BİRİNCİ BÖLÜM

(

YAHÛDÎLÎK’TE MELEK İNANCI

Yahudilik’te melek inancının detaylarına geçmeden önce “melek” kelimesini kavram olarak ele alıp, etimolojik yapısını incelemeye çalışalım.

I. YAHÛDÎLİK’TE MELEK KAVRAMI

A. “Melek” Karşılığında Kullanılan Terimler

Yahûdîlik’teki melek kavramını anlayabilmek için, önce, bu kelime ile aynı manada kullanılan bazı terimleri gözden geçirmek gerekir. Bu terimler şöyle sıralanabilir:

Her ne kadar, Tanrı ve insan arasında aracılık fonksiyonu olsa da, aslında “melek” ismi, bir hizmet ve görev manasını ihtivâ etmektedir. Bu isim, meleklere, tabiatlarıyla değil, görevleriyle benzerlik taşıdığı için verilmiştir. Meleklerin hepsi, aynı zamanda ruhturlar. Bu ruhlar, ancak, bir görev için gönderildikleri zaman, “melek” olarak isimlendirilirler.[286]

İbn Meymûn (601/1204) Tevrât’ta “melekler” yerine, “ilâhlar” teriminin kullanıldığını belirtmekte; “O, ilâhların ilâhıdır” cümlesinin, “O, meleklerin ilâhıdır.”[287] şeklinde anlaşılması gerektiğini ifade etmektedir. Ona göre yine, Eski Ahid metinlerinde geçen “Rablerin Rabbi”[288] “Feleklerin ve yıldızların Efendisi”[289] deyimlerindeki “rabler”, “felekler” ve “yıldızlar” terimleri de “melekler” için kullanılmıştır. Bu isimlerin insan cinsinden olmayışını da, görüşünü kuvvetlendirici bir delil olarak ileri sürmektedir.[290] “Allah, hâkimlerin hâkimidir.”[291] sözündeki “hâkimler” tabirinin de, “melekler” manasında kullanıldığı ifade edilmektedir.[292]

Daniel’de geçen, “Allah’ım, kendi elçisini (meleğini) gönderdi.”[293]cümlesindeki “elçi” (İbranice: Şaliah) kelimesinin de melek anlamında kullanılmış olduğu belirtilmektedir.

Melek kelimesi yerine kullanılan tâbirler olduğu gibi, bu kelimenin başka manalarda kullanıldığı da olmuştur. Meselâ, insanlardan olan elçiler ve nebîler, bazen “melek” kelimesiyle ifade edilmişlerdir.[294]

Eski Ahid’de sağlam, gürbüz ve kuvvetli kişilerin de bazen, meleklerin sıfatlarıyla vasıflanmış oldukları görülmektedir.[295] Yahudî geleneğinde de, “melek” kelimesinin kullanımı daha çok, “vücutsuz bir tabiat, akıllı, insan ruhundan daha üstün, Tanrı tarafından yaratılmış ve ondan daha aşağı seviyede bulunan” gibi ifadelerle belirtilmektedir.[296]

Meleklerin hiyerarşik tasnifine bakıldığı zaman, bu varlıklara genel bir ad olarak kullanılan, “melekler” tabirinin, bu hiyerarşinin son sırasında kullanıldığı görülür. Fakat diğer gruplar her ne kadar başka isimlerle ifade edilmiş olsalar bile, “melek” kelimesi genel manada, semâvî ruhlara âit bütün gruplar için kullanılmıştır.[297]

Ortaçağda gelişen hıristiyanî gelenekte de, bu kelimenin, tabiatüstü ruhlar için kullanıldığı müşâhede edilmektedir. Fakat bu da, Yahûdîliğe ait bir düşüncedir ve Hıristiyanlar tarafından da benimsenmiştir. Kendi fonksiyonlarına göre, bazen “melcim”, bazen “angelloi”; Tanrı ile olan ilişkileri dolayısıyla “Yahve’nin Ordusu” diye adlandırılan, Tanrı ve insan arasında aracı varlıklar vardır ki,[298] bunlar, genel manada, “melek” kelimesiyle ifade edilmektedir.

B. Meleklerin Varlığına İmân

Meleklerin varlığını akıl ile idrâke çalışmak, gerçekten zordur. Fakat diğer dinlerde olduğu gibi, Yahûdîlik’te de bu inancın temeli, vahye dayandırılmaktadır. Eski Ahid metinleri incelendiğinde meleklerin hemen hemen bütün hâdiselerde rol oynadığı müşâhede edilmektedir. Bu düşünceden hareketle Yahûdîliğin kutsal kitabının, meleklerin varlığını apaçık bir şekilde telkin ettiği söylenebilir.[299]

Hz. Mûsâ da, bugünkü Tevrât’ı teşkil eden beş kitapta meleklerden çok bahseder. Bu delillerden dolayı, meleklerin varlıklarının inkâr edilemeyeceği[300] belirtilmektedir. Fakat Yahûdî mezheplerinden biri olan Sadukîler tarafından bunların varlıkları inkâr edilmektedir. Bu mezhebin müntesipleri, kötü ruhların varlığını da reddetmektedir. Bunların, melek ve cin ilmini (Angelologie ve Demonologie) kabul etmemelerinin sebebi, bu iki inancın yahudiliğe Bâbil ve İrandan geçmiş olmasıdır.[301] Diğer Yahûdî mezhepleri bunlara, “boş inançlılar” demektedirler. Sadukîler bu konuda tıpkı ateistler, materyalistler, pozitivistler, rasyonalistler ve panteistler gibi düşünmektedir.[302]

Sadukîlerin dışında Essenîler, Karaîler ve Samiriler ise, meleklerin varlığını kabûl etmektedirler. Varlıkları ve hayatları ruhî olan bu üstün yaratıkların mevcûdiyetini çok gerekli bulan bu mezhepler, melek düşüncesinin, kutsallık, iyilik ve düzenlilik fikirleriyle uygunluk içinde olduğuna işaret etmektedirler.[303]

Yahûdilik’teki melek inancının oluşumu uzun bir tarihî surece dayanmaktadır. Hz.Mûsa dan Hz.İsa’ya kadar, melek inancı, önemli bir değişikliğe uğramıştır. Zira Yahûdî toplumu, Hz. Mûsa’dan önce, politeist (çok tanrı inancı) bir inanca sahip olup[304] yıldızlara tapmaktaydılar. Hz. Mûsa ile İsrail’de monoteizm (tek Tanrı inancı) doğdu. Bundan sonra, eskiden ikinci derecede tanrılar olarak kabûl edilen ve kendilerine, “Yahova’nın hizmetçileri”[305] denilen melekler, “semâvî Ordu”[306] deyimiyle ifade edilmeye başlandı. Bu motif Eski Ahid’de, bazen “Tanrı’nın elçileri”[307] Bazen de Tanrı’nın bizzât kendisi[308] olarak geçmektedir.[309] Bu kıssalarda, meleklerin hususi karakterleri, daha çok, Yakındoğu’ya ait kültürlerle benzerlik arzetmektedir. Nitekim İsrailoğullarını Kızıldeniz’ de, düşmanlarından korumak için, bir bulut içinde saklayan meleğin benzeri[310] Hititlerin tanrısı “Hasamilis”tir.

Yâkûb’un özel muhâfız meleği[311] Mezopotamyalılar’a ait dindarları korumak için tanrıları tarafından gönderilen “refah-sıhhat” (massar-sulmi) bekçilerini yansıtmaktadır. Yine, bazılarının iyilik bazılarının da kötülük için gönderildiğine inanılan melekler, Hititlerin, Anne-İlâhe’nin maiyyetinde bulunduğuna inandıkları iki grup periyi andırmaktadır. Tanrıça, kendisini mutlu eden her eve bir grup gönderir. Bu grup, bütün işlerinde, arzu ve istekle insanlara yardım ederler. Evdeki dişileri için giysi dokumaya ve onları evlendirmeye çaba sarfederler. Diğer grubu ise, İlâhe, memnun olmadığı her eve gönderir. Kavgaları kızıştırır, evde kalmış kızları kendi ailelerine terkeder. Öyle ki, onlar, birbirlerinin kafalarını kırarlar. Neticede melekler de[312] iki nokta arasında yolculuk etmek gibi bir anlatımla tasvir edilmektedir. Bu fikir, “Ras Şamra” metinlerinde yer alan ve “İlâhî Mesajcı” diye ifade edilen varlıkla benzerlik arzetmektedir.[313]

Yahûdiler önceleri hiçbir melek ismi bilmiyorlardı. En azından, yazılı eserlerinde böyle bir isim mevcut değildi. Ne zamanki, Ninive ve Bâbil esaretine düştüler, o zaman, Keldânîler ve îranlılann çeşitli inançlarının etkisi altında kaldılar. Özellikle Zerdüştlük’teki “iyi ruh” ve kötü ruh” fikri, Yahûdiliğe “iyi melek” ve “kötü melek” şeklinde geçmiştir. Aynı zamanda, Zerdüşlük’teki ruhların heyerarşik tasnifinden de etkilenmiş ve Yahûdilik’teki, “meleklerin tasnifi” konusu ortaya çıkmıştır. Sürgünden önce, Tanrı göğe çekilmiş, tahtında krallar gibi oturan ve oradan, yardımcıları aracılığıyla insanların işlerine müdâhale eder bir şekilde tasvir edilmekteyken, sürgün sonrası, buradaki yardımcıların “melekler”[314] olarak yorumlandığı görülmektedir.[315]

Esâret döneminde, “ruhlar doktrini”, Bâbilliler’de ve özellikle İranlılarda çok yaygındı. Esâretten önce, Yahûdî Kutsal Kitapları’nda, bu konuda çok kısır bilgiler bulunmaktaydı. Fakat esâret dönemindeki etkileşimin neticesi olarak, Eski Ahid’de ve özellikle Daniel Kitabı’nda, “Ruhlar Doktini” ile ilgili olağanüstü bir gelişme meydana geldi. II. Makkabiler Kitabı’nda[316] ruhların, Tanrı ve maddî âlem karşısındaki rolleri önemli ölçüde söz konusu edilir oldu.[317] Bu dönemde, Hz. Mûsa’dan önce, Yahûdî toplumunda mevcut olan politeist fikirlerin Mûsâ’nın gelişiyle kaybolup, monoteist fikirlerin daha da yerleşmesi, aynı doğrultuda, meleklerin, sistematik olarak ele alınıp tanıtılmasını da gerekli kılmıştır. “Tanrı’nın aşkınlığı” kavramı, meleklerin, O’nunla olan ilişkisinin düzenlenmesi fikrini doğurmuştur.[318]

Bu gelişme, çeşitli yönleriyle, Ortaçağ’a kadar devam etmiş ve Ortaçağ’da meleklerin sayısında bir artış meydana gelmiştir. Bu dönemde, Kabalizm cereyanı da melek düşüncesini etkilemiş ve kendisine telmihte bulunulmuş olan birçok varlık, melek olarak yorumlanmıştır. Hatta onlara göre bütün dünya, melekler ve cinlerle doludur. Her insanın bir meleği vardır.[319] Kabalist Yahûdiler, ilk peygamberlerin eğitimcileri olan bazı meleklere, çeşitli isimler vermişlerdir. Meselâ, Âdem’i eğiten Meleğe “Raziel” Sam’ınkine “Yehiel”, İbrahim’inkine “Sidkiel”, İshak’ınkine “Raphael”, Yakub’unkine “Seliel”, Yusufunkine “Gabriel”, Mûsâ’nınkine “Zinkhiel”, İlyas’ınkine “Malusiel”, Dâvûd’unkine ise “Cerviel” isimlerini vermişlerdir. Bunların dışında ayrıca eğiticilik görevi üstlenen, altmış meleğin olduğuna ve bu meleklerden onunun, bizzât Tanrı’nın ismini taşıdıklarına inanmaktadırlar.[320]

Meleklerle ilgili bu bilgiler, Yahûdi apokriflerinde ve rabbinik literatürde ise bir hayli geniş tutulmuştur. Hatta bu apokrifler, yaklaşık olarak, birbirine uygun sistemler içinde, bu bilgileri organize etmeye çalışmışlardır. Böylece Eski Ahid doktrini, melekler âleminin varlığını âlemin, Tanrının emriyle insanlık âleminde de görevli olduğunu kabûl etmiştir.[321]

