.145 saraya elçiler gönderdi; Ho-sa-na ile aralarında öteden beri bir husumet olduğundan, onu öldürmek istedi. İmparator buna razı olmadı. Bakanları ona şöyle dediler: “Bir adamı kurtaralım diye bir krallığı kaybedeceğiz. Bu durum, ileride size ciddi sıkıntılar yaratacaktır”. Ts’in146 kralı şu cevabı verdi: “Hayır, bu adam bize sığınmaya geldi. Onu öldürmek adalete sığmaz.”
145 Şe-kui bu dönemde ölmüş olduğuna göre burada bir hata olmalı. Şe-kui yerine Şi-pi okumak gerekir.
146 Müstakbel T’ai-tsung.
İmparator böyle dedi ve izin vermedi; fakat sarayda verilen bir ziyafet sırasında içtiği şarabın etkisiyle Ho-sa-na’yı çung-şu-şeng köşküne gönderdi ve orada kendisini katledecek olan elçilere teslim edildi. Bu olaydan kimseye bahsedilmedi.
Şe-kui147, yıllarca kendi adına, uzun yıllar boyunca ardı ardına gelen kabilelerine büyük T’iao-çi (Babil) den gelen büyük yumurtalar, aslan derileri vb. şeyleri saraya hediye olarak gönderdi. İmparator da onu sürekli teşvik etti. Güçlerini onunkilerle birleştirmek ve Doğu Türkleri’ne saldırmak için onunla bir anlaşma yaptı. T’ung şe-hu Kağan, kendisi için bir tarih belirlenmesini istedi. Hie-li çok korktu ve onunla karşılıklı saldırmazlık konusunda bir anlaşma yaptı.
147 Şe-kui yerine T’ung şe-hu diye okuyunuz.
T’ung şe-hu (yabgu) Kağan saraydan bir gelin istedi. İmparator, “Batı Türkleri bizden uzaktalar. Acil olsun olmasın, hiçbir işte onlara güvenilmez. Bu evliliği kabul edelim mi?” diyerek bakanlarının görüşüne müracaat etti. Feng Te-i şöyle dedi: “Eğer şu an neyin daha avantajlı olduğu göz önünde tutulacaksa, en iyisi uzaktaki ile anlaşmak, yakındakine saldırmaktır. Kuzey barbarlarını korkutmak için evliliğin onaylanmasını öneriyorum. Biraz daha güçlenmeyi bekleyelim, beklediğimiz zaman gelecektir.” Böylece imparator evliliğe razı oldu. Kao-p’ing hükümdarı Tao-li’ye Batı Türkleri’nin krallığına gitmesini emretti. T’ung şe-hu (yabgu) Kağan bundan hoşnut oldu. Bir anlaşmanın temelini atmak amacıyla Çen-çu T’ung se-kin’i çivi şeklinde on bin mücevherle süslü altın bir kemer ve beş bin at sunması için Tao-li’yle birlikte saraya gönderdi.
Bu sırada, Doğu Türkleri her yıl sınırı ihlal ediyorlardı. Batı yolu engellenmiş ve tıkanmıştı. Ayrıca, Hie-li, (T’ung şe-hu Ka-ğan’a) bir elçi göndererek şöyle dedi: “Eğer T’ang prensesini almaya gidecekseniz, benim yolumdan geçmeniz gerekecek ve ben buna izin vermeyeceğim”. T’ung şe-hu (yabgu) Kağan’ın buna canı sıkıldı. Evliliği gerçekleştiremeden önce şu olaylar meydana geldi: Gücüne güvenerek, buyruğu altındakilere iyi davranmıyordu ve halk ondan nefret ediyordu. Oldukça fazla sayıda insan ona karşı ayaklandı ve onu devirdi. Amcası Mo-ho-tu (Bagatur) onu öldürdü. İmparator onun ülkesine mezarında yakılmak üzere yeşim taşından eşyalar, ipekler göndermek, kurbanlar sunmak istedi; fakat ansızın karışıklıklar çıktı ve hediyeler de yerine ulaştırılamadı.
Tahta çıkan Mo-ho-tu (Bagatur) K’ü-li si-p’i Kağan adını aldı. Saraya hediyeler sunmaları için elçiler gönderdi. Si-p’i Kağan daha önceleri T’u-kiü’lerde belli bir yerin hakimiydi ve küçük bir kağandı. Kendisini Büyük Kağan ilan edince, ülke halkı ona boyun eğmedi. Nu-şi-pi kabileleri kendi başlarına Ni-şu mo-ho (ba-ga) şad’ı kağan ilan ettiler. Ni-şu özür diledi ve kabul etmedi. T’ung şe-hu (yabgu) Kağan’ın oğlu Tie-li tegin, Mo-ho-tu (Baga-tur)’un saray darbesinden kurtulmak için K’ang-kü’ye (Soğdiya-na) kaçmıştı. Ni-şu, onu bulmak için K’ang-kü’ye gitti ve iktidarı teslim etti. Adı İ-p’i po-lo Si Şe-hu Kağan [İrbis Bolun Cabgu-han]dı. Ni-şu, Si-p’i Kağanla birlikte ülkeyi yönetmeye devam etti, fakat aralarındaki çekişme bitmediği için ikisi aynı anda saraya elçiler gönderip hediyeler sundular.
T’ai-tsung, şuçsuz yere öldürülen Ho-sa-na için pişmanlık duyarak ona ölümünden sonra Şang-çu-kuo (krallığın büyük destekçisi) unvanını verdi ve onu törenlerle defnettirdi.
Dördüncü çeng-kuan yılı (630), Si-p’i Kağan saraydan bir gelin istedi. (İmparator) buna razı olmadı ve yayınladığı bir buyrukla şöyle dedi: “T’u-kiüler karışıklık içindeler. Kimin tegin, kimin tebaa olduğu hâlâ belli değil. Alelacele evlilik mi olur? Herkes kendi boyunu yönetsin ve birbirine saldırmasın.” Bu andan itibaren, Batı ülkelerinin çeşitli krallıklarının hepsi (Si-p’i Kağan)’a karşı ayaklandılar. Krallığı çöle çevrildi ve harap edildi. Halkı tamamen Si Şe-hu Kağan’a boyun eğdi. Si-p’i’nin ida-resindekiler bile yavaş yavaş onu terk ettiler. Hepsi silahlanıp Si-p’i’ye saldırdılar. Kaçıp Kin-şan (Altay)’a bekindi. Ni-şu tarafından öldürüldü. Si Şe-hu’ya Büyük Kağan unvanı verildi.
Si Şe-hu iktidara gelince kuzeyde Tie-le (Tölös)’lerle ve Sie-yen-t’o’larla savaştı; fakat (Si) yen-t’olar tarafından mağlup edildi. Doğuştan sert ve inatçı birisiydi. Tebaasına zulmediyordu. Küçük Kağan İ-ts’e devlete en büyük hizmetleri sunmuştu. Si Şe-hu iftiralara inanarak onu bütün ailesiyle beraber öldürttü. Tüm halkı üzüntüye garkoldu. Ayrıca (Si Şe-hu) Ni-şu’dan korkuyor ve gizlice onu öldürmek için planlar yapıyordu; Ni-şu, Yen-k’i’ye (Kara-şar) kaçtı. Kısa bir süre sonra Mu-pi Tarkan ve Nu-şi-pi boylarının önde gelen beyleri Si Şe-hu’yu ele geçirmeyi tasarladılar; (Si) Şe-hu hafif süvari (birliğiyle) beraber K’ang-kü’ye (Soğdiyana) kaçtı ve üzüntüsünden öldü.148
148 Si Şe-hu, Belh şehrini kuşattığı sırada öldü (Bkz. Üçüncü bölüm, Hsüan-tsang metni.)
Halkı Yen-k’i’ye (Karaşar) Ni-şu’yu aramaya gittiler ve onu iktidara getirdiler. Ni-şu, Tu-lu Kağan adını aldı. (Tu-lu) Kağan’ın babası Mo-ho (baga) şad daha önce T’ung şe-hu’nun emrindeydi ve Wu-ti (618-626) döneminde saraya gelmişti. T’ai-tsung, onunla bir kardeşlik anlaşması yaptı. (Mo-ho şad’ın) ölümünden sonra Ni-şu geldi. Ona bazen Kia-na şad149 da denirdi.
149 Ni-şu, T’ie-li-şi Kağan’ın ağabeyi idi. Kiu T’ang-şu’ya göre, Kia-na şad, T’ie-li-şi Kağan’ın küçük kardeşiydi. Bu durumda Ni-şu ve Kia-na şad iki ayrı kişidir.
İktidara geldiğinde, kağan unvanını almaya cesaret edemediğini söylemek için saraya bir elçi gönderdi. İmparator bir fermanla ikinci dereceden bir hung-lu yetkilisi olan Liu Şan-in’e bir komutanlık madalyası alarak ona T’un-a-le-wu-pa hi-li-pi tu-lu Kağan150 unvanı vermesini; bir tambur, bir flama ve on-binlerce ipek parça takdim etmesini emretti. (633).151 Ni-şu da teşekkür etmek için bir elçi gönderdi.152
150 Bu kağanın ismine, li hecesinden önce hi hecesini ilave etmek gerekir.
151 Kiu T’ang-şu’da verilen tarih böyle. (Daha yukarıya bakınız) Ts’e-ju yüan kui’ye göre (bölüm 964, s. 2 ro) Liu Şan-in’in elçiliği altıncı çeng-kuan yılının (632) sekizinci ayında olmuştur.
152 Bkz. Ts’e-ju yüan kui, bölüm 970, s. 7 vo: Yedinci çeng-kuan yılı (633), ikinci ayında, Batı Türklerinin Hi-li-pi tu-lu Kağan’ı saygı sunmak ve tartuk takdim etmek amacıyla bir elçi gönderdi.
Başka bir gün, T’ai-şang-huang153 bu elçiye Leang-i binasında verdiği bir ziyafet sırasında Çang-sun Wu-ki’ye şöyle dedi: “Şimdi Man ve İ (barbarları) boyun eğmek niyetindeler. Eskiden böyle bir şey oldu mu?”. (Çang-sun) Wu-ki, T’ai-şang-huang’a binlerce, onbinlerce yıl ömür diledi. T’ai-şang-huang memnun oldu ve imparatora şarap takdim etti. İmparator alnı yere gelecek şekilde eğilerek teşekkür etti ve sıra kendisine geldiğinde T’ai-şang-huang’a uzun ömür dileyerek, kadeh kaldırdı.
153 T’ai-şang-huang unvanı, İmparator T’ai-tsung’un 4 Eylül 626’da kendi lehine tahttan feragat eden babası İmparator Kao-tsu’ya verdiği unvandır. T’ai-şang-huang, 25 Haziran 635’de öldü. (Bkz. Ga-ubil, Abrege de l’histoire, vol. XV s. 435 ve 445.)
Tu-lu Kağan ölünce küçük kardeşi T’ung-o şad tahta çıktı. Adı Şa-po-lo tie-li-şi kağan oldu. Bir yıl içerisinde üç defa (saraya) ülkesinin ürünlerini sunmak ve evlenme isteğinde bulunmak için elçiler gönderdi. İmparator ona güzel şeyler söyledi, fakat dest-i izdivaç talebini kabul etmedi.
Kağan, kağanlığını on boya ayırdı. Her boyun başında kendisine ok verilmiş bir bey vardı. (Bu on kişinin) adı “on şad”lar idi. Aynı zamanda “on oklar” olarak da adlandırılıyorlardı. Sağ ve sol (kısımlara) ayrılmışlardı. Solda, başlarına beş büyük ç’o (çur) atanmış olan beş Tu-lu boyu vardı. Sui-şe (Tokmak)’nin doğusunda ikamet ediyorlardı. Sağda da başlarına beş büyük sekin atanmış beş Nu-şi-pi boyu vardı. Sui-şe (Tokmak)’nin batısında ikamet ediyorlardı. Daha sonraları her boya bir ok adı verildi ve bu kabile adı on aile adı ile aynı oldu.
Ne var ki halk Tie-li-şi’yi sevmiyor ve desteklemiyordu. Mensup olduğu boya bağlı T’ung tudun, askerleriyle birlikte aniden saldırdı. Fakat işini bitiremedi. Tie-li-şi kendisine bağlı savaşçıların başına geçerek onunla savaştı. Tie-li-şi ve kardeşi Pu-li şad Yen-k’i’ye (Karaşar) kaçtılar. A-si-ki k’üe se-kin154 ve T’ung tudun, Yü-ku şad’a Büyük Kağan unvanını vermek ve Tie-li-şi’yi Küçük Kağan olarak görevlendirmek için görüşmek amacıyla ülke ileri gelenlerini çağırdılar. Tam bu sırada, T’ung tudun öldürüldü. Öteki taraftan Yü-ku şad da Se-kin’i mağlup etti ve böylece Tie-li-şi eski topraklarına kavuşabildi.
154 Beş Nu-şi-pi boyundan birincisinin se-kin’i.
Sonra Batı boyları aniden Yü-ku şad’a İ-p’i Tu-lu Kağan unvanını verdiler. Ni-şu şad, Tie-li-şi’ye karşı savaş açtı. Ölü ve yaralılar hesaplanamaz sayılara ulaştı. Bu sırada, boyların taksimi konusunda İle nehrinin sınır kabul edilmesi üzerinde anlaşmaya vardılar. Nehrin batısındakiler Tu-lu’ya bağlandılar. Doğusundakiler ise Tie-li-şi’nin yönetiminde kaldı. Bu andan itibaren Batı Türkleri iki devlete bölünmüş oldu.
Tu-lu Kağan, otağını Tsu-ho dağının batısına kurarak Kuzey Ordası adını verdi. Po-ma’lar,155 Kie-ku’lar ve diğer bütün prenslikler ona bağlanarak tebası oldular. Tu-lu, Tie-li-şi’ye saldırmak için ona bağlı boyların tudun ve se-li-fa’larıyla gizlice anlaştı. Tie-li-şi kendisini bu güç durumdan kurtarmak için Pa-han-na’ya (Fergana) kaçtı ve orada öldü.156
155 Bkz. s. 29, n. 4 - “Benekli atlar” anlamına gelen bu Po-ma ismi hakkında, Şan-si t’ung çi’nin (T’u şu tsi ç’eng, Şan ç’uan tien kısmı, LXXIX’de belirtilmiş) şu metin parçasını anımsamak önemlidir: “Ho-lan dağı, Ning-hia garnizonunun 60 li batısındadır ... Bu dağda çok sayıda yeşil ve beyaz otlar var. Onları uzaktan gördüğümüzde, benekli atlara benzerler. Kuzey insanları Ho-lan’a benekli atlar diyorlar. Bu isim buradan geliyor. Sienpiler kabile adlarını genellikle dağlardan ve vadilerden alırlar. Ho-lan boyuna mensup olanlar da adlarını bu dağdan almaktadırlar”. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Ho-lan dağı adı “benekli atlar” (po-ma) anlamına geldiği için Po-mala-rın bu dağ yakınında yaşadıkları anlamı çıkmaktadır. Halkın daha kuzeyde yaşıyor olması muhtemeldir.]
156 T’ung kien kang mu, Tie-li-şi’nin ölümünü on üçüncü çeng-kuan (639) yılının sonu olarak göstermektedir.
Halkı onun yerine iktidara oğlunu getirdi. Adı İ-k’ü li-şi i-p’i Kağan oldu ve bir yıl sonra öldü. Nu-şi-pi beyleri, Kia-na şad’ın157 oğlu Pi-ho-tu şe-hu (yabgu)’yu aramaya gittiler ve bularak tahtı çıkardılar. 641 yılının yedinci ayında onun İ-p’i şa-po-lo şe-hu Kağan unvanı onaylandı. (Bkz. Ts’e-ju yüan kui, blm. 964, s. 6 r°). T’ai-tsung, sol ordu komutanı General Çang Ta-şi’ye yeni kağana bir kumandanlık arması sunmasını, ayrıca bir buyrukla bir davul ve flama verilmesini emretti. Kağan, otağını Sui-ho nehrinin kuzeyine kurarak ona Güney Ordası adını verdi. Otağın doğusu İle nehrine bitişikti. Kiu-tse (Kuça), Şan-şan (Lop-nor’un güneyinde), Tsie-mo (Hotan’ın doğusunda), T’u-ho-lo (Toharis-tan), Yen-k’i (Karaşar), Şe (Taşkend), Şi (Keş), Ho (Zarafşan’ın güneyinde), Mu (Oxus’un batısında), K’ang (Semerkand) vb. prensliklerin tamamı ona boyun eğdiler.
157 T’ang-şu’ya göre, Kia na şad’ın Ni-şu ile aynı kişi olduğunu yukarıda görmüştük, fakat Kiu T’ang-şu’ya göre ağabeyidir.
