Sanat yapıtlarına ilişkin olarak, onlara üç yönden bakmak şeklinde kendimi nicedir bağladığım bir kuralım var:
1. Bir yapıta sanat yapıtı diyebilmenin onun ancak hayatın yeni bir yanını bize göstermesiyle mümkün olduğu gerçeğinden hareketle, acaba sanatçının bize sunduğu yenilik içerik yönünden insanlar için ne kadar önemli ve gereklidir? 2. Söz konusu yapıt biçim yönünden ne ölçüde güzel ve yapıtın içeriğiyle ne ölçüde uyum içindedir? Ve 3. Sanatçı, konusuna yaklaşımında ne kadar içtendir, başka bir deyişle sanatçı, bize anlattığı şeye ne kadar inanıyor? Bu sonuncusu, bana göre bir sanat yapıtının her zaman en önemli artamını oluşturan özelliktir. Sanat yapıtı gücünü, etkileyiciliğini ondan alır; başka bir deyişle sanatçıyı sarsan, onu etkileyen duyguları izleyiciye, dinleyiciye, okura aktaran, bunları onun da yaşamasını, duymasını sağlayan şey budur.
Bu artam, Semyonov’da en üst düzeyde vardır.
Flaubert’in Rusça’ya Turgenyev tarafından çevrilen Merhametli Julien adlı bir öyküsü vardır. Öykünün aynı zamanda en dokunaklı yeri de olan son bölümünde Julien bir cüzamlıyla aynı yatakta yatar ve onu bedeniyle ısıtır. Bu cüzamlı, İsa’dır ve Julien’i yanına alıp cennete götürür. Bütün bunlar son derece ustalıkla anlatılmıştır, ama öyküden bana hiçbir şey geçmez, her okuyuşumda donuk, buz gibi bir ruh hali içindeyimdir. Çünkü yazarın kahramanına yaptırdığı şeyi yapmayacağını, hatta böyle bir şeyi yapmayı aklından bile geçirmeyeceğini düşünürüm, o nedenle benim de içimden gelmez böyle bir özveride bulunmak ve bu inanılmaz özden geçiş öyküsünü okurken hiç heyecan duymam.
Ama Semyonov’un sıradan, basit bir olayı anlattığı öyküsü hep içimi titretir. Bir köylü delikanlı Moskova’ya gelir. Kendine bir iş ve başını sokacak bir yer ararken, bir zenginin yanında arabacılık yapan hemşerisi sayesinde, aynı zenginin evinde kapıcı yardımcısı olur. Daha önce yaşlı bir adam yapmaktadır bu işi; ancak tüccar, arabacısının salık vermesiyle yaşlı adamı kovar, yerine köylü delikanlıyı işe alır. Akşam işe başlamak için kapıcı odasına gelen delikanlı, burada ihtiyarın salt daha genç birini buldukları için, hiç suçu olmamasına karşın işine son verildiğine ilişkin yakınmalarına kulak misafiri olur; yaşlı adamın kendisi yüzünden işinden olduğunu düşünür, yüreği sızlar, üzülür. Epeyce bir ikirciklenmeden sonra, iş bulmuş olmaktan dolayı çok mutlu ve çalışmaya da çok ihtiyacı olmasına karşın işinden ayrılır.
Bütün bunlar o şekilde anlatılmıştır ki, öyküyü her okuyuşumda, benzeri bir durumda yazarın da tıpkı kahramanı gibi davranacağını duyumsarım, bu duygu bana da bulaşır, içim bir hoş olur ve benim de böyle bir davranışta bulunabileceğimi ya da benzeri bir iyilik yapabileceğimi düşünürüm.
İçtenlik, Semyonov’un en göze çarpan artısıdır. Bunun dışında, içerik her zaman önemli olmuştur onda: Önemli olmuştur, çünkü Rusya’nın en önemli toplumsal katmanıyla, köylülükle ilintili olmuştur yapıtlarının içeriği ve Semyonov kendi de yaşadığı için, bir köylü kadar iyi bilir köylülüğün eziyetli yaşamını. İçerik önemlidir onda, çünkü öykülerinin tümünde varlığı hissedilen temel yönelim, dışsal olaylara ya da gündelik yaşamın birtakım özelliklerine ilişkin değil, yazarın yüreğinde apaçık, sağlam ve şaşmaz bir biçimde yer etmiş olan ve onun için insan davranışlarının değerlendirilmesinde şaşmaz bir ölçüt işlevi gören Hıristiyanlık idealinden insanların ne kadar uzaklaştıklarına ya da bu ideale ne kadar yaklaştıklarına ilişkindir.
Semyonov’un öyküleri biçim yönünden içerikleriyle tam uyum içindedir. Her zaman ciddi, yalın, ayrıntılarda bile gerçeklikten hiçbir zaman ayrılmayan, sahte tek bir notaya rastlanmayan öykülerdir bunlar. Özellikle de dili harikadır yazarın; yeni söyleyiş biçimlerine yer verir, ama yapmacık hiçbir şey yoktur burada; son derece güçlü, akıcı, ışıl ışıl bir dille konuşur öykü kişileri.
23 Mart