C. Meleklerin Yaratılışı

Meleklerin tek tek mi yoksa toptan mı, ezelde mi, yoksa zaman içinde mi yaratıldıkları; bunun, dünyanın yaratılışından önce mi, onunla aynı anda mı veya ondan sonra mı olduğu gibi sorular ortaya atılmaktadır. Yahûdî kitaplarında, bu sorulara doğrudan cevap teşkil edecek açık ifadeler bulunmamaktadır. Ancak, Tevrat’ta yer alan “başlangıçta, Allah, gökleri ve yeri yarattı. Yer boştu ve ıssızdı. Ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı. Ve Allah’ın ruhu, suların yüzü üzerinde hareket ediyordu.”[322] cümlelerine göre, “Gök”, gerçekte, melekleri de içine alan bir mekândır. Buna göre meleklerin, ezelde olmayıp, Tanrı tarafından zaman içinde ve yeryüzü ile beraber yaratılmış olduğu söylenebilir. Ancak bu metinde, bizzât isim belirtilerek melekler zikredilmemektedir. Gerçekte, her şeyin Tanrı’dan, Tanrı vasıtasıyle ve Tanrı için olduğu dile getirilip, yaratılış açısından meleklerin, diğer yaratıklar arasındaki üstünlükleri belirtilmektedir.[323]

Cerinthe’cilik,[324] Carkpocrate’cılık[325] ve Manikeizm gibi bir takım fikir akımları, Kutsal Kitaba zıt olarak, meleklerin, sudûr yoluyla Tanrı’dan doğduklarını ileri sürmüşlerdir.[326] Filozoflar da, meleklerin, ezelde yaratılmış olduğu tezinin tamamıyla imkansız olamayacağını ifade etmişlerdir[327].Kutsal metinler ise, ancak Tanrının ezelî olduğunu kabûl etmektedirler[328]. Bu sonuca göre melekler ezelî değildir.[329]

Bazı araştırmacılar Eyüb, 38:7’ye dayanarak meleklerin, bu dünyadan önce yaratılmış olabileceğini ifade etmektedirler. Kimileri, Tanrının, melekleri, yaratılışın birinci gününde yaratıp “ışık” (lumiere) ismi altında açıkladığını ileri sürmektedirler. Fakat genel olarak yahudîler, meleklerin, dünyanın yaratılışının ikinci gününde yaratıldığına ve “Tanrı dedi: Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım”[330] sözünden hareketle, Tanrı’nın onlara, “insanın yaratılışı” konusunda danıştığına inanmaktadırlar.

Rabbî literatürde de, meleklerin, ikinci gün yaratıldığına inanılmaktadır. Enok’un (Henoc, Enok) kitabının Sılavca nüshasına göre de Tanrı, melekleri, ateşten ikinci günde yaratmıştır.[331] Bu görüşün ise, Tekvin, 1:6-8 arasında geçen şu metne dayandırıldığı düşünülmektedir: “Ve Allah dedi: Suların ortasında kubbe olsun ve suları, sulardan ayırsın. Allah kubbeyi yaptı ve kubbe altında olan suları, kubbe üzerinde olan sulardan ayırdı ve böyle oldu. Ve Allah kubbeye, gök dedi. Ve akşam oldu, ikinci gün”[332]

Melekler, gök kubbenin içinde kabûl edilmiştir. “Gök kubbe ikinci gün yaratıldığına göre, melekler de ikinci gün yaratılmıştır.” denilebilir. Fakat Tekvin, meleklerin yaratılışını, insanın yaratılışı gibi, açık olarak anlatmamaktadır. Bu yorum, Çıkış’da da göze çarpmaktadır.[333]

İbn Hazm, Yahudîlerin, Tanrı’nın her gün bir grup melek yarattığına ve yaratılan bu meleklerin, O’nun önünde ilâhî söyleyerek yürüdüklerine inandıklarını belirtmektedir.[334] Bütün bu verilerden hareketle meleklerin, “yaratılmış” olduğu, Tanrı’nın onları, “el-Ukûlu’1-Müfâraka” (Tanrı ve yaratıklar arasında bir vasıta) olarak yarattığı[335] söylenebilir.

Meleklerin yaratılış maddesine gelince, kutsal metinlerde, bu konuda da açık bir ifade bulunmamaktadır. Ancak Enok’un Kitabının sılavca nüshasında, bu varlıkların, ateşten veya yarı ateş, yan sudan yaratılmış olduğu ifade edilmektedir.[336]

II. MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ

Meleklerin, yaratılışlarına paralel olarak ortaya çıkmış olan birçok özelliklerinin bulunduğu ileri sürülmektedir. Bu özellikler şu şekilde belirtilebilir.

A.Tanrı ile İlgili Özellikleri

Melekler, her an Tanrı’nın yanında bulundukları ve O’nun emirlerini yerine getirmekle meşgul olan varlıklar oldukları için, Tanrı ile ilgili bazı özelliklere sahip bulunmaktadırlar. Onların bu özellikleri şöyle sıralanabilir.

1.Tanrı’nın İsmiyle İlişkileri

Eski Ahid’in bazı yerlerinde, meleklere, Tanrı’nın ismi verilmiştir.[337] Tanrı hakkındaki sözleri ile meleklere dair sözlerinin arasını ayırmak oldukça güçtür.[338] Özellikle Tekvin de aynı varlığa kimi kez Tanrı, kimi kez de melek denildiği görülmektedir.[339] Böyle bir melek Tevrât’da, Tanrı’nın bizzât kendisi tarafından zikredilmektedir:

“İşte ben yolda seni korumak için ve hazırladığım yere seni getirmek üzere önünden bir melek gönderiyorum. Onun karşısında sakının ve onun sözünü dinleyin. Ona, karşı koymayın. Çünkü benim ismim ondadır.”[340]

Melekler bazı peygamberlere göründükleri zaman da yine Tanrının ismiyle anılırlar. Tekvin de, “Rabb” ismi bazen melek, Bazen de Tanrı için kullanılmıştır.[341]

Onlar, Tanrının ismiyle isimlendirilmişlerdir. Çünkü melekler, Onun aracıları, gücünün temsilcileri, emirlerinin yorumlayıcıları ve tebliğcileridirler. “Elohim” ve “Adonay” isimleri, sadece meleklere değil, hâkimlere ve prenslere dahi maledilir.[342]

Tekvin’de Rabb’in İbrahim’e göründüğünden bahsedilmektedir.[343] Ancak, İbrahim burada üç kişi görmektedir. Bunlardan ikisi, Lut’a yardım etmek için Sodome’a gelmekte ve melekler olarak isimlendirilmektedir. Birisi ise, İbrahim’le kalmakta ve “Rab” diye çağrılmaktadır. Çıkış’da (3:2) Mûsâ’ya görünen melek, bazen Tanrı, Bazen de melek olarak isimlendirilmektedir.[344] Tekvin’de, Yâkub’un Tanrı ile güreşme kıssası[345] anlatılırken, muhtemelen melek olan bu varlıktan Tanrı diye söz edilmesi de dikkati çekmektedir.

Ayrıca Hâkimler Kitabında, Samson’un babası Manoah ve karısı, melekten, bazen “Rab”,[346] bazen de “Allah”[347] diye söz etmektedirler.

2. Tanrı’nın Oğulları ve Ordusu Olarak Tasvirleri

Eski Ahid’de meleklere, bazen “Tanrının Oğulları”, Bazen de “Tanrının Ordusu” denilmektedir. Nitekim Tekvin’de geçen “Allah Oğulları” deyiminden maksat meleklerdir:

“Allah Oğulları, adamın kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar.”[348] Mezmurlar’da ise “Ey Allah Oğulları! Rabbe verin. Rabbe izzet ve kudret verin. İsminin izzetini Rabbe verin. Mukaddes izzet içinde Rabbe secde kılın.”[349] “Zira âsumanda, Rabbe muâdil olan “Allah Oğulları” arasında, Rabbe benzeyen kimdir?”[350] ifadeleri geçmektedir.

Bu ifadeler, İncildeki, İsâ Mesih’in doktrini ile uyumsuzluk içerisindedir. Yukarıda zikredilen cümlelerdeki “Allah Oğulları” tabirinin, meleklere atfedilmesine itiraz edenler, Eski Ahid’in Tesniye ve Hâkimler kitabındaki melek anlatımını delîl göstererek, buradaki “Allah Oğulları” ibaresinden meleklerin değil, ancak fazîletli ve erdemli bir soydan gelen kimselerin kastedildiğini iddiâ etmektedirler.[351]

Meleklerin, Tanrı’nın ordusu olmaları hususuna gelince, bu fikir, kısmen “göklerin ordusu” sözünün tefsiri ve kısmen de helenistik efsanelerde bulunan semâvî varlıklarla ilgili mitolojinin muhafazası ile ortaya çıkan, yeryüzünde mukaddesler cemâatinden[352] oluşan bir çeşit “kurtarıcı ordu” fikri üzerine kurulmuştur.[353] Bazı Eski Ahid Apokrif kitaplarına göre de, melekler bir ordudur[354] ve bu ordu, kötülere karşı en son savaşa katılacaktır.[355] Tekvin de bu husus daha açık olarak şöyle belirtilmektedir:

“Ve Yâkûb yoluna gitti. Allah’ın melekleri, ona rastgeldiler. Yâkûb onları görünce, “bu, Allah’ın ordusudur.” dedi.[356] “Gökler ordusu” deyimi de, bazen, “Tanrı’nın ordusu” anlamında kullanılır. Bunlar, Tanrının şânını yücetlmek, dünyanın düzenini tanzim etmek ve Rab’lerinin emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler. “Mikaya dedi: ‘Öyle ise, Rabb’in sözünü dinle. Rabb’i, tahtı üzerinde oturmakta ve bütün gökler ordusunu O’nun yanında, sağında ve solunda durmakta gördüm.’[357] ifadesinden de bu anlaşılmaktadır. Böylece, gökler ordusu, yer ve gök arasında bir bağ kurmakta ve bir iletişim meydana getirmektedir.”[358]

3. Tanrı ve İnsan Karşısındaki Dereceleri

Bu konuyu incelerken, Mûsâ öncesi yahudilerin, melek inancı husûsunda, politeizmden etkiler taşıyabileceğini gözönünde bulundurmak gerekir. Politeist düşüncede melekler de, kendisine ibâdet edilen yüce varlıklardan sayılmaktaydı. Yahudiler monoteist düşünceye geçtikten sonra, daha önce, bir Tanrı gibi kendilerine ibâdet edilen melekle, “Yarı Tanrı” seviyesine indirilmiştir.[359] Bununla birlikte yahudiler, melekleri, insana göre üstün, Tanrı’ya göre ise, daha aşağı seviyede varlıklar olarak kabûl etmektedirler.

Yahudiler, Hıristiyanlar gibi, meleklerin tabiatını, Tanrı’nın tabiatından ayırıcı farklılıkları belirtmemişlerdir. Sürekli olarak, meleklerin, Yahova’nın görevlileri olduklarını, onun adına hareket ettiklerini ve onun emirlerini yerine getirip asla diğer bağımsız varlıklar gibi olmadıklarını kabûl etmişlerdir.[360] Eski Ahid’te[361] meleklerin, Tanrı’nın etrafında hazır bulundukları anlatılmaktadır. Bu da, Tanrı’nın, meleklerden çok üstün olduğunu gösterir. Çünkü daima, âciz varlıklar Yüce Varlığa hizmet ederler. Melekler çok, Tanrı ise tektir. Gerçek anlamıyla ibâdete de, ancak Tanrı lâyıktır.[362]

Tanrı’nın oturduğu yer, yedinci gök iken, meleklerin, ondan sonraki gökte bulunmaları da, Tanrının kesin üstünlüğünü göstermektedir.[363] Melek-insan mukayesesine gelince, Kutsal Kitap metinlerine bakıldığında, meleklerin, insanüstü bir güce sahip bulunduğu[364] ve onların, insanlardan daha üstün olduğu görülmektedir. Eski Ahid’de geçen “Koyduğun ay ve yıldızları görünce dedim. ‘İnsan nedir ki, sen onu anasın. Âdemoğlu nedir ki, sen onu arayasın. Onu, meleklerden biraz aşağı kıldı;[365] ‘İnsan nedir ki, temiz olsun. Ve kadının doğurduğu nedir ki, Sâlih olsun.’ İşte Allah, mukaddeslerine emniyet etmiyor. Gökler bile, O’nun gözünde temiz değil. Nerede kaldı ki, mekruh olan bozuk insan. O insan ki, haksızlığı su gibi içmektedir.”[366] cümleleri bu hususu ortaya koymaktadır.