Bu sırada Tu-lu’nun ordusu oldukça güçlenmişti. Birçok kez Şa-po-lo şe-hu (yabgu) ile savaştı. İki kağanın elçileri aynı anda (saraya) geldiler. İmparator, onlara samimiyet ve iyi ilişkilerle ilgili açıklamalar yaparak aralarındaki husumete son vermelerini emretti. Tu-lu, itaat etmek istemedi. Şe (Taşkent) prensliğinin tu-dununu Şe-hu (yabgu) Kağan’a saldırmaya gönderdi. O da onu öldürdü ve topraklarını kendi topraklarına kattı.
Fakat Nu-şi-piler ona boyun eğmemişlerdi; ayaklandılar ve onu terk ettiler. Tu-lu, tekrar T’u-ho-lo (Toharistan)’ya saldırarak zaptetti. Nihayet İ (Hami) bölgesini tahrip etti. İki bin hafif süvariyle onu karşılamaya çıkan An-si genel valisi Kuo Hiao-k’o, hücuma geçerek onu hezimete uğrattı. Tu-lu, T’ien-şan (şehrini) kuşatmak için Ç’u-yüe ve Ç’u-mi boylarından savaşçı topladıysa da, fethedemedi. (Kuo) Hiao-k’o savaş kaçaklarının peşine düşerek, Ç’u-yüe boyu se-kin’inin şehrini ele geçirip Ngo-suo dağına kadar geldi. Burada binden fazla kelle kesti; Ç’u-mi boyunu itaat altına alıp geri döndü.158
158 Kiu T’ang-şu’nun kaydından, Kuo Hiao-k’o’nun düzenlediği seferin 641’de yapıldığı sonucu çıkıyor. T’ung kien kang mu’nun kaydı ise seferin 642 sonbaharında gerçekleştiği şeklinde.
Tu-lu Kağan, mağrur ve saldırgandı. (Çinli) elçi Yüan Hiao-yu’yu ve refakatındakileri alıkoyarak gitmelerine izin vermedi. Onlara şu mantıksız sözleri söyledi: “Duyduğuma göre T’ang (hanedanından) Göğün Oğlu savaşta pek zorlu imiş. Soğdiya-na’yı cezalandırmaya gideceğim. Sen ve hempâların, Göğün Oğluna denk olup olmadığımı görecekler.” Sonra beraberinde elçileri de götürerek, K’ang-kü’ye (Soğdiyana) saldırdı. Mi Krallı-ğı’ndan (Samarkand’ın güneyine 100 li mesafede) geçerken, ani bir saldırıyla orasını zaptetti. Yöneticileri (düşmanla işbirliği yapmakla) suçlayarak, halkı esir etti. Aldığı esir ve ganimetlerden beylerine hiçbir şey vermedi. Generali Ni-şu ç’o (çur) buna çok öfkelendi ve hakkına düşen ganimeti zorla aldı. Tu-lu, ibret olsun diye onun başını vurdurdu. Ni-şu ç’o (çur)un hizmetinde bulunan beylerden Hu-lu-wu159 birden askerleriyle Tu-lu Ka-ğan’a saldırarak pek çok kişiyi öldürdü. Hakanlık ciddi bir kargaşa geçirdi. (Tu-lu), can güvenliği için T’u-ho-lo’ya (Toharis-tan) doğru yola koyuldu. Önde gelen beyleri onu hakanlığa geri çağırdılarsa da, onları dinlemedi. Mevkebinin başına geçerek yola koyularak Şe160 nehrini geçti. Şe (Taşkent) Krallığı’na vardığında, beraberindekiler kaçıp gitmiş veya neredeyse tamamı onu terk etmişti. Kendisini Ko-ho-tun (Katun) şehrinde emniyete aldıktan sonra âsi ve kaçakları toplamak üzere tedbirsiz bir şekilde harekete geçti. A-si-ki k’üe se-kin ona karşı cephe alarak saldırdı. Tu-lu yenildi ve sürpriz bir şekilde Pe-şui barbar (hu) şehrini zaptedip oraya yerleşti.
159 Hu-lu-wu, beş Tu-lu boyundan ikincisinin adıdır.
160 Muhtemelen Sui-şe’nin kısaltmasıdır. Eğer bu varsayım doğruysa, burada Çu nehri söz konusu edilmektedir.
Nu-şi-pi’ler, Tu-lu’nun kağan olmasını istemiyorlardı. İmparatorluk sarayına, bir atama yapılmasını istemek için elçi gönderdiler. İmparator, mühürlü bir fermanla t’ung-şe-şo-jen Wen Wu-in’i hakanlığın önde gelen beyleriyle anlaşarak, T’u-küe kağanlarının oğulları ya da küçük oğulları arasından aklı başında birini seçmesi ve (bu fermanı) ona vermesi için gönderdi. Böylece iktidara İ-k’ü-li-şi i-p’i Kağan’ın oğlu getirildi. Adı İ-p’i şe-kui Kağan oldu.
İ-p’i şe-kui Kağan iktidara geldiğinde, (Çinli) elçileri daha bakımlı başka bir yere yerleştirdi. Sonra hepsini Ç’ang-an’a gönderdi. Nu-şi-pi beylerini askerlerinin başına geçerek Pe-şui barbar (hu) şehrine saldırmaları için görevlendirdi. Tu-lu topladığı savaşçılarla birlikte şehirden çıktı. Trampetleri ve boruları çaldırarak göğüs göğüse çarpıştı. Nu-şi-pilerin safları bozuldu; birçoğu öldürüldü ya da tutsak edildi. Tu-lu, bu zaferden eski göçebe halkını kendi safına çekmek için yararlanmak istedi. Fakat hepsi aynı ağızdan “Her bin savaşçıdan biri hayatta kaldı, daha senin peşinden gelmeyiz” cevabını verdi. Artık halkının kendisine düşman olduğunu anlayan Tu-lu, T’u-ho-lo’ya (Toharistan) kaçtı.
İ-p’i şe-kui [25] Çin’e tartuk olarak ülkesinin ürünlerini gönderdi ve ayrıca evlenme talebinde bulundu. İmparator ona, Kiu-tse (Kuça), Yü-tien (Hotan), Su-le (Kaşgar), Çu-kü-p’o (Yar-kend’in güneyinde) ve Ts’ung-ling (Sarıköl) prensliklerini düğün hediyesi olarak ayırmasını emretti. Fakat evlilik gerçekleşemedi. Çünkü tam bu sırada A-şi-na Ho-lu [21] ayaklandı ve kağanın bütün kabilelerini fethetti.
Ho-lu, Şe-ti-mi’nin (İstemi Kağan) beşinci kuşaktan torunu ve İ pu-li şad şe-kui tegin Kie-yüe’nin oğluydu. Vaktiyle A-şi-na Pu-çen Çin’e gelip krallığının imparatora bağlı olduğunu bildirince, Tu-lu Kağan, Pu-çen’in yerine geçmesi için Ho-lu’ya yabgu unvanını vermişti. (Ho-lu) Si (Turfan) ilçesine 1500 li mesafedeki Ta-lo-se161 vadisinde ikamet ediyordu. Ç’u-yüeler, Ç’u-miler, Ku-su-lar, Ko-lo-lu (Karluk)lar ve beş Nu-şi-pi boyu ona bağlıydı.162 Tu-lu, T’u-ho-lo’ya (Toharistan) kaçınca, İ-p’i-şe (kui) ordusuyla Ho-lu’yu hırpalayıp kovaladı. Ho-lu’nun artık sabit bir ikametgâhı yoktu. Boylarından çok sayıda insan dağıldı ve yok oldu. Üç göçebe halkı kaldı; bunlar, Ho-lu’nun masum olduğunu söyleyerek kağana yalvarmaya gelen Çe-şo-ti’ler163, Ç’u-mu-kun’lar ve P’o-pi’lerdi.164 Oldukça öfkeli olan kağan, bu üç kabileyi yok etmek istedi. Bunun üzerine bu kabileler çadırlarını sökerek Ho-lu’yla birlikte Çin topraklarına geçip bağlılıklarını bildirdiler. İmparator, onlara karşı hoşgörülü ve iyi davrandı. (İmparator) Kiu-tse (Kuça)165 halkını tedip etme kararı alınca, (Ho-lu ve adamları) ordunun öncü birliklerini oluşturarak rehberlik etmek istediler. İmparator bir ferman yayınlayarak ona Kun-k’iu kazasının genel komutanı unvanını verdi. Sonra onuruna Kia-şu salonunda bir ziyafet tertipledi. O’na çok büyük hediyeler sunarak kendi elbisesini çıkarıp verdi. Ayrıca sol muhafız süvarileri generalliğine ve Yao-ç’i komutanlığına terfi ettirdi. Boyunu T’ing ilçesinin Mo-ho166 şehrine yerleştirdi.167
161 Kara İrtış.
162 [s. 307’deki ek ve düzeltme: Burada geçen “Nu-şi-pi” kelimesi tarihçinin bir hatası olsa gerektir. Çünkü verilen diğer isimlerin sıralaması Batı Türklerine bağlı kabileler arasında daha doğudakilerin söz konusu edildiği anlaşıldığına göre onun yerine “Tu-lu” kelimesi konulmalıdır.]
163 Çe-şo-ti’lerin beş Tu-lu boyunda biri olan Şe-şo-t’i’lerle özdeş olması mümkündür.
(Ho-lu), gizlice dağınık obalara haber göndererek onları yanına çekip halkını çoğalttı. İmparator aniden öldüğünde (649), Si ve T’ing (Turfan ve Guçen) ilçelerini fethetmeyi tasarladı. Ts’e-şe Lo Hong-i, Kao-tsung’un (imparatorluğun) yaptığı iyilikleri ivedi bir şekilde (Ho-lu’ya) anlatması için elçi olarak t’ung-şe-şo-jen K’iao Pao-ming’i gönderdiğini öğrenince, bundan istifade ederek, Ho-lu’ya oğlu Tie-yün’ü imparatorluk muhafız birliğine girmesi için göndermesini emretti. Tie-yün, haklı olarak, böylesi zor bir dönemde Çin’e saldırmak istediği için pişman oldu. Verilen yeni göreve gitmeden önce, sağ cenah muhafız süvarilerinin başına çung-lang-tsiang olarak atandı. Sonra imparator onu tekrar ülkesine gönderdi. Böylece Tie-yün, Ho-lu’yu askerlerini toplayarak batıya gidip Tu-lu Kağan’ın eski topraklarını fethetmesi için teşvik etti. (Ho-lu) ordugâhını Ch’ien-ch’üan’a kurdu. Şa-po-lo Kağan unvanını aldı. Artık on Tu-lu ve Nu-şi-pi boyunun komutanıydı.
Tu-lu’ların Ç’u-mu-kun lu ç’o, Hu-lu-wu küe ç’o, Şe-şo-ti t’un ç’o, T’u-k’i-şi ho-lo-şi ç’o, Şu-ni-şi ç’u-pan ç’o olmak üzere beş ç’o’su (çur) vardı. Nu-şi-pi’lerin ise A-si-ki k’üe se-kin, Ko-şu k’üe se-kin, Pa-sai-kan tun şa-po se-kin, A-si-ki ni-şu se-kin, Ko-şu ç’u-pan se-kin olmak üzere beş se-kin’i vardı. Yani Hu-lu-wu k’ü, Ho-lu’nun damadıydı. A-si-ki k’üe se-kin en müreffeh ve en güçlü olandı. Yüzbinlerce askeri vardı.
(Ho-lu), Tie-yün’e Mo-ho-tu şe-hu (yabgu) unvanını verdi. Sonra (Guçen yakınında) T’ing ilçesini talan etti ve birçok ilçeyi harap etti. Binlerce insanı öldürüp ya da tutsak edip çekip gitti. Bir imparatorluk kararnamesi ile sol cenah askeri muhafızlar büyük generali Leang Kien-fang ve sağ cenah atlı muhafızları büyük generali K’i-pi Ho-li, Kung-yüe168 sancağı genel komutanı olarak görevlendirildi. Sağ atlı muhafızları generali Kao Te-i ve sağ cenah askeri süvarileri generali Sa-ku-wu-jen, onların yardımcısı olarak atandı. Valiliklerden toplanan yirmi bin asker, elli bin Hui-ho (Uygur) süvarisiyle birlikte (Ho-lu’ya) saldırmaya gittiler.
168 Kung-yüe şehrinin yerleşim yeri üzerinde.
Lo Hong-i şöyle bir plan önerdi: “İyi niyetle, Orta Krallık’da sükûnet sağlandı. Barbarlar duruma göre yönlendirilecek. Kullanacağımız metod değişebilir veya şartlara uydurulabilir. Ho-lu, çevresi duvarla çevrili bir şehirde kendini savunmaktadır. Vakıa şu anda soğuk kar yığmaktadır ve o, T’ang ordusunun gelemeyeceğini düşünmektedir. Onu tek darbe ile alt etmek için bu durumdan istifade etmek gerekir. İlkbahara kadar ertelenirse durumda değişiklikler oluşacaktır. Bu süre zarfında, güçlerini birleştiren değişik (barbar) krallıklarının başına geçmese bile, en azından ayak izlerini yok ederek uzaklaşmayı ve kaçmayı becerecektir. Zaten, askerlerimiz Ho-lu’yu [askerlerini] öldürmeye başladıklarında Ç’u-mi’ler, Ç’u-mu-kunlar ve diğerleri, sıra ile (Çin’e bağlılıklarını sunarak) kendilerini korumak isteyeceklerdir. Fakat eğer hareketsiz kalırsak ve ilerlemezsek, bu insanlar Ho-lu ile yeni bir işbirliği yapacaklardır. Şimdi, kıştan ve rüzgardan çekinerek, güçlü askerlerimizin derilerini, soğuğun çatlaklarının vereceği acıdan sakınarak, sınır karakollarındaki erzakları kullanarak, eşkiyalara kendilerini toparlayacakları zamanı tanıyarak ve ölümlerini geciktirerek hareketsiz kalamayız. Ben Ç’u-yüe’leri, Ç’u-mileri ve diğerlerini affederek, sadece Ho-lu ve adamlarının yok edilmesini teklif ediyorum. Bir belayı ortadan kaldırmak için gövdesine saldırmak gerekir ve önce dallarıyla ve yapraklarıyla ilgilenilmeme-lidir. Şi-pi’lerin169 Ç’u-yüe’lerin, Ç’u-milerin, K’i-pi’lerin ve diğerlerinin askerlerini yola çıkaralım, onlara bir aylık erzak verelim ve hızlı bir şekilde düşman üzerine sürelim. Ordunun önemli bir kısmı Lo170 nehri kıyılarında mevzilenecek ve bu onlara eksiksiz bir yardım olacaktır. Böylece, Junglar ve Ti’ler (barbarlar) çakallar ve kurtlarla çarpışmaya teşvik edilecek. Ayrıca, Junglar, kendilerine kanat vazifesi görecek T’ang askerlerine destek vereceklerdir. Hu atlıları önden ilerleyip, T’ang askerleri arkadan yürüdüğünde, Ho-lu çaresiz kalacaktır.” Göğün Oğlu bu görüşü kabul etti ve (Lo) Hong-i’ye, bu planın başarılması konusunda (Leang) Kien-fang’a ve meslektaşlarına yardım etmesini emretti.
169 Tespit edilememiş bir boy.
170 Si yü t’u çi (XXVI, s. 8 ro), bu ırmağı Yulduz nehrinin küçük bir kolu olarak görmekte, Kaydu Göl adındaki Bagraç Gölü’ne döküldüğünü belirtmektedir. Bu, bana göre tamamıyla mesnetsiz bir görüştür.
Ç’u-yüe kabilesinden Çu-ye171 Ku-çu, haydutlarla birleşmek üzere askerlerini getirerek Lao dağına yerleşti; (Leang) Kien-fang ve adamları ona saldırdılar; (barbarların) çoğu dağıldı; (Leang Ki-en-fang) onları beş yüz li kadar izledi. Ku-çu’nun başı kesildi ve kesik dokuz bin baş sunuldu. Şeflerinden172 altmışını hapsettirdi. Bu (Lo) Hong-i’nin planına hiç de uymuyordu.
171 Çu-ye ismi, Ç’u-yüe boyu teginlerinin soy adıdır.