B. Meleklerin Diğer Özellikleri

Yukarıda anlatmış olduğumuz konular dışında, Yahûdî inancına göre meleklerin daha birçok özelliği bulunmaktadır. Şimdi bu özellikleri belirtmeye çalışalım:

1. Sâf Ruhlar Olmaları ve Vücutlarının Bulunmaması

Melekler, sâf ruhlardır ve insanlar gibi, bir vücûda sahip değillerdir. Her ne kadar, insan kızlarıyla evlendiklerinden[367] ve ilâhî ekmek (menn) yediklerinden[368] bahsedilse de, onlar, aslında zaman ve mekândan öte, maddî olmayan varlıklardır.[369] Tobit’in kitabında melek Rafael’in, “Beni, yemek yerken gördüğünüzü sandınız. Ancak bu, oluşan bir görüntü idi; başka bir şey değildi.”[370] sözünden bu anlaşılmaktadır.

Melekler, ruhî varlıklardır. Ancak, yeryüzüne indikleri zaman, cismânî bir şekle girebilirler. Fakat o anda, daha önce hiç kimsenin görmediği bir surete bürünürler.[371] Sahip oldukları bütün özelliklerinden hareketle onların sâf ve vücutsuz ruhlar olmalarına rağmen, bazı yahudi bilginleri, cinsiyet farklılıklarının olduğunu ve onların, üreme yoluyla çoğaldıklarını söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.[372] Ancak çoğunluğun görüşü bu çeşit fikirleri reddetmekte ve melekler hakkında böyle bir şeyin düşünülmesinin doğru olmadığı yönündedir.

2. Görünümleri

Melekler, insanlara, değişik şekillerde görünmüşlerdir.[373] Bunlar, genellikle, insan şeklinde ve din adamlarının beyaz elbiseleriyle görünürler.[374] “İbrahim’e ziyâretçi gibi gelip, insan bişiminde görünmeleri”[375] de bunu te’yîd etmektedir. Bazen parlak yüzlü genç bir adam suretinde, ketenlere sarılmış ve güzel elbiseler içerisinde görünürler.[376] Yeşu, Eriha’da, elinde yalın kılıç bir adam şeklinde Yahovanın ordusunun komutanını gördü. O, bir melek idi[377] Samson’un babası Manoah da, kendisine gelen ziyaretçilerin melekler olduğunu anladı.[378] Peygamberler de, kutsal tebliğin üyeleri olan bu melekleri görüyorlardı.[379] Eski Ahid’de Rabb’in Melei’nin bir çalı ortasında, Mûsâ’ya göründüğü ve Mûsâ’nın da O’nu gördüğü anlatılmaktadır.[380] Etienne’de, Mûsâ’ya görünen bu varlığın, bazen Tanrı, Bazen de bir melek olarak tasvir edildiğini belirtmektedir.[381]

Meleklerin, insanüstü varlıklar olmalarına rağmen, insan biçimine de girip görünmeleri, Yahudilik’te çok erken bir düşüncedir. Bu görünüm anında, genellikle ellerinde kılıçlar veya öldürücü silâhlar taşırlar.[382]

Eski Ahid’de ayrıca, korkunç görünümlü bir meleğe de işaret edilmektedir. [383] Bu melek, yer ve gök arasında, elinde kılıç olan bir varlıktır. Daniel Kitabı’nda, ketenler giymiş, yüzü parlak, gözleri ateş kaynağı gibi, ayakları ve kolları cilâlanmış, pirinç madeni rengine benzeyen, sesi binlerce insanın sesine bedel bir meleğe atıf yapılmaktadır.[384]

İşte onlar Yahudi Kutsal metinlerinden anlaşıldığına göre çoğunlukla, yüzlerine bakıldığında insana huzur veren ve Bazen de korkutucu bir görüntüyle insanı ürperten bir özelliği sahiptirler.

3. Bilme Özellikleri

Tanrı tarafından kendilerine, ilâhî bilgiler öğretilen melekler bu bilgileri insanlara öğretmektedirler. Eski Ahid’de bununla ilgili belirtilere rastlamak mümkündür. Meselâ, Uriyel, Ezra’ya hayatın sırrını açmış;[385] Suriyel, İsmâil b. Elişa’ya sağlıkla ilgili bilgi vermiştir.[386] Onlar, bütün dünyanın olayları hakkında bilgilere sahip, hükümleri doğru, yanılmaz varlıklardır.[387] Zorunlu sebeplere bağlı geleceği bilirler; ancak, insanın irâdesine bağlı ve ileride olacak hadîseleri ve kalplerdeki sırları bilemezler. Bu sırları ancak Allah bilir.[388] İnsanlar günahlarından tevbe ettikleri zaman bunu bilirler ve büyük bir sevince kapılırlar[389] Eski Ahid’de bu konuyla ilgili işaretler bulunmaktadır.[390]

II. Samuel’de geçen “Kulun Yoab, işin yüzünü değiştirmek için bu şeyi yaptı ve efendim, dünyada olan her şeyi bilmek için, Allah’ın meleğinin hikmetine göre akıllıdır”[391] sözü de, bu hususa açıklık getirmektedir.

4. İrade ve Muhtariyet Durumları

Melekler, Tanrının idâresindeki varlıklar olarak, yine Tanrının irâdesi doğrultusunda hareket ederler. Fakat kendi aralarında da, bazen bir konuda karar vermek için tartışmaya girerler. Göğsünde adeta Tanrının adı yazılı bir tabloyu taşıyor olduklarından dolayı, meleklerin iradelerinin, Tanrının takdiri çerçevesinde sınırlı olduğu belirtilmektedir.[392]

Tekvin ve Çıkış kitaplarına bakıldığında melekleri, işlerini bilerek, farkında olarak yapan, kendilerinden istenilen görevlerde irade ve ihtiyarlarını kullanabilen varlıklar oldukları görülür.[393] Onların bazen günah işlemelerinin de, sahip oldukları cüz’î irâdelerinden kaynaklandığı belirtilmektedir.[394] Melekler, Tanrı tarafından kabiliyetli varlıklar olarak yaratılmışlardır. Kendilerine de özel ve ahlâkî kararlar verme özgürlüğü lütfedilmiştir.[395]

5. Meleklerin İmtihana Tâbi Tutulmaları ve Günaha Düşüşleri

Tanrı meleklere semavî mutluluğu bahşetmeden önce, kendilerine bir itibar ve değerlilik fırsatı vermek için, onları imtihana tabi tutmuştur. Bunlardan hangilerinin günah işleyip de bu imtihanda başarısızlığa düşeceğini tespit etmek için Tanrı, böyle bir yola başvurmuştur. Bu imtihan neticesinde genel olarak kibre kapılma yanlışlığının ortaya çıktığına inanılır. Zira Tobit’in kitabında kibrin, bütün kötülüklerin başlangıcı olduğu anlatılmaktadır.[396]

İşte bu imtihandan sonra, sadık melekler, Rabb’lerinin kendilerine va’detmiş olduğu mükâfata hak kazanmışlar, diğer kötü melekler ve şeytanlar ise, kötülüğe aldanıp, kibirlerinden vazgeçmeyi başaramamaları sebebiyle günaha düşüp, kendileri için hazırlanan cehenneme atılmışlardır.[397]

İbranî teolojisi, İranlıların “Ehrimen”inde olduğu gibi bir “şer” prensibine sahip değildir. Şeytan, “Tanrı’nın oğulları” deyimiyle ifade edilen meleklerden biridir. Tanrının oğulları ve insan kızları arasında geçen kutsal kitap hikâyesi[398] meleklerin şehvet ve günah işleme duygusu içinde olduğuna delâlet ederek, sadece insanları değil, bazı ilâhî varlıkların da günaha düştüklerini göstermektedir. Düşmüş olan melekler, insanları kandıran şer ruhları oluşturmuş, fakat Cebrâîl ve Rafael gibi baş melekler, onları cezalandırmıştır.[399]

Eyüb Kitabında, meleklerin yanılmaları ve günaha düşmemeleri konusunda şöyle denilmektedir:

“İşte O, kullarına güvenmez, meleklerine de yanılma yükletir”[400] “İşte Allah, mukaddeslerine emniyet etmiyor; gökler bile, O’nun gözünde temiz değil.”[401] Enok’un kitabında belirtildiği gibi, Tufan’dan önceki ilk peygamberlerden Yaret zamanından bahseden hikâyelerde, meleklerin düşüşü anlatılmıştır.[402] Bu konuda ayrıca Enok’un kitabında geniş bilgi vardır.[403]

C. Meleklerin Özellikleriyle İlgili Folklorik Tasvirler

Yahûdîlik’teki resim sanatında meleklere büyük bir yer verilmesi, sayısız halk bilgisinden izlenimler taşımaktadır. Kitab-ı Mukaddes’te meleklerin, insan şeklinde ve beyaz elbise giydikleri belirtilmektedir.[404] İlk devirlerde olduğu gibi, sonraları da, meleklerin kanatlı oldukları ileri sürülmüştür. Onlar, kanatlarıyla havada uçar şekilde tasvir edilmişlerdir.[405]

Meselâ, Enok’un kitabında “Melekler, cenneti ölçmeğe gittikleri zaman, kendi kanatlarını kullandılar.”[406] ve “Meleklerin cennette özel yolları vardır.”[407] ifadeler geçmektedir. Yine birçok Eski Ahid metninde melekler, gökte oturanlar olarak tasvir edilirler.[408] Bazen de, “Tanrı’nın Tahtı’nın yanında duranlar” olarak tanıtılmaktadır.[409] Tobit’in kitabı, onların, insana görünmeyen bir yiyecekle beslendiklerini ifade etmektedir. “Beni, yemek yerken gördüğünüzü sandınız, ancak bu hakiki bir yemek yeme hâli değil, hayali bir görüntü idi.”[410] sözü bunu ifade etmektedir. Bununla birlikte, meleklerin” kudret helvası” diye bilinen mann isminde bir yiyeceklerinin olduğu da belirtilmektedir.[411]

Yahûdîlik’te, “melek tasviri” nde, onlara ibadet etme hususu da ele alınmıştır. Yahûdîler, meleklere, senenin aylarına ve gökteki aya, dini bir ta’zîm atfetmişlerdir.[412] Hz. Musa, kendisine görünen Rabb’in Meleği’nin olduğu yerde, ona saygı göstermek için ayakkabılarını çıkarmış;[413] Daniel ise, bir kaplanın üzerinde kendisine gelen bir meleğin önünde secde etmiştir.[414] Mukaddes kişilerin ölmesiyle, ruhlarının meleklerle bir arada yaşadıklarına inanma hususu da Yahudi melek tasvîrinde ele alınmış konulardandır.[415]

III. MELEKLERİN SINIFLANDIRILIŞI

Bu bölümde, hiyerarşik açıdan ve önemleri bakımından sınıflandırılmasına geçmeden önce, bu konuyla yakından ilgili olması açısından önce “Meleklerin Sayısı” na değinelim.