172 Bkz. Kiu T’ang-şu, bölüm IV, s. 2 vo. : Üçüncü yung-hui yılı (652), “Kung-yüe sancağının genel yöneticileri Leang Kien-fang ve K’i-pi Ho-li, Lao dağında Ç’u-yüe Çu-ye Ku-çu’yu büyük bir bozguna uğrattılar. Dokuz bin kelle kestiler, altı bin şefi tutsak ettiler, on binden fazla canlı esir aldılar ve altmış binden fazla sığır, at ve diğer evcil hayvanları ele geçirdiler”. - K’i-pi Ho-li’nin yaşam öyküsünde (T’ang-şu, CX, s. 4 ro) şöyle yazar: “Yung-hui dönemi (650-655) boyunca, Batı Türklerinin (şefi) A-şi-na Ho-lu, beş Ç’u-yüe, Ç’u-mi, Ku-su, Ko-lo-lu (Karluk) ve Pei-şi boyları ile birlikte ayaklandı. Yen (T’ing olarak okuyunuz) ilçesini tahrip etti, Kin-ling (Altay) bölgesini istila etti, Pu-lei (Barkul Gölü) bölgesini fethetti. Bir imparatorluk kararnamesi ile (K’i-pi) Ho-li’ye sol askeri muhafızlar baş generali Leang Kien-fang’ı beraberinde götürerek, T’sin, Ç’eng, K’i, Yung ilçelerinin, Yen-jan askeri valiliği ve Uygurların seksen bin askerinin başında onu cezalandırmaya gitmesi için Kung-yüe sancağının büyük genel yöneticisi unvanı verildi. Ç’u-yüe’lerin lideri Çu-ye Ku-çu, o sırada yiğitler komutanı lâkabı taşıyan ve (barbarları) çekerek sakinleştirmekten sorumlu elçi unvanlarına sahip olan Tan Tao-hui’yi öldürttü. Sonra Lao dağına yerleşti ve burada savunmada kaldı. (K’i-pi) Ho-li ve silah arkadaşları birliklerini bölüp, otlara tutuna tutuna değişik kollardan (dağa) tırmandılar ve şevkle saldırdılar. Barbarlar tamamen dağıldılar. (Çu-ye) Ku-çu gece karanlığından faydalanarak kaçtı. Çevik süvariler aralıksız olarak 500 li arkasından kovaladı. Ku-çu dövüşürek öldü. Altmış şef ele geçirildi, on binden fazla adamı tutsak edildi veya başı vuruldu. Altmış bin sığır, at ve diğer evcil hayvan ele geçirildi. (K’i-pi Ho-li), aralarında Ç’u-milerin şe-kien se-kin’i olan Ho-çe-ho’nun da bulunduğu esirleriyle beraber geri geldi”. [s. 307’deki ek ve düzeltme: T’ing (Guçen yakınında) ilçesi ve Barkul Gölü arasında gösterilen Kin-ling, bu iki nokta arasında olmalıydı ki, bu durumda Kin-şan veya Altayla karıştırılmamalıdır.]
Dördüncü yung-hui (653) yılı, Yao-ç’i askeri valiliği ortadan kaldırıldı. Daha sonra, Ç’u-yüe topraklarında Kin-man ilçesi kuruldu. Ayrıca, Ts’ung-şan kazasının genel askeri işler baş yöneticiliği işlerini uhdesine alması ve diğer generallerin başında sefere çıkması için, sol askeri koloniler büyük generali Ç’eng Çi-tsie gönderildi.
O sene (653) Tu-lu Kağan öldü; oğlu Çen-çu şe-hu (yabgu)173 imparatordan Ho-lu’yu cezalandırmasını istedi ve bunun için bütün gücünü kullandı. Fakat Ho-lu direndi ve onun ilerlemesini engelledi.
173 Dördüncü yung-hui yılında (653), T’ung kien kang mu’da şöyle deniliyor: “İ-p’i Tu-lu (Kağan) öldüğünde, adı Çen-çu şe-hu olan oğlu Hie-pi ta-tu şad’ın, Şa-po-lo (= Ho-lu) ile arasında bir anlaşmazlık çıktı. Çen-çu ona saldırdı ve yendi; fakat daha sonra (toprakları) Şa-po-lo tarafından istila edildi”.
Takip eden yıl,174 (Ç’eng) Çi-tsie, Ko-lo-lu (Karluk) ve Ç’u-yüe’lere saldırdı, bin kelle kesti ve sayısız at ele geçirdi. İkinci general Çu Çe-tu, Ç’u-mu-kunların Yen isimli şehrine saldırarak ele geçirdi. Otuz bin kulak kesti. Öncü birlikler generali Su Ting-fang, Ying-so vadisinde bulunan Hu-lu’ya bağlı Şu-ni-şi obalarına saldırdı. Çok sayıda adamın başını kesti ya da esir aldı ve çok sayıda at ele geçirdi. Barbarlar, o kadar çok miktarda silah ve zırh terk etmişlerdi ki, toprağın üstü bunlarla kaplanmıştı. Bu sırada, ikinci genel yönetici (vali), Wang Wen-tu, savaş ilan etmek istemedi. Ta-tu175 şehrine boyun eğdirdi, yağmaladı ve şehir sakinlerini kılıçtan geçirdi. (Ç’eng) Çi-tsie bunu cezalandıramadı.
174 Takip eden yıl 654 yılıdır. Fakat bu parağrafta anlatılan olaylar gerçekte 656 yılıyla ilgilidir.
175 Diğer bütün metinlerde Heng tu. - 656 yılındaki bu yürüyüş için bkz. s. 35, n. 2 - Su Ting-fang’ın biyografisi (Kiu T’ang-şu, LXXXI-II; T’ang-şu, CXI) bu hikayeyi tamamlamada kullanılabilir: 656’da, Su Ting-fang, Ç’eng Çi-tsie’nin emrindeki üst düzey subaylardan biriydi ve onunla beraber Ying-so (Yulduz vadisi) vadisine geldi. Burada, Ç’eng Çi-tsie ve Su Hai-çeng adlı komutanlarından biri, T’u-küe’lerle çatıştı. Su-ni-şi göçebelerinden yirmi bin süvari T’u-küe’lere yardıma geldi. Bunlar, 10 li uzaktaki Su Ting-fang askerlerini tepenin arkasında oldukları için göremediler. Su Ting-fang savaş alanından yükselen tozu gördüğü için şaşılacak bir cesaretle 500 süvarisini hücuma geçirdi ve düşmanı tamamıyla bozdu. -İkinci general, Wang Wen-tu, Su Ting-fang’ın başarısını karalamaya çalıştı; son derece entrikacı olan bu kişi, daha sonra bir imparatorluk buyruğu aldığını ve Ç’eng Çi-tsie’nin kendi komutası altına verildiğini ileri sürdü. Askeri harekâtı aklına göre, yani çok kötü bir biçimde yönetmek için, bu durumdan istifade etti. Çin ordusu Heng-tu şehri önüne vardığında, şehir teslim oldu. Wang Wen-tu, Su Ting-fang’ın uyarılarına rağmen, halkı kılıçtan geçirdi ve şehri yağma etti. Kötü kazanılmış bu ganimetten pay kabul etmeyen tek kişi Su Ting-fang’dı.
Hien-k’ing döneminin (656-660) başında, (Su) Ting-fang, (barbarları) cezalandırması, Yen-jan askeri valisi Jen Ya-siang, ikinci vali Siao Se-ye, sol süvari alayları büyük generali, Han-hai komutanı, Hui-ho (Uygur) P’o-juen ve diğerlerinin başına geçmesi için İ-li kazası büyük genel askeri valisi rütbesine terfi ettirildi. Çıkarılan bir imparatorluk fermanıyla, sağ kanat askeri sömürgeler büyük generali A-şi-na Mi-şe’ye ve sol kanat askeri sömürgeler büyük generali A-şi-na Pu-çen’e, Liu-şa sancağını sakinleştirmek ve yönetmekle görevli büyükelçi unvanını almalarını ve Kin-şan kazasından ayrı ayrı çıkmaları emredildi. Se-kin Nu-tu-lu ve adamları, on binden fazla çadırla bağılılıklarını sunmak için huzurlarına geldiler. (Su) Ting-fang, seçkin atlılarıyla beraber Ye-ti-e176 ırmağının batısına geldi. Ç’u-mu-kunlara saldırdı ve onları ezdi. Ho-lu, on boyların askerleri arasından alınmış yüz bin atlı ile ona karşı harekete geçti. (Su) Ting-fang, onbin adamla ona direndi. Barbarlar, onun askerlerinin daha az olduğunu görünce, T’ang ordusunu kuşattılar. (Su) Ting-fang piyadelerine düz bir alan üzerinde toplanarak mızraklarını dışa doğru çevirip bitişik nizam almalarını emretti. Kendisi ise süvari birlikleriyle kuzeye çekildi. Ho-lu, öncelikle düz alandaki orduya saldırdı. Üç defa saldırdıysa da düşmanın saflarını bozamadı. (Su) Ting-fang bu durumdan istifade ederek atlılarını saldı. Barbarlar bozguna uğradılar. Onlarca li boyunca savaş kaçaklarının arkasından gidildi. Otuz bin adam ele geçirildi ya da öldürüldü. T’u-ta tarkan’ın da aralarında bulunduğu büyük şeflerden iki yüz kişi öldürüldü.
176 Bkz. s. 36, n. 4.
Ertesi gün, (Su Ting-fang) kuzeye doğru yürüdü. Beş Nu-şi-pi (boyunun) hepsi boyun eğdiler. Ho-lu’nun bozgununu öğrenen, beş Tu-lu (boyu) bütün hızlarıyla güney kazasına gittiler ve Pu-çen’in emrine girdiler.
(Su) Ting-fang, (Siao) Se-ye’ye ve P’o-juen’e barbarları takip edebilmek için Ye-lo-si177 vadisine gelmelerini, Jen Ya-siang’a ise teslim olan askerlerin başında arkadan yürümesini emretti. Ansızın çok bol kar yağdı. Ordu, (askerler) havanın düzelmesinin beklenmesini istedi. Fakat (Su) Ting-fang, “Şimdi, sis ortalığı karartıyor ve rüzgar dondurucu. Barbarlar bizim sefere çıkamayacağımızı sanacaklar. Dolayısıyla savunmada değillerken onları şaşırtabiliriz. Eğer geçikirsek, uzaklaşacaklar. En kısa süre içerisinde zaferi tamamlamalıyız. En iyi plan budur” dedi.
177 Ye-lo-si vadisi, Ta-lo-se veya Talas vadisinden başka bir yer değilmiş gibi gözüküyor. Çünkü birkaç satır daha ilerde, Siao Se-ye’nin, Evliya-Ata’nın 150 li doğusunda, Talas nehri üzerindeki Ch’ien Ch’üan’a tekabül ettiğini görüyoruz.
Böylece, gece ve gündüz yürüyerek ilerledi. Geçtiği her yerde, insan ve evcil hayvanları topladı. Şuang-ho’ya gelerek Mi-şe ve Pu-çen ile birleşti. Ordu iyi beslenmişti. Cesareti yerindeydi. Ho-lu’nun çadırlarına 200 li mesafeye gelince savaş düzeni içinde yürüdü ve Kin-ya178 dağına ulaştı. Ho-lu’nun adamlarının çoğu avlanmakla meşguldü. (Su) Ting-fang askerlerini hücuma geçirdi ve ordugâhı tahrip etti. Onbinlerce savaşçı tutsak edildi. Tamburları, flamaları, silahları alındı. Ho-lu kaçmayı başardı ve İli nehrini geçti,
178 Bu dağ Şuang-ho’nun yakınında olmalı ve muhtemelen sonuncu yer de Borotala bölgesinde bulunuyordu.
(Siao) Se-ye, Ch’ien-ch’üan’da durdu.
Mi-şe [23] İ-li’ye geldi. Çeşitli Ç’u-yüe ve Ç’u-mi göçebe kabilelerinin hepsi ona boyun eğdiler; Şuang-ho’da durdu. Ho-lu önceden Pu-şe tarkan’ı (burada) çarpışmak için kazıklarla istihkam kurmakla görevlendirmişti. Mi-şe, ona saldırdı ve bozguna uğrattı.
(Su) Ting-fang, Ho-lu’nun arkasından gitti. Sui-şe’ye (Çu nehri) kadar geldi ve onun bütün halkını ele geçirdi. Ho-lu ve Tie-yün, Şu-nu şad’ın yanına sığınmak istedi. Şe (Taşkent) krallığının Su-tu şehrine geldiler, atları yürüyecek halde değildi ve adamları açtı. Yanlarına değerli eşyaları alarak, at satın almak için şehre girdiler. Şehrin yöneticisi İ-ni Tarkan onları karşılamaya gitti, şehre girdiklerinde onları tutuklayarak Şe (Taşkent) Krallığı’nın (başkentine) gönderdi. Bu sırada, Mi-şe’nin oğlu Yüan-şuang, (Siao) Se-ye’nin askerleriyle yetip geldi ve onları bir kenara ayırdı. Daha sonra göçebe kabilelere mensup askerlerin tamamını salıverdiler. Yollar açarak, atların hazır bulundurulduğu kervansaraylar kurdular. Kokuşmaya yüz tutmuş olan bütün cesetleri topladılar. İnsanların sıkıntıları ile ilgilendiler. Ho-lu’nun halktan aldığı bütün malı mülkü geri verdiler. Batı ülkelerini huzura kavuşturdular.179
179 Su Ting-fang (Kiu T’ang-şu, LXXXIII) biyografisi bu olayları şöyle anlatıyor: “Takip eden yıl (657) Su Ting-fang, büyük genel askeri vali rütbesine terfi ettirildi ve tekrar Ho-lu’ya karşı savaştı. Jen Ya-siang ve Hui-ho (Uygur) P’o-juen onun yardımcılarıydılar. Kin-şan’ın (Altay) kuzeyinden geçerek, Ç’u-mu-kun (Karlukların batısında, Çuguçak yakınında) boyunun üstüne yürüdü ve onu tamamen yendi. Bu boyun se-kin’i Lai-tu-lu on binden fazla çadırı olan halkıyla birlikte boyun eğmeye geldi. (Su) Ting-fang onu iyi karşıladı ve atlılarından binini (yani Lai-tu-lu’nun atlılarını) T’u-k’i-şi boyunun topraklarına kadar ilerlemeleri için gönderdi. Ho-lu, Hu-lu-wu k’üe ç’o (kül çur), Şe-şo-t’i t’un-ç’o, Şu-ni-şi ç’u-pan ç’o, Ç’u-mu-kun k’ü-lü ç’o ve beş Nu-şi-pi boyu atlılarından oluşmuş yüz-bin kişilik ordunun başına geçerek imparatorluk ordusunun karşısına dikildi. (Su) Ting-fang, on binden fazla Hui-ho’nun (Uygur’un) ve Han’ın (Çinlinin) başında ona savaş ilan etti. Ho-lu, (Su) Ting-fang’ın az sayıdaki askerini ciddiye almayarak dört bir taraftan çevirdi. (Su) Ting-fang, piyade askerlerine, düz bir alanda toplanmalarını ve mızraklarını dışa doğru çevirerek saf tutmalarını emretti. Kendisi, Çinli atlıların başında düzlük alanın kuzeyine çekildi. Barbarlar önce piyadelere saldırdılar, fakat, üç sefer saldırmalarına rağmen yarıp geçemediler. (Su) Ting-fang, onlara yüklenmek için bu durumdan yararlandı. Barbarlar hemen ve tamamen bozguna uğradılar. Onlar kaçarlarken 30 li boyunca takip edildiler. On-binlerce adam ve at öldürüldü. Ertesi gün, (Su Ting-fang), düzen içindeki askerleriyle yeniden ilerledi. O sırada Hu-lu-wu’lar ve aralarında beş Ni-şu-pi boyunun da bulunduğu diğerleri, bütün halklarıyla beraber bağlılıklarını sunmaya geldiler. Ho-lu tek başına, Ç’u-mu-kun kü-lü ç’o’nun birkaç yüz atlısıyla birlikte batıya doğru kaçtı. Beş Tu-lu boyuna mensup diğer savaşçılara gelince, Ho-lu’-nun yenilmiş olduğunu öğrenerek, her biri kendi isteğiyle güney eyaletine (A-şi-na) Pu-çen’e boyun eğmeye geldiler. O sırada, batı barbarlarının hepsi boyun eğdiler. Yalnızca Ho-lu, (oğlu) Tie-yün ve kendi göçebe kabilesinden kalanlar ile kaçtı. (Su) Ting-fang onu takip etti. İ-li nehri kıyılarında ona karşı yeniden bir büyük saldırı düzenledi ve neredeyse bütün adamlarını öldürdü veya esir aldı. Ho-lu, (oğlu) Tie-yün ve on kadar atlı ile geceden istifade ederek kaçtılar. (Su) Ting-fang, ikinci general Siao Se-ye’yi onu izlemesi ve yakalaması için görevlendirdi. Şe (Taşkent) Krallığı’na geldiğinde (Siao se-ye), onu ele geçirdi”.
Ho-lu, (Siao) Se-ye’ye şöyle dedi: “Ben yolun sonuna gelmiş bir esirim. Önceki imparator bana iyi davranmıştı ve ben ona karşı ayaklandım. Şimdi, gökyüzü öfkesinin cezasını üzerime indirdi. (Kendimi savunmak için) ne söyleyebilirim? Yani (Çinli) Hanların geleneğinde, öldürülecek olan kişiyi başkentin meydanında infaz etme geleneği olduğunun söylendiğini duydum. Önceki imparatordan af dilemek için, ölmeye, Çao’nun mezarına gitmeyi arzulardım”. İmparator şu cevabı verdi: “Önceki imparator Ho-lu’ya komuta etmesi için iki bin çadır vermişti. Şimdi bu suçlu adam yakalandı. Çao’nun mezarına armağan olarak sunulmasına müsaade var mı?”. Hiu King-tsung180 şöyle dedi: “Eskiden, bir ordu galip geldiğinde, dönüşleri, ataların tapınağında tanrıların onuruna yere şarap, süt ve yağ dökerek181 kutlanırdı. Soylu kişilere gelince, onlar Göğün Oğluna kesilmiş kulaklar sunarlardı. Fakat bu sunumun ölünün gömüldüğü yerin üzerinde yapıldığını hiç duymadım. Oysa Majesteleri, ata tapınağını olduğu kadar, imparatorluk kabirlerini de onurlandırıyor. Dolayısıyla (istediğinizi) yapabilirsiniz şüphesiz”. Bunun üzerine Ho-lu’yu Çao’nun mezarına adadılar, fakat özel bir izinle öldürmediler.
180 Giles, Biographical Dictionary, no 769.
181 Buradaki tören Tsu-çuan’da zikredilir. (Huan dükünün 2. yılı): “Dük, her sefere çıkışında, bunu ata tapınağında duyuruyordu; seferden döndüğünde, dönüşünü tanrıların onuruna yere şarap, süt ve yağ serperek (yin-çi) kutluyordu.”
Kudreti tamamen ortadan kaldırılan Ho-lu’nun toprakları başka kabilelerin yerleştirilmesi için bölge ve vilayetlere bölündü. Ç’u-mu-kun kabilesi Fu-t’ing; Türgişlere mensup So-ko ve Mo-ho kabileleri Hie-şan; Hu-lu-wu k’üe kabilesi Yen-pi; Şe-şo-ti t’un kabilesi Şuang-ho ve Şu-ni-şi Ç’u-pan kabilesi Ying-so182 hükumet-lerini kurdular. Bundan başka bu bölgeleri yönetmek için Kun-ling ve Meng-ç’i askeri valilikleri kuruldu. Bu ikisine bağlı bazı prenslikler de yeniden yapılandırıldı. Batı sınırı Persia’ya dayanmış ve tüm bu topraklar An-si183 askeri valiliğine bağlanmıştı.
182 Burada beş Tu-lu boylarının sıralandığı ve Ni-şu-pi’lerin sözkonusu olmadıkları belirtilir.
183 An-si askeri valiliği böylece 658’de Turfan’dan Kuça’ya taşındı. -T’ang-şu’nun coğrafya ile ilgili bölümü (XLIII, B. s. 6-9) bize Batı Türklerinin gücünün Çinliler tarafından yok edilişinin arkasından oluşturulan askeri valiliklerin, hükümetlerin ve ilçelerin dökümünü çıkarma imkanı vermektedir. İdari bölgelerin çoğu kesin bir biçimde tespit edilememiş olmakla birlikte, bu döküm, Batı Türklerinin hakimiyet kurdukları coğrafi alanın tespit edilmesine bir anlamda imkan vermektedir ve bu sebeple burada tekrar oluşturulmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Kiu T’ang-şu (XL, s. 31) farklı izahatlarda bulunduğu için, onları, önlerine K harfi getirerek parantez içinde belirtiyoruz. 657’de Ho-lu’nun bozgunundan sonra, siyasi açıdan Batı Türklerinden ayrılmış topraklar, biri Pei-t’ing (Bişbalık, Guçen yakınlarında), diğeri An-si (Kuça) askeri valiliğine bağlı olmak üzere iki gruba dağıtılmıştır:
A. Pei-t’ing askeri valiliğine bağlanan topraklar:
1 - Fu-yen hükumeti - Ç’u-mu-kun boyunun toprakları üzerinde;
2 - Wu-lu ilçesi hükumeti - Türgiş boylarından So-ko ve Mo-ho topraklarında;
3 - Şuang-ho hükumeti - Türgişlere mensup A-li-şe boyunun topraklarında. Ancak, burada bir yanlışlık var gibi gözüküyor. Bu notu dayandırdığımız metin daha kesindir ve Şuang-ho hükümetinin Şe-şo-t’i boyunun toprakları üzerinde kurulduğuna, buna karşılık A-li-şe boyunun topraklarında Hie-şan hükümetinin yer aldığına işaret etmektedir; [s. 307’deki ek ve düzeltme: T’ang-şu’nun metninde herhangi bir eksiklik yok, aksine hata benim dikkatsizliğimden kaynaklanıyor; T’ang-şu (XLIII, b, s. 6 r°) hükumetleri aşağıdaki şekilde sıralıyor: I- Fu-yen hükumeti (Ç’u-mu-kun kabilesinin); 2- Wu-lu hükumeti (Türgiş So-ko ve Mo-ho kabilelerinin); 3-Hie-şan hükumeti (Türgiş A-li-şe kabilesinin); 4- Şuang-ho hüku-meti (Şe-şo-ti kabilesinin); 5- Ying-so hükumeti, vs.”]
4 - Ying-so ilçe hükumeti - Şu-ni-şi Ç’u-pan boyunun topralarında;
5 - Yen-pi ilçe hükumeti - Hu-lu-wu k’üe boyunun topraklarında. Beş Tu-lu boyunun tamamından oluşan ve burada bahsedilen hükümetler (Hie-şan hükümetinin de dahil edilmesi ile altı tane olmaları gerekirdi) 657 yılında kuruldular. Üç Ko-lo-lu (Karluk) boyuna tekabül eden sonraki üçü ise, 658’de kurulmuştur;
7 - İn-şan hükumeti - Karluk Mu-lo boyunun topraklarında;
8 - Ta-mo ilçe hükumeti - Karluk Ç’e-si boyunun topraklarında;
9 - Hsüan-ç’i hükumeti - Karluk Ta-şe boyunun topraklarında;
10 - Kin-fu ilçe hükumeti - Ta-mo Hükümetinin topraklarının bir kısmı üzerinde;
11 - Lüan-t’ai ilçesi hükümeti (Lüan-t’ai, Batı Han’ları zamanındaki bir teginliğin ismiydi. Sin kiang şi liOya göre, bölüm I. s. 9 vo, Ka-raşar ve Kuça arasında şimdiki Bukur şehrine tekabül etmektedir. Fakat muhtemelen T’ang’ların Lüan-t’ai’yı daha ziyade Tanrı Dağla-rı’nın kuzeyindeydi);
12 - Kin-man ilçesi hükümeti, 654’de Barkul Gölü’nün batısında, Guçen’den pek de uzakta omayan Ç’u-yüe toprakları üzerinde ilçe şeklinde oluşturuldu; 662’de hükümet oldu;
13 - Yen-mien ilçesi hükümeti; önceden sadece bir ilçe idi. 702’de hükümet oldu.
Aşağıdaki hükümetler için kesin kuruluş tarihini tam olarak bilmiyoruz:
14 - Yen-lu ilçesi hükümeti;
15 - Ko-hi ilçesi hükümeti;
16 - Ku-şu ilçesi hükümeti (bu isim Türgiş Ko-şu boyunun ismini çağrıştırıyor);
17 - Si-yen ilçesi hükümeti;
18 - Tung-yen ilçesi hükümeti;
19 - Ç’e-le ilçesi hükümeti;
20 - Kia-şe ilçesi hükümeti;
21 - Feng-lo ilçesi hükümeti (Fu-k’ang hien ve Urumçi arasında;)
22 - Şa-t’o ilçesi hükümeti (Barkul Gölü doğusunda);
23 - Ta-lan ilçesi hükümeti.
B. An-si (Kuça) askeri valiliğine bağlanan topraklar:
Öncelikle dört garnizonun bu askeri valiliğe bağlı olduğunu belirtelim. Bunlar: Kuça, Hotan, Kaşgar ve Karaşar’dır. Fakat bütün Doğu Türkistan’ı ifade eden bu dört yerin aslında Ho-lu’nun hezimetinden (657) epeyce önce, Batı Türkleriyle bir bağlantısı kalmamıştı. Eğer imparatorluk ordularının Batı Türklerine karşı 657’den 658’e kadar kazandıkları büyük zaferlerden sonra Çin etkisi altına giren bölgeler ile yetinirsek, bunların 661’de batı yöresinin on altı hükümetini oluşturduğunu görürüz. Bunlar aşağıdakilerdir:
1 - T’u-ho-lo (Toharistan) yabgusunun Wu-huan (War-wâliz= Kunduz) şehrinde kurulan Yüe-çi hükümeti (İndo-Saka adıyla tanınır). Bu hükümet, aşağıda sıralanan yirmi beş ilçeden oluşuyordu:
a. Po-pu şehrinde kurulu Lan-şi ilçesi (Sih-ma Ch’ien’e göre (CXXIII) Lan-şi, Ta-hia’nın başkenti idi ve daha sonra Ta Yüe-çi’le-rin başkenti oldu);
b. Fu-ç’i şehrinde kurulan Ta-hia ilçesi;
c. Kü-lu-kien şehrinde kurulan Han-lu ilçesi;
ç. Wu-lo-çan şehrinde kurulan Fu-ti ilçesi;
d. Tu şehrinde kurulan Şa-lü ilçesi;
e. Kie şehrinde kurulan Wei-şui (Oxus) ilçesi;
f. Hu-p’o şehrinde kurulan P’an-yü ilçesi;
g. Wu-lo-hun şehrinde kurulan Niu-mi ilçesi;
h. Mo-yen şehrinde kurulan Kia-pei ilçesi;
ı. A-na-la şehrinde kurulan Su-t’o ilçesi;
j. Lan şehrinde kurulan Po-lo ilçesi;
k. Si-ki-mi-si-ti (Skimicht) şehrinde kurulan Şuang-ts’ün (iki kaynak) ilçesi;
l. Huan-mu (Khulm?) şehrinde kurulan K’i-wei ilçesi; m. Si-mi-yen (Simincan) şehrinde kurulan Ç’i-san ilçesi; n. K’i-şe-yen şehrinde kurulan Fu-lu ilçesi; o. Ni-şe şehrinde kurulan Ting-ling ilçesi;
p. Si-mien şehrinde kurulan Po-çi (Wei-şu’daki Bactres=Belh isminin transkripsiyonudur) ilçesi; r. A-la şehrinde kurulan T’ao-hui ilçesi;
s. Kie-k’üe-i şehrinde, Kie-k’üe tarkan boyunun topraklarında kurulan Ta-t’an ilçesi; t. Po-sa şehrinde kurulan Fu-lu ilçesi;
u. K’i-şe-çe şehrinde kurulan Şen-tu ilçesi. (M.Ö. 128’de, Ta Yüe-çi’lerde Çang K’ien elçiliği ilişkilerinde Şen-tu kelimesiyle Hindistan’ın ifade edildiği bilinmektedir.);
ü. T’u-küe (Türk) Şe-ta-küe şehrinde kurulan Si-jung ilçesi;
v. Ki-şe-ti şehrinde kurulan Mie-hie ilçesi;
y. Fa boyunun şehrinde kurulan Tie-çang ilçesi;
z. Pa-t’o-şan (Badahşan) şehrinde kurulan Yüan-t’ang ilçesi.
2 - Heftalitlerin Huo-lu (Gur?) şehrinde kurulan Ta-han hükümeti. Bu hükümet aşağıda sıralanan onbeş ilçeden oluşuyordu:
a. Nu-na şehrinde kurulan Fu-mo ilçesi;
b. Hu-lu şehrinde kurulan Yen-ts’ai (Alan’ların eski adı) ilçesi;
c. P’o-to-leng-sa-ta-kien şehrinde kurulan İ-nai ilçesi;
d. Şao-kü kabilesinin topraklarında kurulan Li ilçesi;
e. Wu-mo-yen şehrinde kurulan Yü-ling ilçesi;
f. Çe-şe-to şehrinde kurulan An-wu ilçesi;
g. Şu-şe şehrinde kurulan Ki-ling ilçesi;
h. Kia-şa-fen-çi şehrinde kurulan Kie-şi ilçesi;
i.Kie-lao-çi şehrinde kurulan Po-çi ilçesi;
j. Wu-na-si şehrinde kurulan Wu-tan ilçesi;
k. Su-li şehrinde kurulan No-so ilçesi;
l. Şun-wen şehrinde kurulan Mi-mi ilçesi;
m. Ça şehrinde kurulan Hi-tun ilçesi;
n. Sung-şi-ku kabilesinin toprağında kurulan Su-li ilçesi;
o. Çi-yao boyu topraklarında kurulan Ho-na ilçesi;
3 - Ho-ta-lo-çi (Arrohac) (Bkz. Üçüncü bölüm Si-yü hk. not) Kral-lığı’nın Fu-pao-şi-tien şehrinde kurulan T’iao-çi hükümeti. Bu hükümet aşağıdaki sıralanan dokuz ilçeden oluşuyordu:
a.Hu-wen şehrinde kurulan Si-leu (ince söğütler) ilçesi;
b.Tsan-hu-şi-tien şehrinde kurulan Yü-ts’ün ilçesi;
c.Kü-şi boyunun topraklarında kurulan Li-k’i ilçesi;
d.Yen-tse ilçesi; (P. Couvreur, Çince-Fransızca sözlüğünde “Yen-tse, güneybatıda, üzerinden güneşin battığı, Yü-tsüan’ın bulunduğu bir dağın adıdır” demektedir.) Yü-tsüan’ın önceki ilçelerden birinin adı olduğunu görmüştük. Bu Yen-tse ilçesi, O-hu boyunun topraklarında kurulmuştu.
e.Wu-li-nan şehrinde kurulan Kü-tsio ilçesi;
f. İ-lan [Yılan] boyu topraklarında kurulan İ ilçesi;
g. Ho-sa-ta şehrinde kurulan Si-hai ilçesi;
h. Huo-hen boyu topraklarında kurulan Çen-si ilçesi;
ı. Fu-lang boyu topraklarında kurulan Kan-t’o ilçesi;
4 - Kie-su Krallığı’nın Şu-man şehrinde kurulan T’ien-ma hükümeti. Bu hükümet aşağıda sıralanan iki ilçeden oluşuyordu:
a. Hu-lüan şehrinde kurulan Lo-na ilçesi;
b. Ta-li-po-ho şehrinde kurulan Şu-li ilçesi;
5 - Ku-tu-şe-wu-şa (K. Ku-tu-şe Krallığı’nın başkenti Wu-şa) şehrinde kurulan Kao-fu (Kabul) Hükümeti. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Kao-fu adı, her ne kadar aslında Kabul’u gösterirse de, T’ang döneminde Çinliler tarafından Kabul değil, Huttal için kullanılmıştır. Bkz. s. 276] Bu hükümet aşağıda sıralanan iki ilçeden oluşuyordu:
a. Ko-lo-kien şehrinde kurulan Wu-ling ilçesi;
b. Wu-si şehrinde kurulan Hiu-mi ilçesi;
6 - Ki-pin (Kapiça) Krallığı’nın O-ho şehrinde kurulan Siu-sien hükümeti. Bu hükümet aşağıda sıralanan on ilçeden oluşuyordu.
a. Lo-man şehrinde kurulan Pi-şo ilçesi;
b. Tsien-na şehrinde kurulan Yin-mi ilçesi;
c. Ho-lan şehrinde kurulan Po-lu ilçesi;
ç. İ-hen şehrinde kurulan Lung-çi ilçesi;
d. Sai-pen-ni-lo-si şehrinde kurulan Wu-i (Wa-yi) ilçesi;
e. Lan-kien (Lamgan?) şehrinde kurulan Lo-lo ilçesi;
f. Pan-çi şehrinde kurulan T’an-t’o ilçesi;
ğ. Pu-peng şehrinde kurulan Wu-li ilçesi;
h. Hu-huan şehrinde kurulan Mo ilçesi;
ı. Pu-lu-kien şehrinde kurulan Hsüan-tu (kapalı geçit) ilçesi;
7 - Fan-yen (Bamyan) Krallığı’nın Lo-lan şehrinde kurulan Si-fung hükümeti (Kiu-T’ang-şu’ya göre, bu hükümet Şi-yüan-yen Krallı-ğı’nın başkenti Fu-li şehrinde kâindi). Bu hükümet aşağıda sıralanan dört ilçeden oluşuyordu:
a. Kien-na şehrinde kurulan Hie-ku ilçesi; (Bu ilçenin adı, Lü Pu-wei’nin söylediğine göre Ling-lüan’ın içinde on iki ses deliği yapmaya yarayan bambuyu (Hint kamışı) bulduğu Hie nehrini anımsatıyor. Bkz. Sih-ma Ch’ien, Tercüme, cilt. III, s. 643 n.1. Sonraki ilçenin adı doğrudan Ling-lüan’ı anımsatmaktadır);
b. Se-lin şehrinde kurulan Ling-lüan ilçesi;
c. Fo-şi-fu şehrinde kurulan Si-wan ilçesi;
ç. Wei-la-sa-tan şehrinde kurulan K’ien-tun ilçesi;
8 - Şe-han-na Krallığı’nın Yen şehrinde kurulan Yüe-pan ilçesi hükümeti. (Çe-han-na = Çaganiyan ile karıştırmamak lazım). Bu hükümet Kü-lan (Kurân) şehrinde kurulan Şuang-mi ilçesinden oluşuyordu.