A. Meleklerin Sayısı

Yahudi kutsal kitaplarında, meleklerin, rakamla ifade edilen bir sayısı yoktur. Ancak, Tevrât metinlerinde sık sık kullanılan “Göklerin Ordusu”[416] sözünden, meleklerin sayılamayacak kadar çok oldukları anlaşılmaktadır[417]. Eski Ahid’de, “Ordularının sayısı var mı ve onun ışığı kimin üzerine doğmaz?”[418] şeklinde geçen ifade de, meleklerin, sayılamayacak derecede çok olduğunu göstermektedir. Ayrıca Yakub’un, melekler ordusuyla karşılaştığından söz edilmektedir.[419] Daniel’de geçen, “Önünden bir ateş ırmağı çıkıyor ve akıyordu. Binlerce binler O’na hizmet ediyorlardı. Ve onbinlerce onbinler, önünde ayakta duruyorlardı. Mahkeme kuruldu ve kitaplar açıldı.”[420] cümleleri de kesin bir sayı vermemektedir. Talmût’a göre de “Göklerin ordusu”, sayılamayacak kadar kalabalıktır.[421]

Eski Ahid Apokrifasından Tobit’in kitabında, semada başlıca yedi meleğin mevcut olduğu yer almaktadır.[422] Bu yedi melek, her zaman, Tanrı’nın huzurunda bulunmaktadır.[423] Enok’un kitabına göre, bu yedi baş meleğin adı şöyledir: “Uriel:[424] Gökler ordusunun başı. Rafael:[425] İnsan ruhlarının koruyucusu (İslam’daki İsrafil’e tekabül eder). Raguel: Tanrı’nın ikramcısı. Mihael:[426] İsrail’in koruyucusu (İslâm’da Mîkâîl’e tekabül eder). Şariel: Günâh işleyen kötü ruhların intikamcısı. Gabriel: Cennetin hükümdarı. (İslâm’da Cebrâîl’e tekabül eder) Remiel (Yeremiel): Şeol’deki ruhların koruyucusu.”[427] Bu sayılan isimlerden, sadece Gabriel ve Mihael Eski Ahid’in kanonik kitaplarında geçmektedir.[428]

Talmût’da sözkonusu edilen “yedi semâvî varlık” da, melek olarak kabûl edilmektedir. Bunların isimleri şu şekildedir: “1. Velon[429], 2. Rakia,[430] 3. Şehakik,[431] 4. Zebul,[432] 5. Maon,[433] 6. Makon,[434] 7. Arabot.[435] Bu meleklere, dipnotlarda gösterdiğimiz metinlerde isimleri zikredilmeden telmihde bulunulmuştur. İbn Meymun, “Yadha Hazakah, Vesode Ha Tora” adlı eserinde, en yüksekten başlayarak on tane melek sayar. Bunlar şöyle sıralanmaktadır: Hayyot, Ofanim, Ağalim[436] Haşmallim[437] Serafim, Melakim, Elohim, Bene Elohim, Kerubim, İşhim.[438] Kabbalistler ise, bu konuda başka bir liste verirler. Bu liste, şu isimleri ihtiva etmektedir: Âlim, İşhim, Beno Elohim, Malakim, Haşmanlim, Tarşişim[439] Şinnanim, [440]Kerubim, Ofanim, Serafim.[441]

Bazı Yahûdî ve Hıristiyan kaynaklarına göre ise, her milletin, bir koruyucu meleği vardır. Melekler de, milletleri korumak için, onların sayısıyla orantılı olarak gönderilmiştir. Bununla birlikte sayılan hiç bir şekilde kesin değildir. Milletlerin ve toplumların sayısına göre çoğalıp, azalırlar. Zira Bâbil devrinden günümüze kadar dünyada sınırsız bir ilerleyiş görülmüştür. Bu durum ise, birçok toplumun kaybolup, yenilerinin doğmasına ve birçoklarının da birleşmesine sebep olmuştur. İşte bu durum, melekler için, kesin bir sayı belirtmeye mani olmaktadır.[442] Ancak, bazı Yahûdî din bilginleri, yahûdî inancına göre meleklerin sayısının, âlemdeki bütün varlıkların üçte biri kadar olduğunu ifade etmektedir.[443]

Sonuç olarak, Yahûdîlikte meleklerin kesin bir sayısının bilinmediği ancak “binlerce binler, onbinlerce onbinler, Tanrı’nın orduları” tabirleriyle, bunların, sayılamayacak kadar çok oldukları söylenebilir.

B. Meleklerin Hiyerarşik Tasnifi

Yahûdîlik’te, Bâbil esaretinden önce meleklerle ilgili bazı hiyerarşik tasnifler yapılmıştı. Zira o zamandan beri melekler, bir ordu ile karşılaştırılmış, Yeşu’ya görünen meleğe de, “Tanrı’nın ordusunun şefi” adı verilmiştir.[444] Bu hiyerarşik tasnif konusu, genellikle, Helenistik ya da İran menşe’li “astroloji”nin gezegen küreleri kavramına ya da Doğu’nun monarşik idare yapısından türetilmiş bir hiyerarşiye dayanmaktadır.[445]

Teologlar, farklı metinlere dayanarak melekleri, genellikle kabiliyetlerine ve fonksiyonlarına göre üç hiyerarşik gruba ayırmışlardır. Bunlardan her biri de kendi aralarında üç grup oluşturmuşlardır. Bu durum şöyle gösterilebilir:

Birinci Grup: Kerubim, Serafîm ve Tahtlar (Trones): Bunların görevi, Tanrı’nın cemâlini seyretmektir.

İkinci Grup: Egemenlikler (dominations), Fazîletler (Vertus) ve Güçler (Puissances): Bunlar, dünya idâresi ile meşgûl olan gruptur.

Üçüncü Grup: Prenslikler (Principautes), Başmelekler (Archanges) ve diğer melekler (Anges): Bunlar da, Tanrı’nın emirlerini yerine getirirler.[446]

Rabbi metinlerde melekler, üst ve alt olmak üzere iki temel gruba ayrılırlar. Üst grupta, Tanrı’nın Arşının, kanatlı taşıyıcıları ve koruyucuları Kerubiler, Serafıler ve Ofannim (İbranice’de tekerlekler) yer alır. Lût Gölü rulolarına dayandırılan mezhepler, ışık, karanlık, yıkım ve kutsallık meleklerini de üst gruba katarlar.[447] Ayrıca Enok’un kitabında, şu şekilde yedili bir tasnif verilmektedir:

1. Kerubîler, 2. Serafıler, 3. Ofannim, 4. Bütün güçlerin melekleri, 5. Cevherler, 6. Seçilmiş kişi (Mesih), 7. Toprağın ve suyun güçleri.[448] Bunun benzeri bir tasnif, Ahd-i Atik’in apokriflerinden Patriarkların Ahdi’nde de mevcuddur. Bu yedili tasnifin, İran’ın yedi “Ameşa Spenta” veya Bâbillilerin yedi yıldız ruhuyla ilişkisi olabileceği belirtilmektedir.[449] Bu hiyerarşik tasnifler verildikten sonra, şimdi Yahudilikteki melekler, önem sırasına göre incelenecektir.

1. Eski Ahid’de İsmi Geçen Melekler

Yahûdîlerin Bâbil esâreti öncesine ait kitaplarında, hiçbir melek, gerçek adıyla belirtilmemektedir. Esâretten sonra yazılmış kutsal kitaplarda da, asıl ismiyle:

Mihael (Mîkâîl)[450]

Gabriel (Cebrâîl)[451]

Rafael[452] gibi sadece üç melekten söz edilmektedir.[453]

Kötü melekler arasında ise Satan (şeytan)[454] ile Beelzebul isimleri geçmektedir.[455]

Eski Ahid’te geçen bu melekleri tek tek tanıtmaya çalışalım:

a. Mihael (Mîkâîl)

“Mihael (Michel, Mîkâîl)”, İbranicede “Tanrıya kim benzer”[456] anlamındadır. Bu baş meleğin ismi Eski Ahid’de üç defa[457] geçmekte ve her üçünün de Daniel Kitabında bulunması dikkat çekmektedir: “Fakat Fars ülkesinin reisi, yirmibir gün bana, karşı durdu. Ve işte birinci reislerden biri olan Mîkâîl bana yardım etmeğe geldi.”[458]

Tefsircilerin çoğu bu meleği, “bekçi melek” ve “prens” olarak yorumlamışlardır. Bu melek, semâvî prensler arasında birinci sırada kabûl edilmektedir.[459] Daniel, bu melek hakkında şöyle demektedir: “Fakat hakikat yazısında çizilmiş olanı sana bildireceğim. Onlara karşı reisiniz Mîkâîl’den başka bana destek olan başka kimse yok.”[460] Yine Daniel, Mîkâîl’i, “kavmin oğulları için durmakta olan büyük reis”[461] diye vasfetmektedir.

Yahûdî geleneğinde Mîkâîl, diğer toplumların meleklerine karşı savaşan, Yahûdî toplumunun özel meleğidir. Daniel’den hareketle Kilise Babaları da Mîkâîl’i, seçkin bir toplumun koruyucusu olarak kabul etmektedirler. Hıristiyanlığın doğuşundan sonraki Yahudilik’te de aynı düşünce geçerliliğini muhafaza etmektedir.[462]

b. Gabriel (Cebrâîl)

“Gabriel” kelimesi, İbranice’de “Tanrının adamı, Tanrının kuvveti”[463] manalarına gelmektedir. Eski ve Yeni Ahid’te, Tanrı’nın gönderdiği baş meleklerden biri olarak geçer[464]. İyi haberlerin mesajcısı, kutsal vahiylerin yorumlayıcısıdır.[465] Daniel peygambere bir insan şeklinde görünen bu melek, yine, Daniel kitabında “Gabriel” (Cebrâîl) ismiyle ifade edilmektedir:

Ve vâkî oldu ki, ben Daniel bu ru’yeti görünce, onu anlayayım diye araştırdım ve işte karşımda biri durdu, sanki bir insan görünüşü ve Uluğ Irmağı ortasından bir adam sesi işittim ve çağırıp dedi: “Ey Cebrâîl, ru’yeti buna anlat.”[466] Yine Daniel kitabında Cebrâîl’den şöyle bahsedilmektedir: “Evet, ben daha duâda söylemekte iken, başlangıçta, ruyette görmüş olduğum Cebrâîl kişi, akşam takdîmesi vakitlerinde uçarak yanıma geldi.”[467]

Görüldüğü gibi, Yahûdilikte en önemli iki melek olan Mîkâîl ve Cebrâîl’e isimleri zikredilmeden Eski Ahid’in çeşitli yerlerinde defalarca telmihte bulunulmasına rağmen, bizzat isimleri zikredilerek sadece Daniel Kitabında söz edilmektedir. Bu metinlerden anlaşıldığına göre Mîkâîl, Yahudi toplumuna yardım eden ve onları koruyan, Cebrâîl ise, Tanrının mesajını peygamberlere ve insanlara tebliğ eden melektir.

c. Rafael

Bu isim, İbranîce’de, “Tanrının ilâcı, çâresi”[468] manalarına gelir. Yolculuğunda kendisine yol göstererek hizmet etmek için Tobit’e gönderilmiştir.[469] Rafael, Eski Ahid’in kanonik kitaplarında geçmez, ancak apokriflerden sadece Tobit’in kitabında şu şekilde yer almaktadır:

O süre içinde Görkemli Allah’ın katında her ikisinin de duâsı kabûl olundu. Allah, her ikisinin de derdine çare bulması için Rafael adındaki meleği onlara gönderdi. Rafael, Allah’ın yarattığı ışığı kendi gözleriyle görebilmesi için, Tobit’in gözlerindeki beyaz benekleri yok edecekti.”[470] Bu melekten, ayrıca, Tobit’in diğer bölümlerinde de bahsedilmektedir.[471]

Özellikle Tobit’in kitabının 12. bölümüne “Rafael” ismi, konu başlığı olarak verilmiştir. Bu bölümde Rafael, kendisini şöyle tanıtmaktadır:

“Ben, Rafael’im. Allah’ın yüce katına çıkmak için her an hazır bekleyen yedi melekten biriyim.