9 - Hu-şe-kien (Hucikan= Cüzcan) (K. Hu-t’o-kien) Krallığı’nın O-mi şehrinde kurulan K’i-şa ilçesi hükümeti. Bu hükümet aşağıda sıralanan on ilçeden oluşuyordu.
a. Man-şan şehrinde kurulan P’ei-li ilçesi;
b. Jui-mi şehrinde kurulan Ta-ts’in ilçesi;
10 - Ta-mo Krallığı’nın Ta-mo şehrinde kurulan Ku-mo (K. Ho-me) ilçesi hükümeti. Bu hükümet Nu-kie şehrinde kurulan Su-i ilçesinden oluşuyordu.
11 - Wu-la-ho Krallığı’nın Mo-ho şehrinde kurulan Lu-ao ilçesi hükümeti.
12 - To-le-kien [647] (Talekan, Belh ile Merv er-Rud arasında) Kral-lığı’nın (K. Hu-mi-to Krallığı’nın) Ti-pao-na şehrinde kurulan Kun-hü ilçesi hükümeti. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Burada sözü edilen Talekan Kunduz’un doğusunda bulunan şehir olmalıdır.]
13 - Kiu-mi Krallığı’nın Ç’u-çi (K. Ts’u şi) şehrinde kurulan Çe-pa ilçesi hükümeti.
14 - Hu-mi-to (Bugünkü Wahan’a tekabül eder) Krallığı’nın Mo-k’ui (K. Mo-t’ing) şehrinde kurulan Niao-fei ilçesi hükümeti. Bu hükümet So-le-so-ho şehrinde kurulan Po-ho (Sung Yün tarafından zikredilen ve Marquart tarafından tanımlanan Eranshahr, s. 223-224) ilçesinden oluşuyordu.
15 - Kiu-yü to-kien Krallığı’nın Pu-şe şehrinde kurulan Wang-t’ing ilçesi hükümeti.
16 - Pers Krallığının Tsi-ling (K. Ling) şehrinde kurulan Po-ssu (Persia) hükümeti.
Batı yakasındaki on altı hükümetin listesini yakından inceleyince, bunun çok daha yaygın bir listenin bir kısmı olduğu görülür. Aslında bu liste sadece Toharistan ve güneyindeki memleketleri göstermekte; Hien-king döneminde (656-660) Çin İmparatorluğu’na katılan Fergana ve Soğdiyana bölgelerinden hiç bahsetmemektedir. Bu çalışmanın dördüncü bölümünde bu konuya tekrar döneceğiz. [s. 307’deki ek ve düzeltme: Elinizdeki eserin 270-279. sayfalarında bu notla ilgili bazı bilgileri tashih veya ikmal ettim. - Bu konuda hiçbir faydalı bilgi bulamadığım şu esere de müracaat ettim: E. Blochet tarafından 1895’de çevrilen İran şehirleriyle ilgili “Şatro-iha-i Airan” (Recueil de Travaux rel. â la Phil. et â l’Arch. Egypt. Et assyr., vol. XVII) ve Jivanji Jamshedji Modi (Bombay, Education So-ciety’s steam press) tarafından tercüme edilen İran şehirleriyle ilgili Shatroihâ-i Airân”.]
A-şi-na Mi-şe, Hing-si-wang Kağan (bir zamanlar kabedilmiş olanı artırıp çoğaltan) olarak adlandırıldı ve aynı zamanda hafif süvariler büyük generali ve Kun-ling askeri valisi unvanları ile beş Tu-lu boyunun komutanı unvanlarını aldı.
A-şi-na Pu-çen’e Ki-wang-tsüe Kağan (daha önceleri kesilmiş olanı devam ettiren) adından başka beş Nu-şi-pi boyunun komutanlığı ile birlikte, hafif süvarilerin büyük genarali, Meng-ç’i askeri valisi unvanları verildi. Her biri yüzbin parça ipek aldı. Unvanları, imparatorluk beraat hamili, yüce kuang-lu unvanlı Lu Ç’eng-k’ing tarafından tevdi edildi.
Ho-lu öldüğünde,184 bir imparatorluk fermanı ile Hie-li’nin mezarının yanına gömülmesi emredildi. Bir taş kitabe üzerine hayatına dair bir özet kazındı.
184 659’da.
A-şi-na Mi-şe de Şe-ti-mi (İstemi) Kağan’ın beşinci kuşak soyundan geliyordu. Mo-ho-tu şe-hu (Bagatur Yabgu) unvanı ailesinden mirastı. Çeng-kuan döneminde (627-649) (imparator), komutanlık nişanı taşıyan bir elçi göndererek Mi-şe’ye Hi-li-pi tu-lu Kağan unvanı ve bir tambur ve bir piyade flaması verdi.
O’ndan daha yaşlı olan özkuzeni (ağabeyi) Pu-çen, iktidarı ele geçirmek için Mi-şe’yi öldürmeyi tasarladı. İktidar sallanan Mi-şe, yanına Ç’u-yüe, Ç’u-mi ve kendine bağlı diğer boyları olarak saraya gidip bağlılıklarını sundu. Ona sağ kapı nöbetçi muhafızlarının büyük generali unvanı verildi. Bunun üzerine Pu-çen kendisine Tu-lu şe-hu (Yabgu) unvanını aldı, fakat halkın büyük kesimi onu tanımadı ve itaat etmeyi reddetti. O da kabilesini alarak imparatora bağlılığını sunmaya geldi. Kendisine sol askeri koloniler büyük generali unvanı verildi.
Mi-şe, Kao-li’ye karşı düzenlenen sefer sırasında imparatora refakat etti. Orada gösterdiği üstün yararlılıklara karşılık olarak
P’ing-jang185 kaymakamı yapılıp kontluk verildi. Arkasından sağ cenah askeri muhafızlarının büyük generalliğine terfi ettirildi. Daha sonra Ho-lu yenilince ona ve Pu-çen’e kağan unvanı verildi. Ayrıca yönetimi altına verilen yerlerdeki ts’i-şi (vali) ve daha alt kademedeki bütün memurları atama yetkisi verildi.
185 P’ing-jang, Kore’deki Hpyeng-yang şehrinin adı olabilir. Bununla beraber, Kiu T’ang-şu’nun ortografisi ve üzerinde durduğu tanımlama bana daha çok kabul edilebilir gibi geliyor.
Yine aynı yıl (659), Mi-şe, Şuang-ho’da, Çen-çu şe-hu (yab-gu)’ya saldırarak hezimete uğrattı. İki K’üe-ç’o (Kul çur) öldürdü. Mi-şe ve Pu-çen iyi yönetme kapasitesinden yoksundular. Maiyetlerinin büyük hısmı onlara ihanet etti. Bunlar, Su-le (Kaş-gar), Çu-Kiu-po (Yarkent güneyinde) ve Ho-p’an-to (Sirikul)’da-ki üç beyliğin başında bulunan ve isyan edip Yu-tien (Hotan) beyliğine saldıran ve mağlup eden Tu-man’ın yönetimine girmeyi düşünüyorlardı. Bir imparatorluk fermanı ile sol cenah atlı muhafızlarının büyük generali Su Ting-fang’a onu cezalandırması emredildi. Tu-man’ın askerleri Ma-t’u vadisinde savunma düzeni aldılar. Beşinci yılda (660) (Su) Ting-fang şehrin (Tu-man’a bağlı) önüne geldi, saldırdı ve itaat altına aldı186.
186 Su Ting-fang biyografisinde (Kiu T’ang-şu, LXXXIII, s. 3, vo) şöyle deniliyor: “O sırada Se-kie k’üe se-kin Tu-man, çeşitli barbar (Hu) halkları üzerinde hakimiyet kurmaya başlamıştı. Yönetimi altında-kileri ve ayrıca Su-le (Kaşgar), Çu-kü-pan (Yarkent’in güneyinde) (T’ang-şu’da daha yaygın şekliyle Çu-Kiu-po) ve Ts’ung-ling (T’ang-şu’da şimdiki Sarıköl’e tekabül eden Ho-p’an-t’o) beyliklerini yeniden isyana zorladı. Bir imparatorluk fermanı ile (Su) Ting-fang’a askerlerin başına geçmesi ve uhdesinde sukuneti ve barışı sağlamakla görevli büyükelçi unvanı olduğu halde, gidip, onları cezalandırması emredildi. Su Ting fang, Şe-şe ırmağına (Kur-kara-us-su’nun 70 li doğusunda) gelince barbarların Ma-t’u vadisinde savunma düzeni aldıklarını öğrendi. Bunun üzerine on bin seçme piyade ve üç bin atlı savaşçı seçerek, büyük bir gizlilik içinde ansızın düşmanı bastırmak için yirmi dört saat boyunca üç yüz li yol kate-dip, ertesi sabah şehrin 10 li batısına ulaştı. Hayli korkuya kapılan Tu-man, askerlerinin başına geçip, muharebeyi şehir dışında kabul etmek amacıyla surlardan dışarı çıktı. Bütünüyle bozguna uğratılan düşman savaşçıları Mo-pao şehrine sığındılar. İmparatorluk ordusuşehrin kapısına dayandı. Gecenin çökmesiyle birlikte ordunun diğer kısmı da gelerek şehri dört bir yandan kuşattı. Kuşatma kuleleri yapmak için ağaçları keserek surların ayağına yerleştirdiler. Kaçamayacağını anlayan Tu-man, kapıları açtırdı ve elleri arkasına bağlı olarak teslim olmaya geldi. (Su Ting-fang) onu esir alarak doğu başkentine (Lo-yang) götürdü. Kao-tsung bizzat Kien-yang salonuna geldi. (Su) Ting-fang, kollarından tuttuğu Tu-man tegin’i ona takdim etti. Böylece Ts’ung-ling’in batı yöresinde barış sağlanmış oldu.” [s. 307’de ek ve düzeltme: Burada söz konusu edilen Şeşe nehri Kur-kara-ussu’nun doğusundaki nehir değil, Amu-der-ya’dır. Amu-derya için kullanılan Şe-şe nehrinin adı muhtemelen Arap coğrafyacıların Şaş (Taşkent) nehrine verdikleri isimden kaynaklanmaktadır. (Bkz. Geographie d’Aboulfeda, Reinaud çev., II/78). Bizi burada Şe-şe nehrini Yaksart (Amu-derya) ile özdeşleştirmeye iten şey, se-kin unvanına sahip olan Türk kağana Tu-man’ın batı Nu-şi-pi kabilelerinden birinin reisi olmuş olmasıdır. Çünkü buna göre o, Kur-kara-ussu’da değil Amu-derya bölgesinde bulunmak zorundaydı. Tu-man’ın taşıdığı Se-kie k’üe se-kin unvanı Si-kie k’üe se-kin şeklinde de yazılmaktadır ve beş Nu-şi-pi kabilesinden birincisinin şefi A-si-kie k’üe se-kin’le aynı şeydir.]
Lung-şo’nun ikinci yılında (662) Mi-şe ve Pu-çen, askerleri ile birlikte, K’iu-tse (Kuça) Krallığı’nı cezalandırmaya giden Yü-hai bölgesi Genel Valisi (Su) Hai-çeng’e refakat ettiler. Pu-çen, Mi-şe’den nefret ediyor, onun boylarını kendisine bağlamak istiyordu. Sonunda ona isyana hazırlandığı şeklinde bir iftira attı. (Su) Hai-çeng, bir soruşturma yapacak kabiliyetten yoksundu. Hemen ordusundaki subayları topladı. Yapılan müzakereden sonra, isyan patlak vermeden (Mi-şe’yi) öldürme kararı alındı. Yanında bulunan hediyelerin başbuğlara ve kağanlara dağıtılmasını emreden bir imparatorluk fermanı aldığını iddia etti. Mi-şe ve kurmayları gelince, onları tutuklayarak hepsinin kellesini kesti. Mi-şe’ye bağlı kabilelerden Şu-ni-şiler ve Pa-sai-kanlar187 ayaklanarak firar ettiler, fakat (Su) Hai-çeng onları takip ederek itaat altına aldı.
187 Şu-ni-şi’ler beş Tu-lu kabilesine, Pa-sai-kanlar da beş Nu-şi-pi kabilesine mensuptular.
Pu-çen, k’ien-fung döneminde (666-667) öldü. Hien-heng’in ikinci yılında (671) (imaparator), Batı T’u-küe’lerinden A-şi-na Tu-çi adlı bir boy beyine halkı arasında huzuru koruyabilmesi için sol atlı muhafızlar büyük generali ve aynı zamanda Fu-yen188 komutanlığı unvanlarını verdi.
188 Fu-yen (veya Fu-ting) hükümetinin Ç’u-mu-kun kabilesinin topraklarında kurulmuş olduğunu daha yukarıda görmüştük.
İ-fung döneminde (676-678), haksız yere kendisine on kabile kağanı unvanı alan Tu-çi, T’u-po’larla (Tibetliler) ittifak yaparak An- si’yi189 yakıp yıktı. İmparatorluk, sivil memurlar bakanlığından şi-lang P’ei Hing-kien’e onu cezalandırması emretti. (Pei) Hi-ng-kien, bir çatışmaya girmeden onu bir hile ile yakalayabileceğini belirtti. Bir imparatorluk fermanı ile (Pei) Hing-kien’e Po-ssu (Persia) kralının oğluna refakat etmek için bir belge verildi ve güya Ta-şi’lerde (Araplar) sukuneti sağlamak amacıyla sadece bu iki barbar190 (liderinin) bölgesinden geçiliyormuş gibi göstermesi emredildi. Tu-çi, herhangi bir hileyi aklından bile geçirmeyerek, oğulları ve kardeşleriyle birlikte P’ei Hing-kien’i ziyarete geldi ve oracıkta hemen tutuklandı. Hien-kien, diğer kabile beylerini de davet ederek tutukladı. Li Çi-fu adlı bir beyin egemenliğine son verip (bütün esirlerle birlikte) (Çin’e) geri döndü. Bu olay, t’iao-lu’nun birinci yılında oldu. (679)191 Bu andan itibaren batı kabileleri iyiden iyiye zayıfladılar. Daha sonra (bu iki boya mensup) insanlar günden güne birbirlerinden uzaklaşıp, dağıldılar.
189 Tibet hakkındaki kısa tanıtım yazısında (T’ang-şu, bölüm CCXVI, a s. 3 vo) üçüncü Şang-yüan yılında (676) T’u-po (Tibet) birliklerinin, Batı Türkleriyle birleşerek An-si’ye (Kuça) saldırdıkları kaydedilmektedir.
190 Müteakip notta tercüme edilen metinde, en azından, A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu’nun anlamı ortaya çıkıyor.
191 P’ei Hing-kien biyografisinde (T’ang-şu, Bölüm CVIII, s. 3, n.1) bu olaylar hakkında bazı detaylar verilmektedir: “İ-fung’un ikinci yılında (677), on boy kağanı A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu, barbar kabilelerini kendilerine çekerek isyan ettiler. An-si (Kuçalılar) ve T’u-po (Tibetliler)’lar da onlarla ittifak kurdular. İmparatorluk sarayı onları cezalandırmak istedi. (P’ei) Hing-kien konuyla ilgili görüşmeler sırasında şöyle dedi: “T’u-po (Tibetliler)’ların isyanı, aşırı öfke ile patlak vermiştir. (Li) King-hsüan bozguna uğratıldı. (Liu) Şen-li kellesini kaybetti. Batı memleketlerinde ortaya çıkacak yeni olaylarda bunların sakin olması beklenebilir mi? Şimdi Pers kralı öldü. Oğlu Ni-nie-şe başkentte esir. Onu yeniden tahta çıkarmak için elçi gönderiyormuş gibi yapalım. Bu iki barbarın (yani A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu) (topraklarından) geçeceğimize göre, bu sırada bu işi halledecek bir fırsat yakalarsak, fazla bir zahmete katlanmadan çok şanlı bir sonuç olabiliriz.” İmparator bir ferman çıkarıp (Pei) Hing-kien’e gönderdi. Ona verilen bir belgede barışı sağlamak ve Ta-şi’le-ri (Tazi=Araplar) yönetmekten sorumlu özel elçi atandığı belirtilerek, Pers kralına yol göstermek için gittiği belirtildi. (P’ei Hing-kien ve adamları) Mo-ho-yen çölünü (Yü-men kuan’ın kuzeyinde, Hami’nin güneyinde; bkz. Vie, çev. Julien, s. 17. Julien bu kelimeyi yanlışlıkla Mo-kia-yen olarak yazmaktadır.) geçerken, kum fırtınası nedeniyle gündüz ortalık kapkaranlık oldu ve rehberler yollarını kaybettiler. Generaller ve askerler aç ve perişan oldular. (P’ei) Hing-kien kamp kurarak kurban töreni düzenledi. Arkasından yakınlarda bir su kaynağı olduğunu bildirdi. Böylece ordu biraz sa-kinleşti. Bir anda bulutlar dağıldı ve rüzgar dindi. Birkaç yüz adımlık mesafede bol su ve yeşillik bir yer bulundu. Oraya gelenlerin hiçbiri burasının neresi olduğunu bilemediler. Ordunun büyük bir kesimi (P’ei Hing-kien’e) hayran kalarak onu General Öl-şi [Ör-şi] (M. Ö. 102’de Ta-yüan’ı fetheden Li Kuang-li)ye benzetti. Si ilçesine (Yar-hoto, Turfan yakınlarında) geldiklerinde barbarlar onları şehir dışında karşılamaya geldiler. (P’ei) Hing-kien, bin kadar seçkin adamına onları takip etmelerini emretti. Herkesin gözü önünde aşırı sıcaklar nedeniyle çok ileri gidemeyeceklerini, sonbaharı beklemek üzere burada kamp kuracaklarını bildirdi. Casusları vasıtasıyla meseleyi öğrenen (A-şi-na) Tu-çi, (P’ei Hing-kien’i püskürtmek için) hiçbir hazırlık yapmadı. (P’ei) Hing-kien hiç acele etmeden dört garnizon (Kuça, Hotan, Kaşgar, Karaşar) kumandanını bir av partisine çağırıyormuş gibi kandırarak huzuruna getirtti. Onlara, “Öyle bir av partisi düşünüyorum ki, hiç unutulmayacak olaylar yaşanacak. Kim benimle gelmek ister?” dedi. On bin kadar genç savaşçı onunla gelmek istedi. Daha sonra birliklerini askeri yürüyüş nizamına sokarak günlerce cebri yürüyüş yaptırdı. (A-şi-na) Tu-çi’nin ordugâhına on li kadar mesafeye geldiği zaman, önden (Tu-çi’yi) tanıyanlardan bazılarını göndererek hal ahvalini sordurdu. Bunlar aniden saldıracak insanlar gibi değil, dostâne niyetlerle gelen kişiler gibi davrandılar. Arkasından, gizlice Tu-çi’ye adamlar göndererek yanına çağırttı. Tu-çi, daha önce Çi-fu ile sonbahar geldiğinde elçinin geçişini engelleme konusunda anlaşmıştı. Fakat gelenin bir ordu olduğunu öğrenince, paniğe kapılarak ne yapacağını bilemedi. Beşyüz genç savaşçıyla birlikte (P’ei Hing-kien’i) ziyaret etmek üzere kampa geldi ve oracıkta tutuklandı. Aynı gün (P’ei Hing-kien) direktifleri almaya gelmeleri için çeşitli boyların reislerine emir anlamına gelen oklar gönderdi. Böylece hepsini yakalayarak Sui-şe (Tokmak) şehrine götürdü. Seçkin süvarilerden bir kısmını ayırarak, onları Çi-fu’ya ansızın saldırmaları için gerekli silah ve gereçle donattı. Yolda Çi-fu’nun bir ajanını yakaladı ve onu liderine haber vermesi, Tu-çi’nin nasıl olup da esir düştüğünü anlatması için geri gönderdi. Çi-fu bunun üzerine teslim oldu. Sonra esirlerle beraber başkente döndüler. Generaller ve subaylar, bu şanlı seferin anısına ve (P’ei Hing-kien) onuruna Sui-şe (Tokmak) şehrinde taş üzerine bir kitabe kazıdılar”. Kiu T’ang-şu’ya göre, (Bölüm V, s. 6, vo) P’ei Hing-kien esir aldığı A-şi-na Tu-çi ve Li Çi-fu ile birlikte 679 yılının dokuzuncu ayında geri döndü. P’ei Hing-kien biyografisi (T’ang-şu, Bölüm CVIII) daha sonra bu generalin A-şi-te Wen-fu, Feng-çi, Ni-şu-fu ve A-şi-na Fu-nien adlı Batı Türk başbuğlarına karşı sefere çıktığını anlatır. Bu metinde vazıh bir şekilde A-şi-te Wen-fu ve Feng-çi’nin iki ayrı şahıs olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla, Feng-çi’nin şahıs adı olduğunu reddeden Hirth’in görüşüne katılmıyorum. (Nachworte, s. 54, n.1) Büyük lider Feng-çi, A-şi-te Wen-fu’dan bir yıl önce esir edilmişti. [s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien (CCII, s. 9 r°, 679 yılının 10. ayı) A-şi-te’nin zâti adı Wen-fu olan kişinin soy adı, Feng-çi’nin ise bir kabile reisinin zati adı olduğunu belirtmektedir. Demek ki Feng-çi oldukça iyi bilinen bir kişidir.]
P’ei Hing-kien biyografisi hemen ardından Batı Türklerine geri dönmekte: “Yung-şun’un birinci yılında (682) on T’u-küe boyu (lideri) Kiu-po ayaklandı. (P’ei Hing-kien) yeniden Kin-ya (Kiu T’ang-şu’daki gibi Bölüm LXXXIV) bölgesi genel valiliğine getirildi, fakat yola çıkmadan önce öldü. Öldüğünde 64 yaşındaydı.” Diğer olaylar hakkında Wang Fang-i biyografisinde daha ilginç ayrıntılar bulunuyor. (T’ang-şu, CXI, s. 2 vo): P’ei Hing-kien, Çi-fu’yu cezalandırdığı zaman (677’de) imparatora (Wang Fang-i’nin) kendisinden sonraki ikinci adam olmasını ve ona An-si’yi yönetmekten sorumlu askeri vali unvanı verilmesini teklif eder. Böylece önceki askeri vali Tu Huai-pao, T’ing ilçesi valiliği görevine geçirilir. (Wang) Fang-i, Sui-şe’de (Tokmak) surları inşa eder. Her cephede üç dervâze vardı. Çıkışları gizlemek amacıyla kıvrımları ve dönemeçleri büyük beceri ile yapılmış ve iş elli günde bitirilmişti. (Bunlar T’ang-şu’ya göre 679 yılında olur (XLIII, B, s. 8 ro) Batı yakasının Barbar’ları (Hu) onu çok incelerler ama durumunu ortaya çıkaramazlar. Bütün değerli malları hediye olarak sunarlar. Az bir zaman sonra (Wang) Fang-i, T’ing ilçesi valiliğine geçirilir ve (Tu) Huai-pao, An-si (Kuça) hükümetine karşı Kin-şan askerî valisi unvanını değiştirir. Böylece barbarların (fan-jung) dostluğu kaybedilir. Yung-şuan döneminin başında, (682) On Boy (lideri), A-şi-na Küpü çur ayaklanarak Kung-yüe şehrine saldırdı. (Wang) Fang-i bir ordu ile hareket ederek onu İ-li nehri yakınlarında yendi ve bin kelle kesti. Fakat bir anda üç Yen-mien kabilesine mensup yüz bin asker peyda oldu. (Wang) Fang-i o sırada Jo-hai (Issık Göl) yakınlarında kamp kurmuştu. Muharebeyi kabul etmek üzere ilerlediği sırada koluna bir ok isabet etti. Kemerinden kısa bıçağını çıkardı ve oku kesip attı. Etrafındakiler (onun yaralandığının) farkına varmadılar. Emri altındaki birçok barbar, (Wang) Fang-i’yi yakalamayı ve düşmanla işbirliği yapmayı düşünüyordu. (Wang ) Fang-i hepsini çadırında bir toplantıya çağırıp, onlara büyük ihsanlarda bulundu. Onları birbiri ardı sıra istihkâmların dışına çıkarıp işbirliği yapmakla suçladı. Bu sırada çok güçlü bir rüzgar esiyordu ve borazan ve davul sesleri arasında onların çığlıkları duyulmuyordu. Böylece 70 kişi öldürdü. Daha sonra süvarilerini başka bir yoldan Yen-mien’lere ansızın saldırması için gönderdi. Bu hareket karşısında paniğe kapılan Yen-mienler bozuldular. Wu-hu, askerlerini toplayıp kaçtı. Aralarında T’u-k’i-şi (Türgiş) liderinin de bulunduğu üç yüz adamı esir aldılar. Batı barbarları böylece dehşete kapılıp itaat ettiler.
Böylece (imparator), tam olarak (babalarının) komutanlıklarında halefi ve Kağan unvanına sahip olabilmeleri için Mi-şe’nin oğlu Yüan-k’ing’i, tso-yü-kien muhafızlarının generali rütbesine ve Pu-çen’in oğlu Pu-li şad Hu-şe-lo’yu ise yu-yü-k’ien muhafızlarının generali rütbesine terfi ettirdi. Yüan-k’ing, ayrıca ‘krallığın barışı sağlayan büyük generali’ olarak atandı ve ‘sol atılgan muhafızlar büyük generali’ görevlerini yüklendi. İmparatoriçe Wu, haksız yere iktidarı ele alınca, bu iki kişi, çeşitli barbar liderlerinin başına geçerek Jui-tsung’a Wu192 soyadının verilmesini önerdiler. Hu-şe-lo’ya yeni Ki-çung-şi-çu Kağan (Hükümdarına hizmet için sadakatini tüketen kağan) unvanı verildi. Ç’ang-şu döneminde (692-693) Yüan-k’ing, veliaht prensi ziyaret etmekle suçlandı. Lai Tsün-ç’en tarafından iftira atıldı ve vücudu bin parçaya bölündü. Oğlu Hien ise Çen ilçesine sürgün edildi.
192 690’da - diye yazar T’ung kien tsi lan, - aralarında dört ana boya mensup barbarların da bulunduğu altmış binden fazla kişi, impara-toriçeye bir dilekçe ile başvurarak, onun soyadı Wu olduğundan, hanedan soyadının (ve arkasından imparator Jui-tsung’unkinin) artık Li yerine Wu olmasını istediler. Bu vesileyle, teşebbüsü başlatan Hu-şe-lo’yu ödüllendirmek için ona “Hükümdarına hizmet için sadakatini tüketene kadar harcayan Kağan” unvanı verildi.
Ertesi yıl, Batı T’u-küe’leri A-şi-na T’ui-tse’yi kağan ilan ettiler ve arkasından T’u-po (Tibetliler)’larla ittifak kurarak Wu-wei bölgesini yakıp yıktılar. Büyük genel vali Wang Hiao-kie onlarla Ling-ts’üan ve Ta-ling boğazlarında savaşarak mağlup etti.193 Ayrıca Sui-şe (Tokmak) hakimi Han Si-çung, Ni-şu se-kin,194 T’u-küe-şi Çe-han ve Hu-lu’yu mağlup ederek Tibetlilerden Ni-şu-mo-si195 şehrini zaptetti.
193 (s. 308’deki ek ve düzeltme: 694 yılının ikinci ayında Wang Hiaokie Tibetlileri mağlup etti. Bkz. Tse-çi t’ung kien.)
194 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Burada sözü edilen Ni-şu sekin, dördüncü Nu-şi-pi kabilesinin A-si-kie ni-şu se-kin unvanı taşıyan reisi olmalı.)
195 692’de, Tibet hakkındaki bir kısa açıklama notunda, (T’ang-şu, XVI, a, s. 4 v°) şöyle denilmektedir: Tibetli hükümdarı Pu-lüan-tsan (Bo-lun-can), T’u-küe’lerin sözde kağanı A-şi-na T’ui-tse ile birleşerek güneyden istilaya girişti. Ling-ts’üan’da Wang Hiao-Kie’ye karşı savaştı, fakat yenildi ve geri çekildi. Sui-şe’yi (Tokmak) yönetmekle görevli komiser Han Se-çung, Ni-şu-mo-si kentini yerle bir etti.
Aynı kısa notta, Tibetliler’in 696’da, Çin’e on boyun topraklarını, yani Batı T’u-küe’lerini paylaşmayı önerdikleri belirtilmektedir. Çin beş Tu-lu boyunu, Tibetliler de beş Nu-şi-pi boyunu alacaktı. Fakat bu teklif kabul edilmedi. Bkz. Bu çalışmanın üçüncü bölümündeki Kuo Yüan-çen biyografisi.
Şeng-li’nin ikinci yılında (699), Hu-şe-lo sol muhafızlar büyük generali ve aynı zamanda Batı barış ordularının büyük genel komutanı olarak atandı. Ayrıca kendi ülkesindeki insanların huzurunu sağlamakla görevlendirildi.196
196 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Aynı olay Tse-çi t’ung kien’de şu şekilde anlatılmaktadır: (Onbirinci ayın kendisiyle başladığı) birinci kiu-şe yılının on ikinci ayında, efendisine sadakatini ispat için tüm gayretini sarfadan kağan Hu-şe-lo batıda huzuru sağlayan ordunun büyük yönetici generali atanarak Sui-şe (Tokmak) garnizonunu aldı.)
Bu sırada, Wu-çi-le197 [Baga-tarhan, Mo-ho Takan] askeri yönden oldukça güçlenmişti. Bu yüzden Hu-şe-lo, (ülkesine) geri dönmeye cesaret edemedi. Komutası altındaki altmış veya yetmiş bin adamıyla Çin topraklarına geçti ve Ç’ang-an’da öldü. Yerine geçen oğlu Huai-tao sağ askeri muhafızları generali rütbesine terfi ettirildi.
197 T’u-k’i-şi (Türgiş) lideri. Daha ileride görülecek.
Ç’ang-an döneminde (701-704) Hing-si Wang Kağan’ın198 halefi olan A-şi-na Hien, sağ cenah atlı muhafızları büyük generali olarak, huzuru sağlamak, halkı yönetmek ve on boyu teselli ederek kendine bağlamakla sorumlu büyük elçi ve Pei-t’ing (Biş-balık)’in genel valisi olarak görevlendirildi.
198 Yani A-şi-na Mi-şe
Dördüncü yıl (704) Huai-tao, on boy kağanı ve aynı zamanda Meng-ç’i askeri valisi olarak atandı.
Az bir zaman sonra Hien, Tsi-si’nin ‘tsi-tu-şi’ rütbesine yükseltildi. On kabilenin reisi Tu-tan isyan edince Hien ona saldırdı ve kellesini keserek saraya gönderdi. Sui-şe’nin (Tokmak) batısında otuz bin çadır toplayarak onları imparatorluğa bağladı. Bunun üzerine imparatorluk mührüyle mühürlenmiş bir nâme ile tebrik edildi. Ko-lo-lu (Karluk), Hu-lu199 ve Şu-ni-şi kabileleri Çin’e itaat arzettikten sonra Mo-ç’o (Kapagan Kağan) tarafından istila ve talan edildiler. Hien, Ting-yüan bölgesi büyük genel valisi atandı ve Pei-t’ing askeri valisi T’ang Kia-hui ve diğerleriyle birlikte (Mo-ç’o’ya) önden ve arkadan saldırmakla görevlendirildi.
199 Kesinlikle Hu-lu-wu olarak okumak lazım. Hu-lu-wular ve Şu-ni-şiler beş Tu-lu boyundan ikisidir.
Bu sırada T’u-k’i-şi’ler (Türgiş) sınırda hüküm süren hoşnutsuzluktan yararlanmaya kalkınca, Hien takviye kuvvetler istemek için bizzat saraya geldi. Fakat Hsüan-tsung onun taleplerini kabul etmedi. Sol askeri muhafızlar çung-lang-tsiang’ı Wang Hui’ye; bir komutanlık belgesi almasını, (bu bölgelerde) huzuru sağlamasını ve Kü-pi-şe200’lerin çur’u ve T’u-k’i-şi (Türgiş)’lerin komutanı olan Su-lu’ya “krallığı kayıran dük” unvan beratını vermesini emretti. Bununla beraber T’u-k’i-şi’ler zaten Po-huan ve Ta-şe201 şehirlerinde yerleşiktiler ve dört garnizonu202 ele geçirmeye hazırlanıyorlardı. Bu durum karşısında (T’ang) Kia-hui, An-si ikinci büyük askeri valisi olarak atandı. Üç Ko-lo-lu (Karluk)203 kabilesi savaşçılarını harekete geçirerek Hien’le birlikte Türgişlere saldırdı. Bu olaylar 717 yılında vukû buluyordu.
200 Daha ilerde bu kişinin hikayesini göreceksiniz.
İmparator, plan yapmalarında yardımcı olması amacıyla Wang Hui’nin görevlendirilmesi için ferman vermek niyetindeydi. Fakat Ying ve T’ing adlı iki danışmanı şöyle dediler: “Türgişler, Ko-lo-lu (Karluk)lara karşı ayaklandılar ve onlara saldırdılar. Orada barbarlar birbirlerini yiyorlar. İmparatorluğun kesinlikle ortada gözükmemesi gerekir. Çünkü daha büyük olan yaralanacak, daha küçük olan da yok olacak. Her ikisi de bizim için avantajlıdır. Zaten Wang Hui oraya düzeni sağlamaya gitti. Oraya askerleri sokmaya gerek yok.” Böylece bu projeden vazgeçildi. (A-şi-na) Hien, sonuçta So-ko’nun kötülüklerini ve gücünü frenleyememe-si yüzünden kendi kabuğuna çekildi ve Ç’ang-an’da öldü.204
204 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Burada So-ko adı tarihçinin bir hatası olarak girmiştir. Su-lu olması gerekir, çünkü So-ko 711’de ölmüştü.)