2. Bir Sıfat İle Kendilerine İşaret Edilen Melekler

Yahûdilerin, İran ve Bâbil esaretinden önce hiç bir melek ismi bilmedikleri ve bilinen isimlerin de Yahudiliğe İran ve Bâbil inançlarından intikal ettiği ileri sürülmektedir.[472] Öyle ki, bu sebebten dolayı, Yahûdî mezheplerinden biri olan Sadukîler melek inancını tümüyle reddetmektedirler.[473]

Aslında, bu isimlerin doğrudan doğruya melek olarak kabûl edilmesi ma’kûl değildir. Ancak bunların, melek vasfı taşıdığı ileri sürülmüştür.[474] Bu sıfatla kendilerine telmihte bulunulan bu melekleri tanıtmaya çalışalım:

a. Yahve’nin (Rabb) Meleği

Eski Ahid’te, “Yahve’nin Meleği” isimli bir varlıktan sık sık bahsedilmekte ve diğer isimler arasında ona özel bir önem verilmektedir. Tanrı, kendisini, bu melek vasıtasıyla tanıtmaktadır. Ancak bu meleğin, Tanrı ile olan münâsebeti konusunda tam bir açıklama yapılamamıştır. Kimine göre o, Tanrı’nın bizzât kendisidir. İlk Hıristiyan yazarlar ise, onu, Logos (Tanrı’nın Kelimesi) olarak kabûl etmişlerdir. Kimilerine göre de, bu kavram, Yahudîliğe sonradan sokulmuştur ve Ahit Meleğine (Ahid Sandığı’nı taşıyan melek)[475] çok benzemektedir.[476]

Yukarıda yer vermiş olduğumuz hususlar dışında Eski Ahid’in daha birçok yerinde Yahve’nin meleğinden söz edilmektedir.[477] Bu metinlerde geçen “Rab” (Seigneure) kelimesinin Yahve’nin meleğine işaret ettiği gibi, Yahve’nin bizzât kendisine işaret ettiği de belirtilmiştir. Bazen “Yahve’nin Mesajcısı”, Bazen de “Tanrı Elohim’in Mesajcısı” isimleriyle anılmaktadır.[478] Çünkü bu melek çeşitli zamanlarda insanlarla karşılaşmakta ve onlara, Tanrı’nın sözünü getirip önemli hizmetler sunmaktadır.[479]

“Yahve’nin Meleği”, kendisini gönderen ve kendilerine gönderildiği kimseler arasında aracılık görevinde bulunmaktadır. Meselâ, modern medeniyetimizde mektup, gönderici ve alıcı arasında direkt bir iletişim vasıtasıdır. Meleğin böyle zorunlu bir aracılık rolü oynaması meselesi, antik çağın gerektirdiği bir olay değildir. Zira mesajcı kavramı, antik çağda, günümüzden çok daha önemli bir yer tutuyordu. Gönderildiği varlıklar yanında, kendisini göndereni temsil ediyor, onun adına konuşuyor ve onun adına çalışıyordu.[480]

Bu melek ile kendisini gönderen Tanrı arasında fonksiyonel açıdan bir benzerlik bulunmaktadır. Yahve’nin Meleği için “Melek-Yahve” ya da “Melek-Elohim” ifadelerini kullanan metinlerden, meleğin, bazen Tanrı’nın kendisi, Bazen de Tanrı’dan başka bir varlık olabileceği kanaati doğmaktadır.[481]

Çıkış kitabında, Tanrı’ya gösterilmesi gereken saygı, meleğe gösterilmektedir. “İşte ben, yolda seni korumak için ve hazırladığım yere seni getirmek üzere, önünden bir melek gönderiyorum. Onun karşısında sakının ve onun sözünü dinleyin, ona, karşı koymayın. Çünkü suçunuzu bağışlamayacaktır. Çünkü benim ismim ondadır.”[482]

Bu melek, metinde, Tanrı’nın özelliklerini taşımaktadır. “İtaat etmek”, “sözünü dinlemek” ve “affetmek” veya “affetmemek” hususları, Tanrı için kullanılan tabirlerdir. Bu meleğin, Tanrı ile aynı ismi taşıması da, bu benzerliği kuvvetlendirmektedir.[483] Bu konuyla ilgili daha birçok metin bulunmaktadır.[484]

Yine Eski Ahid’teki birçok metinde “Tanrının Oğlu” ya da “Tanrı’nın Oğulları” manasına gelen “Beney Elohim” ifadesi de, çözülmeyi gerektiren bir problem arzetmektedir.[485] Mezmurlar’da bunlara bazen “Beney Elohim”[486], Bazen de “Beney Elyon”[487] (Çok Yücenin Oğulları) denilmektedir. Aynı özelliği Daniel’de de görmek mümkündür.[488] Ancak, Daniel’in geçen “Oğul” terimini, fizikî bir soy, bir doğum yolu ile meydana gelen oğul manasında değil, mecazî bir manada anlamak ve bu varlıkları, “Tanrı’nın dünyasına ait oğulları” olarak düşünmek gerektiği vurgulanmaktadır.[489]

Genel olarak bu varlıklar, bir Yüce Tanrı’nın hükümranlığı altında, ikinci derecede tanrılar topluluğundan, bir çeşit “Kutsal Tanrı İmajı” ya da Tek Tanrının etrafında dönüp O’na hizmet eden ikinci derecede bir şahsiyetten oluşmuş kutsal bir çevre tasviri olarak kabûl edilmiştir. Kudüs’de 1955’de yapılan Kitab-ı Mukaddes’le ilgili bir çalışmada bu “Beney Elohim” lerin, melekler olduğu belirtilmektedir.[490]

Beney Elohim’lere sadece tanrılar değil, aynı zamanda “kudretliler” (puissants), “azizler” (saints), “gece bekçileri”, “nöbetçiler” (veilleuns) ve “prensler”[491] de denilmektedir. “Onlar, Yahve’nin önünde dururlar.”[492] “Onlar gök ordusunu oluştururlar.” [493] “Toplantı veya ilâhî konsey meydana getirirler.”[494] “Birçok melek elohim, doruğu göğe ulaşan merdivenle göğe çıkar ve inerler.”[495] “İnsanların koruyucuları”[496] ve “kutsal sözün işçileri”[497] oldukları belirtilir. “İlâhîler söyleyerek Yahve’yi överler.”[498]

Hakkında çok değişik yorumlar yapılan bu meleğin, Tanrının özel mesajcısı ve emrini yerine getirmek için her an hazır bekleyen hizmetçisi olduğunu kabul edenlerin daha makul düşündüklerini belirtmek yerinde olsa gerektir.

b. Ölüm Meleği

Eski Ahid’de ölüm, Tanrının gönderdiği bir meleğin faaliyeti olarak kabûl edilmektedir. Rab ile İsrailoğulları arasındaki diyalogu sağlayan “Yahve’nin meleği”, insanların ölümle cezalandırılmasında zaman zaman görev almaktadır. “Ölüm melekleri” (mal’ake ha mawet) ifadesi ise, sadece bir yerde[499] zikredilmektedir.

Yahudi bilginleri ölüm meleği (mal’ah hamawet) kavramını Kutsal kitabın şu ifadesine dayandırmaktadırlar: “Yaşayıp da ölümü görmeyen, ölüler diyarı elinden canını kurtaran adam kimdir?”[500] Yahudi din bilginlerinin eserlerinde en azından bir düzineye yakın ölüm meleği adı yer alır ki, bunlardan birisi de “Azrael”dir. Ozar Midrashim de[501] Azriel adıyla da anılmaktadır. Zohar’da ise, “Eski Azrail” diye isimlendirilmektedir.[502]

Yahudulik’te ölüm meleğinin birinci günde yaratıldığına inanılır. Onun mekânı göklerdir. Oniki kanadı vardır. Ölüm anında kılıcını çekmiş olarak, ölmekte olan kişinin başucuna gelmektedir.[503] Yahudi geleneğine göre, ölüm meleği, ruhunu almak üzere Hz. Mûsâ’ya geldiği zaman, Hz. Mûsâ onu reddetmiş ve ruhu Tanrı tarafından alınmıştır.[504]

Ölüm Meleğinin görevi, bedeni ve ruhu birbirinden ayırmaktır.[505] Ancak müminlerin ruhu üç iyi melek, kötü insanların ruhu da üç kötü melek tarafından alınır.[506] “Ölüm meleği” kavramı ve inancı, Yahudilerle birlikte Araplar, Türkler ve İranlıların (yani Müslümanların) inançlarında da bulunmaktadır. Yahudi ve Arap bilginleri bu meleğe “Azrâîl”, İranlılar “Mordad” veya “Asumân”, Keldânî tefsirciler ise “Malkad-Mousa” derler. “Assomption” (Meryem Ananın göklere kaldırılması olayı) kitabı veya “Mûsâ’nın ölümü kitabı” gibi diğer bazı kaynaklar ise, bu varlığı “Samuel’in Meleği”, “Şeytanların Prensi” diye isimlendirirler.[507]

“Mûsâ’nın Ölümü Kitabı”, Mûsâ’nın ölüm anını şöyle anlatmaktadır: “Tanrı, Cebrâîl’e, Mûsâ’nın ruhunu çıkartmasını söylüyor. Fakat bu konuda o, özür beyan ediyor. Mîkâîl de kendisinin bu işten muaf tutulmasını istiyor. Mûsâ’nın eğitimcisi olan melek ‘Zinghiel’ de o’nun hayatına son vermeye karar veremiyor. Sonunda Tanrı Mûsâ’nın canını, her hangi bir meleğin aracılığı olmadan alıyor.”[508]

Yahudi din bilginleri, bir adama vuran ölüm meleğinin ruhu kabzetmesini de, şu şekilde açıklamaktadırlar: Bu ölüm meleği, evin Suyunda kılıcını yıkayıp, bu kılıçla, adama ölümü ulaştırıyor. Oradan gelenler bütün suyu sokağa saçıyorlar. Bu melek, ölmek üzere olan kişinin başucunda bulunur. Elinde bir kılıç ve kılıcın ucuna üç damla acı likör koyar. Hasta artık bu meleği fark etmez. Âni bir korku onu yakalar ve ağzını açar. O zaman ölüm meleği ağzını bu üç ölümlü damlayı akıtır. Onun biri, âcil bir ölüm; diğeri ise, yüzüne bir solukluk ve morluk verir; üçüncü damla ise, kabristanda onu yakıp yok eder.[509]

Yahudi bilginleri, insanın kabirde, ikinci bir ölüme daha maruz kaldığına inanırlar. Bir adam toprağa verildiği zaman ölüm meleği gelip, çukurunun üzerine oturur. Aynı anda ruh da gelerek vücutla birleşip adamı ayakları üzerinde durdurur. O zaman melek, yarısı buzlanmış, diğer yarısı ise kaynar bir demir zincir alarak adamın vücuduna vurur. Bu esnada adamın bütün azalan ayrılır. İkinci defa vurduğunda bütün kemikleri dağılır. Üçüncü defa vurduğunda ise, adam kül olur. Sonra iyi melekler gelir, bütün parçaları toplayıp, kabri içinde adamın vücudunu yeniden birleştirirler. Bununla birlikte, dindar kişilere büyük lutuflarda bulunup, onları bu işkenceden muaf tutarlar.[510]

Yahudi Angelolojisinde yer alan yok edici ölüm meleği (Mashehit) kavramı ise, çok eski zamanlara ait bir halk inancından gelen, önemli bir şahsiyetin hikâyesidir.[511] Bu husus aşağıda görüldüğü gibi Tevrat’da da söz konusu edilmektedir: “Ve o gece Mısır diyarından geçeceğim ve insandan, hayvana kadar bütün ilk doğanları vuracağım, ilâhlarına hükümler yapacağım. Ben, Rab’ım ve sizin bulunduğunuz evler üzerindeki kan, size alâmet olacak. Ve kanı görünce üzerinizden geçeceğim. Ve Mısır diyarını vurduğum zaman, helâk etmek için, sizde bela olmayacak.”[512]

Bu kan, yokedici ölüm meleğini, belirgin evden uzaklaştıracak ve o evin sakinleri, yok olmamak için, bu varlığın elinden kaçıp kurtulmaya çalışacaklardır. Nitekim R.de Vaux da, bu mes’ele ile benzerlik içerisinde olan Eski bir halk inancını şöyle dile getirmektedir:

“Bu usûle paralel olarak, bir zamanlar Kerah bölgesinin yerleşikleri Bedevîler, evlerinin yapılışı ve açılış törenlerinde kurban kesiyorlar, o evin duvarları ve kapı üstü kirişine kan sürerek onları kutsamış oluyorlardı. Öyle ki, orada bir çadır bile kursalar, bir hayvan kurban ederler ve kanını, çadırın ayağına sürerlerdi.” Bu usûlün, Araplarda, geleneksel bir değeri vardı. Bu durum, kazalardan korunmaya yönelik bir şeydi. Onlara göre bazı olaylarda kan sürmek, hayvan sürülerinin sayısını arttırmaktaydı. Çıkış kitabında vurgulanmak istenen “kan sürme” olayının bir sebebi vardır. Kan, İsraillilerin evlerini, oradaki “yokedici ölüm meleği”nden korumaktadır.[513]

Bu helâk edicinin, Yahve ile ilişkisi belirsiz bırakılmıştır. O, uzak geçmişten kutsal bir kalıntıdır. O, çadırları ve direkleri korkutan kötü güçleri temsil etmektedir. Bu kötü güçler, çadırların ve direklerin etrafında gruplaşmaktadırlar. Bu tehlikeleri uzaklaştırmak için, evler, kan ile boyanmaktadır.[514]

Eski Animist düşüncenin bir ürünü olan bu halk bilimindeki “Yıkıcı Bela” (Mashehith) fikri, kutsal kitaba da esrarengiz bir şekilde yerleşmiştir. Cins adı olarak bu ünvan, Süleyman’ın Meselleri’nde[515] bulunmaktadır. O, I. Samuel’de[516] yanındaki her şeyi yok ederek, düşmanı küçük düşürmekle yükümlü bir seçkin tabakayı murakabe etmektedir. Fakat İşaya’nın kitabı, Yahve’yi, “her şeyi yapan sorumlu bir yaratıcı” olarak anlatmaktadır.[517] Meselâ, “Helak Edici”, Yahve’nin bir aracısı olabilir. Bu “Mashehith” de, “Helâk Edici (destructeur) yerine kullanılmıştır.[518] Orada, bu “Helâk Edici”, Yahve’nin elçisi olan “Melek Elohim”le denk tutulmaktadır.[519]

Gerek Eski Ahid’de ve gerekse Kur’an’da özel bir isimle anılmayıp, Eski Ahid’de “Mal’ah ha mawet”, Kur’an’da da “Melekü’l-mevt” terimleriyle sözü edilen bu varlığın, her iki kitapta da lâfız ve mana yakınlıklarının oluşu dikkati çekmektedir.

c. Kerubîler

“Kerubî” kelimesi, Akadca menşe’lidir. Akadca, “Karibu” veya “Kuribu” kelimeleriyle ilişkilidir.[520] “Duâ eden kişi” ya da “aracı olan kişi” manalarına gelir.[521]

Yarı insan, yarı hayvan görünümünde olan bu dev kanatlı varlıklar yoluyla Kitab-ı Mukaddes yazarları, kozmik kuvvetlere telmihte bulunmuşlardır. Mezmurlar, Yahve’yi, bir Kerub’un üstüne binen, uçan ve rüzgârın kanatlan üzerinde süzülen bir varlık olarak tasvir etmektedir.[522]

Tekvin’de Kerubîler hakkında şöyle bir tasvirde bulunulmaktadır: “Hayat ağacının yolunu korumak için, Aden bahçesinin şarkına Kerubîleri ve her tarafa dönen kılıcın alevini koydu.”[523]

Hezekiel’in onuncu bölümünde, baştan sona kadar, bu meleklerin sözü edilmektedir.[524] Bu varlıklar tapınağın sağında durmaktadırlar. Kutsal Taht’ın yükümlülüğünü üzerlerine almışlardır.[525]

Kerubîlere, “Mâbed ikonografisi”nde de rastlanır. Bu konu, Çıkış ve I. Krallar kitaplarında şöyle anlatılmaktadır:

“Ve iç odada, her biri on arşın yüksekliğinde zeytin ağacından iki Kerubî yaptı. Ve Kerubînin bir kanadı, beş arşındı. Ve öbür kanadı da beş arşındı. Bir kanadının ucundan öbür kanadının ucuna on arşındı. Her iki Kerubî, bir ölçüde ve bir biçimde idi. Bir Kerubînin yüksekliği on arşındı. Diğerininki de böyle idi.”[526]

Kabalada ise, Kerubiler, gök meleklerinden sayılmaktadır. Kerubîler, ellerindeki kılıçlarıyla, yeryüzündeki cennetin muhâfızları yapılmıştır. Eski Asur sanatında da Kerubiler, dev kanatlı, insan yüzlü ve boğa vücutlu yaratıklar olarak tasvir edilirdi. Filoya (Philon) göre kerubiler Tanrının en yüksek ve en gözde gücünü sembolize ederdi. Tekvinden (3:22) anladığımıza göre bunlar, en gözde meleklerdir. Hayat Ağacını ve Edeni ateşli kılıçlarıyla korurlar. ‘Hezekiel’[527] her biri dört yüzlü ve dört kanatlı dört Kerubîden bahsedilmektedir.[528]

Rabbî literatürde ve sihir biliminde ise Kerubiler, “Tanrı’nın tahtını aşıyan arabacıları” olarak zikredilmektedir.[529]

Bütün bu bilgilerle birlikte, Kerubilerin ve aşağıda anlatılacak olan Serafılerin, aslında melek olmadığı, fakat sonradan gelişen Yahûdi geleneğinde, meleklerle beraber anıldığı ifade edilmektedir.[530]

d. Serafîler

Çok sıcak, yakıcı, ateşli, canlı manalarına gelen “serafı” kelimesinin çoğulu olan Serafîlere, “Ulûhiyyet Sarayının Üyeleri” de denilmekte ve kutsal bir ateşle donatılmış olduklarına inanılmaktadır. Bir dumanla dolmuş olan tapınak, güzel kokuların sunulduğu yerin üstünde tutulmuş, kor ateş, tebliğ etmek ve öğretmek maksadıyla gönderilmiş olan peygamberlerin dudaklarını temizleyip arıtmış, bu olayların akışını değiştirecek “kötülükleri ve pislikleri arıtıcı” bir görevli olarak ilân edilmiştir. Bu yanan alevler “Serafıler” olarak değerlendirilmektedir.

Klavuzluk görevi de yapan bu esrarlı yaratıklar, birçok kanatlarının arkasında gizlenmiş, Yahve’nin kutsallığını ve şöhretini ilan eden haberciler konumundadırlar.[531] Ayrıca onlar, devamlı bir şekilde, Tanrı’nın şânını yüceltici terennümlerde bulunmaktadırlar.[532] Cennette ilâhi hamd ve senâ ile meşgul oldukları için bu meleklere “Hamd-ü Senâ edenler” de denilmiştir. “Kutsal, kutsaldır sahiplerin efendisi, dünya O’nun hamdü senâsıyle doludur.”[533] İfadesi de serafilere mâledilmektedir.

Bu kelimenin asıl anlamı, “yanan kişiler”, başka bir anlamı ise, “zehirli yılanlar” demektir. İşaya’da geçen şu cümleler bu melekleri daha iyi tanıtmaktadır:

“Kral Uzziya’nın öldüğü yıl Rabb’i, yüce ve yüksek bir taht üzerinde oturmakta gördüm. Ve etekleri mabedi dolduruyordu. Kendisinden yukarıda, Seraflar duruyordu. Her birinin altı kanadı vardı. İkisi ile yüzünü örtüyor, ikisiyle ayaklarını örtüyor ve ikisiyle de uçuyordu. Ve biri öbürüne çağırıp diyordu: ‘Orduların Rabbi’ kuddüstür, kuddüstür, kuddüstür. Bütün dünya, O’nun izzeti ile dolu. Ve çağıranın sesinden, eşiklerin temelleri sarsıldı ve ev dumanla doldu.”[534]

Bu cümlelerde görüldüğü gibi, serafiler elli, ayaklı, insan yüzlü ve altı kanatlıdırlar. Tanrı’nın arşının önünde durup, devamlı olarak O’nu öven ve hamd ü senâ ile O’nun şânını yüceltici terennümlerde bulunan varlıklardır.[535]

e. Azazel

İbrânî dilinde Azazel, “Tanrının kuvvetlendirdiği” anlamına gelir. Keffâret gününde (Yom Kippur), Mabed’deki serviste yer alan iki keçiden, halkın günâhını yüklenen birinin gönderildiği yer veya meleğin adıdır. Ancak, kelimenin anlamında, kökünde ve etimolojisinde büyük çapta tartışma vardır.[536]

Tevrât’ın Levililer kitabında, Azazel’le ilgili şöyle bir ifade yer almaktadır:

“Ve Hârûn bir kur’a Rab için ve bir kur’a Azazel için olmak üzere, iki ergeç (keçi) üzerine kur’a çekecek. Ve Hârûn, Rab için üzerine kur’a düşen ergeci takdim edecek ve onu suç takdimesi olarak arzedecektir. Fakat Azazel için üzerine kur’a düşen ergeci, onun için keffâret etmek, onu Azazel için çöle salıvermek üzere, canlı olarak, Rabbin önünde durduracaktır.”[537]

Bu cümlelerde, keçinin, kendisine vakfedildiği Azazel teriminin üç açıklaması vardır:

1. Kelime, keçinin kendisini nitelendirir. Kelimenin biraz değişmiş şekli, o şekilde kullanılmasa da, Arapça “azele” (sürdü, azletti) ile ilgilidir.

2. Kelime, keçinin salıverildiği yere işaret eder. Bu, bazı Rabbî yorumcuların görüşüdür. Bazı kimseler kelimeyi, “engebeli” anlamında Arapça “azza” ile irtibatlandınr. Burası, çöldeki Dudael’dir. Azazel’in buraya gönderildiği Enok’un kitabında yer almaktadır.[538]

3. Kelime, çölde yaşayan bir cin’in adıdır. Bu görüş birçok modern Kutsal Kitab tefsircileri tarafından da kabûl edilmiştir. Ancak, Azazel hakkında en eski rivayeti muhtevi apokrif yahûdi kitaplarından Enok’un kitabında bu varlık, insanoğullarını iğfal eden âsî cinlerin elebaşılarından biri olarak yer almaktadır.[539]

Bu kelime, Grek ve Romen ilâhiyatında, Yahova’nın zıddına, bir “kötü varlık” manası taşımaktadır. Eski hahamların çoğu, Azazel’i, düşmüş meleklerin prensi olarak kabûl etmekteydiler. Enok’un kitabında[540] buna işaret edilmektedir. Gnostikler, şeytanı, Azazel diye isimlendirmişlerdir. Origen ise, onu, “cennetten uzaklaştırılmış olan yılan” ifadesiyle açıklamıştır.[541]

Azazel’e gönderilen “keçi” konusu, Azazel’le ilgili tartışmanın diğer bir kanadını oluşturmaktadır. Bu keçi, bir kurban değildir. Keçi, İsrail’in günâhını çöle taşımak, halkı günâhlarından temizlemek için gönderilir. Yahudilerin sürgünde kaldığı Babil’de de, hastalığı, keçiye yükletip, onu çöle salıvererek öldürülmesi geleneği vardı. Yahudiler de, bir yer veya ruhânî güç anlamında, Azazel’e keçiyi gönderip, geri dönmemesi için uçuruma itiveriyorlardı.[542]

Bütün bu bilgilerden hareketle Azazel’in, tabiatüstü bir ruhânî varlık olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bir keçi Tanrı’ya, bir keçi de ona gönderilmektedir. Burada Azazel, Tanrıya denk tutulmuş olmaktadır. Azazel’i bir yer, dağ, keçi, melek, sonradan bir cin haline dönüştürülmüş bir sami hayvan sürüsü Tanrısı, kayan ilk yıldız olarak yorumlayan görüşler varsa da, Enok’un kitabında açıklanan, yeryüzüne inmiş cinler arasında adı geçen varlık olması ağırlık taşımaktadır. Azazel’in de arasında bulunduğu bu varlıklar, insan kızları ile birleşiyorlar. Bu birleşmeden meydana gelen devler, dünyaya kötülük saçıyorlar, tufan suları yeryüzünü basmadan önce Tanrı, bu cinleri cezalandırıyor. Bu arada Azazel’in de el ve ayaklarını büyük meleklerden Rafael’e bağlatarak, onu, Dudael’deki çölde bir çukura attırıyor. Azazel, orada lânetli olarak son güne kadar kalmaya mahkûm ediliyor.[543]