Türgiş T’u-ho-sien yenilmiş olduğundan205 Huai-tao’nun oğlu Hin on boy Kağanı, k’ai-fu-i-t’ung-san-se, Meng-ç’i askeri valisi olarak atandı ve Leang Krallığı’nın fu-jeni olan karısı Li’ye ise bir fermanla Kiao-ho prensesi unvanı verildi. Onlara refakat etmesi için birlikler gönderildi. Sui-şe (Tokmak)’nin batısında, Kü-lan206 şehrine geldiklerinde, Hin, Türgiş Mo-ho (Baga) Tarkan tarafından öldürüldü. Kiao-ho prensesi ve oğlu Çung-hiao kaçarak (Çin’e) geri döndüler. (Çung-hiao’ya) tso-ling-kün-wei-yüan-wei-tsiang-kün unvanı verildi. Böylece Batı T’u-küe’leri tarihi kapanmış oldu.
Türgiş Wu-çi-le, Batı T’u-küe’lerinden ayrılan bir boydandı. Ho-lu ezilip ortadan kaldırıldıktan sonra her iki boyun207 kağanlarının hepsi önceleri gelip imparatorun hizmetine girmişlerdi. Artık barbarların kağan olacak veliahtları kalmamıştı. Wu-çi-le, Hu-şe-lo’ya bağlıydı ve Mo-ho (Baga) tarkan unvanına sahipti. Hu-şe-lo oldukça zalimdi. Halk onu sevmiyordu. Ayrıca Wu-çi-le emrindekilere huzur vermesini biliyordu. Prestiji vardı ve güven veriyordu. Bütün barbarlar ona boyun eğmiş ve bağlanmışlardı. Her biri yedi bin askere komuta eden yirmi komutanlık kurdu. Sui-şe’nin (Tokmak) kuzeybatısında oturuyordu. Fasılalarla (tedricen) Sui-şe (topraklarını) fethettikten sonra karargâhını oraya nakletti. Sui-şe (Tokmak) vadisine “büyük ordugâh”, Kung-yüe şehrine ve İli nehrindekine de “küçük ordugâh” adı verildi. Toprakları doğuda, Kuzey T’u-küe’leri ile sınırdaştı. Batıda, çeşitli Hu boyları, doğuda Si (Turfan) ve T’ing (Guçen yakınlarında) ilçeleri ile doğrudan sınırdaştı. Hu-şe-lo’-nun bütün topraklarını ilhak etmişti.
207 Tu-lu ve Nu-şi-pi boyları.
Şeng-li’nin ikinci yılında (699) oğlu Çe-nu’yu saraya saygı sunmaya gönderdi. İmparatoriçe Wu onu saygıyla karşılayarak oldukça cesaretlendirdi. Şen-lung döneminde (705-706) ona Hu-ai-te bölgesi kralı unvanı verildi. (Bu bölgesel kral unvanı Türgiş kağanı Wu-çi-le’ye 706 yılında verildi). Aynı yıl Wu-çi-le öldü.
Wu-lu ilçesinin komutanı olan oğlu So-ko, sol askeri muhafızlar büyük generali olarak atandı. So-ko, babasının yerine geçerek kendisine bir asalet unvanı aldı. Bu sırada üç yüzbin seçkin askeri vardı. Bir imparatorluk buyruğu ile on boyların kağanı A-şi-na Huai-tao’ya bir komutanlık alameti alması ve bunu ona vermesi emredildi. Ona ayrıca saraydan dört kız hediye edildi.
King-lung döneminde (707-709), So-ko saraya şükranlarını sunmak için bir elçi gönderdi. Çung-tsung, onun şerefine bizzat iç salona kadar geldi. O, Wan-ki-yü-lin (bölüğünden) iki muha-fız208 ile içeri alındı ve huzura kabul edildi. İmparator onu konfor içinde ağırladıktan sonra geri gönderdi.
208 T’ang saray protokolüne göre salonun alt tarafındaki askeri muhafızlara çang denirdi. Bkz. K’ang-hi sözlüğü.
Bütün bunlar olurken, So-ko generallerinden küe-ç’o (Kül-çur) Çung-tsie ile bozuştu. Acımasız bir savaşa tutuştular. So-ko, Çung-tsie’nin suçlarını açıklayarak başkentte tutuklanmasını istedi. Çung-tsie, başdanışman Tsung Ç’u-k’o ve bazılarını bin altın vererek safına çekmeyi başardı. Saraya teslim olmamak ve So-ko’dan öç almak maksadıyla ona karşı düzenlenecek bir saldırıda T’u-po’lara (Tibetliler) rehberlik etmek istediğini bildirdi. (Tsung) Ç’u-k’o bu sırada hükümeti idare ediyordu. Yü-şi-çung-ç’eng Feng Kia-pin’i bir komutanlık beratı alarak, gidip bu işi düzene sokmakla görevlendirdi. (Feng) Kia-pin, Çung-tsie ile muhabereye başladı. Fakat So-ko mektubu ele geçirdi ve hemen (Feng) Kia-pin’i öldürttü. Küçük kardeşi Çe-nu’yu askerlerin başında sınır boylarında baskın yapmaya gönderdi. An-si genel valisi Niu Şi-tsiang Ho-jao şehri yakınlarında onunla savaştıysa da, yenildi ve öldürüldü209. (So-ko), ibret olsun diye (Tsung) Ç’u-k’o’nun kellesini kesmek isteğini bildirdi. Büyük askeri vali Kuo Yüan-çen saraya bir rapor göndererek, So-ko’nun tutumunun doğru olduğunu ve talebinin yerine getirilmesini belirtti. Yayınlanan bir imparatorluk fermanıyla talep yerine getirildi210 ve böylece batı toprakları huzura kavuştu.
209 708’de.
210 Kiu T’ang-şu’nun (VII, s. 670) kaydına göre King-lung’un üçüncü yılının(709), yedinci ayının ping-ç’en günü, So-ko saraya bağlılığını bildirmek için bir elçi gönderdi. Ayrıca, jen-wu gününde yani yirmi altı gün sonra, imparator, bir elçi göndererek atlı muhafızlar baş generali ve aynı zamanda Kin-ho kralı ve Wei-wei-k’ing unvanları olan T’u-k’i-şi (Türgiş) Şu-çung’a Kui-hua Kağan (Değişime Uyan Kağan) unvanı verdi. Şu-çung (yani yerleşmiş düzene sadakati gözeten) ile So-ko muhtemelen aynı kişidir. [s. 308’deki ek ve düzeltme: Şu-çung ile So-ko’nun özdeşleştirilmesi, So-ko’nun küçük kardeşi Çe-nu’nun kralın küçük kardeşi Şu-çung olarak çağırıldığını belirten Tse-çi t’ung kien’in (CCXIV, sonunda) bir metniyle kanıtlanmıştır.]
Daha sonra (So-ko) boylarının yönetimini Çe-nu ile paylaştı. Halkının az olduğundan şikayet eden Çe-nu ayaklanarak, Mo-ç’o (Kapagan Kağan)a sığınıp, ona ağabeyine saldırması teklifinde bulundu ve bunun için ona rehberlik edeceğini bildirdi. Mo-ç’o, Çe-nu’yu alıkoydu ve yirmi bin kişilik bir orduyla So-ko’ya saldırarak esir etti. Mo-ç’o, dönüşünde Çe-nu’ya “Sen ve kardeşin birbirinize destek olmayı bilemediniz, tam bir sadakatle bana nasıl hizmet edeceksiniz?” dedi ve ikisini de öldürttü.
***
T’u-k’i-şi (Türgiş)’lerden ayrılan Kü-pi-şe boyunun ç’o (çur)’su olan Su-lu, halkının geri kalan kısmını toplayarak kendini kağan ilan etti.211 Su-lu, halkına iyi davranıyordu. Zamanla boylar ve kabileler onun çevresinde toplanmaya başladı. Böylece halkının nüfusu 300 bine ulaştı; batı yöresinde yeniden bir güç haline geldi. Beşinci k’ai-yüan yılında (717), ilk defa saraya itaatini arzetmeye geldi. Ona sağ askeri muhafızları büyük generali ve Türgişlerin komutanı unvanları verildi. Hediyeleri ise geri çevrilerek kabul edilmedi. Askeri muhafızlar çung-lang-tsiang’ı (komutanı) Wang Hui’ye bir komutanlık alameti alarak gidip, Su-lu’ya tso-yü-lin büyük generali unvanı, krallığı kayıran dük unvanı ve içinde çiçekli ipekten bir kısa pelerin, metal işlemeli bir kemer, balık şeklinde bir para kesesi bulunan yedi eşyayı vermek ve onu Kin-fang sancağı büyük yöneticisi olarak atamak üzere görevlendirildi.
211 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien, Su-lu’nun hakimiyeti ele geçiriş tarihi olarak 716 yılının sekizinci ayını göstermektedir.)
Bununla birlikte (Su-lu) ikiyüzlü ve hilekâr idi. T’ang’lara gönülden bağlı değildi.212 Göğün Oğlu, onu sadık kılmak amacıyla Ona Çung-şun Kağan (sadık ve itaatkâr Kağan) lâkabını verdi. Aradan bir veya iki yıl geçtikten sonra elçileri saraya elçiler göndererek hediyeler sundu. İmparator, A-şi-na Huai-tao’nun kızına, Kiao-ho prensesi unvanı vererek Su-lu’ya eş olarak gönderdi. Türgişler o yıl An-si’ye (Kuça) satılık at getirmişlerdi. Türgiş elçisi, Tu Sien’e prensesin bazı isteklerini iletti. Adam buna çok kızdı ve “A-şi-naların kızı nasıl bana talimat vermeye cüret eder?” dedi. Elçisini değnekle dövdü ve (Su-lu213’ya) cevap vermedi. Öfkeye kapılan Su-lu, gizlice T’u-po’larla (Tibetliler) ittifak kurdu ve hemen ordusunu toplayıp Si (Turfan) garnizonunu yağmaladı. Arkasından An-si (Ku-ça) şehrini kuşattı.214 Bu sırada (Tu) Sien hükümet edeceği (saraya) girmiş bulunuyordu. Onun yerine askeri vali olarak atanan Çao İ-çeng surlara çıktı (savunma düzeni aldı) ve uzun bir süre sonunda bir huruc yaptıysa da mağlup oldu. Evcil hayvanları toplayan, insanları esir eden Su-lu, tahıl stoklarını (yanındakilere) dağıttı215. Daha sonra (Tu) Sien’in devlet müşaviri olduğunu öğrenince geri çekildi.
212 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien’e göre Su-lu 718 yılının beşinci ayında sol yü-linlerinin baş generali ve Kin-fang sancağı büyük müfettiş komiserinin görevlerini yerine getiren devlete bağlı dük unvanları aldı. 719 yılının onuncu ayında çung-şun kağan (sadık ve itaatkâr kağan) unvanı verildi. 742 yılının on ikinci ayında ise A-şi-na Huai-tao’nun kızıyla evlendi.)
213 Tu Sien biyografisi (T’ang-şu, XXVI, s. 4 r° ) bu olaylarla ilgili hiçbir bilgi vermiyor. Bununla birlikte, Tu-sien’in T’u-küe’lerle ilişkilerine dair bazı bilgiler var: “Dördüncü k’ai-yüan yılı (716), (Tu Si-en) müfettiş komiser olarak, Tsi-si (bölgesindeki) askeri kolonileri teftişe geldi. O sırada An-si ikinci valisi Kuo K’ien-kuan ve Batı T’u-küe’lerinin kağanı A-şi-na Hien ile garnizonunu korumakla görevli elçi Liu Hia-k’ing birbirinden davacı idi. İmparator, (Tu) Sien’e konuyu soruşturma emri verdi. Türgişlerin otağına gelen Tu Sien konuyla ilgili tanıklar aradı. Barbarlar Tu Sien’e altın hediye ettiler, ama o hediyeleri reddetti. Bunun üzerine yanındaki kişiler ona, “Siz uzak bir bölgeye gönderildiniz. Barbarlarla iyi geçinmemiz gerekir” dediler. Sien, bu sözler üzerine altınları kabul etti, fakat onları gizlice çadırının altına gömdü. Barbarların topraklarından çıkınca, bir mektup göndererek altınları onlara verdiğini ve geri alacağını bildirdi. Tu-küe’ler buna çok öfkelendiler ve onu ele geçirmek için çölü geçtilerse de ulaşamadılar.
(Tu Sien) dönünce ki-şi-çung rütbesine terfi ettirildi, fakat annesinin ölümü yüzünden görevi bıraktı. O sırada, An-si askeri valisi Çang Hiao-sung, T’ai-yüan valisi olarak atandı. İnsanlar, An-si’ye elçi olarak Tu Sien gönderilmeliydi, barbarlar onun dürüstlüğü karşısında eğilir ve daha şimdiden bundan yakınıyorlar diyorlardı. Bunun üzerine Tu Sien’in üzerindeki matem elbisesi çıkarıldı ve hu-ang-men şi-lang ve aynı zamanda An-si ikinci büyük askeri valisi olarak atandı. (T’ung kien kang mu’ya göre bu atama on ikinci k’ai-yüan yılının (724) üçüncü ayında yapıldı.) Ertesi yıl Yü-t’ien (Ho-tan) hakimi Wei-ç’i-t’iao çeşitli T’u-küe teginleriyle ayaklanmak için bir anlaşma yaptı. Bunu bir şekilde öğrenen Tu Sien askerlerini göndererek onun kafasını kestirdi. Akrabaları ve taraftarları da tamamen yok edildi. Başka bir tegin atandı ve böylece Yu-t’ien (Ho-tan) sükûnete kavuştu.
214 (s. 308’deki ek ve düzeltme: Tse-çi t’ung kien, Kuça kuşatmasını şu sözlerle anlatmaktadır: 727 yılındaki aralık ayda, Tibet btsanposu ve Türgiş Su-lu An-si (Kuça) şehrini kuşattılar. An-si ikinci askeri valisi Çao İ-çeng onlara saldırarak mağlup etti.)
215 Bu olay 727’de geçmektedir. Bkz. Kiu T’ang-şu (VIII, s. 11 r°): On beşinci k’ai-yüan yılı (727) (bu yılın dokuzuncu ayından sonra gelen) artık ay, Keng-tse günü, T’u-k’i-şi (Türgiş) Su-lu ve Tibetli btsanpo, An-si (Kuça)’yi ele geçirdiler; fakat ikinci büyük askeri vali Çao Kui-çeng onlara saldırarak geri püskürttü.
Daha sonra, yabgu Şi-çi A-pu-se’yi saygılarını sunmak üzere saraya gönderdi216. Hsüan-tsung, onu kabul ederek onuruna bir ziyafet tertipledi. A-pu-se saraya geldiğinde Doğu T’u-küe’lerin-den bir elçinin de orada bulunduğunu görde. Tu-küe elçisi Tür-giş elçisiyle öncelik konusunda tartıştı ve “Türgişler küçük kağanlıktır ve esasen Tu-küe’lerin tebaasıdır. Bu yüzden birinci sırada duramaz” dedi. Su-lu’nun elçisi ise, “Ziyafet benim onuruma verilmiştir. İkinci sırayı almayacağım” karşılığını verdi. Bu durumda bir çadır batıda, bir çadır da doğuda kuruldu. Su-lu’nun elçisi batıdakinde yerini aldı. Böylece şölen icra edilebildi.
216 730’da.