Ve “Hüküm günü ateş batağına atılacağı vakte kadar yüzünü karanlık Örtsün de ışık görmesin.”[544] diyor. Issız çöllerin karanlığı içinde, son güne kadar bağlı kalmağa mahkûm edilen “mel’un melek” efsanesinin Yahudilerden, Araplara yahut daha eski müşterek bir menbâdan bu iki kavme geçmiş olması muhtemeldir. Karanlık gecelerde yolculara türlü ezâlar eden sayısız çöl cinlerine inanan Araplara göre Azazel de bir cindir. İsmi ise, insan kızlarının güzelliğine kapılarak Hermon dağı üzerinde yere inmiş olan 200 meleğin reisleri arasında, ikinci sırada “Azael”[545] ve başka bir yerde[546] onuncu sırada “Azazel” olarak yazılıdır.[547]

f. Koruyucu Melekler

Yahudiler, her insana ait bir koruyucu meleğin bulunduğuna, meleğin, bağlı olduğu insana refakat ettiğine ve onu koruduğuna inanmaktadır.[548]

Yahudilik’te, her toplumun da kendisini korumakla görevli bir meleğinin olduğuna inanılır. Bu düşünce, sonraları, Kilise Babaları ve Katolik teologlar tarafından da benimsenmiştir. Yetmişler Tercümesine göre Tesniye’de[549] Tanrı nasıl yeryüzünü milletlere paylaştırmışsa, melekleri de paylaştırmıştır.[550] Bu düşünceden hareketle bazı Yahudi teologları baş melek Mîkâîl’in Yahudi toplumunun koruyucu meleği olduğunu belirtmişlerdir.[551]

Koruyucu meleklerin hizmetleri, ruhtan ziyade, bedene yöneliktir. Dış zararları insanlardan uzaklaştırırlar ve maddî işlerinde onlara yardımcı olurlar,[552] Hizmetlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

a. Şeytana ve hîlelerine karşı insanın yardımcıları ve müttefikleridirler.[553]

b. İnsana kutsal düşünceleri telkin ederek, iyiliğe özendirip, kötülükten uzaklaştırırlar.

c. İnsanın ibâdet ve duâlarını Tanrıya takdim ederler ve bu duâları samîmiyetle desteklerler.[554]

d. Ölüm ânında, kötü ruhların son hilelerine karşı insana yardım ederler ve ruhunu göğe ya da A’râf a götürürler.[555]

Koruyucu meleklere karşı, insanların da görevleri vardır. Onların bu iyilik ve ikramlarına karşı insan, kendi koruyucu meleğini, iyilik meleği gibi sevmeli, onun varlığına saygı göstermeli, günâh işleyip de onun çok sâf ve tertemiz tabiatını zedelemekten sakınmalı, onun ilhamlarını takip edip, her zaman ve özellikle günâha düşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anlarda, îmân ve güven içinde ona duâ etmelidir.[556]

g. Mesajcı Melekler

İbrânîce’de kullanılan şaliah kelimesiyle mesajcı meleklere işaret edilmektedir. Zaten Batı’da melek kelimesine isim olarak kullanılan “ange (fr.), angel (ing.), engel (alm.)” kelimeleri de mesajcı anlamına gelmektedir. Yahudi din bilginleri ve krallık dönemine ait yazarlar, bazı mesajcıların görevlerini şöyle sıralamışlardır:

a. Tanrı’nın emirlerini insanlara taşımak

b. Hususi olayları haber vermek

c. İnsanı korumak ve düşmanlar içinde cezayı müstahak olanlan cezalandırmak

d. Günâhkârlara ve günâhda ısrar edenlere karşı, doğruları gösterip, ilâhî öfkeye maruz kalmamalarını sağlamak[557]

Mesajcı melek çeşitli hilelere karşı Yâkûb’a güven veren bir melek idi.[558] Aynı zamanda o, çalılar ortasında kendisini Mûsâ’ya gösteren,[559]İsmail’in[560] ve Samson’un doğumunu[561] haber veren, Yâkûb’u her türlü kötülükten koruyan[562] İsraillileri çölde muhafaza eden[563] aralarına bir bulut koyup onları Kızıl Deniz’e bırakan,[564] yiğitlere karşı Rabb’in yardımına gelmedikleri için Meroz halkını ağır bir şekilde lânetleyen[565] ve Kudüs’e saldıranları belâ ile cezalandıran[566] bir melektir.

Bu semâvî mesajcılar fikrinin kaynağı, Yakındoğu’nun en eski putperest dinlerinde de mevcuttur. Mezopotamya ve Hitit öğretilerinde aynı şekilde, İlâh, ikinci derecede bir vekîle ve tahtını taşıyan bir varlığa sahipti. Sukkallu ve Guzalu Baal (yağmurun kontrolcüsü) ve Mot (ölümün ve kuraklığın meleği) isimli iki varlığın, “İlâhî mesajcılar” manasında birbirleriyle haberleştiklerine inanılmaktaydı. “Ml-mu” ve “İlâhe Anat”ın hizmetinde özel bir elçi (haberci) vardı. Bu figürler, dünyada krallıklar ve idâreler şekillendikten sonra oluşmuştur. “Sukallu”, bir çeşit teşrîfâtçı veya mübâşir olarak zikredilir. Mezopotamya dokümanlarında “Guzalu”, bir büro hizmetkârı olarak telâkkî edilmektedir.[567]

Bunların, sadece Tanrı’nın mesajını insanlara getirmekle kalmayıp, aynı zamanda, insanların mesajını da Tanrıya götüren, insanların duâsını, ilâhî huzura taşıyan[568] ve bu duâların kabûlü için de, aracı olan melekler olduğuna inanılmaktadır.[569]

h. Barış ve Şer Melekleri

İnsanların, devamlı olarak barış içinde yaşamaları ve hayırlı işlerle meşgul olmalarını temin etmek için görevlendirilen meleklere Barış Melekleri (Malahe aşalom) denir. Fakat kendileri bizzât şer olmamakla beraber, şerrin ortaya çıkmasına yardımcı olan melekler de vardır[570] Bunlara,”zarar verici Şer Melekleri” (Malahe habala) denir. Bu tür meleklerden Mezmurlarda şu şekilde söz edilir:

“Onlara karşı öfkesinin kızgınlığını, hiddeti, hışmı ve sıkıntıyı, bir alay şer meleklerini gönderdi.”[571]

Şabat Talmudu’nda, barış melekleri ve şer meleklerinin görevleri şöyle anlatılmaktadır:

Cumartesi günü, Yahudilerin, haftalık ibâdet günü olarak seçtikler ve diğer günlere nazaran hususî bir önem verdikleri bir gündür. O gün bir Yahudi, sinagog’da ibâdetini yapıp eve giderken, yanında iki tane melek eve kadar ona eşlik ederler. Bunlardan biri barış yani iyilik meleği, diğeri de zarar verici şer meleği. Eve vardıklarında eğer o ev, Yahûdilerin, Cumartesi gününe vermiş oldukları ehemmiyete mütenâsib bir güzellikte donatılmışsa, iyilik meleği: “İnşallah haftaya da bu ev böyle olsun” diye duâ eder, diğer melek de zorunlu olarak “âmin” der. Fakat ev aksine, bu ehemmiyete mütenâsip bir tarzda değil, karma karışık ise, o zaman şer meleği: “İnşallah haftaya da bu ev böyle olsun.” diye duâ eder ve bu duâya, iyilik meleği, ağlayarak “âmin” der.[572]

Kötü Ruh düşüncesi de, şer melekler içerisinde işlenebilir. Yılanın, önemli bir kişiliğe sahip olan Havva’yı aldattığı açıkça belirtilmiştir. İyi meleklerden hiç biri bu işe karışmamıştır. Burada yılan, İblîs’in görevini yapmıştır. Nitekim Şeytan, Eyüb Peygamberi de kötü çıbanlarla vurarak, Tanrıya isyan ettirmeye uğraşmıştı.[573]

Tanrı, bu kötülük ve felâket meleklerini, uğursuz bir görev için göndermektedir.[574] Enok’un kitabı, günâhkâr meleklerin isimlerini ihtiva eden bir liste vermektedir.[575]

Zerdüştlük’teki duâlizm’in etkisiyle ortaya çıkan, saldırgan ve düşmanca bir melekler sınıfı da,[576]şer meleklerine dâhil edilebilir. Bunlara, Yokediciler de denmektedir. Her nasılsa bu fikir, Yahudiliğin temel esaslarından olan, “Yahova’nın otoritesi” fikrine karşı gelen şeytanlar ile bu şer meleklerinin şeytânî işleri anlayışı birleştirilmiştir. Geçmişte bu tür melekler Tekvinde[577] ve Enok’un kitabında[578] görüldüğü gibi, günâhkâr melekler şeklinde tasavvur edilmişlerdir. Bazen de Tanrı’nın cellâtları olarak, tıpkı ceza veren melekler şekline telâkkî edilmişlerdir.[579]

i. Semavî Melekler

Bu melek isimleri de, semâvî olayların kişileştirilmesinden doğmuştur. Meselâ, “Baradiel” ismi, yağmur ve dolunun; “Ruhiel”, rüzgârın; “Zigiel”, Meteorun; “Kokbiel” ise, yıldızın kişileştirilmesi sonucu ortaya çıkan semâvî melek isimleridir. Aynı şekilde, Enok’un kitabında, dört mevsimin meleklerinin de özel adlan söz konusu edilmektedir. Bunlar: “Melkiel”, “Helemmelek”, “Melejal” ve “Narel”[580] kelimeleriyle ifade edilmektedir. Bazen de bu semâvî melekler, özel fonksiyonlarına göre isimlendirilirler. Meselâ, şifalar meleği “Rafael”; “şifa” dan; aydınlık dünyadan öç alan “Raguel”[581] ise, “endişe” den türetilmiştir.[582]

Yahudilikte melek çeşitlerini anlatırken çok değişik isimlerle karşılaşılmaktadır. Gerçekte bu isimler Eski Ahid’in kanonik (sahih) kitaplarında değil, apokrif (uydurma) kitaplarda bulunmaktadır. Bu konuda en çok melek sınıfı ve melek ismi ihtiva eden kitap “Enok’un kitabı”dır. Bu sebeple Yahudi mezhepleri arasında, meleklerin sınıfı ve çeşitleri konusunda bir ittifak mevcut değildir. Genel olarak bu isimlerin Yahudiliğe başka inançlardan, özellikle Bâbil ve İran’dan girdiği ileri sürülmektedir.

IV. MELEKLERİN GÖREVLERİ

Melekler, Tanrı ve insanlar arasında aracılık yapan varlıklardır. Bundan dolayı onların, Tanrıya ve insanlara karşı görevleri bulunmaktadır.