Önceleri Su-lu adamlarını sever ve iyi davranırdı. Karakteri özenli ve hoşgörülü idi. Her muharebeden sonra elde edilen ganimeti beylerine dağıtırdı. Bu nedenle başka boylar da ona bağlanmıştı. Ondan hoşnuttular ve bütün güçleri ile kendilerini ona adamışlardı. Daha sonra T’u-po’lar (Tibetliler) ve T’u-küe’lerle temasa geçti. Her iki hakan da bir kızlarını ona eş olarak verdiler. Böylece üç krallığın kızları aynı sırada “katun” (prenses) oldular. Oğullarından birçoğu şe-hu (yabgu) unvanı aldı. Masrafları her geçen gün arttı. Halbuki hazinesinde yeterli parası yoktu; yaşlanmıştı; endişeli, zavallı ve desteksizdi. Bu nedenle ganimetleri elinde tutmayı ve dağıtmamayı tercih etti. Beyleri kendisini terketme-ye başladılar. Arkasından geçirdiği bir felç hastalığı yüzünden organlarından biri tutmaz ve işlemez hale geldi. Bu sırada iki büyük boyun reisleri olan Mo-ho (baga) tarkan ve Tu-mo-çi oldukça güçlüydü. Soylarının So-ko’dan geldiğini söyleyen adamları sarı boylar olarak, Su-lu’nun boyları de kara boylar olarak adlandırılıyordu. (Bu iki taraf) birbirlerine karşı kinliydi. Daha sonra, Mo-ho (baga) tarkan ve Tu-mo-çi, bir gece ansızın Su-lu’ya saldırarak onu öldürdüler. Bir süre sonra Tu-mo-çi, (baga) tarkan’a karşı cephe alarak Su-lu’nun oğlu T’u-ho-sien ku ç’o’yu kağan ilan edip Sui-şe (Tokmak) şehrine yerleştirdi. Kara boyların kağanı ve Ta-lo-se (Talas) hakimi Öl-wei [Ör-wei] tegin’i aramaya gitti ve onunla birlikte (baga) tarkan’a saldırdı.217 İmparator, Tsi-si hakimi tsie-tu-şi Kai Kia-yün’ü, T’u-k’i-şi (Türgiş)’ler, Pa-han-na (Ferga-na) ve Batı yörelerinin218 çeşitli boyları arasında uzlaşma ve barış sağlamak üzere gönderdi. Mo-ho (Baga) tarkan ve (Kai) Kia-yün beraberlerinde Şe (Taşkent) hakimi Mo-ho-tu tu-tun (Bagatur Tu-dun) ve Şi (Keş) hakimi Se-kin-t’i’yi de getirip hep birlikte Su-lu’-nun oğluna saldırdılar ve onu Sui-şe (Tokmak) vadisinde bozguna uğrattılar. T’u-ho-sien sancaklarını atıp kaçtı. O ve kardeşi şe-hu (yabgu) Tun-a-po esir edildi.
217 s. 309’daki ek ve düzeltme: 736 yılının birinci ayında Pei-t’ing askeri valisi Kai Kia-yün, T’u-k’i-şi (Türgiş)lere saldırdı ve onlara ağır bir yenilgi tattırdı. - 738’de Mo-ho tarkan geceleyin Su-lu’ya saldırarak öldürdü. (Tse-çi t’ung kien). Daha önce Tu-mo-çi olarak verilen kişi ile başka bir sayfada Tu-mo-çi k’üe se-kin olarak verilen kişi Tse-çi t’ung kien’de Tu-mo-tu olarak verilmektedir. Bu esere göre A-şi-na Hin Kü-lan şehri yakınlarında Mo-ho (Baga) tarkan tarafından 742 yılının dördüncü ayından sonra mağlup edilip öldürülünce, altıncı ayda Tu-mo-tu (saraya) itaatını arzetmeye geldi ve üç kabilenin yab-gusu olarak atandı.)
218 Bu olaylar 735–739 yıllarında yaşanmış olmalı. Nitekim Kiu T’ang- şu’da (VIII, s. 15 ro) şöyle deniliyor: Yirmi üçüncü k’ai-yüan yılının (735) onuncu ayında, T’u-k’i-şi’ler (Türgiş) Pei-t’ing’i (Guçen ya- kınlarında) ve Kuça’ya bağlı Po-huan şehrini talan ettiler. Biz Po- huan şehrini Yeke-arık olarak belirledik. An-si Po-huan ç’eng tabi- rine gelince, bu da Kiu-tse Po-huan ç’eng’le aynı anlamdadır ki, Kiu T’ang-şu’da bölüm V, s. 2 vo’de geçmektedir. –24. k’ai-yüan yılının (736) birinci ayında Pei-t’ing askeri valisi Kai Kia-yün ordunun ba- şına geçerek Türgişler’e saldırıp hezimete uğrattı. Yine Kiu T’ang- şu bölüm IX, s. 2.v°’de şöyle deniliyor: K’ai-yüan’ın yirmi yedinci yılı (739) yedinci ayında; “Pei-t’ing (Bişbalık) askeri valisi Kai Kia- yün ansızın hafif suvarilerle Sui-şe (Tokmak) şehri yakınlarında Türgişler’e saldırdı ve Su-lu’yu öldürdü..... Aynı yıl, Kai Kia-yün, Türgiş halkını büyük bir bozguna uğrattı. Hanları T’u-ho-sien’i esir edip başkente gönderdi.” Müteakip sayfada, yirmi sekizinci k’ai-yü- an yılının (740) on ikinci ayının i-mao günü, T’u-k’i-şi’lerin lideri Mo-ho (baga) tarkan halkının başına geçerek imparatorluğa tâbi ol- du denilmektedir.
Su-le (Kaşgar) garnizonu kraliyet komiseri Fu-meng Ling-ç’a yanına seçkin askerleri alıp, Pa-han-na (Fergana) hakimi ile de anlaşarak ansızın Ta-lo-se (Talas) şehrine geldi. Burada Kara Tür-giş kağanının ve kardeşi Po-si’nin kellesini vurdu. Arkasından İ-kien şehrine girerek Kiao-ho prensesiyle219 Su-lu’nun ve Öl [Ör]-wei’nin katunlarını alıp geri döndü. Ayrıca Batı krallıklarında oraya buraya dağılmış, perişan hale düşmüş binlerce insanın kaderini belirleyerek, hepsini Pa-han-na (Fergana) hakimine bağladı. Diğer bütün prenslikler bağlılıklarını bildirdiler.
219 (s. 309’daki ek ve düzeltme: İmparatorun 722 yılında Su-lu kağana eş olarak verdiği Kiao-ho prensesi, A-şi-na Huai-tao’nun kızıydı.)
Fu-yen220 (hükümetinin) başındaki külüçura221 bağlı bazı kabileler, Ç’u-mu-kunların ve diğer boyların topraklarında yaşıyorlardı. Bunlar özür dilemek için saraya şu mealde bir nâme gönderdiler: “Bizler sınırların dışındaki krallıklarda yaşanan kargaşalar arasında doğduk. Krallarımız öldüğünden birbirimize düştük ve birbirimizi kırıyoruz. Göğün Oğlu ne iyi etti de (Kai) Kia-yün’ü bir ordunun başına geçirip, şiddetin kökünü tamamen kazımak ve tehdit altındakileri kurtarmak için gönderdi. İmparatorun huzurunda secde etmek arzusundayız. Kabilelerimizi An-si (Kuça) (askeri valiliğine) bağlamak istiyoruz ve her zaman hariçteki tebaalarınız olmak istiyoruz.” İstekleri kabul edildi.
220 Fu-yen veya Fu-t’ing, Çinlilerin Ç’u-mu-kun toprağında kurulan hükümete vermiş oldukları isimdi.
221 (s. 309’daki ek ve düzeltme: Fu-yen külüçuru, Mo-ho (Baga) tarkan’dır. Ç’u-mu-kunların boyun eğişi Tse-çi t’ung kien’de şu şekilde anlatılmaktadır: 739’un dokuzuncu ayında daha önce Tu-k’i-şi (Türgiş)lere bağlı olan Ç’u-mu-kun, Şu-ni-şi ve Kung-yüe kabileleri imparatorluğa itaat ettiler.)
Ertesi yıl (740) külüçur sağ cesur muhafızlar büyük generali rütbesine getirildi ve bir fermanla Şe (Taşkent) hakimi Şun-i wang (Adalete uyan kral) ilan edildi. Şi (Keş) kralı ise “özel terfi” ile onurlandırıldı. Böyle himmet buyuruldu ve değerleri takdir edilmiş oldu.
T’u-ho-sien ku-ç’o (çur)’yu esir etmiş olan Kai Kia-yün, onu Büyük İmparatorluk tapınağına sundu.222 Göğün Oğlu, T’u-ho-si-en’i affederek, sol kin-wu muhafızları kadrosuz büyük generali ve siu-i (adaleti tatbik eden kral) olarak atadı. Tun-a-po da sağ cenah askeri muhafızları kadrosuz generali atandı. A-şi-na Huai-tao’nun oğlu Hin’e gelince, o da on boy kağanı olarak atandı ve Türgişle-re bağlı olanları yönetmekle görevlendirildi. Mo-ho (Baga) tarkan buna çok öfkelenerek, “Eğer Su-lu yenilmişse bunun şerefi bana aittir. Şimdi iktidar Hin’e veriliyor. Bu ne demektir?” dedi ve bazı kabileleri toplayarak isyana teşvik etti. Bir imparatorluk fermanı ile Kai Kia-yün’e onu huzura çağırıp derdini dinlemesi emredildi. (Baga, tarkan) nihayet karıları, çocukları, sancaktarları ve kurmayları ile bağlılığını sunmaya geldi. Ona kendi halkını yönetme yetkisi verildi.
222 (s. 309’daki ek ve düzeltme: T’u-ho-sien 739 yılının sekizinci ayında Ho-lo dağlarında esir edildi. (Tse-çi t’ung kien).
Birkaç yıl sonra (imparator) Hin’e yeniden kağan unvanı verdi ve ona refakat etmek üzere askerler gönderdi. Kü-lan şehrine gelindiğinde Hin, Mo-ho-tu (Bagatur) tarafından öldürüldü. Mo-ho-tu kendini kağan ilan ettiyse de, An-si tsi-tu-şi’si Fu-meng Ling-ç’a onu öldürttü ve sancaktar başı Tu-mo-çi k’üe hie-kin’e üç boyun223 şe-hu (yabgu)’su unvanı verdi.
223 Üç boyun yabgusu anlamına gelen San-sing şe-hu unvanı, üç Karluk boyu liderinin taşıdığı unvandı. Bkz. T’ang-şu, CCXVII, b, s. 6 v°.
T’ien-pao’nun birinci yılında (742) T’u-k’i-şi (Türgiş) kabileleri bir defa daha Kara Türgişlerin (bir üyesi) olan İ-li-ti-mi-şi ku-tu-lu (Kutluk) pi-kia (Bilge) [İl edmiş Kutluk Bilge] adlı birini kağan olarak başlarına getirdiler. Birçok teşebbüsten sonra Çinle ilişki kurup, elçiler gönderdi ve tartuk sundu.
On ikinci yılda (753) Kara Türgişler, Teng-li-i-lo-mi-şi (Teng-ride Bolmuş)’yi kağan seçtiler. Ona bir imparatorluk fermanı ve bir berat verildi.
Çi-ti döneminden (756-757) sonra Türgişler zayıfladılar. Sarı boylar ve kara boylar [Sarı ve Kara Türgişler] ayrı ayrı kağanlar seçerek sürekli birbirleriyle savaştılar. Çin o sırada başka problemlerle meşgul olduğu için onlar arasında düzeni sağlamaya vakti olmadı.
K’ien-yüan döneminde (758-759) Kara Türgişlerin kağan’ı A-to p’ei-lo (Boyla) bir elçi daha göndererek saraya saygılarını sundu.
Ta-li döneminden sonra (766-779) Ko-lo-lu (Karluk)’lar güçlendiler. Çadırlarını Sui-şe vadisine (Çu vadisi) taşıdılar. Eski gücünü kaybetmiş bulunan iki boy224 (grubu) [Kara ve Sarı Türgiş-ler] Ko-(lo)-lulara tâbi oldular. Hu-şe-lo’nun diğer boyları ise Hui-ho (Uygur225)’ların hâkimiyeti altına girdiler.
224 Tu-lular ve Nu-şi-piler.
225 Karluk’lar hakkındaki kısa açıklama notunda, bu halkın tedrici olarak nasıl yayıldığı ve güçlendiği şöyle anlatılıyor. (T’ang-şu, CCXVII, b, s. 6 v°): Ko-lo-lu (Karluk)’lar esas olarak Türklerin çeşitli kabilelerinin bir bölümüne mensupturlar. Onlar Pei-t’ing’in (Guçen yakınlarında) kuzey batısında ve Kin-şan’ın (Altay) batısında yaşıyorlardı. Pu-ku-çen nehrinin (Kara İrtış) iki sahiline saçılmışlardı. (Toprakları) To-ta tepeleri içinde kalıyordu. Kü-pi [Ki-pi] kabilesiyle komşuydular. Üç boydan oluşuyorlardı: Birincisinin adı Mu-lo veya Mu-la, ikincisinin P’o-fu veya Ç’i-si, üçüncüsününki ise Ta-şi-li idi. Yung-hui döneminin başında (650-655) Kao K’an-çi (Çinli General) Kü-pilerin kağanını yenmiş olduğundan, bu üç boyun üçü de imparatorluğa boyun emişlerdi. [s. 309’daki ek ve düzeltme: Kü-pi Kağan A-şi-na ailesine mensuptu ve Kuzey Türklerinin Tu-li kabilesinin bir kısmını oluşturuyordu. Altayların kuzeyinde hükmediyordu. Unvanı İ-çu kü-pi kağan’dı. Çinli general Kao K’an tarafından 650 yılının onuncu ayında esir edildi. T’ang-şu, CCXV, a, s. 8 v°]. Hien-k’ing’in ikinci yılında (657) Mu-lo boyu İnşan, Ç’i-si boyu Ta-mo, Ta-şi-li boyu ise Hsüan-ç’i hükümeti haline getirildi. Liderleri de hükümdar olarak adlandırıldı. Daha sonra Ç’i-si kabilesi bölündü ve Kin-fu ilçesi kuruldu. Bu üç boy, Batı T’u-küe’leri ile Doğu T’u-küe’leri arasında bulunduklarından onların zayıf ve kuvvetli anlarını gözlemliyebiliyorlar ve bu yüzden itaat ve itaatsizlikleri istikrarlı bir seyir takip etmiyordu. Fakat zamanla yavaş yavaş güneye doğru kaydılar. (Liderlerine) üç boy şe-hu (yab-gu)’su unvanı verildi. Askerleri güçlüydü ve muharebe etmekten zevk alırlardı. Yen ilçesinin batısındaki diğer T’u-küe (Türk) boyları onlardan çok korkuyorlardı. K’ai-yüan döneminin başında (713741) iki defa saraya saygı sunmaya geldiler. T’ien-pao döneminde (742-755) Hui-ho (Uygur)’larla ve Pa-si-mi (Basmal)’lerle ittifak kurarak, (Kuzey T’u-küe’lerinin) Wu-su-mi-şi Kağan’ına [Ozmış-han] saldırıp öldürdüler. Müteakiben Hui-ho (Uygur)’larla müttefi-ken Pa-si-mi (Basmal)’lere saldırdılar ve kağanları A-şi-na Şi’yi Pei-t’ing’e (Guçen yakınlarında) kaçmak zorunda bıraktılar. (A-şi-na Şi) başkente (Çin’e) sığındı. Ko-lo-lu (Karluk)’lar ve dokuz boy (Uygurların), Hui-holara mensup Huai-jen Kağan’ı şe-hu (yabgu) tayin ettiler. Daha sonra U-te-kien (Ötüken) dağında yaşayan Karluklar, Uygurlara boyun eğdiler. Kin-şan’da ve Pei-t’ing’de (Guçen yakınlarında) yaşayanlar başlarına bir şe-hu (yabgu) seçtiler ve her yıl saraya saygı sunmaya geldiler. Belli bir süre sonra, şe-hu (yabgu) Tun-p’i-kia, T’u-küe’lerle ilişki kurarak ayaklandı. A-pu-se adlı bir bey (imparator tarafından) terfi ettirilerek Kin-şan (Altay) bölge hakimi olarak atandı. T’ien-pao döneminde (742-755) toplam beş defa gelip, saraya saygı sundular. Çi-ti döneminden sonra (756-757) Ko-lo-lu (Karluk)’lar yavaş yavaş güçlendiler ve Uygurlarla hakimiyet kavgasına tutuştular. On boy [on ok] kağanlarının (Yani Batı Türklerinin) eski topraklarına taşınarak, Sui-şe (Tokmak) ve Ta-lo-se (Evliya-Ata) vs. gibi çeşitli şehirleri ele geçirdiler. Ancak, Uygurlar onları engelledikleri için umumi toplantılar sırasında saraya gidemiyorlardı.
Karluklar, bir noktada Batı T’u-küe’lerinin halefiydiler ve Balasagun (Tokmak)’da kurulan Buğra Han hanedanının doğmasını da büyük bir ihtimalle onlar zemin hazırlamışlardır. Bkz. Grenard, Satuk Buğra Han’ın Hayat Öyküsü (JA, Ocak-Şubat, 1900). Ancak Satuk Buğra Han’ı Uygur olarak kabul etmek doğru değildir. Karlukların birkaç kez Uygur Konfederasyonu içinde yer aldıkları da göz önünde bulundurulmalıdır. On bir boy olarak adlandırılanların dokuzu, dokuz Uygur kabilesi, diğer ikisi ise Pa-si-miler (Basmallar) ve Ko-lo-lu (Karluk)’lardan oluşuyordu. (T’ang-şu, CCXVII, a. s. 2 v° ) Bu durumda Kutadgu Bilig’in Uygurca yazılmış olmasında şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü Karluklar, Türkler’in soyundan geliyorlarsa da, siyasi olarak Uygurlara bağlı idiler.
(Bu halk) ortadan kalktığı zaman, Yen-k’i (Karaşar) şehrine yerleşen T’e-p’ang-li adlı biri şe-hu (yabgu) unvanı aldı. Diğer boylar Kin-so dağlarına çekildiler ve orada iki yüzbinlik bir nüfusa ulaştılar.