A. Tanrı’ya Karşı Görevleri

1. Tanrı’nın Yardımcıları Olmaları ve O’na İbâdet Etmeleri

Yahûdî inancına göre Tanrı, hayvanların hareketlerine varıncaya kadar bütün işlerini melekler eliyle yapar. Eğer melekler vasıtasıyla yapılan hareket Tanrı’nın isteğine uygun olursa, Tanrı, meydana gelen bu hareketi daha da kuvvetlendirir. Daniel’in aşağıdaki sözü bu hususla ilgilidir:

“Tanrım kendi meleğini gönderdi ve arslanların ağzını kapadı. Ve bana dokunmadılar. Çünkü O’nun önünde, bende suç bulunmadı. Ve senin önünde ey Kral, zararlı bir iş yapmadım.”[583]

Demek ki kâinattâ zuhûr eden bütün olaylar, melek eliyle yapılmaktadır. İbn Meymun da aşağıdaki ifadeleriyle konuya açıklık getirmektedir:

“Tanrı menide bir kuvvet ve suret kılmıştır. Fakat bu meni vasıtasıyle vücut azalarının programlanması ve teşekkül etmesi melekler eliyle olur. Çünkü canlının rahimde musavver kılınışı, büyük bir akıl ile olacak bir şeydir ki, bu akıl ile kastedilen de meleklerdir.”[584]

Tanrı, isyân eden ve küfürde ısrâr eden insanları da melekleri eliyle helâk eder. Bu konu Eski Ahid’de şöyle anlatılmaktadır: “Ve melek Yeruşalim’i helâk etmek için ona doğru elini uzatınca Rab mücâzattan nadim olup kavmi helâk eden meleğe: ‘yeter şimdi elini çek’ dedi.”[585]

“Asur kralının ulakları küfrettiği zaman, senin gönderdiğin melek, onun ordusunda yüzseksenbeş kişiyi darbeyle yere yıktı.”[586]

Tanrı’nın sarayının üyeleri olan melekler, aynı zamanda, O’nun hizmetçileridir.[587] Göğün ve yıldızların yaratılmasında da Tanrı, onlara bir görev verir.[588]

Meleklerin hayatları, sürekli olarak Tanrı’ya tapınmayı, O’nu övmeyi ve O’na yardım etmeyi ifade eden ilâhîler söylemekle geçer.[589] Bu husus, Eski Ahid’de şu şekilde belirtilir:

“Melekler, hepiniz ona tapınız.[590] Rabb’in melekleri; hepiniz O’nu övünüz.[591] Semâvî orduları; Rabb’e duâ ile şükrediniz. Siz, O’nun elçilerisiniz. O’nun arzu ettiği her şeyi yerine getiriniz.”[592]

Melekler, gökler ve bütün ordularla birlikte Tanrı’nın önünde O’na secde etmektedirler. Yahve, tahtının üzerinde oturmakta, Serafîler de, her biri altı kanatlı olarak O’nun önünde ayakta durmaktadırlar. Altı kanattân ikisi yüzü örtmek, ikisi ayakları örtmek, ikisi de uçmak içindir. Onlar, “Kuddüs, kuddüs, kuddüstür Yahve Saboat” diye bağırırlar. O’nun lûtfu, yeryüzünü doldurur. Yahve Saboat, Kerubilerin üzerinde yer alır. Onların kanatlarının gürültüsü, mabedin dış alanına kadar yayılır.[593]

2. Vahyi ve Şerîati Tebliğ Etmeleri

Eski Ahid’in bildirdiğine göre meleklerin en seçkin görevlerinden biri de vahyi ve şeriatı tebliğ etmeleridir. Bu, Hıristiyanlık öncesi Yahûdîlik’te bir doktrindir. Tesniye’de bu husus şöyle dile getirilmektedir: “Ve dedi: Rab Sina’dan geldi ve onlara Seir’den doğdu. Paran Dağı’ndan parladı. Ve Mukaddeslerin onbinleri içinden geldi. Onlar için sağında ateşli ferman vardı.”[594]

Tesniye’nin Grekçesinde buradaki “ateşli ferman” sözü “Sağında melekler O’na eşlik ediyorlar.” şeklinde tercüme edilmiştir.[595]

Yahûdîler, şeriatların en azizi, tâlimat ve öğütlerin en güzellerini tebliğ eden melekler aracılığı ile Tanrı’yı bulduklarına inanırlar. Meleklerin bu yardımı, her şeyden önce, onların, Tanrı’nın vahiy memurları olduklarını belirtmektedir.[596] Meselâ, bir melek İbrâhim’e, gelecekte, sayısız nesillerin babası olacağını vahyeder.[597]

Yahûdîler için önemli olan, meleklerin aracılığı ile kendilerine iletilmiş olan Eski Ahid düzeninin bütünlüğünü muhafaza etmektir.[598] Onlara göre eşsiz bir sezgiye sahip olan melekler, insanlar adına Tanrı ile konuşurlar. “İnsan için doğru olan nedir, ona bildirsin diye, O’nun yanında bir melek, bir şefâatci binden biri bulunursa eğer, o zaman Allah ona lutfeyler ve der: ‘Onu çukura inmekten kurtar.’”[599] sözünden bu anlaşılmaktadır

Melekler insanlara, Tanrı’dan, İlâhî tâlîmâtları taşırlar. Buna karşılık, insanların duâlarını da, Tanrıya iletirler.[600]Tobit’in Kitabı’ndaki şu söz buna örnektir:

“Rafael şöyle dedi: Şunu bil ki, sen, Sâra ile birlikte duâ ederken yakarışlarınızı Yüce Allah’a sunan ve onları okuyan bendim. Ölüyü gömdüğünüz zaman da durum böyleydi.”[601] Onların duâ ve bütün ibâdetleri Tanrı’ya takdim etmeleri ve Tanrı’nın emri üzerine insanlara vahiy getirmeleri eski Ahid’in muhtelif yerlerinde dile getirilmiştir.[602]

B. İnsanlara Karşı Görevleri

Meleklerin insanlara karşı da bazı görevleri vardır. Bu görevleri de şöyle özetlemek mümkündür:

1. Hz. Âdem’e Secde Etmeleri

Tevrat tefsirlerinde meleklerin Âdem’e bir tanrı olarak secde etmeleri istenmekte; ancak Tanrı’nın buna engel olduğu nakledilmektedir. Kutsal kitaplar dışında kalan ve apokrif sayılan kaynaklardan “Vita Adami”de, melek Mikail (Michel), Âdem’e secde eder ve diğer melekleri de secde etmeye davet eder. Süryanîce yazılmış “Hazineler Mağarası” (La caverne des Tresors) adlı eserde ise, şeytan dışında bütün meleklerin Âdem’e secde ettikleri ifade edilmektedir.[603]

2. İnsanları Korumaları ve Onlara Yardım Etmeleri

Melekler, ihtiyaç içindeki mü’minlere yardım etmektedir.[604] Zaten bütün insanlar, meleklerin yardımlarına sık sık başvurmaktadır. Çünkü Tanrı, melekleri bu özelliğe uygun yaratmıştır. Tevrât’da bu husus şöyle anlatılmaktadır:

“Beni her kötülükten kurtaran melek, çocukları mübârek kılsın. Ve onların üzerine benim adım ve babaları İbrâhîm ve İshâk’ın adı çağrılsın.”[605]

Eski Ahid, Tanrı’nın, meleklere, çeşitli toplumların fayda ve menfaatleri için bir takım sorumluluklar yüklediğinden bahsetmektedir. Özellikle Mîkâîl isimli meleğin, zor anlarda derhal Yahudi toplumunun, yardımına koştuğunu belirtmektedir. Daniel’in şu sözü de bunu ifade etmektedir:

“Fakat Fars Ülkesi’nin reisi, yirmibir gün bana, karşı durdu. Ve işte birinci reislerden biri olan Mîkâîl bana yardım etmeye geldi.[606] O zaman sanki adam görünümünde biri yine bana dokundu ve beni kuvvetlendirdi.”[607]

Melekler insanları himâye ederler. Tevrât’da geçen “İşte ben, yolda seni korumak için ve hazırladığım yere seni getirmek üzere önünden bir melek gönderiyorum.”[608] sözü bunu belirtmektedir. Bazı insanlar ise bir kısım meleklerin koruyuculuğu altındadırlar. Bir insana, iki melek verilir; bunlardan birisi iyilik, diğeri ise kötülük meleğidir.[609]

Melekler, insanları tehlikelerden uzaklaştırıp[610] onlara, kurtuluş imkânları sağlamakta[611] ve iyi haberlerin mesajcısı ve barışın kaynağı olan bir milletin gelişini ilân etmektedirler.[612]

Savaş anlarında da meleklerin yardımının yetişmesi, Eski Ahid’de şöyle dile getirilmektedir:

“Ve Rab, bir melek gönderdi ve Asur kralının ordugâhında olan bütün cesur yiğitleri ve reisleri ve başbuğları yok etti. Böylece Rab, Hizkiyayı ve Yeruşalim’de oturanları, Asur kralı Sanherib’in elinden ve herkesin elinden kurtardı.”[613]

Melekler, Tanrının, İsrail milletine yardımında da rol oynamaktadırlar. Çünkü Tanrı, İsrail milletini, meleklerine emânet etmiştir.[614] Tevrât’da bu konu şöyle ifade edilmektedir:

“Ve İsrail ordusunun önünde yürüyen, Allah’ın meleği, yerini değiştirip arkalarında yürüdü. Ve bulut direği, önlerinden, yerini değiştirip arkalarında durdu.”[615]

3. Tanrı İle İnsanlar Arasında Aracılık Yapmaları

Melekler, Tanrı ile insanlar arasında bir bağlantı kurmakla yükümlüdürler. Tanrı’nın, insanlara sevgi ile yardımını temin etmek için aracılıkvazifesi yaparlar. Daniel’in Rabb’in meleğini, cehennemde, Azarias ve arkadaşlarının yanında yağmur esintisinin verdiği gibi bir serinlik veren üfleme âletlerini sunarken görmesi; Cebrail’in, Rabb’in tahtı önünde Tobit ve Sara’nın lütuf dilekçelerini takdim etmesi;[616] Elihu’nun, Tanrı’nın, ölmek üzere olan bir kula görevini hatırlatması ve kendisinden yardım dilemesi için bir melek gönderdiğini belirtmesi[617] ve İbrahim’e, oğlunu kurban etmekten vazgeçmesi için bir melek aracılığı ile koç göndermesi[618] hadiseleri bu meseleye örnek teşkil etmektedir.[619]Daniel ayrıca, Cebrail’in, kendisine şöyle hitabettiğini haber vermektedir:

“Ey Daniel, sana hikmet ve anlayış vermek üzere şimdi çıktım. Senin yalvarışlarının başlangıcında emir çıktı, ben de sana bildirmeye geldim. Çünkü sen, çok sevilmişsindir.”[620]

Melekler gökteki mukaddeslerin mutluluğunu, onların Tanrıyı sevgi ve övgü ile tanımalarını temin etmeye çalışmakta,[621]Tanrı da, insanlara arzu ve isteklerini bildirmek için meleklerini aracı olarak kullanmaktadır.[622]

C. Meleklerin İsimlerinin, Görevleriyle Bağlantılı Oluşu

Meleklerin isimleri, görevleriyle bağlantılıdır. Bu meseleyi açıklamak için Kitab-ı Mukaddes’te ismi geçen melekleri örnek verelim:

Cebrâîl (Gabriel): Bu Meleğin ismi “Tanrı’nın kuvveti”[623] manasını taşımaktadır. Dolayısıyle o, Tanrı’nın, yiğit bir kahramanıdır. Bu manaya uygun olarak Daniel’de şöyle bir cümle geçer: “Ve Ulay Irmağı ortasında bir adam sesi işittim ve çağırıp dedi: Ey Cebrail, ru’yeti buna anlat. Ve durduğum yere yakın geldi. O gelince ben yıldım ve yüzüstü düştüm.”[624]

“Tanrıya kim benzer?”[625] gibi bir anlam taşıyan Mihâel (Michel, Mikail), Yahudi toplumu kendisine emanet edilen, her konuda onlara prenslik yapan bir melektir.[626] Onun Tanrı’nın vekili olarak Yahûdî toplumunu koruduğuna inanılması, Tanrı’ya benzemesi şeklinde değerlendirilmektedir.

“Rafael” isminde ise, “dertleri tedâvi edici” manası vardır. Onun da görevi, isminin manasına uygunluk arzetmektedir.[627]Tobit’in kitabında bu konunun örneği mevcuttur:

“Allah, her ikisinin de derdine çare bulmak için Rafael adındaki meleği onlara gönderdi. Rafael, Allah’ın yarattığı ışığı kendi gözleriyle görebilmesi için, Tobit’in gözlerindeki beyaz benekleri yok edecekti.”[628] Yahûdîlik’te meleklerin görevleri konusundaki bilgiler, Eski Ahid metinlerine dayanmaktadır. Bu metinlerden, onların, her ne kadar değişik sahnelerde rol aldığı görülse de, en önemli vazifelerinin Tanrı ile kullar arasında aracılık yapmak ve bu aracılığın malzemesini teşkil eden vahiy olayını gerçekleştirmek olduğu görülmektedir.